|
|
DÜNDEN BUGÜNE 1 MAYISIN TARÝHÇESÝ
Þimdi iþçiler 8 çalýþýyor. Hafta tatilleri ve yýllýk izinleri var. Günümüzde belli baþlý bütün ülkelerde 8 saatlik iþgünü uygulanýyor... Buraya nasýl gelindi? Yarýna, insanlýðýn geleceðine neler býrakýlmalý? Emperyalist sistemin derinleþen krizi yeniden iþgününün kýsaltýlmasý için mücadeleyi için plana çýkarýyor. Uluslararasý sermaye teknik geliþmenin ulaþtýðý boyut ve yaþanmakta olan krizi iþçi sýnýfýna fatura etmek için, bütün sosyal haklarý ve ücretleri budayarak, iþ haftasýný 4 güne indirmeyi dayatmaya çalýþýyor. Ýþçi sýnýfý ise tam ücret karþýlýðý iþ haftasýnýn 35 saate indirilmesini ve daha da aþaðý çekilmesini talep ediyor. Ýþsizliðin çözümünü burada arýyor. Yüz yýl önce, 1880'lerde, Avrupa'da günlük çalýþma süresi 12 saat civarýndaydý. ABD ve Ýngiltere'de 10 saat, Almanya, Fransa, Ýtalya ve Hollanda'da 12 saat, Ýspanya ve Belçika'da örneðin dokuma dalýnda 13-14 saat idi. Rusya'da 15 saate yükseliyordu. Bu ortalama süreler ülkeler içinde iþkollarýna göre de deðiþiyordu... Çalýþma saatlerinin uzunluðu iþçilerin uðradýðý yoðun sömürüyü, berbat çalýþma ve yaþam koþullarýný gösterir. 1875- 1908'ler arasýnda iþgününün kýsaltýlmasý için iþçi sýnýfý sert mücadelelere giriþti. Kapitalistler zorbalýkla ve kan dökerek mücadeleyi bastýrmak istediler; ama mücadelenin baþarýsýný önleyemediler. 1800’ler, ABD’de bir uçtan zenginliðin, diðer uçta sefaletin hýzlandýðý yýllardý. Ýþçi sýnýfý bu vahþi sömürüye karþý büyük kitleler halinde grev silahýna sarýldý.1875’de, 8 hafta boyunca 15 bin tekstil iþçisinin grevi Amerika'ya yayýldý. Ayný yýl Pannsylvania maden iþçilerinin 7 ay süren grevi gerçekleþti. Git gide 8 saatlik iþ günü talebi için mücadele öne çýkýyordu. 1886'da 350 bin iþçinin katýldýðý Mayýs grevleri gerçekleþti. On binlerce grevci iþçinin Þikago sokaklarýný dolduran barýþçý 1 Mayýs gösterileri kanla bastýrýldý. Sermaye ve onun koruyucu bekçisi kapitalist devlet yine silaha ilk baþvurandý. 3 Mayýs’da Mc.Cormisck fabrikasýnda grev kýrýcýlarý protesto edilmesi sýrasýnda polis iþçilere ateþ açtý. Ölen ve yaralananlar oldu. Ertesi gün sendikalarýn polisin saldýrganlýðýný protesto etmek için High-market alanýnda bir gösteri düzenledi. Miting alanýnda önce bombalar patladý, sonra polis iþçilerin üzerine ateþ açtý. 4 iþçi öldü ve pek çoðu yaralandý. Olaylara neden olduðu gerekçesiyle sekiz yazar ve sendikacý tutuklandý. Albert Person, August Speins, Adolf Fischer, George Engels ölüm cezasýna çaptýrýldý ve iþçilere gözdaðý vermek için 11 Kasýmda idam edildiler. Amerikan Ýþçi Federasyonu 1888’de 1 Mayýs þehitlerinin anýsýný yaþatmak ve 8 saatlik iþ günü kabul edilinceye deðin her yýlýn 1 Mayýs’ýnda greve yapýlmasý kararý aldý. Belçika, Almanya, Ýngiltere ve Fransa’daki iþçi sendikalarý da karar katýlacaklarýný ilan ettiler. 