ÜÇLÜ ŞER İTTİFAKI NEYİ AMAÇLIYOR?
Tarih: 12.03.2007 Saat: 17:39
Konu: Politika Haber


Bölgede Amerikan emperyalizmin egemenliğini pekiştirmek ve kendi gerici politikalarını uygulamak için uzun dönemden bu yana ABD’nin başını çektiği İsrail ve Türkiyeninde içinde yer aldığı Şer Üçlüsü son aylarda ittifaklarını pekiştirerek, saldırgan politikalarını pratiğe sürmek ve halkların direnişini ezmek için, Amerika-Türkiye-İsrail “Üçgeni”nde politik-askeri görüşmelerin yoğunlaşması; bu üç ülke yönetiminin yakın dönem politikaları bakımından bazı ip uçlarını ortaya çıkardığı gibi, üçlü şer ittifakının neyi amaçladıklarınıda açığa seriyor. Bu üçlü devletin de “acil” sayılacak politik-askeri sorunları var: ABD Irak politikalarındaki açmazının dost-düşman önünde açıklık kazanmasıyla köşe sıkışmış ve daha çok şiddeti tırmandırarak sonuç almayı düşlüyor. Bush çetesi yeni yalanlar imal ederek İran’ı kuşatmak ve olanağını yakalayabilirse darbe vurmak için destek arayışındadır. İsrail, ABD’nin Ortadoğu’daki “öncü vurucu gücü” rolüyle Arap ve Fars düşmanlığını esas alan provokatif politikayı sürdürmekteki kararlılığıyla Amerikan desteğini görmekte ve fakat Filistin kasaplığı politikasıyla da dünya halklarıyla ülkelerin çok büyük bir kesiminin tepkisini çekmekte, bunun getirdiği yalnızlaşma sorunları yaşamaktadır.

Türkiye egemen sınıflarının Kürt, Kıbrıs ve Ermeni sorunları başta olmak üzere çok ve çeşitli sorunları vardır ve önemli oranda açmaz içindedirler. Bu sorunların “aşılması” için birbirleriyle “stratejik müttefik” ilişkisi içindeki bu üç ülke yönetimlerinin hem birbirlerinin desteğine, hem de eşitsiz olmak üzere birbirlerinden yararlanmaya, birbirlerini kullanmaya ihtiyaçları vardır. Ancak bunlar içinde esas el açıcı durumunda olan TC devletidir. Kürt, Ermeni, Kıbrıs sorunlarında açmazı artmıştır ve ‘en az zararla kurtulacağı çözüm’ arayışı içindedir.



