 |
|
İÇİMDEKİ ÖFKEMİ ACIMI VE KİNİMİ YAZMAK İSTİYORUM

Bu yazıyı acı ve öfkeyle yaziyorum. Sözcüklerim birer birer yazılırken satırlara, duygularımı engelleyemiyorum. İçimdekileri satırlara tüm çıplaklıyla yazmak istiyorum, haykırmayı değil, çünkü haykırışlarımı duyamayanlarla dolu etrafım... Nefretimi yazmak istiyorum, çünkü sevincimi, gülmemi, dolu dolu sevmemi, çıkarsızca dostluk arayan gönlümü çok gören bu baskıcı kapitalist sisteme kin doluyum. Üstelik bu faşist baskıcı sisteme yeterince kararlı mücadele edemediğim için, seyirci olduğum için, kendime olan öfke daha da fazla. Acımı yazmak istiyorum, çünkü hayata optimist olmamı, kuşkusuzca ve coşkuyla gözlerimin etrafa bakmasını çok gören, kalpleri elleri kadar küçük olanlara nefret doluyum! Hak etmeyene insan sıfatını yakıştırdığım için, aynı havayı soluduğum için kendime olan öfkem daha da fazlalaşıyor her geçen gün... Korkaklığımı yazmak istiyorum, çünkü etrafımdaki hainlere, yalancılara, kem gözlülere karşı gelemediğim için, maskelerini indiremediğim için, onlarla savaşacak gücü kendimde yeterince bulmadığım için, utanıyorum aynalara bakmaktan...Ve de kendime yuh diyorum. Buradaki kimi insanlar beni tanıdılar, her birine kendime olan güvenimden, sevgimden, inancımdan birer parça gösterdim onlar ise birer parça alıp götürdüler... Ben onlara ışığımı, çocuksu gülüşümü, içten sevecenliğimi, halkımın güzel hikayelerini, sonsuz umutlarımı uzattım cömertçe, ellerim hiç titremeden... Onlarla dostluğumu çıkarları uğruna hep kullanmak, ezip geçmek, bir anda silmek istediler, beni en çıplak en savunmasız yanımdan hedefleyip yaraladılar. Sevdamı yazmak istiyorum, çünkü içim öyle sevgi dolu ki, munzur gibi dolup taşıyor yüreğimden, gözlerime kadar yansıyor pırıltısı... Sev diyor, say diyor, ne olursa olsun inan diyor! Sen sevdikçe kalpleri elleri kadar küçük olanların, sayısı azalacak diyor sevdam... Ve bu Munzur gibi oluk oluk akan sevdamı paylaşmak istiyorum, kalpleri ellerinden daha büyük olanlarla! Ey Toprak , ey Gökyüzü, ey Yıldızlar, yardımcı olun, ellerimi birleştirebilecek, benim gibi dil, din, irk, soy, cins ayırt etmeden insana değer verebilen karakterlerle yasayabileyim! El ele verip haykırışlarımızı Dünyanın her yerine duyuralım...