1 Mayýs þehitlerinin anýsýna ve Amerikan iþçileriyle dayanýþmak için 1886’da tüm Avrupa da yayýlan grev ve gösteriler düzenlendi, grev dalgasý kapitalist geliþmenin ilerlemekte olduðu bütün belli baþlý ülkelerde daha sonraki yýllarda da devam etti, iþçi sýnýfý parlak bir uluslararasý dayanýþma örneði yarattý, 2.Entenasyonal'in kararýyla 1 Mayýs iþçi sýnýfýnýn Uluslararasý Birlik, Dayanýþma ve Mücadele Günü, emek bayramý olarak tarihe geçti. 1890’de itibaren 1 Mayýs bütün ülkelerde proletarya tarafýndan yasal yada yasadýþý yolla kutlana geldi. Her ülkede 1 Mayýs geleneði iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin geliþimine paralel þekilleniyordu. TÜRKÝYEDE 1 MAYISIN TARÝHÝ Türkiye’de Osmanlý döneminde 1 Mayýs ilk kez 1909'da Üsküp, 1911 Selanik'te kutlandý. 1912'den itibaren Ýstanbul'da ve diðer bazý yerleþim merkezlerinde gösteriler düzenlendi, 1911 yýlýnda Selanik'te yapýlan 1 Mayýs gösterilerine Rum, Bulgar, Yahudi ve Türk iþçiler katýldý, iþçiler 1 Mayýsý, Enternasyonal marþýný söyleyerek sokaklarda dolaþýp gösteri yaparak kutladýlar.
1920’de padiþah hükümetinin koyduðu yasaklara karþýn, Ýstanbul'da büyük çaplý 1 Mayýs gösterileri düzenlendi. 1921’de iþgal altýnda iþçileri 1 Mayýsý anti-emperyalist gösteriye dönüþtürdüler..Ellerinde "Baðýmsýz Türkiye" pankartýnýn yaný sýra iþçiler , kýzýl ve ayyýldýzlý bayraklar taþýdýlar.
1922’dedeki 1 Mayýs gösterileri Türkiye Ýþçi ve Çiftçi Partisi, Türkiye Ýþçi Derneði; Beynelmilel Ýþçiler Ýttihadi, Türkiye Sosyalist Fýrkasý; Ermeni Sosyal Demokrat Fýrkasý’ndan oluþan bir komisyon tarafýndan düzenlendi.Komitenin çaðrýsý üzerine Þirkett-i Hayriyye, Haliç Þirketi, Tramvay ve Tünel kumpanyalarý Seyrü Safabi Ýdaresi iþçileri uluslararasý iþçi marþlarý eþliðinde Pangaltý’ndan Kaðýthaneye kadar yürüdüler.
1923 yýlýnda 1 Mayýsa katýlým daha büyük olur. Ýþçiler bayraklarla Sultanahmet’e kadar yürürler.Ayný yýl Ýzmir iktisat Kongresinde 1 Mayýs Ýþçi Bayramý olarak kabul edilir. Fakat bunun üzerinden henüz 1 yýl geçmemiþken Temmuz, Kasým aylarýndaki iþçi grevlerinin yayýlmasýndan korkan Kemalist hükümet 1924’te 1 Mayýs gösterilerini yasaklar. Ve ardýndan Kürt ulusal ayaklanmalarýný bahane eden Kemalist diktatörlük 1925’de ilan etmiþ oluðu Takrir-i Sükun Kanunu'yla yani sýkýyönetimle her çeþit muhalefeti bastýrmaya yönelir. 1928'de iþçi sendikalarý da kapatýlarak her türlü muhalefet ezilir ve örgütlenmeleri daðýtýlýr..
