|
|
Anayasa tartýþmalarý ve devrimci tutum
Ülkemiz yakýn politik tarihi dönemi boyunca hiç deðiþmeyen tartýþma konularýndan biriside anayasa sorunu olagelmiþtir. Elbette bu yalnýzca tartýþma konusu olarak deðil ama, sýnýflarýn eyleminin gündemindeki bir sorun olmasý bakýmýndan, politik koþullara göre öz ve biçim deðiþse de, daima politik gündemde özel bir yer tutmuþtur. Örneðin 1960-70 arasý dönemde ilerici aydýnlarýn, gençliðin ve iþçi sýnýfýnýn mücadelesinde 61 anayasasýnýn uygulanmasý talepli eylemler, baskýlar önemli bir yer tutmuþtur. Ama ayný zamanda, bu 61 anayasasýnýn karþýsýnda egemen sýnýflarýn ezici çoðunluðu, Türkiye'ye uygun düþmediði, bu elbisenin daraltýlmasý gerektiðine iliþkin talepler, eleþtiriler, mücadeleler ve giriþimler de artarak sürmüþtür.Keza 1971 askeri faþist darbesiyle, 1961 anayasasýnda egemen sýnýflarýn istekleri doðrultusunda bazý önemli deðiþiklikler yapýlýr. Daha sonra 12 Eylül faþist askeri darbesi ve onun eseri olan 82 anayasasý gelir. Bu dipten doruða faþist ve gerici öðelerle bezenmiþ olan halk düþmaný 82 anayasasý hala yürürlükte kalmaya devam ediyor. 1960-70 dönemiyle kýyaslanacak olursa burada durum bir ölçüde tersine dönmüþ, 82 anayasasýna karþý yargýtay baþkaný burjuva düzen partilerine ve ilerici aydýn ve partilerden bazý devrimci akýmlarýn katýlýmýna dek uzanan ve çok deðiþik renklerde 82 anayasasýnýn deðiþtirilmesi yönlü "demokratik anayasa", "sivil anayasa" vb. adlarý altýnda anayasa tartýþmalarý gündeme getirilmiþtir. Bilindiði üzere Türkiye tarihinde bir de cumhuriyet öncesi Osmanlý dönemi var. Osmanlý döneminde bir anayasa mücadelesi, bir meþrutiyet mücadelesi de söz konusudur. 1876'da 1. Meþrutiyet giriþimi var. 1. Meþrutiyet bir nevi anayasal monarþiden anayasal bir krallýða geçiþ giriþimiydi. Feodal dönemin üst yapýsý olan feodal aristokrasinin padiþahlýk biçimindeki diktatörlükten cumhuriyete doðru geçiþ, burjuva devlete doðru politik geçiþ anlamýnda reformcu nitelikte bir giriþimdi. Keza 1908 Jöntürk devrimi ve 2. Meþrutiyeti'nde bir anayasa mücadelesi, devleti modernleþtirerek, toplumun üst yapý kurumlarýndan baþlayarak burjuvalaþtýrýlmasý giriþimi olarak deðerlendirilmesi gerekiyor. Üzerinde devrimci mücadele yürüttüðümüz topraklar ve devlet sýnýrlarý, anayasal sorunlara yabancý deðil. Yaklaþýk 125 yýllýk bir tarihi var bu mücadelenin. Bu uzun tarih feodal dönemin devlet yapýsýnýn tasfiye edilmesi, burjuva devlete ve burjuva topluma geçiþini kapsýyor. Tarih, açýkça anayasa veya anayasa deðiþikliði talebini gündeme getirenin esas olarak burjuvazi olduðunu gösteriyor. Ama bu 125 yýllýk süreçte ne cumhuriyet döneminde, ne Osmanlý döneminde burjuva demokratik bir devlete, burjuva demokratik bir düzene ulaþýlamadýðýný, geçilemediðini görürüz. Haliyle anayasa tartýþmalarýnýn yeniden önem kazanýlmasýnda devrimci mücadele bakýmýndan üç önemli nedeni sayabiliriz. Birinci olarak, 12 Eylül yenilgisi ve bunun yaratmýþ olduðu tahribatýn devrimci hareketin saflarýnda tasfiyecilik olarak ortaya çýkmasý, yasal mücadeleyi esas alan akýmlarýn örgütlenme ve mücadele çizgilerini burjuva demokrasisi zeminine oturtmalarý, iþçi ve emekçi kesimler adýna demokrasi, baðýmsýzlýk, özgürlük vb. taleplerle anayasal mücadeleyi stratejilerinin odaðýna koymalarý; ikincisi, devrimci saflarda bulunan bazý akýmlarýn anayasal bir mücadele çizgisi geliþtirmeye yönelmeleri ve bu yönlü deðiþik örgüt modellerini pratiðe sürme çabasý içine yönelerek, reformizme kapýyý aralamasý; üçüncü olarak, Kürt özgürlük mücadelesinin geliþen durumda saða savrularak "demokratik bir devlet için demokratik anayasa" çizgisine oturarak "anayasal çözümde" konaklamasýdýr.Elbette tüm bu güçlere ilerici, aydýn, sendikacý ve deðiþik toplumsal kesimlerin de katýlmasý, burjuvazinin kendi özel ihtiyaçlarýnýn yanýtlanmasý hedefiyle gündemleþtirilen "anayasa" tartýþmalarýnýn, devrimci ve emekçi yýðýn hareketi üzerinde nasýl yýkýcý bir etki yapacaðýný ortaya koyuyor. Buradan olarak, anayasa talepli mücadeleyi merkeze oturtarak burjuvazinin istediði platformda mücadele etme tutumu içine yönelen devrimci akýmlarý ve emekçi yýðýnlarý uyarmak ve doðru devrimci politikalar etrafýnda savaþýmý ileri taþýmak bakýmýndan, anayasa tartýþmalarýnda devrimci perspektifin ortaya konmasý aciliyet ve büyük önem taþýyor. Basit ve yüzeysel yanaþýmlardan kurtularak tasfiyeci dalgaya karþý devrimci bir mevzide durmak bakýmýndan, anayasa talebinin ele alýnmasý ve devrimci çözümlemelerin ortaya konmasý gerekiyor. Anayasa nedir ve hangi ihtiyaçlarý yanýtlar Anayasa tartýþmalarý ve deðiþik sýnýf ve kesimlerin bundan neyi amaçladýklarýný anlayabilmek için öncelikle anayasanýn ne olduðunu, kapsam ve içeriðinin neleri kapsadýðýnýn aydýnlatýlmasý gerekiyor. Bilindiði üzere anayasa salt sözlük anlamý bakýmýndan "elde edilmiþ ve güvence altýna alýnmýþ kazanýmlarýn tescil edilmesi ve yasalarla pekiþtirilmesidir." (Stalin Eserler C. 14 S. 93) Demek ki anayasa, diðer tüm yasalarýn kaynak noktasý, diðer tüm yasalarýn meþrutiyetinin hukuki zemini anlamýna gelir. Yani ceza yasasýndan sendikalar yasasýna, siyasi partiler yasasýndan vergi yasasýna vb. bütün yasalarýn anayasal dayanaðý olmasý, anayasal bir hukuka dayanmasý gerekiyor. Ayný zamanda diðer yasalarýn anayasadan kaynaklanmasý, onun yönlendirici olduðu anlamýna geliyor. Sosyalist, kapitalist ya da faþist her hangi bir anayasa incelendiðinde karþýmýza üç eksen etrafýnda ilke ve kurallar sistematiðinin çýktýðýný görürüz. Birincisi; her anayasa kaçýnýlmaz olarak bir toplum düzenini öngörür. Yani o toplumda bulunan sýnýflar, bu sýnýflar arasýndaki iliþkilerin nasýl olacaðý, bu sýnýflar ve kesimler arasýndaki iliþkiler hangi ilke ve normlara göre yürütülecek, hangi çerçeve içerisinde bu sýnýflar birbirleriyle iliþkilerini sürdürecekler. Yani birincisi toplumsal ve sosyal boyutudur.Ýkincisi, her anayasa kaçýnýlmaz olarak bir ekonomik düzeni tanýmlar, kabul eder. Burjuvazinin anayasalarý kapitalizmi temel alýyorum demezler, yinede burjuva anayasalarý ekonomik iliþkiler için söylediði ve bütün ekonomik yaþamýn özünü ifade eden bir görüþü vardýr. Çünkü her anayasa üzerine oturduðu toplumsal ekonomiyi tanýmlamak, kendi varlýðýný orada bulmak, onun hukuki ifadesi olarak ayný zamanda onun varlýðýnýn devamýnýn bir güvencesi olmak zorundadýr. Bu çok deðiþik þekillerde örneðin ticaret özgürlüðü, mülk edinme özgürlüðü, bankalarla ilgili hükümler, örneðin lokavt, grev vb. ile ilgili hükümler. Burada zaten bir toplumsal ve ekonomik düzen kabul edilmiþtir. Yalnýzca "reddedilmiþ" olan bir sýnýfýn bir diðer sýnýf üzerindeki diktatörlüðüdür ki, bu da burjuvazinin diktatörlüðü, egemenliði üzerine örtülmüþ ideolojik bir kýlýf, bir þaldýr. Burjuvazi iki yüzlüdür. Ýþçi sýnýfý ve sömürülen yýðýnlardan korktuðu için egemenliðini gizleme gereði duyar.Üçüncü olarak, her anayasa pratik bir düzen (resim) öngörür. Hem devletin temel yapýsýný ( kuruluþ prensiplerini koyar ), hem de devletin örgütleniþ ve iþlerinin yürütülmesinin þeklini dolayýsýyla da devlet kurumlarýnýn hak ve görevlerini, yetkilerini, sorumluluklarýný, bunlarýn karþýlýklý iliþkilerini, devletle yurtaþlar arasýndaki iliþkileri (hak ve görevler) tanýmlar, hukuki bir çerçeveye oturtur. Her anayasada az çok geliþmiþ ya da geliþmemiþ bir þekilde bunlarý bulabiliriz. Devletin politik düzeni derken burada bir ayrým yapmýþ oluruz aslýnda. Bundan önce her anayasa öncelikle siyasal ve sýnýfsal iktidar sorununu çözer. Toplumda süre giden sýnýf mücadelesinin ulaþtýðý aþamada sýnýflar arasý kuvvet iliþkilerine dayalý olarak devleti tanýmlar. Kimin iktidar, iktidarý ve devleti kimin adýna kullanmaktadýr, kimin iktidarýnýn sürekliliðinin güvencesidir? Bu nedenle anayasalar devletin temel yapýsýný tanýmlarlar.Dahasý devletler sýnýf karekterleri itibarýyla bir süreklilik içerisinde devam ederken, örgütleniþinde ve siyasal düzeninde deðiþiklikler meydana gelebilir. Týpký Türkiye'de cumhuriyetin devam etmesi, ama 1961 anayasasý çerçevesinde devletin siyasal yönetiminde deðiþiklik olmasý gibi, ya da týpký beþli generallerin darbe yaparak 82 anayasasýyla devletin politik yönetiminde deðiþiklikler gerçekleþtirmesi gibi, burada bir ayrým vardýr. Devletin temel yapýsý iktidarýn hangi sýnýfta olduðu, sýnýfýn özü, içeriði ve sýnýf iktidarý olarak varlýðý ve devamýyla ilgilidir. Bu belirli siyasal ve tarihsel koþullar altýnda devletin örgütlenmesini, deðiþik