|
(1794 okuma)
(Devamı... )
|
Tutunun Kendi Yüreğinize

İçinde umutsuzlukla gelecek günleri beklemek... belkide hiç gelmeyecek olan birini beklemek... günler beklenmese de ömür yettiğince birbiri ardına eklenecektir elbet. Umutsuzca kurulan hayallerdir bu günler içinde yok olmaya,yıkılmaya mahkum olan... bu umutlar sevgiye dairdir genellikle ; insanın özünü hamurunu oluşturan "sevmek ve sevilmek" ihtiyacı. Bir türlü gelmeyen "sevilenler"dir yıkılan hayallerimiz. Onca yalnızlığımızın sebebidir, yoksulluğumuzdur erişemediğimiz sevgilerimiz. Bizi yaşamaktan vazgeçirecek kadar tehlikeli bir umutsuzluk kaynağıdır "sevgisizliğimiz"... biliriz ki; umudumuzu yitirirsek tükeniriz... işte bu nedenledir delice olmayacak bir umuda sarılmak isteyişimiz... gelmeyeni, gelmeyeceğini bile bile bekleyişimiz. Oysa bunu en iyi kendimiz biliriz... bir zamanlar bize güzel sözler söyleyen o değerli varlığımız artık yanımızda değildir... Arayışlarımız "cevapsız", seslenişlerimiz "karşılıksız"dır.... Zararımız yoktur sevmekten başka... yüreğimizdeki sevgi nasıl zarar verir ki; sevdiğimize, diye düşünürüz. Hele öylesine kendi içimizde sevmişsek, sadece saygı bekleriz bu karşılıksız sevgimize... ne geçer elimize... bazen acı sözler, gereksiz düşmanlıklar ve hatta bazen hakaretlerdir elimizde kalan... ama olsun dedim ya sonuçta güzel olan sevebilmektir insanca... karşılıksız ve de herşeye rağmen... uğradığınız haksızlıklar içinizi yakarken uzaklaşırsınız tüm sevgilerden ve hayatın ta kendisinden... içinizde ki sessiz çığlıkları susturarak devam edersiniz yolunuza... sahipsiz sevginizi yoldaş ederek sadece hayallerinizle başbaşa, tüketmeye çalıştığınız bir ömrü oluruna yaşarsınız. olmayacağını, gelmeyeceğini bile bile içinizdeki size ait sevgiye tutunarak yürürsünüz, başarıya giden o yolda tek başınıza... kime ne!
|
(1499 okuma)
(Devamı... )
|
8 MART DÜNYA EMEÇİ KADINLAR GÜNÜ YAYGINCA KUTLANDI

Mart emekçi kadınlar günü Türkiye ve dünyanın dört bir yanında yaygınca kutlandı. İstanbul’dan Hakkari’ye, Eskişehir’den İzmir’e, Kars’tan Diyarbakır’a Türkiye’nin her yerinde çeşitli milliyetlerden k kadın erkek emekçiler 8 Mart emekçi kadınlar gününü kutladılar. Her yıl olduğu gibi 8 Mart emekçi kadınlar gününde de grupçuluk ve ben merkezci yaklaşımlar egemen oldu ve 8 Martın birlik dayanışma ve mücadeleci özüne bağlı kalınamadı. Daha güçlü ve kitlesel 8 martların kutlanması adeta bir yana itilerek çok parçalı 8 Mart etkinlikleri yapıldı. Cumartesi ve Pazar günleri Türkiye’nin hemen her il ve ilçesinde 8 Mart emekçi kadınlar günü kutlamaları yapıldı. DHB okurları değişik illerde 8 Mart etkinliklerine, 8 Martın sınıfsal ve devrimci dayanışmacı özüne uygun olarak katıldı. Ama 8 Mart etkinliklerine katılımın zayıf ve yetersiz kaldığını, devrimci hareketin içi hareketi içinde olduğu gibi emekçi ve kadın hareketi içinde de ciddiye alınacak bir etkiye sahip olmadığını ve gösteriş devrimciliğinden kurtulmadığını göstermiş oldu. Devrimci akımlar hem Tekel direnişi ve hem de 8 Mart etkinliklerinden kendi gerçeklerini bir kez daha gözden geçirerek, yığınlarla kopukluktan nasıl kurtulacağı üzerine kafa yormalıdır. Kendilerine proletaryanın partisi diyenlerin elli yada yüzer kişilik bastırılmış