DHB ARÞÝV SÝTESÝ
Ana Menü
Anket
DHB: Özgür Kürsü

Bu Konuda Ara:   
[ Ana Sayfaya Git | Yeni Bir Konu Sein ]


LOZAN ANLAÞMASI KÜRT ULUSUNUN ULUSAL HAKLARININ GASPIDIR
Özgür Kürsü
Lozan Antlaþmasýnýn 87. yýl dönümü çeþitli etkinliklerle kutlandý. Yine  devlet erkaný, Atatürkçü Düþünce Derneði, CHP, ve Kemalist aydýnlar hemen tümü ayný içerikli açýklamalarla Lozan Antlaþmasý’ný baðýmsýzlýk ve özgürlüðün sembolü olarak propaganda ederek, gerçekleri çarpýtmaya devam ettiler. Ýddia edildiði gibi Lozan Anlaþmasý Türk, Kürt, Çerkez, Laz ve diðer halklarýn baðýmsýzlýðýný ve özgürlüðünü ilan eden ve bunu pratiðe süren bir anlaþma deðildir. Lozan Antlaþmasý, emperyalistlerin ihtiyaçlarýna göre düzenlenmiþ ve Kürt ulusunun ulusal haklarýnýn yok sayýldýðý ve Kürdistan’ýn ikinci kez bölünerek en büyük bölümünün Türkiye sýnýrlarýna dahil edilerek, Kürdistan’ýn masa baþýnda emperyalistlerin istemlerine göre parçalanmasýnýn ifadesidir. Bu bakýmdan Kemalistlerin iddia ettikleri gibi Lozan Antlaþmasý baðýmsýzlýðýn ve özgürlüðün tescili deðil, emperyalistlerin istemleri doðrultusunda yeni TC devletine verilmiþ bir destektir.
  Daha da önemlisi emperyalist güçlerce -Ýngiltere ve Fransa- Lozan Antlaþmasý stratejik bir öneme sahip Kürdistan’ýn bölünüp, parçalanmasý ve zengin petrol yataklarýnýn bu yolla denetim altýnda tutulmasýdýr. Bilindiði gibi 1919’da Ýstanbul’unda iþgaliyle Türkiye ( Osmanlý ) bütünüyle emperyalistlerce iþgal edildi. Bir yandan Ýngilizler, diðer yandan Fransýz ve Ýtalyanlar, yine Ýtalyanlarýn desteðiyle, Yunanlýlarýn iþgaliyle Türkiye emperyalist iþgale uðramýþtý.
 Emperyalizmin iþgaline karþý baþlayan Türk Ulusal Kurtuluþ mücadelesi, baþta Kürt halký olmak üzere diðer halklarýn da desteðiyle 1922 yýlýnda zafere kavuþtu. 20 Kasým 1922’de Lozan görüþmeleri baþladý. Ýnönü Türklerin ve Kürtlerin temsilcisi olduðunu iddia ettiði, M. Kemal’in 24 Ocak 1923’de “Kürtlere muhtariyet verilecektir” dedi€i meclise milli kýyafetlerle gelmeleri istenen Kürt milletvekillere “biz Türklerden ayrýlmak istemiyoruz” telgraflarýn çekildiði sürecin ardýndan 23 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Antlaþmasý Kürdistan’ý bugünkü Ýran, Irak, Suriye ve Türkiye sýnýrlarý içinde dört parçaya ayýrdý. Lozan Antlaþmasý, 1919’da Paris’te, Ýngiltere, Fransa ve Amerika arasýnda varýlan anlaþmanýn bir biçimde tekrarýndan ibaretti. Tek fark bu anlaþmada Ermeni devleti hedefinin öldürülmesi ve Kuzey Kürdistan’ýn parçalanmasýnda Amerika’nýn yerini yeni TC’nin almasýdýr.
Lozan Antlaþmasý’na M. Kemal’in temsilcileri Ýnönü, Kürtleri’de temsilen katýldýðýný iddia ediyor ve onlara muhtariyet hakký tanýnacaðýný söylüyordu. Nitekim Lozan Antlaþmasý’nýn 38. maddesinde “ Türk hükümeti bütün Türkiyelilerin (Türkiye sakinlerinin) doðum, millet, ýrk ve din farký gözetmeksizin hayatlarýný ve hürriyetlerini korumak için de taahhüt eder” ve devamla anlaþmanýn 39. maddesinde “Her Türk vatandaþýnýn, gerek hususi ve ticari münasebetlerde gerekse din, basýn veya her çeþit yayýnlarda ve gerek umumi toplantýlarda, herhangi bir dili, hür olarak kullanmasýný kýsýtlayacak hiç bir kanun çýkarýlmayacaktýr” diyorsa da, Kürtler bu kýrýntýlardan hiç yararlanmadýklarý gibi, 1924’de Kürtçenin yasaklanmasý, M. Kemal’in Kürt sorununa ve Kürt halkýna karþý nasýl eþitçe bir davranýþ çizgisi içinde hareket ettiðini de ortaya koyuyordu.
M. Kemal Lozan Antlaþmasý’yla baðýmsýzlýðý ve özgürlüðü kazanmadý, ama Kürt ulusu ulusal hak ve istemlerini kan ve barutla ezerek, bölüp parçalayarak ve zorla kendisine baðlamasýný baþardý. Bilindiði üzere M. Kemal güçte olsa anti-emperyalist bir mücadele sonucu, emperyalist iþgale son vererek TC’yi ilan etti. Fakat Ýngiliz ve Fransýz emperyalizmiyle el altýnda anlaþan M. Kemal ekonomik olarak emperyalist zincirin dýþýna çýkmayý baþaramadý. Osmanlýlardan kalan emperyalist borçlarý M. Kemal’in yeni Türk cumhuriyeti ödemeyi kabul etti ve yine var olan az sayýdaki sanayi tesisleri ve iþletmeleri Fransýz, Ýngiliz ve Alman emperyalistleri iþletmeye devam ettiler. M. Kemal önderli€indeki Türk Ulusal Kurtuluþ Hareketi politik olarak iþgale son vererek yeni Türk cumhuriyetini ilan etmiþti.