kurumlar arasýndaki iliþkileri, yetkilerin, görevlerin ve sorumluluklarýn daðýlýmýný vb. kapsar. Bu genel çerçevede özel bir yer tutan "düzen" kavramýna dikkat göstermek gerekiyor. Burada düzen kavramý geniþ anlamda ekonomik, siyasal ve toplumsal anlamda kullanýldýðý unutulmasýn. Aksi halde, burjuva düzen partilerinin de güncel anlamda kullanmýþ olduðu hükümet, anayasanýn bazý maddeleri ya da ekonomik alanda bazý deðiþiklikleri ifade etmesi anlamýnda daralttýklarý biçimde anlaþýlýrsa yanlýþlara düþmek kaçýnýlmaz olur.Bütün bunlardan sonra genel olarak anayasa talebinin ne anlama geldiði sorusuna yanýt arayalým. Her hangi bir durumda, yerde ve dönemde anayasa talebi ne anlama gelir, bunun doðru anlaþýlmasý gerekiyor. Öncelikle bilinmelidir ki anayasa talebi, somut tek bir talebe indirgenemez. Anayasa bir dizi temel hak ve temel talebin çözümünü kapsar. Örneðin memurlar grev ve toplu sözleþmeli sendika hakký istiyor, Kürt ulusu özgürlük istiyor, öðrenci gençlik parasýz ve demokratik eðitim hakký istiyor. Bütün bu talepler hem somut ve hem de temel taleplerdir. Ama yine de tek bir sorunun temel bir sorunun, çözülmesi üzerine kurulmamýþtýr. Peki bu durumda anayasa talebinin kapsamý neder?Yukarýda kapsamýný çizdiðimiz anayasa talebi dikkate alýnýrsa görülecektir ki bu kapsamlý bir programdýr. Hangi sýnýfsal içerikte olursa olsun, hedefleri nasýl olursa olsun, gerçekleþtirme biçimi ne olursa olsun, anayasa talebi eþittir program "talebi"dir. Herhangi bir talepten tek tek, somut, güncel ya da temel taleplerden ayrý olarak bir programdýr. Burjuvaziden de kaynaklansa, devrimci gruplardan da kaynaklansa, proletarya ve emekçiler için de bu bir program sorunudur. Sorunu bu merkezden kavramak gerekiyor. Dolayýsýyla da her program gibi ekonomik, koplumsal, politik bir düzen öngörür. Bir sýnýfýn iktidarýný öngörür. Bir sýnýfýn iktidarýnýn devrilmesiyle ve onun iktidarýnýn hangi koþullar altýnda, nasýl, hangi biçimde örgütlenerek süreceðiyle ve ekonomik koþuluyla ilgilidir.Anayasa tartýþmalarý þimdi moda oldu. Hemen her siyasi parti ve oluþumun, sivil, demokratik, özgürlükçü vb. adý altýnda anayasa talebi ve önerisi var. ÖDP'den BDP'e, EMEP'ten ÝHD'ye ve SP çevresine kadar bir çok parti ve akým anayasa modasýna uymada geç kalmadýlar. Komünistler ve tutarlý devrimcilerin bu modaya uymak zorunda olduklarý söylenemez. Anti-emperyalist demokratik devrim ve sosyalist devrim programlarýmýzý uygulayacak politik koþullarýn ( ki bu devrimin zaferi demektir) oluþtuðu koþullar altýnda programýmýza denk düþen bir anayasa yapacaðýz dersek, bunda hiç bir sakýnca, hemen hemen hiç bir sakýnca yoktur. Çünkü bir programdýr sonuçta bizim önerdiðimiz. O zaman þöyle bir sorunla karþý karþýya geliyoruz: Madem anaya konusu bir program konusudur ve madem bir anti-emperyalist demokratik devrim ve ssoyalist devrim programýmýzýn propagandasýný yapýyoruz, bunlardan ayrý ve farklý olarak bugün anayasa talebinin anlamý nedir? Güncel durumda ileri sürülen anayasa talepli mücadelelerin doðru ber çözümlemesi için bu soru üzerinde özenle durulmalý, sorun bu sorundan baþlayarak kavranmalýdýr.
|
(1975 okuma)
(Devam... )
|
GREV TEORÝSÝ VE TAKTÝÐÝ
Tekel direniþi grev ve direniþ sorununu bir kez daha kapsamlý olarak ele almayý gerekli kýldý. Bilindiði üzere grev, iþçi sýnýfýnýn üretimden gelen gücünü kapitalist sýnýfa karþý kolektif kullanmanýn bir biçimidir. Özellikle grev taktiðinin somut sorun için çok geniþ kapsamlýdýr ve ülkemiz yasal ve yasadýþý grev deneylerinin ayrýntýlý bir incelenmesine dayanmak gerekir. Biz burada somut ayrýntýlý sorunlar üzerinde duramayacaðýz. Bu yazýnýn konusu olmadýðýndan bu yaný þimdilik geçiyoruz Ancak uluslararasý ve ülkemiz grev mücadelesinin deneylerinden çýkan örgütlenme ve mücadeleyi sürdürmenin genel sorunlarý, grev taktiðinin ana sorunlarý üzerine duracaðýz. Bunlarý her somut duruma indirgeme veya hayat bulurken zenginleþtirme, sýnýf mücadelesinin ateþi içindeki komünist örgütlerin ve sýnýf bilinçli iþçilerin görevidir. Son yýllarýn grevlerine ve iþçi eylemlerine þöyle bir kaba taslak bakýldýðýnda dahi faþist-gerici ve her türlü reformist sendikal hareketin baþarýlý bir grev hareketi örgütlemelerinin mümkün olmadýðý görülebilir. Burjuva sendikacýlýðýn tüm biçimleri grevleri sýnýf savaþlarýnýn birer muharebeleri olarak ele almayý kesinlikle reddederler. Durum böyle olunca onlarýn grev taktikleri tümüyle burjuvaziyle iþbirliði, onun egemenliðinin devamý için patlak veren sýnýf çatýþmalarýnýn baþýna geçerek, yenilgiye uðratma üzerine kurulmuþtur. Ancak komünist bir parti ve sýnýf sendikalarý çizgisi, gerçekten grev hareketini sýnýf savaþýmýnýn bu eklenti biçimlerinden birisini, genel sýnýf savaþýnýn diðer biçimleri ile birlikte doðru bir yere oturtarak, iþçi sýnýfýnýn kapitalizme nihai vuruþ için hazýrlýðýnýn birer aracý haline getirebilir. Ancak komünist bir çizgi, iþçi sýnýfýnýn gerek siyasal birliðini gerçekleþtirip, güçlendirir; ekonomik talepli grevleri politik grevlere sýçratýr, yalnýz savunma ile deðil saldýrý taktiðini uygular ve saldýrý taktiðinin üstünlüðünü bilerek hareket eder; tüm güçleri ayný hedefe seferber ederek cephe gerisindeki ve yedekleri en etkili bir biçimde savaþa sürer, iþçi sýnýfý içindeki burjuvazinin ajanlarý reformist ve modern revizyonist akýmlarý etkisiz hale getirir. Bir grevi örgütlemenin ve baþarýya ulaþtýrmanýn vazgeçilmez önkoþulu fabrika ve iþletmelerde, yani grev savaþýmýnýn alanlarýnda örgütlerimizin inþa edilmesidir (Bunlar parti ve devrimci sýnýf sendikacýlýðýnýn örgütleridir). Bugün komünist hareketin, iþçi sýnýf hareketinin gerisinde kalmasýnýn baþta gelen nedenlerden biriside, fabrika ve iþletmelerde bu iþlere sahip olmamasýndandýr. Oysa hýzla kuvvet biriktirmek zorundayýz. Yalnýz mücadele patlak verdiði sýrada deðil, sýcak mücadele baþlamadan önce hazýrlýklar tamamlanmýþsa hareketin baþýna geçebiliriz. Ýþte bu hazýrlýklarýný baþýnda parti ve sendikal örgütlerin fabrika ve iþyerlerinde oluþturulmasý gerekir. Fabrika ve iþyerlerindeki öncü komünist örgütün ve sýnýf sendikacýlýðýnýn bu temel örgütleri mücadeleye hazýrlanma ve yürütmede iþçi sýnýfýnýn komünist çizgiye kazanma, mümkün olduðu kadar sempati uyandýrma hedefiyle hareket ederler. Bu nedenle grev mücadelesine hazýrlýk, iþçi sýnýfý içindeki tüm günlük çalýþmamýz olan örgütsel toparlanma, politik eðitim yani güçlerimizin birleþtirilmesi ve güçlendirilmesi olarak bakýlmalýdýr. Kitleler her hangi bir mücadelenin talep, hedef ve görevlerini ne kadar açýk ve berrak bir biçimde anlar ve kavrarsa o kadar kararlýlýkla mücadeleye katýlýr. Bu nedenle her grevci iþçiye grevin talep, hedef ve görevleri tüm açýklýðýyla anlatýlmalý ve kavratýlmasý saðlanmalýdýr. Talebin bütün iþçiler tarafýndan basit ve anlaþýlýr bir biçimde formüle edilmesine örnek olarak Tekel iççilerinin 4-C deðil 4-D’yi istiyoruz olarak ifade etmeleri verilebilir, karmaþýk, matematiksel hesaplarla, ücret, zam rakamlarý, hedefi ve görevleri çoðu kez önderleri tarafýndan dahi bilinmeyen grev örnekleri burjuva sendikal hareketin taktikleri arasýndadýr. Ýþçiler iktidarla çatýþmaya baþladýðýnda grevin politik karakteri sendika aðarlýnca özenle gizlenir, aksine böyle hallerde bu çatýþmayý ifade eden politik talepler ileri sürülmedi ve bu doðrultuda mücadele geliþtirilmelidir. Her grevci iþçi, ekonomik ve siyasal mücadelenin yalnýz baþlangýcýnda deðil ayný zaman da mücadelenin her aþamasýnda grevin taleplerini, hedef ve görevlerini açýk ve net bir biçimde anlayabilmelidir. Hedefimiz her iþçiyi sýnýf bilinçli savaþýmý yapmaktýr. Mücadele bizim planlý komünist sýnýf bilinçli bir iþçi eðitimi ile at baþý gitmelidir. Kapitalizm koþullarýnda iþçi sýnýfýnýn tümünü kazanmak mümkün deðildir. Ancak iþçi sýnýfýnýn örgütlü kesimine en geniþ sempatiyi ve politik desteði saðlamak mümkündür ve bir grev sýrasýnda ne kadar çok sempatizan çevresi yaratýlýrsa baþarý oraný o kadar artacak faktörlerden biridir. Parti ve sendikal hareketin örgütleri, etki alanlarýný yalýnýz teoride deðil, mücadelenin hazýrlanmasýnda ve sürdürülmesinde, yani pratik mücadelede kararlý ve özverili çabasýyla geniþletir ve bu sempatiyi kazanabilir. Ancak o zaman grev ordusunu komünist hareketin siyasal iktidar mücadelesi çizgisine adým adým çekme olanaklarý elde edilebilir. Savaþa girmiþ bir ordu, cephane yani grev fonunu çözmek zorundadýr. Grev fonu ateþkes dönemlerinde çözülmelidir.