kıtalarla yürümeleri devrimci hareketin yığınlarla olan bağını ve politik etkilerini gösteriyordu. Ayrıca DHB okurları değişik yerlerde Almanya-Duisburg- Fransa-nancyde 8 Mart emekçi kadınlar günü için toplantılar düzenledi. Toplantılar, devrim ve komünizm anısına saygı duruşuyla başladı, gündeme ilişkin yapılan konuşmalar, okunan şiirler ve sohbetlerle devam etti. Toplantılarda özetle şunlara değinildi 8 Mart Özgürlük kavgasında şehit düşen Rozaların, Clara’ların, Leyla Halitlerin, Merallerin, Nurayların, Cennetlerin, Sabahat’ların, Zilan’ların, ve daha nice adsız devrim kahramanlarının anısı önünde saygıyla eğiliyor ve Özgür Kadınlar adına sizleri selamlıyorum. Bilindiği üzere dünya emekçi kadınların birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 8 Mart'ın 153.yıl dönümünü kutluyoruz;dahası 8 Mart'ın direnişini, mücadelesini, kadını özgürlüğe çağrısını kutluyoruz, bir kez daha 8 Mart 2010'da. Coğrafyamızda ve dünyanın işçi ve emekçi kadınlarına kutlu olsun. Hatırlanacağı gibi, 8 Mart 1957'de Amerika'nın New York kentinde işçi ve emekçi kadınlar, tarihte ilk kez bağımsız görkemli bir kadın direnişini gerçekleştirdiler. 40 bin dokuma işçisi kadın, greve başladı ve çeşitli gösteri eylemleri yaptı. Ağır çalışma koşullarını protesto eden tekstil işkolunda çalışan kadın işçiler, eşit, işe eşit ücret, 8 saatlik işgücü talepleriyle 8 Mart 1857 günü direnişe geçtiler. Burjuvazi, polisi direnişçi kadınlara saldırttı. Grevi ve direnişleri kanla bastırdı, onlarca kadın, polis saldırılarında yaşamını yitirdi. Böylece 8 Mart, özellikle Amerikalı emekçi kadınların ve diğer emekçilerin belleğinde yer etti. 1910 yılında 8 Mart, 2. Enternasyonal tarafından "Dünya Emekçi Kadınlar Günü'' olarak ilan edildi. Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal'e bağlı olarak düzenlenen ve dünyanın değişik ülkelerinden binlerce kadının katıldığı Kadınlar Konferansı'nda Alman komünist kadın önder Clara Zetkin'in önerisinin kabul edilmesiyle 8 Mart, kadın emekçilerinin uluslararası mücadele günü olarak bayraklaştırıldı. O tarihten sonra dünya işçi ve emekçi kadınların 8 Mart'ı, sömürü burjuva düzenine ve kölelik sistemine karşı bir başkaldırı günü olarak kutladılar. 8 Mart, bir birine bağlı, bir birini tamamlayan iki yönde bir başkaldırı özelliğiyle mücadelede yer almıştır. Birincisi ve temel olanı, kadın emekçilerin, burjuvazinin ve sermayenin sömürüsüne, baskılarına karşı, proleter sınıf mücadelesinin bir parçası olarak özgürlük ve sosyalizm hedefine yönelik bir başkaldırı özelliği taşımasıdır. İkincisi, buna bağlı ve bunu tamamlayan nitelikte, kadın cinsinin ayrıca yaşadığı baskılara, horlanmaya ve ikinci sınıf cins olarak görülmesine ve bundan kaynaklanan ayrımcı her türlü muameleye karşı başkaldırının simgesi olmasıdır. Emekçi kadınların mücadelesi, sınıflı toplumların tarihi boyunca her çağda, ezilen ve sömürülen emekçi sınıfların sömürücü egemen sınıflara karşı yürüttükleri mücadelenin bir parçası olmuştur. Tarihteki bütün büyük emekçi hareket1erinde emekçi kadınların değişik boyutlarda rolü olmuştur. Özgürlük mücadelesinde kadınlar bir güç olarak yer almışlardır. Kölelerin ve serflerin özgürlük mücadelesinde onlar da vardır. Modern çağın sınıf mücadelesinde emekçi kadınlar erkek sınıfdaşlarıyla birlikte mücadele ettiler. 