 Fakat ekonomik olarak emperyalist ekonomik zincirin dýþýna çýkmayý baþaramamýþtý. Türk ulusal burjuvazinin önderliðinde geliþen bu ulusal kurtuluþ hareketi, her þeyiyle emperyalizmi ülkeden söküp atmayý hedeflemiyordu.     
 Nitekim TC’nin ilanýyla sýnýrlý emperyalistlerle el altýnda uzlaþan yeni Türk cumhuriyeti, Türk ve Kürt ulusu ve diðer ulusal azýnlýktan milyonlarca iþçi ve emekçinin baðýmsýzlýk ve özgürlük düþünü gerçekleþtirmiyordu.
(14140 okuma)  (Devam... )

SARI SENDÝKALARI TANIYALIM VE MÜCADE EDELÝM
Özgür Kürsü
Tekel direniþi ve  eylemin sürdürülmesi ve bitiriliþi  iþçi hareketine egemen olan sarý sendikacýlýðý yeniden sorgulamayý güncel hale getirdi. Biliyoruz ki, her sendika iþçinin haklarýný korumaz.  Ülkemizde sözde sendikalarýn iþçiden yana gözükmelerinin ardýnda sahnelenen oyunlarý saymakla bitmez. Patronlarýn sömürüsüne karþý olduklarýný söyleyen Türk-Ýþ, Hak-ÝÞ,DÝSK, Memur-Sen, Kamu-Sen vb. gibi sendikalar baþýna çöreklenmiþ olan sendika aðalarý sayesinde, emeðin hakkýný koruma düþünceleri ve bunun için mücadele bir yana  sermaye ve patronlarla iþbirliði içinde hareket ederek sýnýfý sisteme baðlamaktadýrlar.
 Patronlara uþaklýk eden sendika aðalarý, burjuvalarýn aðzýnda konuþmaktan geri kalmayarak, bir çok iþyerinde greve çýkýlmasýný engellerken, türlü bahanelerle oyalama taktiði izlemekten geri kalmamaktadýrlar. Bu sayede de ceplerini doldurmak için habire çaba göstermektedirler. Grev silahýný iyi bir þekilde kullanmaktan yoksun olan bu sendika aðalarý iþten, atma ve özelleþtirme karþýsýnda aciz kalmaktadýrlar. Rakip sýnýf iþbirlikçisi sendikalarý eleþtirmekten çok,  iþçiler arasýnda dedikodu ve bölgesel ayrýmcýlýðý körükleyerek, bölüp parçalamaya çalýþýrlar. Sarý sendikalar patronlara yaranmak iþyerlerince kurulmuþ ya da patronlar tarafýndan satýn alýnmýþtýrlar.
 Patronlarýn sýnýf içinde ajanlarý olan bu sendikalar, düzmece fiþlerle yetki alýrlar. Patronlarýn içinde bulunduklarý güçlükleri gerekçe göstererek, iþçileri aldatýp, uzun süreli düþük sözleþme imzalarlar. Bir iki göstermelik grev ve eylemle yasak savarak bütün bunlarýn karþýlýðýnda patronlardan ve emperyalist tekellerden gizlice yardým alýrlar. Ýþçi aidatlarýný kendi çýkarlarý için kullanýrlar. Bol aylýklý, þýk giyimli, lüks otomobilli, sekreterli, iþçiden kopuk yaþam süren bu sendika bürokratlarý, sendika aðalarýnýn baþ görevleri ise iktidarla ve hükümetle uyumlu iliþkiler kurarak, sýnýfý düzene baðlamaktýr.
  Zira bu kiþiler sendikalarýn nimetlerini bakanlýk kapýlarýnda saðlarlar. Hükümetlerin sýk sýk deðiþeceðini bildiklerinden bütün burjuva düzen partileri ve ordu ile iyi geçinirler. Bunun tabi sonucu olarak da "partiler üstü" bir politika izlediklerini iddia ederek iþçi sýnýfýný aldatmaya çalýþýrlar.Sarý sendikacýlar her zaman kendi çýkarlarýna aykýrý olduðundan devrimci sýnýf sendikalarýna karþýdýrlar. Sýnýf sendikalarýnýn rakibi olan sarý sendikalar, sendikal enflasyonu önlüyoruz, daha güçlü sendikalar yaratýyoruz devrimci sendika mücadele istemini yok etmeye çalýþýyorlar. Ýþçiyi daima aidat ödeyen kafa sayýsý olarak gördüklerinden, bilinçlenip uyanmasýný istemezler. Onlarý sadece kendi uþaklarý olabilecek bir kaç iþçi temsilcisine eðitim kurslarý açarlar veya sözde iþçiler için açtýklarý bu eðitim seminerleri, gerçeklerden, güncel sorunlardan, iþçi sýnýfýnýn biliminden uzak saçma-sapan soyut, burjuvaziye hizmet edecek þekilde, sinsi, çapraþýk, dolambaçlý, uyutma politikasýna yöneliktir. Bu seminerlerde soru soran her þeyi öðrenmek isteyen iþçiyi susturup, susturamadýklarýný ise patron vasýtasýyla iþten artýrýr.Ýþyeri temsilcilerini kendi adamlarýndan seçerler ve onlarý kendilerine göre eðitip, diðer iþçilere karþý kullanýrlar. Özgürlük çýðlýklarý atarak kendi bünyesindeki iþçileri baský altýnda tutarlar. Sendikalarýna üye kaydý olan iþçilere imzalattýklarý üye kayýt fiþlerinin altýna iþçinin istediði anda ayrýlmayacaðý maddeler koyarak onlarý taahüt altýna sokarlar. Ýþçiler baþka sendikaya geçmek istedikleri anda ondan bu taahütünü yerine getirmesini isteyerek bunu bir silah olarak kullanýrlar. Bazende sorumluluktan kaçmak için toplu sözleþme yapma yetkilerini diðer bir þubeye devrederek, düþük ücretle imzaladýklarý sözleþmeyi mazur göstermeye çalýþýrlar. Egemen sýnýflar iþçi sýnýfýný sarý sendika çemberi içinde köleleþtirmek ister. Ýþçiler ise bu sarý veya sahte devrimci sendika çemberini parçalamadan haklarýný alamazlar.Ýþçilerin bilinçlenmesinden korkan burjuva sendikacýlarý ve sözde devrimci gerçekte ise reformist olan sendika aðalarýný tanýmak ve herkese tanýtmak sýnýf sendikalarýný yaratmak bakýmýndan olduðu gibi patronlara karþýda sýnýf hareketini tutarlý bir çizgide ilerletmek bakýmýndan da büyük önem taþýmaktadýr.