|
(1824 okuma)
(Devam... )
|
FAÞÝST SALDIRILARA KARÞI ÝLLEGAL ÇALIÞMAYI GÜÇLENDÝRELÝM
Faþist diktatörlüðün yoðunlaþtýrdýðý faþist saldýrý zincirinin somut hedeflerinden birisinin, devrimci-demokrat ve komünist örgütleri ezmek, hiç deðilse aðýr kayýplar verdirmek olduðu göz önünde tutulursa, bu durumda illegal örgüt çalýþmasýnýn daha da geliþtirilip, güçlendirilerek saðlamlaþtýrýlmasý daha da büyük önem taþýmaktadýr. Özellikle bizim gibi ülkeler de legal olanaklarýn zayýflýðý ve bu olanaklara bel baðlama ve bunlarý abartma anlayýþ ve pratiðine, bir diðer anlatýmla legalizm hastalýðýna karþý mücadele, illegal örgütten her bakýmdan daha da güçlendirilerek saðlamlaþtýrýlmasý çabasýnýn vazgeçilmez bir parçasýdýr. Legal olanaklardan sonuna kadar yararlanma perspektifi korunmalýdýr. Ama illegal çalýþmanýn güçlendirilerek faþist diktatörlüðün saldýrýlarýna karþý ayakta durabilecek ve kendi kendisini üretecek bir yapýnýn geliþtirilmesinin esas olduðu bir an bile unutulmamalýdýr. Legal olanaklarýn, legal ajitasyon ve propagandanýn engellenmeye çalýþýldýðý bu koþullarda, illegal araçlarla yürütülecek ajitasyon ve propagandanýn önemi daha fazla artacaðý ve komünist hareketin bu ihtiyacý karþýlamak için illegal çalýþmanýn gereklerini ve ihtiyaçlarýný karþýlayacak bir yapýnýn güçlendirilmesine daha çok önem vermesi gerektiði gerçeði çalýþmalarýn bütününde daha çok göz önünde tutulmalýdýr. Bu noktada önemli olan, her alanda kendi ayaklarý üzerinde yükselen bir örgütsel yapýnýn temel taþlarýnýn saðlam olmasýný, dayanýklý olmasýný saðlayabilmektir. Bilimsel, dayanýksýz ve düþman darbeleri karþýsýnda uzun vadeli direnemeyen örgütlerin oluþmasý esas alýnmamalýdýr. Her bakýmdan saðlam, kalýcý ve yaratýcý örgütlenmeler yaratýlarak ve bu örgütlenmelere dayanýlarak kalýcý baþarýlar elde edilmelidir. Ve tam da burada legal çalýþma ile illegal çalýþmayý ustaca ve yaratýcý bir biçimde birbirine destekli olarak baðlamak ve her ikisini yaratýcý bir þekilde geliþtirerek daha üst örgütlenme ve mücadele biçimlerine geçmenin koþullarýný yaratmak vazgeçilmez bir görev olarak kavranmalýdýr. Çalýþmamýzýn her alanýnda ve her kademesinde ihtiyaçlara cevap veren, onu geliþtiren ve güçlendiren yaratýcý, atak ve inisiyatif dolu örgütlenmeler yaratarak ve mücadelede bu örgütlenmelere dayanarak ilerlemeye bugün daha büyük bir özen gösterilmelidir. Faþist saldýrýlarýn hedefi ve kapsamýnýn bütünlüðü dikkate alýnarak, siyasal duyarlýlýk ve uyanýklýk arttýrýlmalýdýr. Alýnabilecek önlemler, her hareket organýnýn ve her kadronun görevleri baðlamýnda somut anlamýný bulmalýdýr. Yaný sýra faþist saldýrýlarýn hangi örgütlenme ve mücadele biçimleriyle püskürtülebileceði, geniþ yýðýnlarýn nasýl harekete geçirilebileceði somut olarak tartýþýlmalý, yeni mücadele biçim ve araçlarýyla örgüt ve kadrolar mücadele hattýna daha aktifçe sürülerek ve tam da burada mevcut mevziler basamak yapýlarak yeni mevziler peþinde koþulmalý ve güçlü direniþ hattý yaratýlarak bu mevziler diþe diþ bir mücadeleyle, yüksek bir bilinç ve kararlýlýkla geliþtirilmelidir. Hiç bir demokratik mevzi faþist diktatörlüðe terk edilmemeli ve hiç bir demokratik mevziinin kaybedilmesine asla göz yumulmamalýdýr. Savaþý, savaþarak kazanacaðýz görüþ açýsý en geniþ yýðýnlara taþýnmalý, bu bakýmdan örgüt ve kadrolarýmýzýn, bir tüm olarak kitlemizin inisiyatif ve aktivitesi daha da artýrýlmalýdýr. Bu bakýþ açýsý ýþýðýnda pasif mücadele anlayýþ ve pratiði mahkum edilmeli, saðcý pasifizme ve kendiliðindenciliðe karþý mücadele yoðunlaþtýrýlmalýdýr. Örgütü saðlamlaþtýrmak ve güçlendirmek ve giderek sýnýf mücadelesine önderlik etmek her þeyden önce bu kararlýða ve militan bir öze sahip olmakla olanaklýdýr. Baðlý olarak, organlar mutlak surette güçlendirilmeli ve mücadelenin ihtiyaçlarýna cevap verebilecek bir yetkinliðe kavuþturulmalýdýr. Bunun için olanaklar sonuna kadar zorlanmalý ve her bir kadromuzun, yakin çevremizin en küçük bir enerjisi deðerlendirilerek mücadelenin hizmetine sokulmalýdýr. Bu dönemde, yeni, dinamik, atak ve hýzla geliþen, kendisini sürekli yenileyen ve üretken olan kadrolan daha çok öne sürmeli, bu kadrolar yüksek bir sorumluluk bilinciyle eðitilmelidirler. Genel olarak kadro yetiþtirme politikasýna baðlý olarak, özel anlamda her organ kendisine yedek hazýrlamalý ve asgari olarak bu yetkinliðe sahip olan kadrolarýn yöneticiliðe getirilmesinde tutuk olunmamalýdýr. Ama asil olan yönetici organlar ve kadrolarýn görev ve sorumluluk bilinciyle donatýlarak, mücadelenin ihtiyaçlarýný karþýlayacak fonksiyonel bir konuma yükseltilmeleri gerektiðidir. Organlar ve kadrolar günün ivedi görevleri üzerine tartýþmaya sokulmalý ve günün gerektirdiði mücadele biçim ve araçlarýnýn yaratýlmasý üzerine mücadelenin genel ve özel sorunlarý üzerinde daha çok yaratýcýlýklarý, inisiyatifleri geliþtirilmeli ve bu görüþten giderek her birim ve yönetici organlar kendi alanlarýnýn sorunlarýný kucaklayabilmeli ve bu sorunlarýn çözümü için baðýmsýz inisiyatif ve yaratýcýlýklarý geliþtirilmelidir. Öyle ki, her organ ve her kadro bulunduðu alanda örgütü temsil edecek ve örgütün orada olduðunu hissettirecek bir mücadele anlayýþ ve pratiðine sahip olmalýdýr. Bunun için, yukarýdan bekleme anlayýþ ve pratiði yýkýlmalý, ve bu konuda organ ve kadrolarýn kendi gücüne güven duygusu kazandýrýlarak her kesimin kendi çalýþma alanýnda yetkin, sorumlu ve inisiyatif sahibi olmasý, ve bu alanýn sorunlarýnýn çözümünün kendi omuzlarýnda olduðu gerçeði kavratýlarak sorumluluk bilinci mutlak anlamda geliþtirilmelidir. Faþist saldýrýlarýn yoðunlaþtýðý bu dönemde, gizlilik ve siyasi polise karþý mücadele özel bir önem taþýmaktadýr. Bu konuda nispeten ciddi bir deney ve tecrübemiz olmasýna raðmen, pratik alandaki gevsek ve kolaycý hatalarýn örgüte zarar verdiði de biliniyor. En baþta legal çalýþma ile illegal çalýþma arasýndaki iliþki, örgütün güvenliðini tehlikeye sokmayacak tarzda düzenlenmelidir. Baðlý olarak her iki çalýþma alanýnda görev alan kadrolarýn güvenliði tehlikeye sokacak iliþkilere gitmeleri engellenmeli, dahasý bu iki kesimde çalýþan kadrolarýn birbirleriyle olan iliþkileri istikrarlý ve düzenli bir konuma getirilerek, gereksiz ve yatay iliþkileri engellenmelidir. özellikle organlarýn ve tek tek kadrolarýn görev ve sorumluluk bilincinde görülen zayýflýklar, yetersizlikler, bu organlarýn görevlerini yerine getirmeye çalýþan farklý kadrolarýn devreye girmesine yol açmakta, kaçýnýlmaz olarak örgüt güvenliðini tehlikeye sokmakta ve yatay iliþkilerin oluþmasýna istemeyerek de olsa "katký"da bulunmaktadýrlar. Bu durum, hem Örgütün güvenliðini tehlikeye sokmakta, hem de organ ve kadrolarýn inisiyatiflerini köreltmeye hizmet etmekte, her bakýmdan profesyonel örgüt yaratma ve geliþtirme bilincinden bir sapmayý doðurmakta, bu da faþizme ve faþist saldýrýlara karþý saðlam, dayanýklý ve inisiyatifli bir örgüt yaratmayý zaafa uðratmaktadýr. Bu ve benzeri hatalara kar§i mücadele yürütülerek, organlar layýkýyla çalýþýlarak onlarýn görev ve sorumluluk bilinci geliþtirilmelidir, ki, sorunun asil çözümü buradadýr.
