
TEKELLER BİR GECEDE EMEKÇİLERİN EKMEĞİNİ ÇALDIL
Tarih: 11.07.2006 Saat: 15:43 Konu: Politika Haber
İMF yetkilileri,AKP hükümeti ve işbirlikçi tekelci sermayenin uşağı ekonomistlerin ekonominin görülmemiş düzeyde iyileştiği ve doviz fazlalığının olduğu,enfeasyon canavarının denetim altına alınndığı palavralarının ortalıkta dolaştığı ve emekçilerin gözlerine kül serpilmeye çalışdığı koşullarda,mali spekülatörler tekelci sermayenin karına kar katmak için bir gecede emekçilerin yaşam koşullarını yüzde 20 dahada pahalılandırmış oldular.Zaten sürekli olarak artan petrol zamlarıyla beblli bükelen emekçiler,dövizin yüzde 20 pahalılanmasıyla iğneden ipliğe yüzde 20’lik zamlarla ekmekleri dahada küçülmüş oldu ve enflasyon canavarının denetim altına alındığı yalanı faizlerin yüzde 17’lere çıkarılmasıyla son buldu.
Bilindiniği gibi uygulanan “yüksek faiz-düşük kur” politikası, İMF-Dünya Bankası-Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası mali sermaye kuruluşlarının kıskacındaki bağımlı Türkiye ekonomisinin “kaymağı”nın azınlık işbirlikçi kesimi oluşturan tekelci büyük burjuvazi ve mali spekülatörlerin kasalarına akmasına hizmet ediyordu. Borçla dönen bütçeden en büyük payın uluslararası tekeller, emperyalist büyük devletler ve işbirlikçi tekelci sermayeye rant olarak aktarılması bağımlı ekonominin başlıca özelliklerinden biriydi. İç ve dış borçların, cari açığın ve dış ticaret açığının büyümesi; içerde emekçilerin tüketiminin kısıtlanmasını esas alan ve sözüm ona ihracatın artışını öngören AKP hükümetini uygulamaları, ileri sürüldüğü gibi refah ve kalkınmanın “herkesim ve herkes için artışı”na değil; işçi ve emekçi milyonlarca insanın yoksullaşmasının artışına ve zenginler ile yoksulla arasındaki gelir makasının 25 kat açılmasına neden oldu.
Emekçilerin giderek büyüyen büyük bir kitlesi açlık sınırına doğru yaklaşırken, işsizlik arttı. Enflasyonun düştüğü gerekçesiyle uygulanan ücret ve asgari ücret politikası resmi açıklamalara göre dahi 18 milyon kişinin en temel ihtiyaçlarını gideremez duruma gelmesine yol açtı. Onmilyonlarca işçi, işsiz, kent ve kır emekçisiyle genç insan, hiçbir sorumluluğu bulunmadığı halde,AKP hükümeti ve devletin ve mali spekülatörlerin faiz ve rant gelirlerini ödemeye mecbur edildiler. Katma değer vergisi başta olmak üzere doğrudan ve dolaylı vergi yükleri artırılarak emekçilerin “gelirleri”nden her yıl artan oranda daha fazlasına el kondu. Zorunlu kesintilerine metazori sahip olunmakla kalınmadı. Uygulanan oynak döviz kuru, faiz ve vergi politikalarıyla ceplerinden paraları, sofralarından ekmek ve öteki zorunlu gıdaları çalındı. Emperyalist ve yerli tekellerin hizmetindeki politika kent ve kır emekçilerinin yanı sıra küçük ve orta kesim üreticilerin üretim yapamaz duruma düşmelerine de yol açtı. Tarım ve hayvancılık alanındaki üretim önemli oranda tahrip edilerek adım adım çökertildi. Tarım ürünleri alanında kendine yeter ülkelerden biri olarak adı geçen Türkiye, uluslararası sermaye kuruluşlarıyla emperyalist büyük batılı ülkelerin dayatmaları sonucu tarımsda en önemli maddeleri ithal eder duruma düşürüldü. Bunlar işbirlikçi tekelci sermaye kesimleriyle AKP hükümetti için yetmedi! Ülkeye döviz