  Patronlara karþý sýnýf savaþýmýnda iþçi sýnýf savaþýmýnda iþçi sýnýfýnýn davasýna ihanet eden TÜRK-ÝÞ, HAK-ÝÞ vb. gibi sendikalarýn baþýna çöreklenmiþ olan sendika aða ve bürokratlarýnýn sarý ve sahte devrimci yüzleri her adýmda açýða çýkarýlarak teþhir edilmelidir. Bu aðalarýn sýnýftan kopuk lüks içinde yaþamlarý ve gayri meþru elde ettikleri mal vardýklarý açýða serilerek, iþçi sýnýfý davasýna hizmet eden mücadeleci sendikacý kuþak yetiþtirilmelidir.
 Komünist hareket fabrika çalýþmasý ile sendikal çalýþmayý koordineli bir þekilde birleþtirmede istenilen düzeyi tutturamamýþtýr. Sendikal çalýþmanýn temel unsurlarýndan olan sendikal alanda uzmanlaþmýþ komünist kadrolarýn sayýsýnýn özel bir çalýþmayla ileri boyuta sýçratýlamamasý devrimci sendikal faaliyeti ayaklarý üzerinde oturtmada ve devrimci iþçi muhalefetini geliþtirmede yetersiz kalmýþtýr. Buda sarý ve sahte devrimci sendika aðalarýnýn sýnýf iþbirlikçisi yüzlerinin açýða çýkarýlarak sýnýf hareketi üzerindeki etkilerinin kýrýlmasýný zayýflatýcý olmuþtur.  Çünkü iþçilerin baþta gelen görevi sarý ve sözde devrimci geçinen sendika zihniyetine karþý birlikte ve kararlý bir mücadele yürütmektir. Bu alanda yürütülecek sabýrlý ve ilkeli bir mücadele ile kazanýlan mevziler geniþletilecek ve sýnýf bilinçli iþçiler karþýsýnda sarý sendika ve sözde devrimci geçinen sendika aðalýðý mahkum edilecektir.
 Sarý sendikacýlara karþý mücadele yollarý: iþçi sýnýfýnýn devrimci sýnýf ideolojisini, kararlý bir þekilde faþist ve gerici burjuva ideolojisinin karþýsýna çýkarmak, "milliyetçiliðin ve þövenizmin", "endüstriel barýþýn", "sýnýflararasý uyum ve sýnýf mücadelesinin tasviyesi" vb. fikirlerinin maskelerinin düþürülmesi ve açýða çýkarýlmasý, reformizmin bütün biçimlerinin teþhir edilmesi. Faþizmin sendikal hareketin yýkýcýsý ve mezar kazýcýsý olduðunun gösterilmesi, faþizmin savaþ kýþkýrtýcýlýðý taþýyýcý özü olduðu gibi açýða serilmesi. Sendika örgütlerinin saðlamlaþtýrýlmasý, örgütsüz iþçi kitlelerine örgütlenmeleri için çaðrý yapýlmasý. Reformist, milliyetçi, baðýmsýz ve diðer sendikalarýn tabanýndaki bilinçli unsurlarýn ortak eylem ve mücadele amacýyla güçlendirilmesi, iþsizlerin hareketinin örgütlenmesi ve bu hareketlerin sendika örgütlerinin eylemleriyle baðlantý saðlanmasý. Tarým iþçilerinin örgütlenmesi, ücretlerin artmasý, iþ gününün kýsaltýlmasý, iþ güvenliði sendika kurma özgürlüðü ve grev hakkýnýn tam anlamýyla saðlanmasý için kampanyalar örgütlenmesi, kitle eylemleri düzenlemesi, grevler örgütlenmesi çok önem taþýmaktadýr.
 Ýþçi kitlelerinin faþizmin ve reformizmin karþýsýna, sýnýfýn acil istem ve taleplerinin çýkarýlmasý ve faþizmin burjuva iki yüzlülüðünün teþhir edilmesi .Mücadele içinde ki iþçilere diðer þehir ve tarým iþçilerinin maddi ve manevi desteðinin saðlanmasý, grev kýrýcýlarýna ve faþist saldýrganlýða karþý savunmanýn örgütlenmesi, grevlerin ve direniþlerin korunmasý. Ýþveren ajanlarýnýn iþyerlerinde açýða çýkarýlarak teþhir edilip yalnýz býrakýlmalarýnýn saðlanmasý.