|
(1566 okuma)
(Devam... )
|
Ýlhakçýlýðý meþrulaþtýran Kemalizm Kürt sorununda çözüm olabilir mi?-
Aydýnlýk revizyonistleri Kürtlerin bir ulus olduðunu kabul etmiyorlar. Durum daha baþtan böyle olunca Kürt sorununun özünde kendi baðýmsýz devletini kurma hakký dahil, tüm uluslarla, tam hak eþitliði kazanma diye bir sorunu olduðu kalem darbesiyle bir yana býrakýlarak, Kürt sorununun dünden bugüne nasýl seyir izlediðine dokunulmadan, tarih ve politik gerçekler bir yana itilerek, kurtuluþ savaþý içinde ve 1923 Lozan anlaþmasý sürecinde söylenen laflar sahiciymiþ gibi, Kemalist cumhuriyetin temelinin Kürtleri inkar ve imha temelleri üzerine oturtulduðu gizlenmeye, yok sayýlmaya çalýþýlýyor. Bu yaklaþýma deðiþik nedenlerle PKK önderi A. Öcalanýnda katýldýðýný söylemek yanlýþ olmayacaktýr. Tarih çarpýtýcýlýðýyla hem Kürt ulusu inkar ediliyor ve hem de TC devletinin, Türk ulusunun devleti olarak doðduðu, geliþtirildiði gerçeði kapatýlmaya çalýþýlýyor. Kürt ulusal sorununda, emperyalist sistemin egemenliði altýndaki çok uluslu devletler içindeki ezilen baðýmlý ve sömürge uluslar sorununun bir parçasýdýr. Yani Aydýnlýk'ýn basitçe ele aldýðý ve sýradanlaþtýrdýðý gibi Kürt sorunu "kardeþler arasýnda eþitsizlik ve baský" sorunu deðildir. Oldukça karmaþýk ve otuz milyonluk Kürt emekçisini ilgilendiren ulusal bir sorundur. Bilindiði gibi Kürdistan emperyalistlerin ve gerici devletlerin arasýnda 1923 Lozan antlaþmasýyla dörde parçalandý. O günden bu yana Kürdistan emperyalistlerin desteðinde dört ayrý gerici devlet Ýran, Irak, Suriye ve Türkiye tarafýndan paylaþýldý. Ve her bir parçasý bu gerici faþist devletlerin iþgal ve ilhakçý boyunduruðu altýnda tutulmaktadýr. Ki, bu durum ilk olarak Ýran egemen sýnýflarýnýn boyunduruðundaki 1639 Kasr-i Þirin antlaþmasýyla atýlmýþ ikincisi emperyalist sistem tarafýndan son þeklini 1923 Lozan antlaþmasýyla parçalanmýþ ve o günden bu yana Kürdistan'ýn dört parçaya bölünüp zoraki iþgal ve ilhak altýnda tutulma statüsü devam etmektedir. On yýllardýr, Ýran, Irak, Türkiye ve Suriye gerici faþist egemen sýnýflarý emperyalist sistem sayesinde ve onun bir parçasý sýfatýyla Kürdistan üzerindeki iþgalci ve ilhakçý boyunduruklarýný devam ettirmektedirler. TC devleti Osmanlý Ýmparatorluðu'ndan devraldýðý politik iþgal ve ilhakçý mirasýný, 1923 Lozan antlaþmasýyla Kuzey Kürdistan üzerinde emperyalizmin de desteðiyle sürdürerek bugüne taþýmýþtýr. Türk iþbirlikçi egemen sýnýflar, Kürdistan'daki iþgal ve ilhakçý boyunduruðunu ayný zamanda feodal toprak aðasý sýnýf ve kesimlere de dayanarak Kuzey Kürdistan burjuvazisini ve gerici güçlerini de kanatlarý altýna çekerek, korumaya ve sürdürmeye çalýþmaktadýr. Bu bakýmdan Kürt ulusal sorunu emperyalizmle birlikte Türk egemen sýnýflarýnýn Kuzey Kürdistan'ý zorla iþgal ve ilhak altýnda tutmasý ve boyunduruk kurarak, ulusal hak ve özgürlüðün tamamen özgür politik ve askeri mekanizmalarla gasp etmiþ olmasý sonucu, inkarcý ve imhacý asimilasyon sorunudur. Dahasý Kürt ulusal sorunu özü itibarýyla Kuzey Kürdistan emekçi halklarýnýn Türk egemen sýnýflarýnýn boyunduruðu ve emperyalist sisteme baðýmlýlýðýndan kurtuluþu sorunudur. Bazýlarýnýn iddia ettiði gibi bu sorun Kürt ulusal burjuvazisinin kendi pazarýna egemen olmasý sorunu, deðildir. Kürt ulusal burjuvazisinin kendi pazarýna egemen olma mücadelesi Kürt özgürlük mücadelesinin tali bir yanýný oluþturur. Tam tersine eðer sorunun özü emekçi halk kitlelerinin ilhakçý boyunduruða, emperyalizme ve Türk egemen sýnýflarýnýn iþbirlikçi iktidarýna karþý ulusal özgürlük mücadelesine önem verilmez, devrimimizin bu temel dinamiði geliþtirilmezse, (bugün PKK'nin geldiði üniter devlet sýnýrlarý içinde kalarak Kürt sorununu reformcu çizgide çözme gibi), Kürt ulusal burjuvazisinin ulusal hareketi uzlaþma yolunda karþý-devrimle anlaþma yoluyla sona erdirilmesine yol açýlmýþ olur. Keza Kürt ulusal burjuvazisinin, ya da küçük burjuvazinin reformist çözümü Kürt ulusal hareketini Türk burjuvazisiyle anlaþarak da olsa -bugün böyle bir durumda olmamýþtýr-, Türk burjuvazisinin efendisi emperyalist rakibi emperyalistlerle anlaþmakta olsa -AB emperyalistleri gibi- sonuçlandýrmayý baþarmasý da ayný sonucu verecektir ki, TC devleti her iki "çözüme" de yanaþmamýþ ve imha, inkar politikasýna devam etmiþtir. Bu biçimlerin de ulusal hareketin iþçi ve emekçi sýnýflarýn devrimci baþkaldýrýsýnýn dýþtan kirli savaþ ve emperyalizmin baský ve terörü, içten ulusal ve küçük burjuvazinin reformcu, uzlaþmacý çizgisi tarafýndan yenilgiye uðratýlmasý ve sona erdirilmesidir ki, Aydýnlýk revizyonizmi PKK'nin reformist çizgisinin ardýndan TC devletine sahte "kardeþlik çözümü" çaðrýsý yaparak, Kürtlerin aðzýna bir parmak pal çalarak, iþlevinin bitirilmesini vaaz ediyor. Bu Kürt ulusu gerçeðini inkar ederek, Türk egemen sýnýflarýnýn cephesinde konumlanarak gerici çözüm önerileriyle MGK'ya akýl hocalýðý yapmaya ve Kürt sorununu " Misaki milli sýnýrlar" içinde M. Kemal'in; "Kürtleri baðrýmýza katýp (yani asimile edip, Kürt kimliðinden arýndýrarak HB) tekmil milleti birleþtirmek için" sözleriyle çözmeye çalýþýyor. Gerçekten de Aydýnlýk þeflerinin sürekli olarak çiðneye geldikleri gibi M. Kemal'in Kurtuluþ Savaþý ve sonrasý süreçte ortaya koymuþ olduðu çözümler, Kürt sorununa çözüm mü olmuþ? Eðer gerçekten M. Kemal'in Kürt sorununa iliþkin çözüm projeleri devrimci ve uluslarýn tam hak eþitliðini getirmiþ olsaydý, neden 1925'lerden 1938'lere kadar onlarca Kürt isyanlarý yaþandý? Gerçekten de Kürt ulusu ile Türk ulusu arasýnda gönüllü birliktelik yakalanmýþ, her türlü eþitsizlik ortadan kalkmýþ olsaydý, emperyalistler neden olmayan sorunlarý kaþýyarak, Kürt kitlelerini harekete geçirmede baþarýlý olabilsin di ? Tüm bunlar irdelendiðinde karþýmýza iddia edildiði gibi –PKK önderi A.Öcalan da son yýllarda Kemalist çözümü Kürt sorununun çözümünde öne çýkarýlmasý gereken bir konu olarak görmüþ ve sürekli olarak M.Kemali Kürt sorununda farklý tutum içinde olmakla övmüþtür. Farklý argümanlardan hareket etseler de Öcalan ile Perinçek in M.Kemali savunmada aný kulvarda buluþmalarý tesadüf olmasa gerek- M. Kemal ve Ýnönü‘nün; Kürtleri kurtuluþ mücadelesinde kazanma ve etkisiz hale getirerek, kendine baðýmlý kýlýp ilhakýný güçlendirme amaçlý söylenen "Kürtlerin ve Türklerin temsilcisi", ya da Sivas Kongresi'in de, "Türkiye'de Türkler ve Kürtler yaþar." sözlerinden hareketle, M. Kemal'in ve TC devletinin 1923'te Kürt realitesini tanýndýðýný ve inkar ve imha politikasýndan uzak durduðunu iddia ederek, Kürt sorununda iflas etmiþ Kemalist çözümü dayatmak, Türk þovenist inkarcý çizgide ýsrar etmek demektir. Nitekim Aydýnlýk þefleri Sivas Kongresi, Amasya tamimine dayanarak egemen sýnýflara baskýn. M. Kemal ve Ýnönü'de "Kürt halkýný kabul etmiþtir" diyerek onlara Kürt sorununu bitirmek için Kürt realitesini kabul etmenin o kadar da korkulacak bir durum olmadýðý konusunda perspektif vermeye çalýþýyorlar. Soruna bir devrimci ve komünist gibi bakma yerine, bir Türk burjuva þovenisti penceresinden bakan ve kafasýný "ayrýlýkçýlýkla bozan" Aydýnlýk þefleri, kendilerini de silip süpürecek iþçi ve emekçi yýðýnlarýn öncülüðünde bir devrimin geliþiminden öcü gibi korkuyorlar ve ondan dolayý Kürt sorununda devrimci çözüme cepheden saldýrýdan kendilerini alamýyorlar. Öncelikle þu konuda açýk ve net bir görüþe sahip olmalýyýz, Kürt ulusal sorununun gerçek ve kalýcý çözümü devrim sorunudur. Devrim ve sosyalizm için savaþým yürüten komünistler ve sýnýf bilinçli proletarya Kürt ulusunun baðýmsýz devlet kurma özgürlüðünü kayýtsýz þartsýz savunur. Devrimin zaferiyle uluslarýn iþçi ve Emekçi Halk Konseyleri Cumhuriyetler Birliðini kurmaya çalýþýr. Komünistler Kürt ulusal sorunu devrimle çözüme kavuþana kadar ki süreçte, iþçi sýnýfý ve emekçi halklarýmýzýn birleþik devrimini örmek ve geliþtirmek perspektifiyle hareket ederler ve mücadeleye ulusal dar kalýplar içinde bakýp, mücadeleyi güçten düþürecek yanaþýmlara karþýda enternasyonal proletaryanýn ortak savaþým çözümüyle karþý dururlar. Ama bunun yanýnda ezilen baðýmlý bir ulus olarak Kürt ulusunun haklý ve meþru olan ulusal ve demokratik istemlerinin destekçisi olur. Ve emperyalizmin, Türk egemen sýnýflarýn faþist diktatörlüðü, baský katliam ve zoraki göçertmeyle, Kürtleri baskýyla, asimile ederek tasfiye etme karþý-devrimci çizgisine karþý da savaþým yürüterek, Türk iþçi ve emekçileri saflarýnda Türk þovenizmine karþý kararlý savaþým yürüterek halklarýn kardeþliði bilincini yaymaya çalýþýr. Bu devrimci