DEVLET VE DEVRİM YADA DEVLET NEDİR
Tarih: 06.10.2006 Saat: 13:17
Konu: Kültür Sanat


Terörün kökünü kazımak'', ''Ekonomiyi rayına oturtmak” amaçlı açılan zam ve özelleştirme paketlerini ''başarıya ulaştırmak'' ve daha pek çok hedef için, ''milletçe'' devletin ve hükümetin yanında kenetlenmek için çağrıların çıkarıldığı bu günlerde, ''sınıflı toplum ve devlet'' gerçekliğinin duraksamaksızın açıklanması, işçi sınıfı ve emekçi yığınların aydınlatılmasının çok önemli bir konusunu oluşturuyor. Çünkü devletin temel kurumlarındaki en yetkili görevlileri ve medya tekelleri koro halinde, ''devletin ve milletin bekaası için” hepimizden özveri isterlerken, sınıflara bölünmüş toplumsal yapı gerçekliğini çarpıtıyor ve egemen, sömürücü sınıfların çıkarlarının korunmasını amaçladıklarını gizleyebiliyorlar.

Yalnızca onlar değil; işçi sendikalarının başına çöreklenmiş olan sendika ağaları da bugün devlet eliyle yığınlara , yöneltilen siyasi ve ekonomik saldırıların suç ortaklığını yapıyorlar. Patronların çıkarlarıyla işçilerin çıkarlarının aynı yerde, aynı sistemde olduğu yalanını dile getirerek; bu devletin etrafında toplanılması, uzlaşmayla sorunların üstesinden gelinmesi çağrısını yapıyorlar .



Öyleyse, Lenin'in yıllar öncesinden kaleme almış ve bugünde güncel önemini koruyan “Develet ve Devrim” adlı kitabının sınıflı toplum ve devlet ilişkisini ele alan bölümünden yığınlara taşımamız gereken temel fikirler, pratik bakımdan da büyük bir önem taşıyor. Engels'in ''Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni'' adlı eserinden uzun bir alıntı yapan Lenin,devletle sınıflı toplum ilişkisi için şunu der; ''Devlet, sınif çelişkilerinin uzlaşmazlığının ürünü ve belirtisidir . Devlet, sınıf çelişkilerinin somut olarak artık uzlaştırılamadığı, yerde ve aşamada doğar .Başka bir deyişle, devletin varlığı sınıf çelişkilerinin uzlaşmazlığını kanıtlar.'' Yani devlet varsa, çıkarları bir birine zıt sınıflar var demektir. Dahası, karşıt sınıfların çıkarları uzlaştıramadığı için vardır. Yani, sınıfları uzlaştırmak için değil; sınıfları uzlaştırmak olanaklı olmadığı için, devlet vardır. O halde devlet, zıt sınıflardan ''birinin diğer sınıfa baskı yapması için, sınıflı düzenin bir organıdır''.Demek ki, ''düzen'' ya da ünlü deyimle ''uzlaşma'', ancak bir sınıf diğerini baskı altında tutabilecek şekilde örgütlenebildiği zaman var olabilir; çıkarlar eşitlendiği ya da dengelendiği zaman değil. Böylebir şey ınsanlık tarihinde hiç bir zaman gerçekleşme miştir.
Devlet hangi sınıfın baskı aracıysa, o sınıfın çıkarlarını gerçekleştirmek için, ''sınıflar arasındaki uzlaşmazlığı azaltarak bu baskıyı ortaya çıkararak sürdüren düzenin yapıtıdır''. Peki devletin hangi sınıfa ait olduğu, nasıl belirlenebilir.