(1693 okuma)  (Devam... )

ALEVÝLERÝ EHLÝLEÞTÝRME AMAÇLI ALEVÝ KURULTAYLARI FÝYASKOYLA SONUÇLANDI
Özgür Kürsü
AKP hükümetinin Alevi açýlýmý çerçevesinde 2008 yýlýnda baþlattýðý kurultaylar serisi tamamlandý ve hazýrlanan rapor, Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan’a sunuldu. Kürt, Ermeni vb. Açýlýmý gibi Alevi açýlýmýnýn da sahte ve Alevi hareketini AKP’ye baðlama amaçlý olduðu kýsa zamanda açýða çýkmýþtý. Ne ki kurultaylar  sonunda hazýrlanacak ve bir anlamda AKP hükümeti için yol haritasý niteliðini taþýyacak raporda, Alevilerin sorunlarýna gerçekten çözüm bulmaktan uzak bir yaklaþým sergileneceði ve kurultaylarýn Aleviler için devletin bir tuzaðý olduðunu vurgulamýþ ve kurultaylarý Alevi derneklerinin protesto ederek katýlmamalarý gerektiðini vurgulamýþtýk.
Gelinen aþamada açýklanan raporun içeriði, hiçte  þaþýrtýcý deðildi. Önraporda ifadesini bulan ve çözüm gibi gösterilen üstelik 7. Çalýþtay da uzlaþma ile çýktýðý iddia edilen öneriler de, Alevilerin asimilasyonunu hedefleyen, insan hak ve özgürlüklerinin sýnýrýný Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýnda cisimleþen ve devlet yönetiminin her aþamasýnda kendini hissettiren “ Sünni egemen devlet” baþladýðý yerde bitiren, tamamen Sünni bakýþ açýsýnýn egemenliðinin ürünüdür. Raporun içeriðinden de görüldüðü gibi Aleviler, Alevi Kurultayýn’ýnda “bütün inanç ve mezheplere eþit mesafede durmasý gereken” bir devletin hükümeti ile deðil, yönetim erkini elinde tutan sünni  ulema ile oturmuþ gibidirler ve rapor da doðal olarak sünni mezhebin egemen zihniyet dünyasýný yansýtmaktadýr.
Zaten, AKP hükümeti daha kurultaylar serisini baþlatmadan önce bir yol haritasý belirlemiþ, sonra bu yol haritasýna uzlaþma kýlýfý giydirerek, Türkiye’de milyonlarca Aleviye sorunlarýn çözüleceði aldatmacasý ile yanaþmýþtýr.
Raporun içeriðine hakim olan sünni egemen mezhebin bakýþ açýsýnýn ve güvenlik konseptinin izlerine bolca rastlanmaktadýr.
“Aleviliði çerçevelendirme sorunlarý” baþlýðý altýnda görüldüðü gibi Alevilik tanýmlanmýþ, laikliðe aykýrý Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’na dokunulmamýþ tam tersine sahte laiklik uygulamasýna Aleviler de ortak edilmek istenmiþtir. “Katýlýmcýlar, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn Ýslam’ýn tüm yorumlarýný da içine alacak þekilde orta ve uzun vadede özerk bir yapýya kavuþmasý gerektiðini vurgulamýþlardýr” denilerek, aslýnda hiç de olmayan bir uzlaþma varmýþ gibi gösterilmiþ, hükümet, sünni kesimi kamu olanaklarýyla finanse etme uygulamasýný güya Alevileri de sisteme dahil ederek güvenceye almak istemiþtir.
Zorunlu din dersleriyle ilgili sunulan öneriler de mevcut uygulamanýn sonuçlarýný daha da aðýrlaþtýracak niteliktedir. Raporda, mevcut durumda halen uygulamalý din eðitimi olan “din kültürü ve ahlak bilgisi” öðretimine devam edilmesi istenilmekte, bu derse ilave olarak “yeni bir alanýn” devreye sokulabileceði belirtilerek bu yeni alan “isteðe baðlý din eðitiminin verilmesi” þeklinde tanýmlanmaktadýr. Yani hükümet, Alevi çocuklarý için asimilasyon aracý ve sistematik iþkenceye dönüþmüþ olan uygulamayý artýrarak iki din dersi önermektedir ki, bu asla kabul edilemez.
Madýmak Oteli’nin müzeye dönüþtürülmesine iliþkin talebin “tehlikeli bulunmasý” ise baþlý baþýna feci bir bakýþ açýsýdýr. Binanýn yýkýlarak parka dönüþtürülmesi önerisi AKP hükümetinin Sivas katliamýný hafýzalardan silme, unutturma düþüncesinin bir ürünüdür. Sivas’ý unutturmanýn bir parçasý olarak Madýmak Oteli’nin yýkýlmasý istenilmektedir. Biz biliyoruz ki, o bina yýkýldýðýnda, parka dönüþtürüldüðünde birkaç yýl sonra o parkýn adý da belediye meclis kararlarýyla deðiþtirilecek, böylece katliamýn izi yok edilmiþ olacaktýr.
Raporda, “dedeliði, yeni koþullarý da dikkate alan bir düzenek içinde “ihya edecek” özgün bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadýr. Bu çerçevede eðitim kurumlarý yeniden inþa edilebilir” denilerek, dedelerin eðitimine vurgu yapýlmaktadýr. Ancak ayný raporda “Alevi toplumundaki rolleri bilinmekle beraber yasalar dedeliðin misyonunun sürdürülmesine izin vermemektedir” ifadesi kullanýlmaktadýr. Buradan da anlaþýlýyor ki, hükümet iþine geldiði zaman yasalarýn arkasýna sýðýnmaktadýr. Aslýnda burada kastedilen yasalarýn izin vermediði deðil, sünni bakýþ açýsýnýn yasakladýðý durumdur. Týpký cemevi-cami deðerlendirmelerinde olduðu gibi, cemevinin ibadet yeri olmadýðýna dair iddia gibi, dede de Alevilerin inanç önderi olarak kabul edilmediði için yasalarýn yasak dairesine rahatlýkla sokulmaktadýr. Bu hükümetin zihniyetinde Alevi dedesi olamaz, devletten maaþ alan imamlaþmýþ bir dede makbuldür.