|
(2588 okuma)
(Devam... )
|
ÝÞTE AKP’NÝN TEKEL DÝRENÝÞÝ DÜÞMANLIÐI 1 NÝSAN EYLEMÝNE POLÝS BARÝKATI
Aylardan bu yana özlük haklarý için mücadelede eden Tekel iþçileri 1 günlük eylem için 1 Nisanda Ankara’ya geldiler. Ne ki, Tekel direniþinden öcü gibi korkan AKP hükümeti, iþçilerin ve devrimci, demokrat ,ilerici güçlerin eylemini önlemek için otobüslerin Ankara’ya girmesini engelleyerek, her yerde polis barikatý kurdurarak, iþçilerin eylemini önlemeye ve emekçilerin alanlarda seslerini yükseltmelerini darbelemeye çalýþtý. Önce Ankara Valiliði Tekel iþçilerinin 1 Nisanda Ankara da Türk-Ýþ önünde buluþarak 4-C dayatmasýna ve haklarýnýn gaspýna karþý seslerini yükseltmek ve hükümete seslerini duyurmak eylemini yasadýðý ilan etti ve ardýndan AKP hükümeti, Ankara’yý polis ablukasýna çevirdi. Baþbakan Erdoðan, tekel direniþine düþmanlýðýný, bunlarýn iþi Ankara da nedir, bunlar iþçi deðil olay çýkartmayý amaçlayan belli bir kesimdir” diyerek, iþçilerin emekçilerle buluþmasýnda ne kadar korktuðunu dillendiriyordu. Sabah saatlerinden itibaren Türk-Ýþ Genel Merkezi’ni ablukaya alan Ankara polisi, Tuna Caddesi’nde toplanan iþçiler ile siyasi parti, demokratik kitle örgütleri ve devrimci-demokrat çevrelerin yürüyüþünü engelledi ve iþçileri ve destekçilerinin bir araya gelmesini önledi. Sakarya caddesine zorlayarak çýkan iþçilere polis gazla saldýrdý. Yine Kýzýlay’a çýkmaya çalýþan iþçilere, emekçilere ve devrimcilere polis saldýrmaktan ve onlarcasýný yaralamaktan geri durmadý. “Ölmek var dönmek yok” diyen iþçiler, Türk-Ýþ Genel Merkezi önüne kurulan barikatýn kaldýrýlmasýný istiyor. Polis, KESK üyelerine gaz bombasýyla saldýrdý.. Deðiþik alanlarda gelip oturma eylemi yapan iþçiler, her fýrsatta polis barikatýný aþmak için hamle yaptýlar. Ama güçlerin parçalanmýþ olmasý ve hamlelerin polis barikatlarýný aþmasýný saðlayamadýlar. Ankara Valiliði ve Emniyet Müdürlüðü’nün tutumunu protesto eden TEKEL iþçileri sýk sýk “Ölmek var, dönmek yok”, “Biz haklýyýz, biz kazanacaðýz”, “Her yer TEKEL her yer direniþ”, “Ücretli köle olmayacaðýz” sloganlarý atýyor. Ýþçilerin bekleyiþi sürerken, Tuna Caddesi’ne gelen çeþitli partilerden milletvekilleri Türk-Ýþ yönetimi ile görüþmek için konfederasyon binasýna geçti. Türk-Ýþ Genel Baþkaný Mustafa Kumlu’nun Ýçiþleri Bakaný Beþir Atalay görüþtüðü ama sonuç hiçti. KESK’e baðlý sendikalar da iþçilerin direniþine destek verdiler. Tuna Caddesi’ne gelen KESK Genel Baþkaný Sami Evren, barikat önünde bekleyen iþçileri selamlayan bir konuþma yaptý. TEKEL iþçilerinin taleplerinde haklý olduðunu ifade eden Evren, engellemelerin mücadelelerini engelleyemeyeceðini dile getirdi. Karþýlaþtýklarý duruma iliþtin tepkilerini dile getiren TEKEL iþçileri demokratik haklarýný kullanmalarýnýn engellenmesine tepki gösterdi. “100 metre ilerideki sendika binamýza neden gidemiyoruz?” diye soran iþçiler, Abdi Ýpekçi Parký’na geçmediler.