İnsanlık tarihi sınıflarla ve dolayısıyla devletle başlamadı. İnsanlık tarihinde; özel mülkiyetin, sınıfların, dolayısıyla sınıf karşıtlıklarının ve devletin olmadığı bir dönem vardır .Buna biz İlkel Komünal Toplum diyoruz. Tarihsel olarak; önce özel mülkiyet, onu takiben de mülk sahipleri ve mülksüzleştirilenler olarak sınıflar doğdu. Mülkiyetin sahipleri, diğerlerinin üzerinde bir baskı aygıtı olarak devleti örgütlediler. Yani, insanlığın proleter devlete kadar tanıdığı bütün devlet tipleri, mülk sahibi sömürücü sınıfların damgasını taşımış; onların çıkarlarını gerçekleştir menin aracı olarak;diğer sınıf (ve tabakaların) üzerinde baskı aygıtı olmuştur. O halde,devletin hangi sınıfa ait olduğunu anlamak için, hangi sınıfların çıkarlarını savunduğuna, hangi sınıflara baskı uyguladığına, hangi sınıfları koruduğuna bakmak gerekir. Devlet, Engels'in ifadesiyle, “gelişmesinin belli bir aşamasında, toplumun ürünüdür , ...toplumdan doğup, fakat onun üzerinde yer alan ve giderek ondan kendini uzaklaştıran... güç"tür. Bu güç; kamu adına örgütlenmiş, ".;. yalnız silahlı kişilerden değil,.ama ikincil elemanlardan, gentilice (klan) toplumunun hiç bilmediği tutukevleri ve her türlü baskı kurumlarından oluşur."

. Günümüzde gelişmiş kapitalist devlet, devasa büyüklükte ordu, polis gibi silahlı güçlere ve dev bir bürokrasiye sahiptir. Ordu ve bürokrasi devletin temel iki kurumudur. Yürütme, yargı mekanizması/mahkemeler, cezaevleri, işkence merkezleri, istihbarat örgütleri devlet örgütlenmesininı temel birer parçasıdır . Esasında, günümüzde toplum- sal örgütlenmenin hemen bütün kurumları, devlet örgütlenmesinin kapsamındadır. Okullar, hastaneler, diyanet işleri vb, akla gelebilecek pek çok kurum, devlet örgütlenmesinin topluma ahtapot gibi yayılmış kollandır. Özel olarak belirtelim ki parlamento; en demokratik burjuva ve devlet örgütlenmesinde bile göstermelik bir parçadır. Parlamento, sözde halkın oylarıyla seçtiği temsilcilerinin toplandığı yer olarak "yüce"dir. Ama o kadar "yüce"dir ve örneğin ülkemizde o kadar bulunulmazdır ki, üyelerini devletin kolluk gücü polise kendi eliyle teslim eder. Temel işlevi olan yasama işini bile, kendisi gerçek iktidar güçleri olan MGK'dan, TÜSİAD'dan alır.
Günümüz devletinde, artık devletin görevlileri olan memurlar da ezici çoğunluğuyla eski ayrıcalıklı konumlarını kaybetmişler; burjuvazinin ücretli emekçileri haline gelmişlerdir..

Yanısıra, devasa bürokratik aygıtıyla devlet, egemen burjuvazi için bile yük haline gelmiş; devleti küçültmek istemeye başlamışlardır .