Raporun sünni ulemanýn bakýþ açýsýyla yazýldýðýnýn en kuvvetleri bölümlerinden biri de cemevleriyle ilgili olan bölümdür. Raporda “Cemevlerinin bir statüye kavuþturulmasý konusunda herhangi bir görüþ ayrýlýðý olmamýþtýr. Ancak bu mekânlarýn birer ibadethane olarak tanýmlanmasý konusunda Alevi olmayan katýlýmcýlar da kaygýlarýný ifade etmiþlerdir” denilmektedir. Bu ifadeden de anlaþýldýðý gibi cemevleriyle ilgili tanýmlama, onun iþlevine iliþkin deðerlendirmede fikri dikkate alýnan taraf Aleviler deðil, Alevi olmayanlardýr. Yani, devlet ve AKP hükümeti sünni ulema Alevilerin ibadet yeri cemevlerinin niteliðine karar verme hakkýný kendilerinde bulmaktadýrlar. Nitekim rapora hakim anlayýþýn, Baþbakanýn milletvekilleri ile yaptýðý görüþmede kendi milletvekillerine " Cemevleri ibadethane olamaz" diye çýkýþan anlayýþ olduðunu göstermektedir. 
Aslýnda Alevi kurultaylarý Alevileri AKP’ye yedeklemek, Aleviliði de sünnilik içinde asimile etmek amaçlýydý ve haliyle önerilerin Alevilerin sorunlarýna çözüm olamayacaðý gibi dahada derinleþtireceðini göstermektedir. Raporun uzlaþma ürünü olarak deðerlendirilmesi de koskoca bir yalandýr. Olsa olsa ortada AKP yandaþý alevi toplumunun inançsal, duygusal, düþünsel ve siyasi dünyasýndan kopmuþ sözde alevi kuruluþlarýnýn bir uzlaþýsý vardýr.
(1451 okuma)  (Devam... )

EGEMENLÝK MÜCADELESÝ VE ASÝMETRÝK SAVAÞ PALAVRALARI
Özgür Kürsü
ABD emperyalizmi TC devletini kendi emperyalist politikalarýna  kayýtsýz koþulsuz destek olmasý  için dizayn ederken bir dediðini iki yapmayan AKP hükümetine destek olup generaller  ve etrafýnda kümelenen güçleri dize getirmek ve tümüyle teslim almak için yoðun bir çaba gösteriyor.  AKP ile baþýný generallerin çektiði ve politik iktidar ipini elinde tutan asker ve üst bürokrasi kliði arasýndaki bilek güreþi deðiþik biçimler altýnda sürüyor. Kah uzlaþma kah bir birinin gözünü oyma þeklinde süren bu mücadele iþçi ve emekçileri  çözüm bekleyen temel sorunlarýndan uzak tutmada önemli aldatýcý iþlev görüyor.
 Hemen her gün bir AKP hükümetini yýkmaya yönelik hazýrlanan komplo planýyla gündem deðiþiyor. ABD merkezli bu komplo planlarýnda AKP maðduru oynayarak gerçekler gizlenmeye çalýþýlýyor. Darbelerden Erdoðan’a-Arýnç’a suikastlara kadar  hergün AKP hükümetini yýkma amaçlý örgütlenmeler açýða çýkarýlýyor ve failleri açýklanýyor ve ihbarlar bir birini kovalýyor.
Bir kere gerçeðin görülmesi gerekiyor ki, ordunun darbe yapmasýný gerektiren politik koþullar olmadýðý gibi sistemi  tehdit eden yakýn bir devrim tehlikesi de yoktur. Yeni bir darbe için devrimci kitle hareketi ve devrimci bir krizin olmasý gerekiyor. Mevcut halde zaten generaller politik iktidar ipini ellerinde tutuyorlar. Böylesi bir ortamda generallerin  kendi bindikleri dalý kesmek için yeni bir darbe yapma gereksinimleri gerçekçi olamaz. Ýkincisi AKP hükümeti iktidarý ele geçirecek durumda deðildir ve parlamento da çoðunluk olarak Türkiye de iktidar olmak anlamýný da gelmiyor. Devlette egemen olmak için devletin temel iki temel kurumu olan ordu ve üst bürokrasinin ele geçirilmesi gerekiyor. Ýþte bu nedenledir ki , ABD emperyalizmi küreselleþmeye ayak uydurmada sorun yaþayan statükocu kliði darbeleyerek AKP’nin önünü açarak TC devletini her bakýmdan ABD’nin savaþ arabasýna baðlamak istiyor. Sýklýkla AKP’ye karþý darbe, suikast vb. ihbarlarýnýn artmasý  ve bu ihbarlarýnýn kaynaðýnýn tespit edilememesi Generallerin baþýný çektiði klikle AKP ve etrafýnda kümelenen klik arsýnda yoðun bir güç mücadelesi yaþandýðý gösteriyor.