Ancak, “klasik” politikalarını da terk etmek istememekte ve bu konuda kendi içinde de sorunlar yaşamaktadır. Sıklıkla ABD’nin kapısını aşındırma ve burada aradıkları "çözücülük"ün bir nedeni de bu olsa gerek.
ABD için ise, öncelikli sorun TC devleti ve Hükümetinin Irak ve İran’a yönelik saldırgan ve işgalci sömürgeci Bush politikalarına yedeklenmesidir. Çünkü Ortadoğu’da ve Orta Asya’da “ilerlemesi” önemli oranda buradan geçmektedir. Bunun için, kendileriyle ilişkilerde, “sırt sıvazlanması”nı dahi başarı sayan Türkiyeli uşaklaırna karanlık karakteri açık olan bir “yürünecek rota” çizmekte, ancak bunu da çeşitli “öğütler”le örtmeye ihmal etmemektedir. “Ermeni soykırımı tasarısı”nın yeniden ele alınması ve yönetim çevrelerinin “tasarının onaylanmasını bu kez engellemek zor görünüyor” propagandasına sarılmaları da aynı karaktere sahiptir. Türkiye’nin politik askeri yöneticileri, izledikleri politikalarla Türkiye ile oynanması olanağını emperyalistlere sunarken, bunu “başarı” olarak göstermekten kaçınmamaktadırlar. Oysa, ülkenin yeni maceralara daha fazla çekilmesi karşılığı, “Türkiye’ye verilen”, ihtimaldir ki, bir sonraki yıldönümünde yeniden gündeme getirilmek üzere “soykırım tasarısı”nın tasarı olarak kalması olabilir!
Faşsit MGK dikatatörlüğünün çok yönlü ve çok taraflı istismar, “Kürt sorunu”; “Kuzey Irak’taki PKK varlığı ve Kerkük’te referandum” sorunları üzerinden de devam etmektedir. Görüşmelere ilişkin açıklamalar bunu açıklıkla ortaya koymaktadır: Türkiye’yi yönetenlerin ABD’de de “aradıkları çözüm”ün çözümsüzlük olduğu; Kürt sorununda izlenen faşist baskıcı-inkar ve ayrımcılık politikasının emperyalistlere yedeklenmeye götürdüğü ve halklar arası düşmanlığını körüklediği çok açık olmasına karşın, Beyaz Saray-Pentagon şeflerinin eşiğine yüz sürülmesinden vazgeçilmemektedir. Onlardan alınacak “icazet”le gerçekleştirilecek saldırı ve operasyonların “çözücü sonuç getireceği” gibi düşmanca bir beklenti, “başarı” olarak sunulmaktadır. Ancak ABD için geçerli olan kendi çıkarlarıdır. Görüşmelerde bu oldukça açık biçimde ortaya konmuştur ve görüşmeler sonrasında yapılan “eğer şöyle şöyle olursa üzülürüz-kırılırız”açıklamaları da bunu bir kez daha teyit etmiştir. Gül ve Büyükanıt tarafından yinelenen Kürt, Ermeni, Kıbrıs politikalarına destek istekleri “net olmayan yanıtlar”la karşılanmış, “sırt sıvazlama” ihmal edilmeden “Kongrenin iradesi”nden söz edilmiş, “PKK’ya karşı daha kararlı politikalar izleneceği” belirtilerek Fransa-Belçika operasyonlarındaki “CIA-Beyaz Saray payı”na işaret edilmiş, “Kuzey Irak Kürt yönetimi ile görüşülerek sorunun çözülmesi” öğütleri yinelenmiş ve esas olarak da Amerikan dayatmaları konuşulmuştur.
Politik-askeri trafiğin ‘öteki ayağı’nda ise, Filistin halkına karşı kasap politikası izleyen ve Arap düşmanlığıyla Amerikan politikalarına yedeklenen Olmert, Filistin’de yaptıklarına benzer saldırıların “Türkiye tarafından da kendini savunmak üzere yapılabileceğini” belirterek hem işgalci politikalarını savunmuş hem de Kürt sorunu konusundaki istismarı sürdürmüştür. Açıklamaları ikiyüzlü şeytancadır! Türkiye faşist gericiliğinin Yahudi lobisine destek ihtiyacıyla deyiş yerindeyse eğlenmiş; Kürt sorununu Arap-Fars düşmanı politikalarının aracı olarak kullanmaya dayanan ikiyüzlü tutumu sürdürmüştür. Olmert, Türkiye’nin destek isteğini reddetmiştir! Böylece, burjuva parti sözcüleriyle askeri üst yöneticilerin hemen her zaman övüne geldikleri “bölgenin büyük ve güçlü devleti” söyleminin dayanaksızlığı da bir kez daha görülmüş-gösterilmiştir. Amerikan Kongresi nezdinde yardım istekleriyle güçsüzlük ve açmaz sergilemiş, karşılığında ise bir tür aşağılayıcı cevaplar alınmıştır.
Bu gelişmeler, aksi ileri sürülmesine karşın, işbirlikçi güçlerin Kürt ve Ermeni sorunları başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası politikalarında başarısız olduklarını bir kez daha ortaya koymuştur. Hazırlıkları yapıldığı belirtilen “Kuzey Irak’a ve Kandil Dağı’ndaki kamplara büyük askeri operasyon”un yapılıp yapılmaması bu gerçeği değiştirmeyecektir. Bu ilişkilerde ve görüşmelerde eğer “kotarılan” bir şey varsa, o da halk kitlelerini daha fazla baskıya,zulme , yoksulluğa ve yoksunluğa sürükleyen ve faşist şiddetin yoğunlaşmasına götüren politikalardır. Bunun nedeni ise Türkiye’nin emperyalizme bin bir bağla bağımlı olması bağımlı ve faşist MGK diktatörlüğünün izlediği Kürt, Ermeni, Rum, ve hatta Arap ve Fars karşıtı faşist şovenist saldırgan ve kendi dışındakini yok sayma politikasında aranmalıdır. Bu bakımdan şer üçlüsünün ittifaki pekiştirme çabaları, bölge halklarını kıskaç altına alarak anti-emperyalist devrimci mücadeleyi ezip dağıtma ve bölgede gerici boyunduruğu güçlendirme hedefi güdüldüğü bir gerçekliktir.







Bu haberin geldigi yer: DHB
http://www.halkinbirligi1.net

Bu haber icin adres:
http://www.halkinbirligi1.net/modules.php?name=News&file=article&sid=807