Engels'in, devletin yapısı ve işleviyle ilgili ele aldığı temel noktalar, günümüzdeki örnekleri incelemek için birer temel çıkış noktası olmalıdır . Nitekim Lenin, kitabın birinci bölümünde emperyalizm döneminin devlet örgütlenmesi değişikliklere işaret eder.Belki de Türkiye'de devletin ne olduğunu anlatmak için; ''Ben Devletim Asarım'', ''Ben Devletim İşkence Ederim'' diye süren bir dizi kitabı tanıtmak daha yararlı olur. Devlet, çıkarlarını temsil ettiği sınıf adına ezilen sınıfın sömürüsünün aracıdır. Devlet,kendi varlığını sürdürmek ve ''Özel kamu gücü''nün korunması için; vergi, harç toplar, borç alır. Verginin asıl olarak işçi sınıfı ve diğer emekçilerden toplandığı gerçeği, devletin soygun aracı olduğunun eniyi kanıtıdır.O halde burjuva devlet, egemen snıfın, ezilen sınıf (ve tabakalar) üzerindeki baskı aygıtıdır; sömürü aracıdır , düzeni sürdürmenin güvencesidir .Dolayısıyla burjuva devletin gerek içte gerekse dışta uyguladığı politikalar; devlet kurumlarının bütün kararları ''içte ve dışta yürüttüğü savaşlar'' egemen sınıfın damgasını taşır; onun çıkarlarının gerçekleşmesinin ifadeleridir.
Devletin, sınıfların-ezen ve ezilen- üzerinde, ikisine eşit ya da dengeli bir mesafede durduğu; sınıflara adil davrandığı; sınıflar arasında adeleti sağladığı tamamen gerçek dışıdır .Baskı altında tutulan sınıfı (ve tabakaları, ulusları) aldatmayı, sömürü çarkını sürdürmeyi amaçlar .Bunları bilmek; teşhir etmek; bugünkü burjuya faşist devletle birlikte olmayı/ uzlaşmayı öngören her türlü görüşü ve çağrıyı reddetmek ve bu yöndeki her türlü eylemin dışında olmak gerekir .Çünk bu devlet işçilere ve emekçiler düşman bir devlettir.Ve proletaryayı kurtuluşa taşıyacak prolatarya diktatörlüğüdür. Emkçiler kendi iktidarları için dövüşmelidirler.Peki burjuva devletinin her biçiminde temelde ayrılan ve çoğunluğun azınlık üzerindeki diktatörlüğü olan proletarya devleti nedir?Devlet sorunu, bir başka cepheden de yoğun bir tartışma konusu. Modern revizyonist Sovyetler Birliği'nin emperyalist dünya karşısında rezilce çöküşü, sosyalizm etiketli pek çok ulusal ve uluslararası akımı allak bullak etti. ''Reel sosyalizm''in deneyleri üzerine bu çevrelerce yapılan/yapılmakta olan uçsuz bucaksız tartışmanın ana konularından birisini, Proletarya diktatörlüğü e sorunu oluşturuyor. iktidarı elegeçiren proletaryanın, ''kapitalizmden komünizme geçişin zo-runlu koşulu olarak'' kendi dik-tatöryasını kurması fikrine ve bu yöndeki eylemlere yoğun saldırılarla birleşen bu tartışmalarda.. proletarya diktatörlüğünün siyasal biçimi olan komün/sovyet modelleri mahkum ediliyor

; sosyalist demokrasi kavramıyla; proleter devtet fikrinin temel özellikleri iğdiş ediliyor; yine proleter devrim öğretisi birkez daha revizyondan geçirilerek, ''belediye sosyalizmisivil toplumculuk'' görüşlerine rağbet artıyor .Lenin'in, ''Devlet ve Devrim'' kitabı bu tartışmalara marksist- Leninist konumdan katılabilmek içinde incelenip kavranmalıdır. Kitabın Paris Komünü deneyleri bölümü, bu tartışmalar için önemli perspektifler sunmaktadır.
Bilindiği gibi,uluslararası proletaryanın ilk programı olan Komünist Manifesto, işçi sınıfının hazır burjuva dev1etini ele geçirip, egemen sınıf olarak kendisini örgütleyeceği fikrini koyuyor; ama egemen sınıf olarak örgütlenmenin siyasal biçimini belirlemiyordu. Marx ile Engels bu sorunun çözümünü devrimci kitle eyleminin bulaca- ğını biliyor ve çeşitli vesilerle bunu zımnen vurguluyorlardı. Bu sorunu, daha sonra 1871 'de Paris'te proletaryanın yarattığı komün çözdü. Marks ve Engels bu gelişme üzerine, Komünist Manifesto'da tek temel düzeltmeyi yapıtlar. Böylece, hem ''hazır devlet mekanizmasını ele geçirmek''ten, evrimci gelişme görüşünü keşfeden revizyonistlerin hesabı görülüyor ve hem de ''ele geçirllen cihaz''ın yerine, neyin geçirileceği sorunu çözümlenmiş oluyordu.