Nitekim  Özel Kuvvetlere baðlý iki subayýn Baþbakan Yardýmcýsý Arýnç’a suikast yapacaklarý yönlü ihbarda bulunulmasý ve iki subayýn gözaltýna alýnmasý ve ardýndan Özel Kuvvetler Komutanlýðýnýn merkezinin günlerce aramaya tabi tutulmasý , iki klik arasýnda süren kirli savaþýn geldiði boyutu gösteriyordu. Genelkurmay iki subayýn gözaltýna alýnmasý ve ardýndan Özel Kuvvetler Komutanlýðýnýn aranmasý  nedeniyle bilindik açýklamalar yapmaktan geri kalmadý: “TSK’ya karþý asimetrik psikolojik savaþ yürütülüyor!” Söz konusu ihbarýn ABD’den yapýlmýþ olmasýný, TSK’nýn yýpratýlmaya çalýþýlmasýnýn kanýtý olarak gösteriyorlar. Peki, bunlarýn hepsinin doðru olduðunu  kabul etmiþ olsak bile, sormak gerekiyor  Özel Kuvvetler Komutanlýðý Seferberlik Tetkik Kurulu’nun önceli olan ‘Özel Harp Dairesi’ ne zaman ve nasýl kuruldu? Özel Harp Dairesi, Türkiye’nin NATO’ya üye olmasýndan sonra oluþturuldu ve burada çalýþan subaylar ABD’de eðitildi. Bunlar, TSK’nýn ‘gayri nizami harp’ten sorumlu birlikleri. Üstelik 2008’de Genelkurmay’ýn, gayri nizami harpten sorumlu ‘Seferberlik Bölge Baþkanlýklarý’ný 12’den 24’e çýkarma kararý aldýðý ve mevcut ‘düþman’ tanýmýnýn kapsamýný geniþlettiði yönünde haberler de basýnda yer almýþtý. Yani, ihbarýn ABD’den yapýlmasý asýlsýzlýðýný deðil, derin iliþkileri göstermesi bakýmýndan dikkat çekicidir. Nihayetinde yakalanan subaylarda Arýnç’ýn adresinin ne aradýðý ve bunlar yakalandýktan sonra o kaðýdýn neden imha edilmeye çalýþýldýðý sorularý hala yanýtsýz. Bu iþi ABD’nin kendiside örgütlemiþ olmaz mý. Bütün bunlar olanak dýþý olan þeyler deðildir.
Türkiye’nin NATO’ya üye olmasýndan sonra ‘Özel Harp Dairesi’ adýyla oluþturulan ‘kontrgerilla’ örgütlenmesi, bugün ‘Seferberlik Tetkik Kurulu’ üzerinden yürütülüyor. Bu yüzden Arýnç olayýndan sonra, Özel Kuvvetler’in Seferberlik Dairesi Ankara Bölge Müdürlüðü’nün özel yetkili savcý tarafýndan aranmasýyla ülkenin karanlýk geçmiþine ait birçok olayýn aydýnlanabileceði beklentisi ortaya çýkmýþtý. Ama bu geliþmelerle eþ zamanlý olarak Baþbakan Erdoðan, Genelkurmay Baþkaný Baþbuðla iki kez  içeriði açýklanmayan bir görüþmeler yaptý ve Erdoðan kurumlarý bir birine karþýymýþ gibi göstermeyin diyerek orduyla hükümetin uyum içinde olduðunu açýklýyordu. Yani Erdoðan-Baþbuð arasýnda yapýlan bu görüþmelerin ardýndan özel harpçi Orgeneral Sabri Yirmibeþoðlu’nun “mükemmel bir organizasyon” olarak açýkladýðý 6-7 Eylül olaylarýndan 1 Mayýs 1977’e, 1978 Maraþ olaylarýndan darbelere ve Bölge’de 25 yýl sürdürülen özel savaþta yaþanan binlerce kayýp, cinayet ve katliama kadar ülke egemenlerinin gizli tarihinin sayfalarýnýn ortaya çýkmasýnýn önüne geçildi.
(1506 okuma)  (Devam... )

Açýlým’ Tartýþmalarý Ve Burjuva Düzen partilerinin Ýnkarcýlýkta ortaklaþmalarý
Özgür Kürsü
Tek ulus-tek dil, tek bayrak ” kýrmýzý çizgileri içinde yapýlan “ Milli Birlik ve Demokrasi Projesi”  üzerine 12 Kasýmda mecliste yapýlan tartýþmalarda aslýnda  faþist gerici burjuva düzen partilerinin nüanslarda farklýlýklar dýþýnda aslýnda nasýl ortaklaþtýklarý DTP’nin kapatýlmaýsnda  bir kez daha açýða çýkmýþ oldu. Baykal ve Bahçelinin daha keskin ve açýktan faþist  þoven-militarist yaklaþýmlarýnýn “savaþ rantçýlýðý” ile  AKP’nin “demokratik açýlým”- “Milli Birlik ve Demokrasi Projesi”  ve çözüm konularýnda pek bir farklýlýk yoktu. Her iki kesimde kýrmýz çizgilerde ortaklaþýyor ve Kürt ulusunun ulusal ve demokratik kolektif haklarý reddediliyor, anayasanýn ilk üç maddesi dokunulmaz olarak ilan ediliyordu. Gürültü içinde yapýlan TBMM oturumunda, ‘burjuva düzen partilerinin  halk kitlelerine ve istemlerine karþý tutumlarýný bir kez daha ortaya koymasýyla da yararlý olmuþtur.
 Adý açýkça Kürt sorunu olarak anýlmamamsý için özel çaba gösteren AKP ve burjuva düzen partileri  Kürt sorununun TBMM gündemine, baþlýca oturum konusu olarak yeniden gelmiþ olmasý ve Kürtleri temsilen de orada bulunan DTP’nin  tartýþmalara katýlmýþ olmalarý önemli bir geliþmedir. Sorun cumhuriyetin kuruluþ süreci ve sonrasý dönemde oturumlara konu olmasýndan uzun bir dönem sonra yeniden meclis gündemine alýnmak zorunda kalýnmýþtýr. Katliamla bastýrýlan ve 13 Kasým(2009) oturumunda devleti suç tahtasýna çivileyecek þekilde, bir “derin diplomat” ve “devlet partisi” yöneticisi tarafýndan gündeme getirilen ‘sondan önceki son isyan’dan bu yana, Kürtlerin talepleri ve mücadelesinin zorlamasýyla bir meclis oturumu sorunu yeniden ele almýþtýr. Bu oturumdaki tartýþmalar kendilerini “millet”, dahasý “halk”ýn temsiliyle iliþkili gösteren burjuva düzen partileri yönetim düzeyindeki politikalarýnýn inkar ve þiddete dayalý karakterini de bir kez daha ortaya koymuþtur.