önderlik görevler bugün daha yakýcý olarak kendisini ortaya koymaktadýr. Türkiye devriminin birleþik bir devrim olarak zafere taþýnacaðýnýn daha net bir þekilde açýða çýkmýþ olmasý, iþçi sýnýfý ve emekçi halk hareketinin devrimci önderlik görevlerini bu genel temel önermeyi dikkate alarak, taktiklerini, politikalarýný ve pratiklerini geliþtirmeli ve daha da çeþitlendirilerek yaratýcý kýlýnmalýdýr. Faþist diktatörlük ve Türk burjuvazisi bu gerçeði görerek, strateji ve politikalarýný bu zemin üzerinde tutmaya çalýþýyor. Kirli savaþ yöntemlerinde ýsrar ederek, üniter resmi devlet politikasýnda ýsrarlý olarak, Kürt sorununun inkarý ve imhasý çizgisinde ýsrar ediyor. O, Kürt sorununu faþist terörle ezme, yok etme ve iþbirlikçi bir Kürt ulusu yaratarak, Kürt ulusal hareketini tümden terörize ederek, Kürt halk kitlelerini terörize ederek, ulusal mücadeleden uzaklaþtýrarak, "onlar istediler vermedim, ben istersem veririm." Kemalist çizgisinde ýsrarla yürüyorlar. Faþist diktatörlüðün Kürt ulusuna yönelik baský, zulüm ve katliamlarý, linç,yasaklama ve göçertmeler ve aç býrakarak terbiye etme þovenist saldýrýlarýný arttýrarak, bu yolla gerici kitle dayanaðýný güçlendirmeye ve devrimci yýðýn hareketinin geliþimini önlemeye çalýþýrken, devrimci ve komünistler olarak nasýl ki anti-faþist ve anti-emperyalist mücadeleyi devrim perspektifine baðlýyorsa, Kürt ulusal mücadelesini de yine devrim sorununa baðlar ve devrimci çözümü öngörürler. Dahasý Kürt ulusuna devlet baðýmsýzlýðý dahil, kendi kaderini özgürce tayin etme hakký, uluslarýn gönüllü birliði ve tam hak eþitliðine dayanan Ýþçi ve Emekçi Halk Konseyleri Cumhuriyetleri Birliði çözümü için mücadele yürütürler. Komünistler ve tutarlý devrimciler, anti-faþist, anti-emperyalist ve anti-þovenist taleplerle mücadeleyi birbirine baðlarken, Kürt ulusal sorununda kýsmi çözümlerle tüm mücadeleleri demokratik devrimci çözümün bilince çýkarýlmasý ve yaþama geçirilmesi perspektifine baðlarlar. Neki kendisine Marksist-Leninist ve hatta komünist diyen Kemalizm aslanlarý Aydýnlýk þefleri, özellikle 90'lardan sonra, 1980 öncesinin üç dünyaca TC devletine akýl hocalýðý yapan karþý-devrimci çizgilerine rücu etmiþler ve Kürt ulusal sorununda kaba, þövenist bir strateji izlemeye yönelmiþlerdir. Aydýnlýk þövenizmini bir kaç çarpýcý noktada kendisini netçe göstermektedir. Öncelikle þunu belirtmeliyiz ki, 1992'den bu yana Aydýnlýk kirli savaþ ve Kürt ulusuna yapýlan katliamlarý ve zulümleri teþhir býçak gibi kesilmiþ ve Kürt düþmanlýðý çizgisine gerilerek, TC devletine açýktan ilhak edilmiþ ve MGK'nýn akýl hocasý konumuna gelinerek, Kürtlerin daha çok kýrýlmasýna þak þak çalýnmýþ ve Amerikan emperyalizmi kýþkýrtmasý yalanýyla Kürlerin ulusal özgürlük mücadelesine yönelik topyekün faþist saldýrý dalgasýna omuz verilmiþ ve saldýrýlar çirkince desteklenmiþtir. Ýkinci olarak, Aydýnlýk "ayrýlýkçýlýk, bölücülük" adýna TC devletinin Kürt ulusunu zoraki iþgal ve ilhak altýnda tuttuðu inkarcý ve imhacý politikalar ve ilhakçý statüyü onaylamýþ ve TC devletinin Kuzey Kürdistan'da ilhakçý boyunduruðu sürdürmesi için Türk ulusunun lehine olan ulusal ayrýcalýklarýn devamý için "Türkiye Türklerin ve Kürtlerin vatanýdýr." demegojisine sarýlarak, faþist MGK diktatörlüðünün Kürtleri zulümle ve kýrýmla bitirme saldýrganlýðýnýn yanýnda yer alarak, TC devletinin üniter yapýsýnýn devamý için her türlü kirli yöntem uygulamasýnýn arkasýnda durulmuþtur. Aydýnlýk gericilerinin, MGK ve Türk burjuvazisi devleti cephesinden getirdikleri sözde çözüm, M. Kemal'in kurtuluþ savaþý çözümüdür. Aydýnlýk komünistlerin ilk ortaya çýktýklarý ve güdük anti-emperyalist özelliklere sahip olduklarý dönemde demagoji yaptýklarý, ama pratikte hiç bir amaç için uygulamadýklarý Kürt ulusunun iþgalinin ve ilhakýnýn tamamlanmasýný saðlamaya hizmet eden politikasýnýn sözde çözümü. Aydýnlýk þefleri Kürt özgürlük mücadelesinin patlak verip devrimci-demokratik çözümünü dayattýðý koþullarda, uluslarýn kendi kaderlerini tayin etme hakkýný reddetmiþtir. Burjuva çözüm önerisi olarak dünde bugün de "tarihi kökleri" vardýr diyerek, Kemalistlerin 1920- 22 yýllarýnda yaptýklarý demagojiye, sonradan iþgalin ilhakla tamamlanmasý politikasýnýn halkasý olacak olan Kemalist demagojiyi öne sürerek, Kürt sorununun çözümünü kurtuluþ savaþýna havale ediyor ve Aydýnlý'ðýn þefi Kürt sorununun çözümüne tarihsel atýfta bulunarak þunlarý öneriyor; "Kurtuluþ savaþý sýrasýnda... Türk ve Kürt tekmil milleti birleþtirmek ve milli mücadeleye sevketmek" görevinin baþarýlmasýna dayanýlmýþtý. Bugünkü karþýlaþtýðýmýz tehditler milletin bütün kaynaklarý seferber edilerek göðüslenebilir. "Türk ve Kürdün" tek millet olarak birleþtirilmesi ve kardeþliðin pekiþtirilmesi acil bir görevdir. ... Alternatif olarak önerilecek çözümler açýsýndan da biricik denek taþý bu olmalýdýr." (Teori, s. 121, sy. 5) diyerek, M. Kemal'in kurtuluþ savaþý dönemi ve 1925'e kadarki dönem için uygun çözüm olarak sunulan kurtuluþ savaþý derslerinin temel alýnmasýný öneriyor ve kurtuluþ savaþýnýn tecrübesinden çýkarýlacak dersin tek bir cümleyle özetlenmesi gerekirse, Atatürk'ün deyiþiyle, "Kürtleri baðrýmýza katýp tekmil milleti birleþtirmek için" onlarýn gönlünü kazanmak. Geri kalan bütün çözüm ve politikalar, bu ihtiyaç tarafýndan belirlenmiþtir. Bugünde mesele budur. Kurtuluþ savaþýndan öðreneceðimiz temel ders, Kürt kitlelerini kazanmaktýr." diyen Doðu Perinçek, Kürt sorununa iliþkin kurtuluþ savaþý dersleri çözümünü toparlayarak kendisine göre þu noktalarda kardeþlik çözümü önerilerini aktarýyor; "a) Ortak karar; Türkler ve Kürtler birlikte yaþamaya karar vermiþlerdir. Bu kararlarýný Müdafai Hukuk Cemiyeti'ni birlikte örgütlemek, kongreleri birlikte gerçekleþtirmek, TBMM'yi ve hükümeti birlikte kurmak yanýnda kurtuluþ savaþýnda ortak vatanlarýný savunmak için sýmsýký birleþerek ve omuz omuza savaþarak ortaya koymuþlardýr. b) Ortak vatan; Türkiye Türklerin ve Kürtlerin vatanýdýr, c) Vatanýn bölünmez bütünlüðü; vatan bölünmez bir bütündür; hiç bir gerekçe ile parçalanamaz ve birbirinden ayrýlamaz. d) Ortak cumhuriyet; Türkiye, Türklerin ve Kürtlerin ortak cumhuriyetidir, e) Asli unsurlar; ortak cumhuriyetin asli kurucu unsurlarý Türkler ve Kürtlerdir, f) Ortak milli kimlik; Türkler ve Kürtlerin oluþturduðu tekmil milletin kimliðini belirleyen, ýrksal kökenleri deðil, fakat Türkiye cumhuriyeti devletiyle olan siyasal baðlarýdýr. Milleti oluþturan maya, etnik deðil, fakat siyasaldýr, g) Þuralarla idare; Türkiye nahiye ve vilayet þuralarýndan baþlayarak TBMM'ye kadar bir meclisler sistemiyle yönetilir, (1921 anayasasý) h) Unsurlarýn haklarý; Kürtler, ýrki, içtimai ve çevreye iliþkin hak ve hürriyetlere sahiplerdir, kendilerini serbestçe geliþtirme koþullarý saðlanacaktýr, j) Ortak örgütlenme ve önderlik; Kürdistan Teali Cemiyeti gibi milliyet temelinden ayrý örgütlenmeler, emperyalist bölücülüðe hizmet etmektedir; bu nedenle kesinlikle engellenmelidir. Türkler ve Kürtler hep birlikte Müdafai Hukuk Cemiyeti'nde örgütlenmelidir." (D. Perinçek, Teori, s. 112. sy. 5) Burada özetlenen Kemalist hareketin Kürt sorununda çözüm olarak öne sürdüðü görüþler tas tamam Kürt ulusunu inkar etme, Türk ulusunun lehine her þeyi düzenleme ve Kürtleri zorla birlik içine katarak, asimile ile tasfiye edip Türkleþtirme amacý güttüðü ve bu bakýmdan da TC devletinin Kürt ulusu gerçeðini kabul ederek, federasyon ya da baþka bir birlik biçiminde ortak örgütlenmeyi savunmadýðýný, önermediðini görmekteyiz. Yine Kürtlerin ulusal niteliði reddedilerek, Kürtler de dahil bütün halklar tek bir ulus haline getirilerek, "milletin adý Türktür" diyerek, TC devletinin 1923 ilanýndan itibaren Kürt ulusunun açýktan inkar edildiði ve Kemalizmin temel çözümünün de bu zemin üzerinde yükseldiðini gösteriyor. Kemalistlerin 1920-23 dönemindeki demagojisinin bir an için iyi niyetli getirilmiþ çözüm önerileri olduðunu varsaysak bile ortaya çýkan tablo gerçekleri daha iyi ortaya sermektedir. Çünkü Engels'in belirtmiþ olduðu gibi, "Ýleri doðru atýlan her bir adým bir düzüne propagandadan daha deðerlidir." Yani bir örgütün, ya da partinin niteliðini belirleyen onun sözlerinden çok pratikte attýðý adým ve uygulamalardýr. Aksi halde parti ve örgütlerin niteliðini deðerlendirirken eylemlerin dýþýnda tutmak olgularý anlaþýlmaz bir hale getirecek. Onun için M. Kemal hareketinin Kürt sorununa iliþkin sözlerinin hangi ortamda söylenip, nasýl pratiðe geçirildiðine iliþkin olarak yaþanan olgulara bakmak gerekiyor.