Marx 12 Nisan 1871'de, (Komün yaşıyorken) Kugelmann'a yazdığı mektupta, ''... Fransız devriminin gelecek giri-şimi, artık bundan önce olduğu gibi, bürokratik-askeri cihazı bir elden diğerine geçirmek değil, ama onu parçalamak olacak ve bu, kıtadaki her gerçek halk devriminin başlıca koşuludur. Ve Paris'teki kahraman parti arkadaşlarımızın giriştikleri şey de budur'' der .
Marx ''burjuva devlet cihazını parçalamak'' gerekliliğinin burjuva devletin gelişmesnin zorunlu sonucu olduğunu söyIer: Merkezi devlet iktidarı, her yerde bulunan organları; sürekli ordu, polis, bürokrasi, din adamları sınıfı ve adli yönetmiyle; emek sermaye çelişkisinin gelişmesiyle, gittikçe milli güç, emeği ezen sermaye, toplumsal köleleştirme için örgütIendirilmiş bu kamu gücü, sınıf despotluğunun bir aygıtı niteliğini aldı. Sınıf mücadelesinde ilerleyici bir aşama gösteren her devrimden sonra, devlet gücünün bu katışıksız baskı yapıcı niteliği, gittikçe daha haddini bilmez bir şekilde or1aya çıkıyor. 1848-49 devriminden sonra, devlet gücü 'sermayenin emeğe karşı milli aygıtı' oldu. ikinci imparatorluk, bunu pekiştirdi. ...Imparatorluğa dolaysız antitez Komün''. (Lenin 1917'de emperyalist devlet yapısının, tamamen militaristleştiğini vurgular. Günümüzdeki burjuva devlet yapısı, toplumsal yaşamın bütün hücrelerine nüfus etmiş devasa bir güçtür.) Marx'a göre Komün ''yalnız sınıf egemenliğinin monarşik şekIini değil, ama sınıf egemenliğinin kendisini ortadan kaldırmasr gereken bir 'cumhuriyet'in 'somut şekli''' idi. Böylece, Marx'ın 1852'de 1848-49 devriminin ye- nilgisinin sonuçlarından yola çıkarak özenle vurguladığı proletarya diktatörlüğü fikri, komünle birlikte ilk kez ete-cana kavuşmuş olarak tarih sahnesine çıkmış oldu. Komün 72 gün yaşayabildi; ancak, insanlığa devletsizliğe gidişin siyasi modelini sunabildi. Ki, bu model,''en demokratik burjuva cumhuriyetten bin kez daha demokratik'' (Lenin) bir işleyişe sahip olduğunu kanıtlamıştır. Komüne bu özelliği kazandıran şey, onun oluşumu ve işleyişinde yarattığı ve ''burjuva demokrasi''nin tam zıttı değişikIiklerdi. Komünün ikinci baskısı, 1905 Rus Devrimi'nde, işçi, köylü ve asker sovyetleri olarak gerçekleşti. Bu devrim de yenilgiyle sonuçlandı ; sovyetler , ayaklanma organlarından gerçek iktidar organlarına geçemediler. Rus devrimi Şubat 1917'de gerçekleşti ve ikinci iktidar organları olarak işçi-köylü-asker sovyetlerini yarattı.Ancak sovyetlerde, menşevikler-sosyalist devrimciler egemendi. Bu küçük burjuva unsurlar , iktidarı burjuvaziye, Kerensky hükümetine teslim etti. ikili iktidar koşullarında, ''Bütün iktidar sovyetlere'' şiarıyla savaşımı sürdüren Lenin ve bolşeviklere karşı, büyük bir karşıdevrimci ideolojik cephe oluştu. ''Devlet ve Devrim'' kitabının yazılmasına neden olan da bu durumdu. Zira, Bernsteinci-Kautskyci revizyonistlerden, menşevik-sosyalist devrimcilere kadar bu cephe, ''eski cihazın yıkıldığı'', ''proletarya diktatörlüğü için mücadelenin başladığı'' tarihsel anda, Marx ve Engels'in devlet ve devrim üzerine temel görüşlerini ''unutmuş'', sovyetleri kokuşmuş burjuva parlamentosuna çevirmeye çalışıyorlardı. Yaşanan, keskin bir sınıf savaşımıydı; savaşı marksizme uyan bolşevikler kazandı. 17 Ekim Devrimi'yle proletarya diktatörlüğü kuruldu. Yaşanan deneylerin kanıtladığı gibi, ''içte devrilmiş ama yok edilememiş sınıfların direnişini kırmak; küçük burjuvazinin her an kapitalizmi üreten özelliğine karşı mücadele etmek; bürokra