|
(2071 okuma)
(Devam... )
|
Tasfiyeciliðe Karþý Nisan Konferansýnýn Devrimci Geleneklerini Yaþatýyoruz
TKP/ML Hareketi I. Genel Konferansý 1979 yýlý Nisan ayýnýn 22-27 tarihlerinde, sýkýyönetim destekli faþist diktatörlüðün saldýrýlarýnýn yoðunlaþarak yaygýnlaþtýðý aðýr ayasal koþullarda toplandý ve baþarýyla sona erdi. I. Genel Konferansýmýz, örgütümüzün ve çeþitli milliyetlerden Türkiye proletaryasýnýn siyasal yaþamýnda önemli bir atýlýmýn ifadesiydi. Marksizm-Leninizm^’in ýþýðýnda almýþ olduðu kararlar, atmýþ olduðu adýmlar bu olgunun açýk somutlaþmasýydý. I. Genel Konferansýmýz, örgütümüzün 7 yýllýk tarihinde toplamýþ olduðu ilk konferanstýr. Genel Konferansýmýz, 1972 de, örgütümüzün doðuþuyla birlikte ortaya konulan, Konferansýmýzýn toplanmasýna kadar geçen süreç dilimin de derinleþtirilerek geliþtirilen Marksist-Leninist platformumuzu onayladý. Merkez Komitesini, Marksizm-Leninizm’in ve platformumuzun yol göstericiliðinde, her renkten anti-Marksist-Leninist teori ve pratiðe karþý ilkeli, uzlaþmaz ve kesintisiz bir ideolojik, politik savaþýmýný vermekle görevlendirdi. Genel Konferansýmýz, 1977'de oluþturulan, geliþen kavrayýþa baðlý olarak daha da derinleþtirilen, Leninist örgütlenmenin ilke ve kural tanýmýný içeren, örgütümüzün sýnýrlarýný belirleyen, örgütsel iþlerliði somutlaþtýran Tüzüðümüzü onayladý. Platformumuzun ve Tüzüðümüzün, örgütümüzün en üst yönetim merkezi olan Genel Konferansýmýzda onaylanma-a (çeþitli milliyetlerden Türkiye proletaryasý ve onun siyasal öncüsü olan örgütümüzün tarihsel deðerdeki ileri kazanýmlarýydý. Bu kazanýmlarýn korunmasý, derinleþtirilerek geliþtirilmesi, devrim ve komünizm kavgasýnýn sönmeyen meþalesi haline getirilmesi her zamankinden daha önemlidir. Özellikle yenilgi dönemlerinin genel bir hastalýðý olan ve örgütümüzde de hortlayarak, bir hizip olarak örgütlenen tasfiyeciliðin teorik, politik, örgüt sel-pratik tasfiyeciliði, oportünizmi, örgütümüzün de tasfiyecilikten önemli oranda etkilenmesi yukarýdaki saptamamýzýn doðruluðunu vurgulayan olgulardýr. Genel Konferansýmýz, partileþme süreci ve bu süreçte komünist hareketin görevlerini Marksist-Leninist temelde 9ozdii. Proletarya partisini yeniden kurma görevinin tüm çalýþmalarýmýzýn merkezinde durduðunu özellikle vurguladý. Merkez Komitesi'ni proletarya partisini yeniden kurma görevinin öznel koþullarýný oluþturmakla görevlendirdi. Bu görevin yerine getiriliþi sürecinde, her renkten anti-parti teori ve pratiðe kar§i ideolojik savaþýnýn belirleyici iþlevine özel dikkat çekti. Genel Konferansýmýz, Mao Zedung'un Marksizm-Leninizm’in bir ustasý olmadýðýný, 1970'ten sonra bir karþý-devrimci olduðunu belirledi. Yaný sýra, MK'ni, ÇKP'nin ve Mao Zedung'un ne olup olmadýðý sorusunun açýða (Çýkarýlmasý için, bir kampanya açmakla ve sonuçlandýrmakla görevlendirdi. Bu karar tarihsel öneme sahipti. Çünkü bu karar, ( ÇKP