Evet, “Kürt açýlýmý”-“ Milli birlik  ve demokratik açýlým” söylemiyle beklenti yaratmaya çalýþan ve herkesi kendisini desteklemeye çaðýran AKP  hükümeti, meclisteki açýklamalarýyla ve uygulamaya koyacaðýný vaadettikleriyle Kürtlerin(ve ulusal politik örgütlerinin) “Anayasal kimlik, Anadilde eðitim hakký, yerel yönetimlerin yetkilerinin güçlendirilmesi ve ‘özerk yönetim’, genel siyasi af,.”gibi taleplerinden uzak durmaktadýr. “Terörizm” söylemi devam etmekte; “Tek devlet, tek ulus, tek dil” tekçiliði sürdürülmekte, Kürtlerin Türk ulusuyla ulusal-politik hak eþitsizliðinin devam ettirilmesi kararlýlýðý yinelenmektedir. Ancak, eskisinden farklý olarak, Kürt dili ve kültürünün araþtýrýlmasý için enstitülerin açýlmasý, Kürtçe’nin kullanýlmasý önündeki engellerin -bir ölçüde de olsa- kaldýrýlmasý ve “seçmeli ders” olarak öðretilmesi olanaðýnýn doðmasý, siyasal partilerin çalýþmalarýnda kullanýlmasýnýn serbest býrakýlmasý, Kürtçe isim yasaðýnýn son bulmasý gibi bazý kýrýntýlarýn atýlmasý gündeme de gelmiþtir. Baþbakan koltuðunda oturan Erdoðan, ”25 yýlda terörle mücadeleye yaklaþýk 300 milyar dolar gitti. Bu parayla 9 tane GAP yapabilirdik. 25 yýllýk sürede kanlý pazar oluþtu. Bu kanlý piyasadan ekmek yiyenler var. Terör bittiði zaman bu kanlý piyasanýn rantçýlarý iþsiz kalacaklar” diye konuþtu. Baþbakan’ýn, CHP-MHP gibi milliyetçi-þoven partilerin Kürt-Türk çatýþmasýný kýþkýrtmaya hizmet eden karanlýk politikalarýný hedef alan bu açýklamasý, son on yýllarýn toplumsal gerçekliðinin bazý yönleriyle ‘kabul edilmesi anlamýna geliyordu. Erdoðan ve partisi AKP hem bunu Kabul ediyor ve hem de Kürt özgürlük hareketini terörle özdeþ gösterme tutumunu sürdürüyor ve  PKK’yi ezip daðýtmayý merkezde tutuyordu. Yani düzen partilerinin Kürt sorununda özde farklýlýklarý olmadýðý görülüyordu.
 Bütün bu  geliþmelerin ve burjuva düzen partilerinin karakterine dair belirgin özelliklerin bir kez daha ortaya çýkmasýný saðlayan tartýþmalarý gündeme getiren ve AKP yöneticileri ve baþbakaný bu türden açýklamalara iten esas neden, kuþku yok ki birikmiþ toplumsal sorunlarýn egemen sýnýf ve kurumlarý üzerinde yarattýðý baský ve Kürt halkýnýn mücadelesi . Kürt sorununun meclis oturumuna konu olmasýný, yürürlüðe konan ya da uygulanacaðý açýklanan “iyileþtirme” politikalarýný gündeme getiren dolaysýz en önemli etken Kürtlerin tam hak eþitliði mücadelesi ve demokratik bir ülke mücadelesi yürütenlerin kararlýlýklarýdýr. Kürt özgürlük mücadelesinin kitlesel boyut kazanarak ileri bir düzeye gelmiþ olmasý,- uluslararasý güçlerin bölge ve dünya stratejileri kapsamýnda soruna ‘taraf olma’larýnýn da baþlýca nedenlerinden biri- hakim sýnýflarý politika deðiþikliklerine zorlamaktadýr. MGK ve AKP hükümetini  “açýlým” söylemiyle halkýn karþýsýna çýkmalarýnýn nedeni halk kitlelerinin birkaç on yýllýk “düþük yoðunluklu savaþ”ýn yarattýðý çok yönlü tahribata duyduklarý tepkinin giderek büyümesidir. Elbette AKP partisi,  halkýn isteklerinin dolaysýz muhatabýdýr ve   öteki burjuva düzeni partilerinden farklý olarak daha fazla sorumluluk altýndadýr. Hiçbir burjuva partisi ve hükümetinin salt burjuva sýnýfýn desteðiyle ayakta kalamadýðý ve hükmedemediði toplumsal tarih dersinin de bilincindedir. Ýþçi ve emekçilerin, Kürtlerin, Alevi inancýndan emekçilerin, kadýnlar ve gençlik kitlelerinin, ekonomik -sosyal ve politik taleplerle ve neredeyse her gün ülkenin þu ya da bu bölgesinde yerel ya da nispeten daha geniþ protestolar, gösteriler, yürüyüþler düzenledikleri bir dönemde, AKP hükümeti  sözcüleri halkýn karþýsýna deðiþim, demokrasi, kardeþlik, “Analarýn göz yaþý dökmemesi” söylemiyle çýkmak zorunda kalmýþlardýr.
