LAİK-ŞERİATÇI EKSENİNDE GERİCİ SAFLAŞMAYA GEÇİT VERMEYELİM
Tarih: 08.06.2006 Saat: 13:12 Konu: Baş Yazı
17 Mayısta Turban görüntüsü altında Danıştay 2. Dairesi üyeleri toplantı halindeyken ülkücü faşist şeriatçı Alpaslan Aslan’ın silahlı saldırısına uğradı.Bu saldırıda Danıştay üyelerinden dördü yaralanırken Mustafa Yücel Özbilgin adlı hakim yaşamını kaybetti.Saldırıyı gerçekleştiren kişinin kimliği ve katıldığı eylemler ve ilişkide olduğu kişilerin kimlikleri vb.aslında bu eylemim laiklik-şeriatçılık ekseninde gerici bir saflaşma dayatılarak emekçi yığınların gündemini değiştirme ve dikkatleri başka yöne çekme ve devletin elini güçlendirme amacı taşıdığı ve provakasyonun ardında her zaman olduğu gibi yine kontr-gerillanın durduğu bir gerçek. Dahası olayı doğru olarak anlamak bakımından, eylemin altında ve arkasında yatan nedenlere bakmak gerekiyor . Bu provakasyonun ardında yatan nedeni , kısaca ifade edecek olursak, birbirinden ayrı düşünülemeyecek bir kaç nedeni var: İç nedeni devletin iplerini elinde bulundurran generallerin durmunu güçlendirme ve emekçilerin ve Kürtlerin demokrasi ve özgürlük istemlerinin önünü laik-şeriat çatışması içinde eriterek boğma ve dikkatleri sisteme karşı mücadelede başka yönlere çekmedir. Buna bağlı olarak , yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerini de içerecek tarzda ordu önderliğindeki iktidar güçleri ile AKP hükümeti arasındaki kızışan bilek güreşidir. Buna bağlı olarak dış bağlantılı olarakda işin bir diğer ayağını GOP çerçevesinde ABD'nin Türkiye'yi özellikle İran'a karşı daha aktif mevzilendirme gayretleri olduğu görülmelidir. Yakın tarihe kısacabir göz atıldığında görülecekdirki ABD ile İran arasındaki gerilim hangi dönemlerde tırmanmışsa bunun Türkiye'deki ilk yansıması bazı laikçi aydınların öldürülmesi olmuştur. Bu açıdan bu eylem, İran'a dönük ABD kıskacının daraltıldığı ve emperyalistlerin işgal senaryoları basında sıkça yayınlanmaya ve pazarlıkların daha açıkça yapılmaya başlandığı bir dönemde yapılmış olmasından ayrı önem taşıyor.
Nitekim ölen hakim Özbilgin'in cenaze töreninde “Katil Hükümet”, “Tayyip İran'a”, “Hükümet İstifa” vb.gibi AKP hükümetini ve dinci kesimi hedef alan sloganların atılmasının yanı sıra törene katılan kimi bakanların tartaklanması, Anıtkabir'de yapılan kitlesel “Türkiye laiktir,laik kalacaktır” şovu vb.,19 Mayısın Gençlik ve Sporbayramında bu yönlü konuşma ve gösterilerin yapılması saldırıyı büyük oranda aydınlatır niteliktedir. Katilin kimliği ve ilişkileri olayın bir kontr-gerilla merkezli bir provokasyon olduğunu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak denli açıkça ortaya koyuyor. Bu kimlik biraz eşelenince tertibin gerisindeki güçlerin derin devlet olduğunu ve amacını da ortyakoyuyor. Saldırıyı gerçekleştiren avukat Alparslan Aslan Marmara Üniversitesi'nde okuduğu dönemde ülkücü faşist çetenin içinde yer alan eli kanlı bir saldırgandır; devrimci ve yurtsever öğrencilere karşı satırlı bıçaklı saldırılarda kullanılan faşist bir piyondur. Okuldan sonra, Sedat Peker gibi devlet desteğiyle uzun yıllar haraç imparatorluğu kurmuş bir başka faşist mafya maşasının çömez yardakçıları arasında yer almıştır. Orhan Pamuk davasının "müdahil" saldırganları içindedir. MHP çizgisindeki çeşitli “sivil” kuvvetlerden Perinçekçi Ulusal TV'ye, karşıdevrimci Türk Solu çetesine kadar uzanan Kızılelma koalisyonu olarak adlandırılan karanlık tertip organizasyonlarıyla bağlantılı görünmektedir. Kendileriyle pekçok konuda aynı kafa ve çizgideki Cumhuriyet gazetesinin önceki haftalarda bir kaç gün arayla üç defa bombalanması provokasyonunun da Alparslan Aslan'ın da içinde bulunduğu bir ekip tarafından gerçekleştirildiği açığa çıktı. Yani ordunun “sivil” güçleri arasında yer alan provokasyon birimlerinden biri daha vazifesini yaptı; toplumsal havayı, siyasi atmosferi dinci-laik çatışması eksenine çekecek ve buradan başını ordunun çektiği burjuva kliğin önünü daha da açacak bir eylem gerçekleştirildi. Bunlar 2005 Newroz'unda patlatılan bayrak provokasyonuyla, Kurtlar Vadisi türündeki dizi ve diğer medya manipülasyonlarıyla psikolojik iklimi yaratılıp Ermeni Konferansı, Orhan Pamuk, Hrant Dink davalarının basılması, bildiri dağıtan devrimcilere