ve Mao Zedung revizyonizmine karþý bir savaþ çaðrýsýydý; partileþme surecin de ileri doðru atýlmýþ bir adýmdý; AEP önderliðinde Çin modern revizyonizmine karþý kararlýlýkla baþlatýlan ilkeli savaþýnda örgütümüzün safini doðru seçmesinin göstergesiydi. Nitekim, Merkez Komitesi, Konferansýn verdiði direktif doðrultusunda bir kampanya açtý ve kampanyanýn birinci bölümünü baþarýyla sonuçlandýrdý ve bu sonuçlarý da kamuoyuna sundu. Bu kampanyayla birlikte, ÇKP'nin ve Mao Zedung'un hiç bir zaman Marksist-Leninist olmadýðý kavrandý ve mahkum edildi. Bu kampanya, örgütümüzün politik ve örgütsel özellikle de teorik alanda olgunlaþmasýnda ileri bir adým attý; modern revizyonizme karþý savaþýmýmýzý derinleþtirdi ve geniþletti. Böylelikle parti yolunda ileri bir adim daha atýlmýþ oldu. Bugün, gecikmiþ bir görev olarak önümüzde duran, teorik temelleri ortaya konularak mahkum edilen "Mao Zedung Düþüncesi"nin platformumuz üzerindeki etkilerini açýða çýkararak, attýðýmýz bu ileri adýmý tamamlamaktýr. Örgütümüz, bu görevi yerine getirmenin bilinciyle ilkeli yolda yürümektedir. Genel Konferansýmýz, proletaryanýn sýnýflar savaþýmýndaki tarihsel rolü üzerinde durarak, çalýþmalarýn iþçi sýnýfý, en baþta da sanayi proletaryasý içinde yoðunlaþtýrýlmasý gerektiðini kararlaþtýrdý ve Merkez Komitesi'ne faaliyetleri bu doðrultuda biçimlendirme ve geliþtirme direktifi verdi. Bu karar büyük bir öneme sahipti. Nitekim, örgütümüzün proletarya içinde çalýþmaya yönelimi özellikle Nisan Konferansý sonrasý daha da yoðunlaþmýþ, geliþmiþtir. Genel Konferansýmýz, kavrayýþ düzeyine uygun olarak, örgütümüzün, hata ve ye tersizliklerini irdeleyerek, çözümledi. Hata ve yetersizliklerimizi nedenlerini ve gideriliþ yollarýný somutlaþtýrdý. Genel Konferansýmýz, sýnýf savaþýmýn da yer alan çeþitli sýnýf ve tabakalara iliþkin özgül politikalar oluþturmanýn özel önemini vurguladý. Özgül politikalar oluþturma ve geliþtirmenin komünist kitle çalýþmasýný ilerletmek bakýmýndan taþýdýðý rolden hareketle Merkez Komitesi'ni, bu alandaki hata ve yetersizliklerimizi gidermekle görevlendirdi. Genel Konferansýmýz, örgütümüz tarihinde ilk kez demokratik bir tarzda önderlik organýný seçti ve Merkez Komitesi'ni Genel Konferansýmýzýn aldýðý kararlar, verdiði direktifler ýþýðýnda yönetmekle görevlendirdi. Genel Konferansýmýz, baþta AEP olmak üzere uluslararasý komünist hareketle sosyalist Anavatan Arnavutluk'la proleter enternasyonalist birlik ve dayanýþma içinde olduðunu vurguladý. Örgütümüzün uluslararasý komünist hareketin bir parçasý olduðunu, uluslararasý komünist hareketle yakýn ve kopmaz baðlar kurmanýn özel önemi üzerinde durarak, bu görevi yerine getirmek için Merkez Komite sini görevlendirdi. Yaný sýra, Genel Konferansýmýz, dünya proletaryasý ve ezilen halklarýn ulusal ve toplumsal kurtuluþ savaþýmlarýnýn yanýnda olduðunu bir kez daha ilan etti.