Meclis oturumu ve ardý sýra sürdürülen tartýþmalara baðlý olarak, “Terörle savaþ” ve “teslim olsunlar” çýðýrtkanlýðý–tutanaklara da geçerek- bir kez daha tescil olundu. Ýçiþleri Bakaný tarafýndan ”Terörün sona erdirilmesi ve demokrasinin standartlarýnýn yükseltilmesi” projesi olarak gösterilen “Milli Bütünlük Projesi” “Kürtlerin ulusal haklarýný ret” ve sözüm ona “birey olarak Kürt’ün hakkýnýn kabulü”nü ‘bir ayrýntý’ olarak içermesine karþýn, þovenist ýrkçýlar tarafýndan “Türk bütünlüðünü parçalamaya matuf bir ihanet planý” olarak gösterildi. Bahçeli ve Baykal, inkarcý ve devletin resmi politikasýnýn sözcülüðünü sürdürürlerken, Kürtlerin hem ulusal varlýklarýnýn, taleplerinin ve Türklerle birlikte yaþama yönündeki istek ve açýklamalarýnýn karþýsýna silahla barikat örülmesini isteyerek, hükümeti bu konuda yeterli þiddet uygulamadýðý gerekçesiyle ihanetle suçladýlar.
Deniz Baykal, Kürt sorunu üzerine bir tartýþmanýn TBMM Genel Kurulu’nda yapýlmýþ olmasýný“ tarihi bir kýrýlma” ve “Çok tehlikeli bir etnik ayrýþtýrma süreci”nin baþlatýlmasý olarak gördüðünü açýkladý. O’na göre, “Türk parlamentosu”nda yapýlan tartýþmalarýn nedeni milyonlarca Kürt “vatandaþýmýz deðil PKK’nýn istekleri”ydi ve bunun da nedeni hükümetin “teröre taviz politikasý, terörle mücadele cesaretine sahip olmamasý”ydý! Milyonlarca Kürt sokaklarda, alanlarda, parlamentoda, daðlarda vs, vb. her alanda ve yerde ulusal tam hak eþitliðinin Anayasal güvenceye alýnmasýný, anadilde eðitim dahil dilin her alanda kullanýlmasý önündeki tüm engellerin kaldýrýlmasýný, siyasal genel af çýkarýlmasýný, izlenen baský ve saldýrý politikasý sonucu zarar gören herkesin zararýnýn tazmin edilmesini isterken, Baykal, Kürtlerin ulusal taleplerinin bulunmadýðýný söyleyecek kadar pervasýzdý. “Bir etnik kimlik yararýna Anayasal düzenleme yapýlamaz” diye sözüm ona yüksek perdeden siyaset dersi vermeye çalýþýrken, 86 yýllýk ayrýmcý düzenlemenin sürdürülmesini istiyordu. Türk “etnik kimliði”nin ayrýcalýklý ve büyük burjuvazisinin katliamlarla beslenmiþ hegemon durumunun sürdürülmesi için çaba gösteriyor; Kürtlerin ulusal istemlerinin deðil, “iþ” talebi olduðunu, “Türkiye’nin ilk dönemlerinde izlenen politika gibi” yapmak gerektiðini vaaz ediyordu. Kürtlere ve ulusal-politik ve kültürel taleplerine öfkesini, “O proje çok açýk bir biçimde bizim anayasal düzenimizin deðiþtirilmesini, ulusal bütünlüðümüzün ortadan kaldýrýlmasýný, etnik bir parçalanmanýn gerçekleþtirilmesini ve devletin bizzat kendi olanaklarýyla bu parçalanmaya katký verecek þekilde eðitim politikasýný deðiþtirmesini ve yeni Kürdistan coðrafyasýnýn artýk kabul edilmesini ön görmektedir” þeklinde dile getirerek, “Türk insaný”ný Kürtlere karþý kýþkýrtýcý politikasýný sürdürdü.
Baykal ve ekibi, “Türk vataný ve milletinin bütünlüðünün tehlikede olduðu” çýðýrtkanlýðýyla Türk þovenizminin etkisindeki güçleri galeyana getirmeye çalýþmakta; “Bu süreç Türkiye’nin temel deðerlerini inkar eden bir süreç olarak iþlemektedir. Bu sürece karþý milletçe el ele vermemiz ve bu sürecin tahribatýndan Türkiye’yi kurtarmamýz gerekmektedir...” davetiyle Türk-Kürt boðazlaþmasýný kýþkýrtmaktadýr. Baykal’ýn basýn-yayýn alanýndaki kafadarlarý bu “kanlý tirad”ý geliþtirerek gazete ve televizyonlardan “kýyamet” tellallýðý yapýyor; Kürtlerin haklarýnýn tanýnmasýný ve ‘güvence altýna alýnmasý’ný, vatandaþlarýn “Kürtler” ve “Kürt olmayanlar” olarak “ikiye ayrýlmasý” ve “Ben Kürt’üm” diyen(in) “birinci sýnýf”, diðerleri(nin) “ikinci sýnýf” haline gelmesi olarak gösteriyor; Kürtlerin varlýðý ve talepleri kabul edilirse, Türklerin “ikinci sýnýf” kategorisine atýlacaklarý korkuluðuyla Türk þovenizminin etkisindeki kesimleri saldýrýlara yöneltmeye çalýþýyorlar. “Bugüne kadar Türkiye’de kimse kökeni nedeniyle hedef seçilmedi, öldürülmedi” diyecek kadar “kör ve saðýr” olabiliyor, inkarcýlýðýn çektiði kara perdenin ardýnda ýrkçýlýðýn sofrasýna oturarak semiriyorlar. Onlara göre, Kürtlerin eþit haklara sahip olmalarý/kavuþmalarý “Anayasa’nýn eþitlik ilkesinin ihlali” anlamýna da geliyordu! Dahasý, “Türkiye’nin ‘asli unsuru’ olan Türkler rencide oluyor”lardý!
(1535 okuma)  (Devam... )
Halkýn Birliði
BELLEK
Sitemize Hit
 
PHP-Nuke
Sayfa retimi: 0.12 Saniye