|
(1468 okuma)
(Devam... )
|
19 ARALIK OPERASYONU, ÖLÜM ORUCU DÝRENÝÞÝ VE ÇIKARILMASI GEREKEN DERSLER
Zindanlardaki devrimci tutsaklarýn devrimci sesini boðmak ve teslimiyet ihanet yuvalarý yaratmak amacýyla faþist MGK diktatörlüðünün 20 cezaevinde ayný anda baþlattýðý “Hayata Dönüþ” adý verilen 19 Aralýk 2000 tarihli faþist katliamla yüklü operasyonun 9 . yýldönümü. Ayný zamanda F tipi hücre cezaevleri dayatmasýna karþý baþlatýlan ve 19 aralýkta kitlesel bir hal alan süresiz açlýk Grevi(SAG) ve Ölüm Orucu(ÖO) eylemininde 9. yýldönümü. Faþist diktatörlük her ne kadar 30 aþkýn devrimci katlederek F tipi zindan politikasýný pratiðe sürdüyse de, zindanlarda devrimci tutsaklarý teslim alarak buralarý ihanet yuvalarýna dönüþtürme faþist politikasý devrimci tutsaklarýn kan ve can bedeli direniþleri ve feda eylemleriyle darbelenerek boþa çýkarýldý. Zindanlarda ihaneti bedneleriyel parçalayan 19 aralýk operasyonu ve ölüm orucu direniþinde þehit düþen 122 devrimci ve komünisti birez daha saygýyla anýyoruz. Ne ki faþizmin zindan politikalarýný anlamak ve buna karþý uzun vadeli bir savaþým içinde olmak bakýmýndan 19 2000 Aralýk operasyonu ve Büyük Ölüm Orucu eylemini deðerlendirmek, bunun dersleriyle donanmak, hatalarýndan arýnmak ve olumlu yanlarýný geliþtirmek bakýmýndan önem taþýyor. F TÝPÝ TARTIÞMALARI VE DÝRENÝÞÝN BÖLÜNMÜÞ HALDE BAÞLADI Hatýrlanacaðý üzere F-Tipi cezaevlerine karþý belli bir propaganda ve ajitasyon döneminden sonra baþýný DHKP-C’ nin çektiði ve MKP ve TKÝP' nin de katýldýðý üçlü ittifak –diðer gruplarý hiçe sayarak ve özelikle DHKP-C’ nin dayatmasýyla- 20 Ekim 2000'de açlýk grevine baþladýlar.19 Kasým'da ölüm orucuna (ÖO) dönüþtürmelerinin ve direniþe diðer devrimci gruplarýn destek vermesiyle büyümeye baþlamasýnýn ve dýþarý da da belli bir kamuoyu oluþmasýnýn ardýndan faþist diktatörlük zindanlarda egemenliði tümüyle saðlamak ve devrimin sesini boðmak için 19 Aralýk 2000 katliamýný gerçekleþtirdi. Bu vahþi operasyonla 30 aþkýn devrimci katledilip ve onlarcasýnýn yaralanmasý ve yüzlercesinin F tipi hücre tabutluklara týkýlmasýndan sonra direniþ yeni bir evreye girdi. Ciddiye alýnabilir bir kitle ve kamuoyu desteðinden yoksun bulunmalarýna raðmen tutsaklar, yýllarý deviren görkemli feda eylemleriyle 122 þehit ve yüzlerce gaziyle devrimci hareketin tarihinde çoktan yerlerini aldýlar bile. Kuþkusuz, bu Ö.O eyleminin sürgit hale getirilmesi ve F tiplerinin parçalanmasýnýn neredeyse tek bir yumruk politikasýna indirgenmesi, zindanlarda deðiþen politik koþullarý, güç iliþkilerinin, devrim ile karþý devrim arasýndaki oransýz durumun yeterince dikkate alýnmamasý vb. nedeniyle 2003’den itibaren aðýr bir tahribata yol açýcý taktiksel bir yenilgiye neden olmasý olgusu, hiç bir fedakarlýktan kaçýnmayan devrimciler kuþaðý yaratabilen bir ülkede, egemen sýnýflar ve emperyalizm hiçbir zaman kendilerini rahat hissedemeyecek, devrim ve sosyalizm davasýna baðlýlýk hiçbir zaman yok edilemeyeceðini gerçeðini asla gizleyemez. Bu gerçekliðin altýnýn özel olarak çizilmesi gerekiyor. Çünkü ÖO eylemine yalnýzca F Tip’lilerinin kapatýlmasý yada maddi elle tutulur bazý temel haklarýn kazanýlmasý vb. sýnýrlarý içine hapseden Büyük Ölüm Orucu direniþi küçümseyen sað liberal bir mevzide bakanlarýn anlayamadýklarý olgu tamda bu olsa gerek. Bu devrimci öncünün, çok sayýda devrimcinin ölümü, yaralanmasý, fiziksel ve zihinsel olarak sakatlanmasýyla nitelenen ÖO direniþi kahramanlýðýný proleter ve emekçi kitlelerinin kahramanlýðýyla birleþtirebilen bir devrimci hareketin önünde hiç, ama hiç bir güç duramayacaðý gerçeðini anlamak ve bunu yaratmak için daha fazla çaba göstermek gerektiðini bilmek bakýmýndan önem taþýyor. Faþist zulmün yaný sýra bir susku kumpasý ve toplumsal duyarsýzlýk çemberiyle kuþatýlmýþ olan devrimci tutsaklar , faþist teslimiyet ve devrimci onuru ayaklar altýna alarak ihanet yuvalarý yaratma saldýrýsýna karþý neredeyse tek silahlarý kendi kararlýlýklarý ve iradeleriyle savaþa tutuþmak zorunda kaldýlar .Bu faþizmin zindanlarý Diyarbakýrlaþtýrma-Mamaklaþtýrma faþist politikasýný yere çalmak ve boþa çýkarmak için kullanýlabilecek en etkili devrimci silahtý. Ýþte bu devrimci silah ki zindanlarýn ihanet yuvalarý haline dönüþmesini engelledi ve faþizmin saldýrý dalgasýnýn önüne barikat olarak dikilmesini saðladý. SAG ve ÖO eylemi 19 Aralýk faþist operasyonun kapsamlý teslim alma politikasýný boþa çýkarma saldýrýsýna karþý durma ve devrimci onuru korumak bakýmýndan pratiðe sürülmesi gereken eylem biçimleriydi. Bu bakýmdan 19 Aralýk faþist operasyonun ardýndan gelen hiç bir kural tanýmadan pratiðe sürülen faþist saldýrý dalgasýna karþý dur diyecek direniþ SAG ve ÖO eylemiydi. Buradan olarak 19 aralýk operasyonunu ardýndan pratiðe süregelen SAG ve ÖO tamamen doðru ve devrimci bir eylem biçimiydi ve bu nedenle F Tipi hücre politikasýnýn darbelenmesinde ve ideolojik-politik teslim alma saldýrýsýnýn boþa çýkarýlmasýnda baþat rolünü oynadý. DEVRÝMCÝ TAKTÝKDE ESNEKLÝ YERÝNE TEK DÜZELÝK YENÝLGÝYÝ KOÞULLADI Bizce devrimci hareketin hemen tümüde 19 aralýk operasyonu öncesi ve sonrasý arasýndaki zindanlarda temel bir deðiþim olduðu ve politika ve taktiklerinde bu gerçeðe uygun olmasý gerektiðini görme,bilince çýkarma ve direniþin taleplerini buna göre yeniden oluþturmada öngörülü olamadýklarý gibi , olaya hiç bir þey deðiþmemiþ gibi yaklaþýmý sürdürmüþlerdir. 19 Aralýk operasyonu faþist MGK diktatörlüðünün zindanlarda kaybetmiþ olduðu otoriteyi yenden tesis etme ve devrimci sesi boðmayý amaçlýyordu. Bu saldýrý dalgasý bir yýl öncesinden MGK toplantýsýnda kararlaþtýrýlmýþ,uygun koþullarýn yaratýlmasý bekleniyordu.Dönemin baþbakaný Ecevit’in”bu operasyonu bir yýl önce tartýþmýþtýk” sözleri de bu gerçeði doðruluyordu.Bu bakýmdan faþizmin 19 aralýk 2000 zindan operasyonu devletin zindanlarý “ islah etme ” politikasýnýn pratiðe sürülmesiydi ve çok kapsamlý bir amacý güdüyordu. Bu bakýmdan devrimci hareket faþist diktatörlüðün bu zindan politikasýný bilerek hareket etmeli ve güçlerini buna göre konumlamalý ve taktiklerini bu zeminde yükseltmeliydi. Ancak düþmanýn faþist taktikleri , devrimci taktikler ve manevra yeteneðiyle boþa çýkarýlabilirdi. Onun içindir ki 19 Aralýkta zindanlarda durum devrimciler lehine ve düþmanla belli bir denge yakalanmýþken 19 Aralýk operasyonunun ardýndan hem uzun yýllarý kapsayan ve onlarca devrimcinin katledilmesi ve yaralanmasýyla kazanýlan mevziler ve saðlanan dengeler tümden kaybedilerek durum devrimciler aleyhine ve düþmanýn lehine bozuldu ve hem de F Tipi hücre uygulamasý pratiðe sürülerek ,örgütlenme ve direniþ de yeni dönemin yolu açýlmýþtý.Tam da bu koþullarda F Tipi tabutluklarýn paçalanmasý yada yýkýlmasý talebi ikinci plana düþmüþ ve faþizmin,devrimci tutsaklarý ideolojik-politik olarak teslim alarak zindanlarý ihanet yuvalarý haline getirme politikasýna karþý direniþ birinci plana çýkmýþtý.Bu