DÜNYANIN MADDİLİĞİ VE GELİŞİMİNİN YASALARI -4 -
Tarih: 04.07.2007 Saat: 09:39
Konu: Dünden Bugüne


Onlar, tüm nedensellik ilişkilerini mekanik nedenlere, doğa cisimleri veya atomların son, sözümona bölünemez temel parçacıkları arasındaki karşılıklı etkileşimine dayandırıyorlardı.
Çevremizin bilgisini edinirken, görüngülerin dışının bilgisinden bunların iç yapılarının derinliklerinin bilgisine geçtiğimizde, gerçekte, görüngülerin yasalarını ortaya çıkarma olanağını elde ederiz. Yasalılık gibi yasa da, nesnel evrenin  görüngüleri arasındaki zorunlu, nesnel, bilinçten bağımsız ilişkilerini ifadelendirir.
Yasa, bir görüngüdeki esasın açığa çıkarılmasıdır, nesnel yasalılığın suretidir.

Metafiziğin aksine diyalektik materyalizm yasaları, mutlak olarak değişmez şeyler arasındaki kalıcı ve değişmez ilişkiler olarak değil; tersine, şeylerin kendisindeki değişikliklere göre, maddenin kendi gelişim sürecinde gerçekleşen bir aşamadan farklı, daha yüksek bir aşamaya geçişe göre değişen tarihsel bağıntılar olarak görür.
Metafizikçiler tarafından ebedi oldukları ilan edilen bütün doğa yasaları, gerçekte tarihsel yasalardır. Gezegenimiz için geçerli olan fiziksel ve kimyasal yasalar, bir basıncın ya da bir ısının hakim olduğu gökcisimlerinin yüzeyinde veya içinde, dünyadakinden ciddi farklar gösteren önemli değişikliklere uğramaktadırlar.

Toplumsal yasaların tarihsel karakteri kendini daha da plastik olarak gösterir. Çünkü, toplumsal ilişkilerdeki değişiklikler ve toplumun bir toplumsal-ekonomik sistemden başka birine geçişi, doğadaki jeolojik ya da biyolojik değişikliklerle karşılaştırılamayacak kadar hızlı gerçekleşmektedir.

Bu nedenle toplum bilimi tarihsel materyalizm, verili bir toplumsal-ekonomik sistem için geçerli olan yasaların araştırılmasını talep eder ve soyut toplum kavramıyla hareket eden burjuva sosyolojisinin metafiziğini reddeder.





Günümüz burjuva idealist felsefe, değişik “okul” ve “minyatür okulları” şahsında, doğanın ve toplumun nesnel gelişme yasalarının varlığını kesin olarak reddeder.

Diyalektik materyalizm, etkilerini emekçi kitlelerin çıkarı doğrultusunda yönlendirme hedefiyle doğanın ve toplumun yasalarını anlama olanağını yalnızca tanımakla kalmaz pratikte de kanıtlar.
Toplumsal gelişme yasalarının bilgisi, büyük Sovyet ülkesinin ve bütün dünyanın emekçilerini, kapitalizm düzeninin, baskı ve sömürü düzeninin, tarihsel gelişimin tüm seyrinin ışığında yok olmaya mahkum olduğunun ve bu düzenin yerine sınıfsız, komünist toplum düzeninin geçeceğinin sarsılmaz güveniyle silahlandırır.
Doğanın, toplumun ve düşüncenin gelişiminin temel yasaları, Stalin’in klasik felsefeyi incelediği “Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm Üzerine” adlı çalışmasında formüle edilmiştir. Bunlar, doğanın ve toplumun bütün görüngülerinin –hareket, değişim ve gelişim– genel ilişkisi ve karşılıklı koşullanmışlığıdır;  yavaş niceliksel gelişmelerden temel, niteliksel değişimlere geçiş ve her gelişimin itici gücü olan karşıtların mücadelesidir.
Bütün dünyanın maddi birliği; kimyasal elementlerin birbirlerine dönüşme yeteneği; ısı, ışık ve elektromanyetik enerjinin sonsuz alışverişi; tüm evreni kucaklayan ve yeryüzüyle gökyüzüne ait tüm cisimleri, yalnızca bizim yıldızlar kümesini –saman yolunu– değil, aynı zamanda da ölçülemez uzaklıktaki yıldız kümelerini birbirlerine bağlayan çekim; inorganik dünyadaki bütün nesne ve olayların karşılıklı ilişkisini ve karşılıklı koşullanmışlığını peşinen içermektedir.

Gezegenimizin inorganik cismi, organik dünyanın üzerinde geliştiği temeli oluşturmaktadır. Yüzeyi, nehirler, denizler, okyanuslar ve atmosferin en alt katmanları sonsuz çeşitlilikteki canlı organizmalara ev sahipliği eder. Organik ile inorganik dünya arasında kopmaz bir bağ vardır. Bir metafizikçi bile, bitkilerin inorganik dünyaya bağımlı olduğu gerçeğini reddedemezler. Çünkü bitkiler, havadan ve topraktan aldığı mineral maddelerle beslenirler ve bunları, güneş ışığının etkisiyle yeşil yapraklarında organik maddelere dönüştürürler. Ancak metafizikçi, organizma ve yaşam koşullarının birliğini reddeder.