|
(2784 okuma)
(Devam... )
|
DEPREMDE HEP YOKSULLAR ÖLÜYOR
Elazýð'ýn Karakoçan Ýlçesi’ne baðlý Baþyurt beldesinde, 6,0 büyüklüðünde, 5 kilometre derinlikte bir deprem meydana geldi. Deprem Elazýð'a 21 km uzaklýkta gerçekleþti. Depremde þu ana kadar 51 kiþi yaþamýný yitirdi, yüze yakýn kiþi de yaralandý. 52 kiþinin ölümüne yol açan deprem Türkiye halkýnýn doðal felaketler karþýsýnda kaderine terk edildiðini ve burjuva kapitalist sistemin emekçilere sömürmek dýþýnda bir deðer vermediðini . Depremin ardýndan açýklama yapan hükümet yetkilileri her zamanki gibi devlet ve hükümet yapmasý gereken önlemleri bir yana iterek “vatandaþý tedbir almaya” çaðýrdýlar. Baþbakan Erdoðan, “kerpiç evlerin faturasýnýn” ödendiðini söylerken nasýl bir arsýzlýk içinde olduðu gibi , Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkaný Kadir Topbaþ olasý Ýstanbul depreminin ölü sayýsýný bile açýklýyordu. Araþtýrmalarýn ortaya koyduðu veriler, özellikle büyük kentlerde halkýn kendilerine mezar olabilecek evlerde yaþamaya mahkum edildiðini gösteriyor. Sadece Ýstanbul’da yüz binlerce insanýn bu þekilde yaþadýðý belirtiliyor. Devletin halkýn saðlýklý ve güvenli konutlarda oturma sorumluluðunu göz ardý eden devlet ve hükümet yetkilileri, halký uyarmakla yetinirken, parasý olmayan yoksul halkýn güçlendiremedikleri yada yenileyemedikleri binalarda oturmayý sürdürüyor ve yaþamlarýný Allaha havale etmiþ durumdalar. Bilindiði gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasasý’nýn 57. maddesi vatandaþlarýn konut hakkýný anayasal güvence altýna alýyor. 57. maddede “ Devlet, þehirlerin özelliklerini ve çevre þartlarýný gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacýný karþýlayacak tedbirleri alýr, ayrýca toplu konut teþebbüslerini destekler” denilerek, devletin planlama yapmasý gerektiði ve konut ihtiyacýný karþýlayacak önlemleri almasýný vurguluyor. Halbuki son yýllarda hýz kazanan deprem araþtýrmalarýnýn ortaya koyduðu sonuçlar son derece iyi bilinirken, devlet halkýn saðlýklý ve güvenlikli binalarda oturmasý için kýlýný kýpýrdatmayarak hayatýný kurtarmak için cebinden bir kuruþ çýkarmayý bile düþünmüyor. Keza verilere göre Türkiye topraklarýnýn yüzde 66’sý 1. ve 2. derece deprem bölgeleri içinde yer alýyor, 3. ve 4. derece deprem bölgeleri de dikkate alýndýðýnda bu oran yüzde 92’ye çýkýyor. Yani veriler Türkiye’nin yaklaþýk 15 milyonluk konut stokunun yüzde 40’ýnýn depreme karþý güçlendirilmesi gerektiði aksi halde bir deprem durumunda yüz binlerce yoksulluðun öleceði biliniyor. Bu gerçekler ortada dururken ve devletin vatandaþýna saðlýklý ve güvenli konutlar inþa etmekle yükümlüyken Tayyip Erdoðan diðer felaketlerde sergilediði halký aþaðýlayan tavrýný depremden sonra da gösterdi ve sorumluluðu üzerinden en hýzlý atarak, “Þüphesiz ki, bu bölgenin yerel mimarý anlayýþý kerpiç yapýlanmadýr. Bu kerpiç yapýlanmanýn da ne yazýk ki tabii faturasý, bedeli aðýr olmuþtur” diyerek, nende yoksullarýn yýðma kerpiç evlerde oturmak ve ölüme davetiye çýkartmak durumunda kaldýklarýný gizlemeye çalýþarak, emekçilerin ölümünde, devletin ve AKP hükümetinin sorumluluðunu unutturmaya çalýþýyor. Erdoðan, 2010 yýlýnda hâlâ insanlarýn kerpiç evlerde yaþamasýnda devletin sorumluluðuna ise hiç deðinmedi. Hatýrlanacaðý gibi Erdoðan Ýstanbul'da geçtiðimiz Eylül ayýnda yaþanan sel felaketinden de taþan dereleri sorumlu tutmuþtu.
|
(1543 okuma)
(Devam... )
|
Ölenler dövüþerek öldüler...