1789 Fransız Devrimini, 1848 Fransız ve Alman Devrimleri ve1871 Paris Komünü'nde emekçi kadınlar ön saflarda yer aldılar. 1. ve 2. Emperyalist paylaşım savaşlarında, emperyalist orduların işgallerine karşı halkların direniş hareketi içinde önemli görevler yerine getirdiler. Yüzlerce kadın kahraman direniş destanları yarattı. Büyük Ekim Devrimi, Doğu Avrupa ülkeleri devrimleri, Çin, Vietnam, Nikaragua ve emekçi nüfusun yarısını oluşturan bir güç olarak yer aldılar. Erkek savaşçılarla birlikte, elde silah savaşan kadınlar ön cephede savaştılar. Bu örneklerde ve bütün sınıflar savaşımı tarihinde açıkça görüldüğü gibi emekçi kadınlar, bu mücadelelerde yedek bir güç değil asıl iki güçten birini oluşturdular. İşte bunun içindir ki 8 Mart, sermayeye karşı mücadelenin adıdır. 8 Mart, dünya emekçi kadınlarının gerek kendi aralarındaki gerekse de ülkelerindeki emek cephesi ile birliklerini pekiştirmenin, sınıfın örgüt ve partisinde birleşmenin adıdır.8 Mart, dünya emekçi kadınlarının ücretli kölelik sistemine karşı birbirlerinin mücadelesiyle dayanışmalarının adıdır. 8 Mart, direniştir; kavgayı daha ileri taşımak için günün görevlerine sarılmanın adıdır. 8 Mart, emekçi kadınların tam kurtuluşlarına vardıkları toplum olan özgür toplumu yaratma kavgasının örgütleyicisi, militanı, önderi, sıra neferi olmanın adıdır. 8 Mart, açlığa, yoksulluğa, savaşa, işkenceye, gözaltı kayıplarına, zulme, katliama, ulusal asimilasyona karşı, yani emperyalizme, kapitalizme, faşizme ve dünya gericiliğine karşı savaşan kadınların birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Tüm kadınların günü değil, işçi ve emekçi kadınların sermayeye,sömürgecilere, kadını köleleştiren her türlü gericilik ve yobazlığa karşı birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. 8 Mart, cinsiyet köleliğine, her türlü ayrımcılığa, erkek egemen değerlere,kadere,baskı ve aşağılanmaya karşı isyandır. Bu isyanı sokaklara, meydanlara taşıma günüdür. O halde, 2010’unu 8 Martını Türk, Kürt, ulusu ve ulusal azınlıklardan, işçi, köylü, emekçi ve ev kadınların faşist diktatörlüğe karşı mücadelelerini bir adım daha ileriye sıçrattıkları bir gün yapabilmek için ayağa kalkalım ! Tüm bu olgular ve gerçekler bizlere bu 8. Mart’ta emekçi kadınlar olarak istemlerimizi bayraklaştırmak için sesimizi örgütlü biçimde daha gür olarak haykırmayı dayatıyor. Çünkü hiç kimse kadınlara mücadele etmeden bir hak vermez, vermemiştir de. Onun içindir ki emekçi kadınlar olarak bizleri kölelik koşullarında yaşama zorlayan ve bunu kanıksatan burjuva kapitalist sisteme karşı demokrasi, özgürlük ve sosyalizm bayrağını yükseltmeliyiz. Çünkü biliyoruz ki, yüzyıllardan beri devam eden kadının kölelik durumunun kaynağı, özel mülkiyet sistemidir. Özel mülkiyet, diğer her türlü sömürü ve baskının temeli olduğu gibi, kadınların üzerindeki cinsel baskıların ve sömürünün, cins ayrımcılığının da temelini oluşturur. Bugün dünyada egemen olan ücretli kölelik sistemi kapitalizm, feodal ortaçağ karanlığının kalıntıları, dinin köleleştirici kuralları ve bütün gerici etkileri, gerici ideoloji ve kültürlerin yansıları, yüzyıllardır toplumda yerleşmiş çeşitli