Rus toprak bilimcilerinin, özellikle de Sovyet toprak araştırmasının son derece parlak bir temsilcisi V.R. Vilyams’ın detaylarına kadar ulaştığı toprağın oluşum süreci, organik dünya ile inorganik dünya arasındaki karşılıklı ilişki için çarpıcı bir örnektir. Vilyams, toprağın, canlı ve adlandırılageldiği gibi “canlı olmayan” arasında ilginç, aktif bir karşılıklı etkileşim süreci sergilediğini öğretir. Toprağa ilişkin bu yeni öğreti Miçurin’in agrobiyolojisine temel olmuştur.
Organik ve inorganik dünya arasındaki daha derinlemesine ilişki sorunu gündeme geldiği yerde metafizik ve idealizm, bilimi çıkmaza sokmuştur. Örneğin, jeoloji ve paleontolojinin kanıtladığı gibi günümüzden milyonlarca yıl önce yeryüzünde ortaya çıkan organik dünyanın oluşumu sorununda.
Yaşamın ortaya çıkışı sorusuna yanıt vermek için idealizm, ya mistik “yaşam gücü” kavramına başvurur ya da canlı maddenin ebedi olduğunu ve mikroskopik boyutlardaki küçük tohumlar halinde gezegenimize ulaştığını söyler.
Bilim çoktan, aslında dünyada yaşamın oluşumuna bir yanıt vermekten kaçınmayı ifade eden bu tür hipotezlerin desteksizliğini kanıtlamıştır. Yaşamın ebediliği ya da yaşam taşıyıcısının –albüminin– ebediliği hipotezi, canlı albüminin özellikleriyle kesin olarak çelişmektedir. Canlı albümin, en hareketli organik kimyasal bileşkelerden biridir ve tam da bu özelliği, onun çevreyle sahip olduğu ve kesintisiz özümsemede  ifadesini bulan çok çeşitlilikteki ilişkilerini koşullar.

İdealizm ve metafizik materyalizm için çözümsüz kalmış yaşamın oluşumu sorunu, diyalektik materyalizm tarafından çözülmektedir. Engels’in yarattığı temel üzerinde, Akademi üyesi A. İ. Oparin’in teorisinin de aralarında olduğu, yaşamın oluşumuna dair doğabilimsel teoriler geliştirilmiştir.

Oparin’in teorisine göre, inorganik maddelerin karşılıklı ilişkisi ve karşılıklı koşullanması, hep daha karmaşık kimyasal bileşimlerin oluşmasına yol açmaktadır. Karbon, nitrojen, hidrojen ve oksijenden oluşan basit inorganik bileşimlerden, organik bileşimler meydana gelmektedir. Bu, inorganik maddenin gelişiminde niteliksel bir sıçramaydı. Organik maddeler yeni özellikler geliştiriyordu. Bunların en önemlisi, görece az sayıdaki kimyasal elementlerin bileşimlerini çoğaltarak olağanüstü yüksek çeşitlilikte organik bileşimler meydana getirmesiydi. En basit organik maddelerin gelişimi, en karmaşık organik bileşimin, albüminin oluşumuna vardığı zaman, maddenin gelişiminde yeni niteliksel bir sıçrama gerçekleşti. İlk oluşan albüminin niteliksel özelliği, kesintisiz olarak ayrışmakta olan maddesini, gereksindiği maddeleri, etrafındaki  ortamdan alarak veya asimile ederek kesintisiz olarak tedarik etme yeteneğinden oluşuyordu. Albümin molekülünün kesintisiz ayrışma ve kesintisiz yeniden yapılanma yeteneği ise, karmaşık bir görüngüler kompleksinin oluşmasının en önemli koşuluydu. Bu görüngüler toplamı ise yaşam fenomenini oluşturmaktadır. Yaşam, diyor Engels, albüminin varolma biçimidir, çevreyle beslenme ve dışarı atma yoluyla kurulan kesintisiz özümleme, maddenin kendi kendine hareketinin yeni bir biçimidir.
Bütün yaşam süreçleri en basit biçimiyle –beslenme, büyüme, çoğalma, uyarılganlık–, sadece albümin topakçıklarından –protoplazma– oluşan ve biçimlerindeki değişkenliğe karşın şimdiden karmaşık bir bünyeye sahip olan en basit yapıların mikroskopik analizinin bulunmasıyla gözleme açık hale geldi.
Sovyet biyologların elde ettikleri bulgular, özellikle de Sovyet kadın biyolog O. B. Lepeşinskaya’nın hücrelerden oluşmayan canlı bir maddenin varlığını kanıtlaması, yaşam sürecinin ve canlı maddenin gelişim yasalarının anlaşılmasında devasa bir önem taşımaktadır. Burjuva alimi Virhov’un bir hücrenin yalnızca bir hücreden oluşabileceğine dair dogmatik, metafizik tezinin aksine, hayvansal ve bitkisel hücrelerin, hücreler yolu dışında da, ve de hücrelerden oluşmayan canlı maddeden ortaya çıkabilecekleri kanıtlandı. Böylece, hayatın oluşumu sorununun çözümüne doğru; cansız organik maddelerden, yani cansız albüminden, hayvansal albüminin daha yüksek biçimlerine gerçekleşen sıçramanın anlaşılmasına doğru büyük bir adım atılmış oldu.
Canlı organizmaların gelişimini koşullayan ve bitki ve hayvan türlerinin o inanılmaz çeşitliliğini yaratan temel yasa, organizmanın ve onun yaşam koşullarının birliğidir. Buradan çıkan sonuç, organizmaların içinde bulundukları ortama uyum sağlamaları sonucu özümleme süreci sırasında organizmaların kendilerinde, bu uyum sağlamanın neden olduğu, değişimlerin gerçekleşmesidir. Ayrıca buradan, organizmanın tarihsel gelişimi sırasındaki yaşam koşullarına asimilasyonu tarafından belirlenen kalıtıma ilişkin bilimsel görüş çıkmaktadır. Bu özellikler –kalıtım ve onun değişkenliği–, karşılıklı etkileşimi, bu birbirilerine karşıt eğilimlerin mücadelesi; organizmaların gelişiminin, yeni biçimlerin oluşumunun, sürekli daha üst aşamalara geçişlerinin esas nedenidir. Bunlar, daha gelişmiş hayvanların ortaya çıkmasının kaynağıdır.