tik yozlaşma ve revizyonizme emperyalist ablukaya karşı'' sosyalizmi kurup yaşatabilmek için; proletarya diktatörlüğü olmazsa olmaz bir koşuldur.
Kapitalizmden komünizme geçiş, devrimci dönüşümler dönemidir. Kapitalist özel mülkiyetin yok edilmesiyle birlikte, üretim ve dolasım aracları kamu mülkiyetine geçirilir. Bu iki alanda burjuva hukuku aşılmış olur, ama bölüşümde ''herkesten ye teneğine göre, herkese emeğine göre ilkesi'' geçerli olduğu için, hala burjuva hukukunun alanında kalınır. Bu dönemde giderek geniş kitlelerin katılımının sağlanmasına karşın haIa yönetme işi uzmanlık işidir. Kafa ile kol; kadın ile erkek; kır ile kent; uluslar ve bölgeler arasi farklılıklar ortadan kalkmamıştır. Bu gerçeklikler ışığında döşünüldüğünde. proletarya diktatörlüğünün gerekliliği daha iyi kavranır. Lenin'in sık sık Marx'a atfen yaptığı ''proletaryanın sönmekte olan bir devlete ama mutlaka gereksinmesi var'' vurgusunun tamamen gerekli olduğu da.

Kapitalizmden komünizme, geçiş, sosyalist yolla kapitalist yol arasındaki keskin sınıf savaşımı tarafından belirlenir. Yukarıda saydığımız olgular, kapitalizme geri dönüşün zeminini oluşturmaktadır. Bunlara. geniş kitleleri etkileyen gerici düşünceler, gelenekler ve dinin etkileride eklenmelidir. içte ve dışta pek çok tehlike kaynağı sorunla boğuşmak için, proletaryanın sağlam bir diktatörlük aygıtına gereksinmesi vardır/var olacaktır. Proletarya diktatörlüğü, insanlığın tanıdığı/tanıyacağı son devlettir. Nitelikleri ve işlevleri itibariyle sönmekte olan bir devlettir. Neden? " -Çünkü; proletarya diktatörlüğü, sömürülen çoğunluğun, azınlık üzerindeki diktatörlüğüdür; sürekli ordu ve polis yerine halkın silahlanmasına dayanır, bütün emekçiler; devlet, ekonomi, kültür vb. alanlarda 1- karar mekanizmalarına doğ rudan katılırlar; proletarya devleti, sömürüyü ortadan kaldırmasıl nedeniyle ilk sömürüsüz devlettir .Bu özellikleri itibariyle proleter devlet, gerçek bir devlet olmaktan çıkan, dev1etsizliğe evrilen bir ''devler'tir. Sonuç: Devlet, bir sınıfın , başka bir sınıf üzerindeki egemenlik aygıtıdır. Ancak son sınıf devleti olan proletarya diktatörlüğü yoluyla; yani, emekçilerin çoğunluk diktatörlüğü yoIuyla sönümlenecek; insanlığın yaşamında gereksiz hale gelmiş bir şey olarak, eski eserler müzesine kalkacaktır, Dünyadaki kapitalist kuşatma yerini sosyalist kuşatmaya bırakınca. dünya proletarya diktatörlügü;ile devletin tümüyle sönümlemesi tarihin gündemine girecektir; ondan önce değil.

Lenin, bölümün sonunda devletin yok olması ve zora dayalı devrim konusunu işliyor; devletin yok olması/sönümlen mesi üzerine oportünist çarpıtmaları açıklıyor.İnsanlığın, son sınıflı toplum olan kapitalizm ve bu temel üzerinde duran zorba kapitalist devletten; sınıfsız, sömürüsüz topluma ve devletsizliğe geçmenin zora dayalı bir devrimle olanaklı olacağını bilimsel olarak açıklıyor. Mülksüzlerin sonuncusu olan proletarya, zora dyalı bir devrimle burjuva devleti parçaayarak, yerine kendi devletini kuracak ve üretim araçlarının üzerindeki özel mülkiyeti kaldıracak, kendisiyle birlikte bütün insanlığı kurtaracaktır. Zora dayalı bir devrim kadar, proletaryanın kendisi de devlete ihtiyaç duyacaktır .







Bu haberin geldigi yer: DHB
http://www.halkinbirligi1.net

Bu haber icin adres:
http://www.halkinbirligi1.net/modules.php?name=News&file=article&sid=599