koþullarda devrimci taktik teslimiyet ve ihanete geçit vermeden SAG ve ÖO direniþini örmek ve buna dayanarak F tiplerinde tecrit ve izolasyonun kýrýlmasýna karþý mücadeleyi birleþtirmek gerekiyordu. SAG ve ÖO eyleminin F Tipi hücre cezaevinin parçalanmasý zemini üzerine kurulunca bütün taktiklerde buna baðlandý ve bütün güçler tek bir eylemle sonuç almaya baðlanarak bütün güçler cepheye sürüldü. Bu aslýnda düþmanýn zindan politikasýný yeterince kavranmadýðý gibi ayný zamanda 19 aralýkla birlikte zindanlarda deðiþen politik koþullarýnda hala bilince çýkarýlamadýðýný ve 19 aralýk öncesine uygun taktiklerin ve taleplerin öne sürüldüðüne tanýklýk ettik. F TÝPLERÝNÝN AÇILMASI, TESLÝMÝYETE KARÞI Ö.O DÝRENÝÞÝNÝN ETKÝSÝNÝN DOÐRU ALGILANAMADI 20 Ekim 2000’de üç grubun baþlayan açlýk grevinin 19 Kasýmda Ölüm Orucu eylemine dönüþmesi be bu süreçte dýþarý da aydýnlarýnda önemli katkýlarýyla F Tipi tabutluklara karþý duyarlýlýðýn artmasý ve bir çok kesimin F Tiplerinin mimarý yapýsýnýn deðiþmesi yönünde tutum belirlemesi ve bu politik baskýnýn hükümet üzerinde baskýlanma yapmasý ,devrimci tutsaklarla aydýnlar aracýlýðýyla devletin anlaþmak için yol aramasý, hükümet yetkililerinin F tiplerinin açýlýþýnýn erteleneceði ve mimarý durumunu yeniden düzenlenmesi için tartýþmalarýn yapýlabileceði vb. açýklamalarýn yapýlmasý ,Ö.O düzenleyen bu üç grup içinde erken baþarý eðiliminin geliþtiðini ve aydýnlarýn aracýlýk yaptýðý ve devletin köþeye sýkýþtýrýldýðý ve böylesi bir ortamda kamuoyunun devrimciler lehine olduðu koþullarda,eylemi sonlandýrarak hem devrimciler arasý parçalý duruma son vermek ve hem de devletin aydýnlar ve yýðýnlar nezdinde yalanlarýný deþifre ederek önemli bir kitle gücünü yedeklemek bakýmýndan önem taþýyordu. Aslýnda bu bir yerde taktiklerde esnek ve politikada ön görülü olmakla baðlýydý. Ne ki F Tiplerine karþý mücadeleyi her þeyin merkezine koyan DHKP-C’ nin baþýný çektiði MKP ve TKÝP’in de katýldýðý boyun eðdiði üçlü ittifak ,aslýnda kýsa zamanda yakalanmýþ olan önemli bir fýrsatý nasýl heba ettikleri , politik körlük ve ön görülükten uzak durarak taktikler de donmuþluk içinde olduklarý ve sonrasýnda aðýr bir yenilginin vebalini sýrtlarýnda taþýdýklarýný gösterir. Düþmanýn zoruyla F Tipi hücrelere atýlmayý ideolojik bir zayýflýk vb. olarak gören ve “ölürüz de F tiplerine girmeyiz” diyen bu akýmlarýn daha sonrasýnda bu görüþlerine uygun davranmayarak, zindanlardaki koþullarda her hangi bir deðiþim olmamasýna karþýn f tiplerinde eylemi fiili mücadeleye dönüþtürmeleri-DHKP-C dýþýndakiler tabi ki- aslýnda bu akýmlarýn F Tipleri zindan gerçeðini doðru okuyamadýklarý ve düþmanýn politikalarýný yeterince bilince çýkaramadýklarýný gösterir. Nitekim eylemin erken baþarýya ulaþacaðý sol ve sübjektif yaklaþýmý ortaya çýkan fýrsatlarýnda heba edilmesini ve eylemin çýkmaza doðru sürüklenmesini koþulladý. 19 aralýk öncesi kaçýrýlan fýrsat 19 aralýk operasyonu sonrasýnda da devam etti.Devlet bir yandan f tipi zindan politikasýný uygulamaya sokarak ve dýþarýda aydýnlarýn ve sýnýrlý sayýdaki emekçilerin,ailelerin seslerini boðmaya çalýþýrken içerde de zaman zaman tutsak temsilcileriyle görüþerek eylemi sürece yayarak adým adým içten çökertmeyi ve tahliye taktiðiyle ailelerin desteðini de etkisiz hale getirmeyi hedefliyordu.Buna karþý içeride F tiplerine karþý direniþin ana gövdesini oluþturan akýmlar politik öngörü yoksunluðu ve donmuþ taktik dýþýna çýkamýyorlar ve esas tartýþmalar hücrelerin kaç kiþi olmasý üzerinde sürüyordu.Eyleminde sýcak etkisiyle MLKP, TÝKB Merkez, TKP-ML’nin baþýný çektiði 8.li grup ile DHKP-C’ nin baþýný çektiði üçlü grup arasýnda grupçu ön yargýlar ve dar yaklaþýmlar ortaklaþma yerine faklýlýklar biçiminde sürüyordu. F Tipi zindan uygulamasýnýn pratikleþtiði bir ortamda DHKP-C ve ittifak güçleri,düþmanla görüþmek için tutsaklarýn getirildikleri cezaevlerine geri götürülmesini þart koþarken, 8’li grup koðuþlarýn en az 15 kiþilik olmasýný ve aksi halde bir anlaþmanýn söz konusu olmayacaðýný söylüyorlardý. Aslýnda örgütler somut gerçekliði anlama yerine kafalarýndaki sübjektivizme göre hareket ederek hayali önerilerle zaman öldürüyorlardý. Tartýþmalar hücrelerin kaç kiþi olmasý ve görüþmeleri de kimlerin muhatap alýnmasý vb. üzerine sürerken Ö.O devam ediyor ve þehit haberleri peþ peþe geliyordu. ERKEN BAÞARI HAYALÝ VE Ö.O DÝRENÝÞÝNÝN ÇÖZÜLME SÜRECÝ Tüm güçlerini Ö.O eylemine süren akýmlarýn eylemin erken baþarýya ulaþacaðý yaklaþýmlarýnýn tuzla buz olmasý ,bu akýmlarýn eylem biçimlerini gözden geçirmelerini koþulladý. Eylem uzun süreceði ve düþmanýn uzlaþmaya yanaþma diye bir politikasýnýn ufukta gözükmemiþ DHKP-C, MKP, TKP-ML,TÝKB merkezi savaþa sürdükleri tüm güçlerini seçilmiþ kiþilerle Ö.O devam biçiminde deðiþtirerek sol taktiklerinde bazý düzenlemeler yapmaya yöneltti. Ayný zamanda düþman direniþi kýrmak için, devrimci hareketin bazý kesimlerinin bu sol maceracý ve erken baþarý hayalci politikalarýný direniþin içten çözülen bir durumu olarak deðerlendirdi ve ondan sonrasý da izlemiþ olduðu Ö.O eylemcilerini tahliye etme taktiðiyle direniþe en büyük darbeyi indirmeyi baþardý ve bu taktikle Ö.O direniþi adým adým çözmeye yöneldi ve örgütler direniþi kýrma olarak görüp deðerlendirdikleri düþmanýn bu geçici tahliye etme taktiðine karþý mücadele etme ve böylece boþa çýkarma çaðrýsý yapmasýna karþýn tabana ve ailelere söz geçirememesi ve oportünist uzlaþmacý yaklaþýmlar sonucu –ki bu tahliye politikasýna hiç bir biçimde uymama kararýna sýkýca uyan tek bir akým oldu oda DHKP-C idi.- baþarýlý olamadý. Ö.O eylemini uzamasý ve dýþarý da ailelerin desteðinin de darbelenmesi direniþçiler üzerinde ciddi olumsuz etki yaptý ve içten çözülmelere artarak sürdü. Bu durum görülerek eylem bütün güçlerin ortak katýlýmýn saðlanacaðý SAG eylemi örgütlenerek sonlandýrýlmasý , daðýlan ve yorulmuþ olan savaþçýlarý dinlendirmek ve yeniden toparlamak,ayrý düþmüþ olan PKK’ li tutsaklarý da sürece katmak bakýmýndan önem taþýyordu. Çünkü yalnýzca zindanlardaki devrim güçlerin Ö.O direniþiyle ve güçleriyle faþizmin F Tipi zindan saldýrýsýný bir vuruþ da boþa çýkarmak ve yýkmak söz konusu olmuyordu. Bu gerçeði görerek güçleri tümüyle heder etmeden teslimiyete ve ihanete hayýr diyerek Ö.O direniþini sonlandýrarak filli direniþi sürdürmek ve güçleri yeniden toparlayarak uzun vadeli bir savaþýma hazýr olmak gerekiyordu. Çünkü zindanlardaki savaþým her zaman gelgitler yaþamýþtýr ve bugünde böyle olacaktýr.DHKP-C’ li arkadaþlarýn ya hep ya hiç taktikler yanlýþ ve ayný zamanda somut durumun ihtiyacýna yanýt vermediði içinde devrimci ve geliþtiricide deðildir. Zaten böyle olmasý nedeniyle DHKP-C Ö.O eylemini sembolik bir hale getirmiþ durumda.Yani Ö.O ekiplerini iki yada üçer kiþilik ekiplerle sýnýrlayarak eylemi daha çok propaganda-ajitasyonun temeli haline dönüþtürmüþtür. DHKP-C’ nin kendiside bu kadar sýnýrlý sayýda Ö.O ekipleriyle