Darwinciliğin ortaya çıkışından ve Darwinciliğin, Miçurin ve Lissenko tarafından yaratıcı bir biçimde daha da geliştirilmesinden sonra, biyolojide, gizemli “erekçiliğe” ya da idealizmin herhangi başka bir masalına yer kalmamıştır.

Darwincilik, diyalektik materyalizmin doğabilimsel temeli haline geldi.
Ancak bu durum, gerici burjuva ideologların Darwinciliğe karşı şiddetli bir mücadele açmalarına da neden oldu. Darwincilik karşıtlarına karşı mücadeleye, Rus materyalist biyologları, özellikle de üstün bir düşünür olan K. A. Timiryasev büyük hizmet vermişlerdir.

Darwincilik karşıtlığının özel bir biçimi, aldatıcı “Yeni Darwincilik” bayrağı altında sahneye çıkan Weisman-Mendel-Morgan’ın idealist okuludur.

Darwinciliğin başarılarını reddetme durumunda olmayan bu okul, sözde ölümsüz ve asla yeniden oluşmayan, sözümona sözkonusu organizmanın içinde bulunduğu maddi ortamın etkisinden bağımsız olan “kalıtım kütlesi”ne ilişkin baştan aşağı idealist, mistik öğretisini ortaya atarak Darwinciliği tahrif etti.
Bu idealist ve mistik öğreti, asıl olarak doğadaki gelişimi reddediyor ve mistik “kalıtım kütlesi”ndeki değişiklikleri rastlantılara bağladığı gibi anlaşılmaya müsait olmadığını da öne sürüyordu
Bu bilim dışı, verimsiz ve pratik için zararlı aldatmaca öğreti, diyalektik materyalizmin doğru bakış açısına sahip Sovyet biyologları tarafından çürütüldü. Bunların başında, üstün Rus biyologu, doğa yenilikçisi ve dönüştürücüsü İ.V.Miçurin’in öğrencisi T. D. Lissenko bulunuyordu.

Biyolojide Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve bizzat Stalin önderliğinde kazanılan Miçurin çizgisinin, Weisman-Morgancılığın idealist metafiziği karşısındaki zaferi, diyalektik materyalizmin zaferidir.
Maddi dünyanın gelişimindeki yeni bir niteliksel sıçrama, hayvanlar aleminin geliştire geldiği daha gelişkin insansı maymunlardan, ilk kez iş aletleri kullanan ve yapan insanın ortaya çıkışıyla gerçekleşti.
İnsanın ve insan toplumunun ortaya çıkışıyla birlikte, maddi malların üretimi, onun varlığının maddi temeli haline gelmiştir. İnsan toplumunun gelişiminin açıklanmasına temel olan yeni bir yasa oluşmaktadır.
Toplumsal gelişmenin yasaları, Marx ve Engels’in toplum öğretisi olan, Lenin ve Stalin tarafından geliştirilen ve zenginleştirilen tarihsel materyalizmde saptanır.-devam edecek-







Bu haberin geldigi yer: DHB
http://www.halkinbirligi1.net

Bu haber icin adres:
http://www.halkinbirligi1.net/modules.php?name=News&file=article&sid=938