19 Mart, 1973, Ýstanbul-Þehremini'nde, bir apartmanýn zemin katýnda, proletaryanýn yiðit, komünist yoldaþýmýz Ahmet Muharrem Çiçek, faþist diktatörlüðün eli kanlý katilleriyle giriþtiði çarpýþmada yiðitçe dövüþtü ve þehit düþtü. Emniyet 1. Þubenin iþkenceci cellatlarý 19 Mart 1973 günü, Ýstanbul-Þehremini'nde bir apartmanýn zemin katýndaki bir dairede pusu kurmuþlardý. Pusuya, yoldaþlarýyla birlikte Ahmet Muharrem Çiçek yoldaþ düþtü. Ýlk anda polisler tarafýndan tutsak alýndýlar, kelepçelendiler. Muharrem yoldaþýn üzerindeki bir silahý da ele geçirdi cellatlar. Ama ikinci bir silahý daha vardý ve onu bulamamýþlardý. Proletaryanýn devrim ve sosyalizm kavgasýna katýlan bu kararlý militan, yoldaþlarýný da yardýmýyla bulunmayan silah la, evdeki polislere ateþ açtý. Bir anda neye uðradýðýný þaþýran, inanç yoksunu iþkenceciler canlarýnýn telaþýna düþtüler, kendilerini sokaða dar attýlar. Bekledikleri katil timi gelene kadar da eve dönmeye cesaret edemediler. Ýþte bu kýsa aralýktan yararlanarak, yanýndakilerin arka taraftan kaçmasýný saðladý Muharrem yoldaþ. Ancak zaman hepsinin kaçmasýna yetmemiþti. Ýþkenceci katil polis sürüsü evi ateþ altýna aldýlar, dört bir yandan kuþattýlar. Duvarý týrmanarak kaçmaya çalýþan yoldaþý Kutsiye Bozoklar, kurþunlara hedef oldu, aðýr bir þekilde yaralandý. 0, yaralý yoldaþýný býrakmak istemedi, yanýnda kalarak çarpýþmaya girdi. Polis sürüsü bu arada kaçan diðer yoldaþlarýný da ele geçirmiþti. Muharrem yoldaþ büyük bir kararlýlýk ve soðukkanlýlýkla son kurþununa kadar polis sürüsüyle kahramanca çatýþtý. Her kurþunu devrimci þiarlarla sýkýyordu. Polis sürüsü bu tek bir in sanýn tek bir silahla yarattýðý ateþ çemberini yarmaya bile cesaret edemedi. Ne zaman ki aðýr biçimde yaralý, kurþunu bitmiþ durumda kaldý, katil c.ete akbabalar gibi yoldaþýmýza saldýrdýlar. O'nu ve aðýr yaralý yoldaþý Kutsiye Bozoklar'ý sürükleyerek dýþarý çýkardýlar, arabalarýnýn içine fýrlatýp attýlar. Aldýðý aðýr yaralara raðmen O, düþmana sloganlarýyla, devrim davasýný savunmasýyla saldýrýsýný sürdürdü. Emniyet 1. Þubeye getirildiðinde hala yaþýyordu. Sonradan otopsi raporlarýyla da tespit edildiði gibi yoldaþýmýzý, iþkenceci katiller beyni ne bitiþik bir ateþle sýktýklarý kurþunlarla katlettiler.
|
(2568 okuma)
(Devam... )
|
|
u ana kadar 12834872 sayfa izlenimi aldk. Balang: April 2005
|
|
|