gerici gelenek ve görenekler yıkılmadan kadının kurtuluşu gerçekleşemez. Kadının özgürlük kavgası, temel hedefe bunları koyarak, sosyalizmi kurma amacıyla yürütülmelidir. Bu temel hedefler ve amaç doğrultusunda güncel siyasal ve ekonomik taleplerle mücadelesini geliştirip ileri taşımalıdır. Bu 8.Mart’ta emekçi kadınlar olarak, emperyalizm ve emperyalist uşaklarına karşı; işbirlikçi tekelci kapitalist sisteme ve faşist MGK diktatörlüğüne karşı; işçi kıyımı terörüne, yoksulluğa, sefalete ve zamlara karşı, Kürt ulusuna yönelik inkar, imha ve baskılara karşı, cinsel taciz ve tecavüzlere, fuhuş ve kadınların meta olarak alınıp satılmasına karşı,Töre cinayetlerine karşı, Zindanlarda süren işkencelere, yasaklamalara, F Tipi hücre tecrit dayatmalarına karşı;
|
(1579 okuma)
(Devamı... )
|
SEVGİ PAYLAŞTIKÇA ÇOĞALMAK DEĞİLMİ

Bazen bir şarkıya dalar hüzünleniriz. Bazen savaşların yıkımına. Bazen yoksulluğun ve sefaletin yıkımına. Bazende eski bir anıya.. Bazen tatlı bir gülümseme gelir aklımıza bazen tatlı bir öpücük... Hepsinde sevginin izleri vardır, geçmişte kalan ama hala yaşanan... Şimdi herşeyi bir kenara bırakın! Ve geçmişte kalan tatlı bir anınızı düşünün. Düşünün hadi.. Tamam.. Şimdi o anınıza geri dönün ve yine aynı şeyleri yaşamaya çalışın.. Mutlu oluyorsunuz, değil mi? İşte bunun sebebi, içinizdeki o sevgi pınarıdır. Bazen geçmişte yaşanan acı olaylar gelir aklımıza. Düşünürüz! Acı ile dolar yüreğimiz. Ama yine de mutlu olmaya çalışırız. Çünkü yüreğimizde hala sevgi kıpırtıları vardır. İşte, bu sevgi yener geçmişte yaşadığımız acı izleri. Çoğu zaman haksızlıklarla karşılaşırız, kötülüklerle, yalanlarla, ihanetlerle, acılarla.. Ve bir an içimizdeki o sevgi bile zaptedemez bizi. Karşılık vermek isteriz yapılan haksızlığa, kötülüğe. Bu dünyada,arkamızdan övgüyle söz edilecek bir olay varsa, o da sevgi adına yaptığımız bir olay olacaktır. Çünkü herşey bu dünyada kalır. Hiç kimse çok sevdiği bir şeyi beraberinde götüremez. Ancak, yaptığı ve yapacağı kalıcı şeyler, ona çok şey kazandırır. Sevgi adına yapılan kalıcı şeyler ne olabilir? Bu soruya aslında bir çok cevap verilebilir. İnsanları sevmek,onlarla iyi geçinmek, sevgiye inanarak yaşamak bile, sevgi adına yapılmış kalıcı şeylerdir. Tabi sevgiyi, sadece hissetmek yerine, bunu uygulamaya geçirmek daha kalıcı olur.Sevgiyi uygulamaya geçirmek, sevgiyi hissederek yaşamaktır. Sevgiyi yoğun olarak yaşayan biri, zaten sevgi adına iyi birşeyler yapıyor demektir. Elimizden geldiğince sevgiyi doya doya yaşayalım! Sevgiyi yaşadıkça, yaşam daha da renklenir. Kişinin mutlu olabileceği bir kozu olur elinde. Sevgi bir umuttur, sevgi mutluluktur... Sevgiyi ifade etmek çok basittir. Annemize sarılmak bile bir sevgidir... Sıcak bir gülümseme, bir sevgi ifadesidir. Bunları yapmak çok mu zor? Sevgiye inanan için hiç te zor değil. Sevgide ayıp olmaz. Bırakın çıksın içinizdeki duygular. Göstersin kendini insanlara. Onlar da mutlu olsun, sizin mutlu olduğunuz gibi. Unutmayın ki; Sevgi öğrenilmez.. Sevgi öğretilmez... O, zaten insanın içinde var olan bir duygudur. Ama o duyguların dışa vurulabilmesi için yardımcı olunur. O duyguların herkese aşılanması için... Bazen bir çocuk görürüz.. Yapayanlız, soğukta, aç ve çaresiz...