girişini artırmak adı altında devlet tahvili, bono ve hisse senedi satışlarıyla ‘yabancı sermaye’nin rant ve kar getirisinin artışına hizmet eden bir yıkım politikası ısrarla uygulandı. Spekülatörler, uygulanan yüksek faiz politikasından azami yararı sağlamak için kısa süreli büyük sermaye girişi yaptılar, paralarını TL’ne çevirerek, sistem iktisatçılarının açıklamalarına göre “dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan” ve %18’leri bulan yüksek faiz uygulamasından büyük vurgunlar sağladılar. Sonra da döviz kuruyla oynamak için kısa sürede paralarını çekip aldılar ve kapitalistlerle hükümetlerinin tümen kalabalığındaki besleme iktisatçıyla birlikte “sıcak para oyunu” olarak adlandırdıkları mali hamlelerle %20’leri bulan devalüasyona kapının açılmasını sağladılar. Hükümet, Maliye, Merkez Bankası ve Hazine’den sorumlu üst bürokratlarla sözcüler ise, ellerindeki büyük döviz rezervine övgüler düzerek, “korkulacak bir durum olmadığını” açıkladılar. Ama aynı “etkili ve yetkili” zevat, “döviz fiyatlarının artışını frenlemek için” gecelik faizi %15’e; borçlanma faizini ise %18’e çıkarmaktan da kaçınmadı. Olan kısaca şuydu: sermaye basını burjuva ekonomi yazarlarından bazılarının “döviz obezi” olarak tanımladıkları ülke, döviz sahiplerinin yüksek gelir sağladıkları kaynak akıtma alanı haline getirildi.Yüksek faizli devlet tahvili alan, borsada hisse senedi ticaretiyle uğraşan, özelleştirilen ‘kamu kuruluşları’nı ucuza kapatan, vergi indirimi ya da muafiyetinden yararlandırılarak iç pazara dönük iş yapan yabancı ve işbirlikçi yerli şirketler büyük gelirler sağladılar. Döviz giriyor, kaynak çıkıyordu! Borç ve faizlerinin ödenmesi için ‘kamu’ya ait ne varsa hacat mezat satışa çıkarıldı. Devlet ve sistem ekonomistleri Merkez Bankası bürokratlarının övünerek ilan ettikleri “60 milyar dolar rezerv” böylece, bir günde paranın yüzde 30 civarında değer yitirmesi anlamına da gelmiş oldu. Bu ise, gerçekte olmayan “bütün dengeler”in altüst olması/bozguna uğraması demekti. Enflasyon yükselecekti ve zaten yükselmeye başladı; emekçilerin geliri zaten çok düşüktü ve daha da düşmeye başladı. Asgari ücret dolar değeriyle %20(yaklaşık 50-60 ytl) geriledi. 4 kişilik işçi-emekçi ailesinin en düşük geçinme standardı (TÜRK-İŞ’e göre 1861, Eğitim-Sen’e göre 1920 ytl) daha da geriledi. Artık devalüasyon ve enflasyondaki oynama öncesindeki gelirle elde edilecek ihtiyaç maddelerinin aynı parayla elde edilmesi olanağı ortadan kalkmış bulunuyor. Gelir “dağılımı” bugün daha da dengesiz ve “eşitsiz”dir! Borçlar TL(ytl) cinsinden artmıştır. Bunun yükünün yeni zamlarla emekçilere yıkıldığı, bugüne kadarki uygulamalardan anlaşılan bir olaydır. “Yüksek faiz-düşük kur” politikasının ve bunun bir yanı olarak artacak enflasyonun kapitalistlere ve rantiyelere yarayacağı kesin. İşçi sınıfı ve emekçiler ise daha fazla yoksullaşma anlamına geldiğide bir başka olgudur. Dahası yoksulaşma anlamına gelen yeni zamanlar ve vergileri emekçiler kabul etmemek için mücadele ederek döviz krizinin yükünü tekeller ödetmek için örgütlü birleşik güçlerini zaman harekete geçirmeden harekete geçirerek yoksullaşma ve hak gasplarına karşı dur demek için alanlara çıkmalıdır.
|
|