F tiplerinin parçalanarak boþa çýkarýlmayacaðýný biliyor. Ama öncü savaþçý çizgisine ve eylem tarzýna uygun biçimde eylemi sürece yayarak devamýný savunuyor. Ne ki ÖO eylemi DHKP-C’ nin bu yaklaþýmýyla sýradan bir eylem haline düþürülmüþ ve vurup alýcý etkisini de zaafa uðratmýþtýr. Ayný zamanda DHKP-C diðer akýmlarýn eylemi bir oldu bitti biçiminde býrakmalarýna da tepki olarak þehitler baðlýlýðýn duygusallýðý içinde de Ö.O eyleminin devamýný savunuyor. Ö.O DÝRENÝÞÝNÝN DERSLERÝNÝ DOÐRU ALGILAMAK Toparlamak gerekirse;19 aralýk faþist operasyonu ve ardýndan F tipi hücre zindanlarýnda uygulamaya sokulan ideolojik-politik teslim alma ve ihanet dayatmasýna karþý devrimci tutsaklarýn baþlatmýþ olduklarý SAG ve ÖO direniþi devrimci bir duruþuydu ve bu devrimci duruþ nedeniyle zindanlarýn ihanet yuvalarý haline getirilmesi boþa çýkarýldý. Ama oransýz politik güç iliþkileri,dýþarýda ciddi bir devrimci muhalefetin zindanlardaki direniþle ayný kulvarda buluþamamasý, düþmanýn ortak hareket tarzý içinde olmasý, devrimci tutsaklarýn iç bölünme ve çok parçalýlýk içinde eyleme katýlmalarý, PKK tutsaklarýnýn eylem dýþýnda kalmalarý ,devrimci akýmlarýn erken baþarý hayali içinde olarak taktiklerde esneklik içinde olamamalarý vb. nedeniyle devrim tarihine büyük ölüm orucu direniþi olarak geçen Ö.O direniþi belli bir dönemden sonrasý içten çözüldü ve taktiksel yenilgiyle sonuçlandý. Bunda kuþku yok ki dar grupçuluk ve ben merkezcilik içinde hareket eden devrimci akýmlarýn karþýlýklý çok büyük hatalarý ve politik öngörüden uzak ve tek düze taktik çizgisinin belirleyici etkisi oldu. Zindanlardaki devrimci tutsaklar çok zor koþullarda ve ciddiye alýnabilir bir aktif kitle desteði, hatta geniþ bir kamuoyu sempatisi olmaksýzýn faþizme karþý eþine ender rastlanýr bir direniþ gerçekleþtirmiþlerdir. Onlar, faþist diktatörlüðün ve emperyalizmin ve onlarýn uþaklarýnýn, tüm vahþet, hile ve çýðýrtkanlýklarýna raðmen ülkemizde kökü derinlere giden devrimci damarý kurutamayacaklarýný bir kez daha göstermiþ bulunuyorlar. Yaný sýra, çeþitli devrimci örgütlerden tutsaklarýn, aralarýndaki taktik ve anlayýþ farklýlýklarýna raðmen zindanlarda ortak bir direniþ cephesi oluþturmalarýnýn, örneklerini yaratarak, TDH' nin saflarýnda hala önemli ölçüde etkili olan grupçuluða ve sekterliðe karþý ortak bir duruþun adý olmuþtur. F Tipi teslimiyet ve ihanet dayatmalarý boþa çýkarýlmýþ ve devrimci iradeyi hiç bir gücün asla teslim alýnamayacaðý bir kez daha teyit edilmiþtir.. Ö.O direniþini bu olumlu yanlarýna karþýn eylemin yenilgiye yol açmasýný saðlayan hatalý anlayýþ ve yaklaþýmlarý da söyle özetlemek mümkündür; Bu hatalarýn baþýnda, sayýsýz uzun süreli AG' lerinin Ö.O eylemlerinin deneyiminden doðru derslerin yeterince çýkarýlamamýþ olmasý ve düþmanýn küçümsenmesi geliyor. Yaþanan cezaevi direniþlerinin deneyimi, düþmanýn saldýrýlarýnýn büyük bedeller ve giderek süresi uzayan AG' leri karþýlýðýnda püskürtülebildiðini, ancak varýlan anlaþmalarýn eylemin bitmesinden sonra az ya da çok hýzlý bir tempoyla çiðnenmesi ve haklarýn geri alýnmasý nedeniyle, bir süre sonra yeni bir direniþin gündeme geldiðini göstermekteydi. Cezaevlerindeki kavga tek bir çarpýþmadan çok bir savaþa, bir dizi çarpýþmadan oluþan uzun süreli bir çatýþmaya benziyor. Týpký iki ordu arasýndaki savaþta olduðu gibi, cezaevindeki belirli ve tekil bir çarpýþmada da daha zayýf konumda ve yenilmekte olduðu ortaya çýkan tarafýn gücünün tümünü cepheye sürerek çok daha aðýr bir yenilgiye çaðrý çýkarmasý ve bütün olanaklarýný ve yedeklerini tüketmesi hiç de doðru ve mantýklý deðildir. Akýllý bir komutan, herhalde hiçbir zaman böyle davranmazdý. F-Tiplerine fiilen direnerek ve kendi iradesi dýþýnda kapatýlmanýn bile adeta teslimiyetle özdeþleþtirildiði, bu zindanlarda devrimci onuru korumanýn neredeyse olanaksýz olduðu ve dolayýsýyla bunun çok sayýda ölümler pahasýna da olsa mutlaka ve tek hamlede önlenmesi gerektiði tezi, bu "ya hep ya hiç" anlayýþýnýn bir sonucuydu. TDH, propaganda ve ajitasyonunu sürdürürken kullanabileceði bu söylemi, taktiksel bir anlayýþ düzenine çýkarmamalý ve adeta kendi propaganda ve ajitasyonunun kurbaný olmamalýydý. Gerek genel olarak sýnýf savaþýmý ve gerekse Türkiye'de yaþanan cezaevi savaþýmý, kaçýnýlmaz olarak tekil yenilgi ve zaferlerle, iniþ ve çýkýþlarla dolu bir süreç olmuþtur ve bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir. TDH'nin iþçi ve emekçi kitleleriyle baðlarýnýn çok zayýf ve dolayýsýyla kitlelerde devrimci tutsaklara yönelik saldýrýlara karþý duyarlýlýðýn yok denecek düzeyde olduðu koþullarda onun, gücünün tümünü seferber ederek ve cepheye sürerek ve adeta kendini tüketerek faþist rejimin F-Tipi saldýrýsýný durdurmaya kalkýþmasý, taktiksel önderlik bakýmýndan aðýr bir hataydý ve ister istemez yaþanmakta olan yenilginin kapsam ve derinliðini büyütmeye yardýmcý oldu. Bu koþullar altýnda, bazý mevzi kayýplarýný geçici olarak sineye çekmek, -ilerde, daha elveriþli koþullarda yeniden saldýrýya geçmek üzere- geçici olarak geri çekilmekte duraksamamak, direniþi zamana yaymak ve fiili eylem ve direniþ biçimlerini öne çýkarmak ve bu arada kamuoyunu tutsaklar yararýna biçimlendirmek için uðraþ vermek, daha mantýklý ve daha doðru olurdu. 2000 yýlý ÖO direniþinin "dýþ" koþullarý da önemli ölçüde farklý olduðu ve TDH bakýmýndan daha ya da çok daha elveriþsiz olduðu hesaba katýlmadý. 2000 yýlýnda ÖO direniþi baþladýðýnda PKK faktörü ortada yoktu ve Kuzey Kürdistan'da silahlar susmuþtu. PKK'nýn ve onu izleyen Kürt halkýnýn fiilen tarafsýzlaþmýþ ve devreden çýkmýþ olmasý, siyasal güç dengesinin büyük ölçüde karþý-devrimden yana deðiþmesine yol açmýþtý. TDH' nin çapýnýn da 1996'ya kýyasla daha da küçüldüðü hesaba katýldýðýnda, PKK faktörünün devreden çýkmýþ olmasýnýn, güç iliþkileri bakýmýndan, devrimin zararýna önemli bir deðiþme anlamýna geldiði açýktýr. Bunun, "içerdeki" doðrudan sonucu da, siyasal tutsaklarýn ana gövdesini oluþturan PKK'lýlarýn -A. Öcalan'ýn "demokratik cumhuriyet" çizgisi uyarýnca- ÖO direniþine yer yer sýnýrlý ve pasif bir destek sunarken, açýklama ve eylemleriyle onu esas itibariyle baltalamalarý ve "Farkýmýzý koyduk, iyi oldu" tutumunu benimsemeleri olacaktý. Keza 2000 de egemen sýnýflar ve burjuva düzen partileri bakýmýndan çatýþmalar hafiflemiþ ve generaller politik durumu kendi lehlerine deðiþtirmiþ ve çeliþmeler olabildiðince aþaðýya çekilmiþti.Ayný zamanda ,TDH ve onun bileþenlerinin çoðu, gerek kadro gücü ve gerekse kitle iliþkileri bakýmýndan 2000 döneminde daha bir zayýflamýþtý. Yine , ABD ve AB emperyalistlerinin bölge politikalarýnda TC devleti ile örtüþmesi ve F-Tiplerinin dayatýlmasýný inat ve ýsrarla "cezaevi reformu" ve tutsaklarýn direniþini "cezaevi reformuna karþý çýkma" olarak sunarak faþist diktatörlüðe destek saðlamýþ.
|
(1587 okuma)
(Devam... )
|
|
u ana kadar 12834953 sayfa izlenimi aldk. Balang: April 2005
|
|
|