|
(1582 okuma)
(Devamı... )
|
GEÇMİŞİNİ' yaşamayan 'GELECEĞE' kucak açamaz unutmayın!!!

NE GÜZELDİR... Ne güzeldir yağan karda pencereden o beyazlığı seyretmek... Ellerimiz dona dona kartopları hazırlayıp sevdiklerimizle, arkadaşlarımızla coşkuyla oynamak... Soğukta kalıpta yakacak kömürü, odunu olmayan insanlara yardım etmek... Karlarda yuvarlanıp onca yıl yaşamış bedenin izini bırakmak... Karanfil kokulu ıhlamuru, komşularla soba başında içmek... Kestane kokularına karışan bir gecede dostlarla ellerimiz yana yana soyup yemek... Tombala oynadığımız günler çinkolarla atılan çığlıklar, hatta üstünü kuru fasulyeyle kapadıysanız yerinden oynayan fasulyelere kızmalar… Elimizde tepsilerle, naylonlarla, kızaklarla o karlarda kaymanın zevkini unutamamak... Ne güzeldir! DEĞİL Mİ? Minik bir kız veya erkek çocuğuna yüreğinizle aldığınız bir hediyeyle gözlerinde gördüğünüz pırıltı hangi yıldızı kıskandırmaz ki... Bir köpeğin başını okşamak, ona ellerinizle verdiğiniz yiyeceği sunmak neyle ölçüle bilir ki... Yeni doğmuş bir bebeğin kokusunu içinize çektiğinizde duyduğunuz hangi kokuyla eşleyebilirsiniz ki... Uzaklardan gelen can dosta sarıldığınızda hangi sinerji size yetişebilir ki... Sevgilinizin sizi uyandırdığı sabahlarda o sıcacık sesi hangi güzellikle karşılaştırabilirsiniz ki... Bir avuç yemi kuşlara attığınız o an, nice kanat sesi ve seyir sizin içinizde hangi paylaşımla yer değişilebilir ki... Yağmur damlalarını yüzünüzü yıkadığında içinizde hissettiğiniz arınmaya ne demeli ki... Rüzgâra kollarınız açıp uçtuğunuzu düşünmek nasıl anlatılabilir ki... Değil mi? OLUR YA! Diz dize oturduğunuz bir dostla geçmişi konuşup ta gülerken, ağlarken düşünürsünüz o günleri ya... Eskileri karıştırırken hatırası olan bir eşyada dalıp gidersiniz ya... Annenizden kalma bir örtüde çocukluğunuzu anımsarsınız ya... Babanızdan kalma bir tütün korumasını evinizin en güzel köşesinde saklarsınız ya... Hani kardeşlerinizle aranızda geçen olmadık kıskançlıkları anımsayıp gülersiniz ya… Siyah beyaz bir fotoğrafta yaşamın izlerine rastlarsınız ya... Karpuzdan fenerlerle gecenin ateş böcekleri olursunuz ya... Pişmaniyeler yapılırdı çocuklumuzda evde, hep bir elden çekilirdi ve o ağdayı bir çubuğa sarıp yersiniz ya... Masallar dinlerdik lüks lambası yanan gecelerde ışık oyunlarını seyrederdik duvarda ellerimizle değişik şekiller çıkarırdık ya... Düşündünüz mü şimdi? Hadi anımsayın ve içinizdekiler özel kalsın...
|
(1560 okuma)
(Devamı... )
|
|
Юu ana kadar 12860933 sayfa izlenimi aldэk. Baюlangэз: April 2005
|
|
|