karşı "Halk tepkisi" adı altında organize edilen linç girişimleri, vb. vb. tertiplerde karşımıza çıkan ve kullanılan 10-15 kişilik faşist vurucu timlerden biridir. Hala ellerini kollarını sallayarak her türlü kirli işi rahatça organize edebilen JİTEM'ci Veli Küçük'lerin, özel harekatçı Korkut Eken'lerin, hukukçu görünümü altındaki Kemal Kerinçsiz'lerin vb. Türk Solu denilen karanlık yuvaların devşirip organize ettiği "Devletin bilgisi ve görgüsü dahilinde hareket eden" seyyar provokasyon çetelerinden biridir. Danıştay'a yönelik saldırı da ordunun “bilgisi ve görgüsü” ile hareket eden bu kontr-gerilla çetelerinin eylemidir. Bu saldırının islamcı bir türban eylemi değil, kelimenin tam anlamıyla karanlık bir provokasyon olduğunu katilin kimliği ve ilişkilerinin yanı sıra saldırıdan sonraki gelişmeler de ortaya koymaktadır. Saldırıyı gerçekleştiren faşist avukat Alparslan Aslan'ın saldırı sırasında İslami içerikli sloganlar attığı ve üzerinden, yakın zamanda verdiği bir türban kararı nedeniyle başta AKP hükümetinin ve islamcı medyanın tepki ve eleştirilerini üzerine çeken Danıştay 2. Dairesi üyelerinin fotoğraflarının yayınlandığı bir kaç ay öncesine ait Vakit gazetesinin çıktığı haberleri daha yaralılar hastaneye taşınıyorken çıkmaya başladı. Burjuva medya işi İran'a bağlamakta da gecikmedi; Milliyet'teki köşesinde Can Dündar ordunun yaratmak istediği politik havaya hizmet ettiğini çok iyi bilerek şunu söylemekte: “Emekli Paşa'nın verdiği bilgi şu: 1995-97 döneminde Bingöl Emniyeti, Hizbullah tarafından İran'ın Kum kentine eğitime yollanmış bir kişiyi saptıyor. Adı: Alparslan Arslan...” ABD'nin İran kuşatması daralmışken “yüksek komutanın” bu saldırıyı İran'la ilişkilendirme çabasının anlamı açıktır: Türkiye'yi İran'a karşı kullanmak isteyen ABD politikasına zemin hazırlamaktır bu. Cenaze töreninde yaşananlar ve Cumhurbaşkanı, Yargıtay vd . yüksek yargı organlarından, Rektörlerden AKP'ye yönelik doğrudan suçlayıcı açıklamalar da düzen içinde ordunun başını çektiği laik klik ile dinci güçler arasındaki egemenlik çekişmesinin devamı ve halklara yönelik faşist baskı politikasını meşru kılmaniteliğinde bir provokasyon eylemi olduğunu gösteriyor.
Dinci-laik gibi gerici saflaşmalar bu tür provokasyonların asıl zeminidir. İşin can alıcı yanı da zaten burasıdır. Bu zemin kurutulmadan kim bilir daha ne provokasyonlara tanık olup ne Alparslanlarla karşılaşacaktır. Dolayısıyla bu zemini kurutmak gerek. Bunun yolu da işçi sınıfı ve emekçilerin, Kürt halkının kendi çıkarları ve talepleri için örgütlü güç olarak politika sahnesine çıkması,işbirlikçi tekelçi sermayenin faşist iktititadrına karşı mücadele etmesidir. Egemene sınıfla cephesinden her ikisi de gerici, karşı devrimci, işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamını cehenneme çeviren taraflardan birinin peşine takılıp gitmek bu tür provakasyonların amacına ulaşması anlamına gelecektir.Tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi “Ordu artık el atsın” havaları yaratmayı amaçlayan girişimler, “andıç”lar, sansasyonal medya kampanyaları yoğunlaşıyor. Her provokasyonla birlikte yaratılan psikolojik atmosferde sürü refleksiyle hareket edildiği sürece ordunun politikalarına kitle temeli olmaktan kurtulunamaz. Bu politikaların da özünde ABD işgal ordusuna bölge taşeronluğu, işbirlikçi tekelci sermayeye bekçilik ve emekçi halklara düşmanlık olduğu unutulmamalı. Bilindiği gibi toplumda kutuplaşma ve çatışma sınıfsal temelde olmakta ve gelişmektedir.Buradan olarak da MGK’nın durumunu güçlendirme ve kendine kitle temeli yaratma,güçlerini yenileme amaçlı laiklik-şerit içine sıkıştırılmış burjuva klikleri arasındaki çatışmada,emekçilerin taraf olma zorunluluğu yoktur.Her iki klikte emekçi hakların ve devrimin düşmanıdırlar.Onun içindir ki işçilerin ve emekçilerin denenmiş ve sınanmış kendi bağımsız bayrakları vardır.Bu bayrakda eşitlik,özgürlük ve demokrasi yazmaktadır. İşçi ve emekçi yığınlar, faşist gerici klikler arasında tercih yapmaktan uzak kalarak, her iki faşist şeriatçı gericiliğinde özünde devrim ve sosyalizm düşmanı olduklarını görererek danıştaya saldırının bir kont-gerilla provakasyonu olduğunu bilerek hareket derek,laik-şerit ekseninde gerici saflaşmaya geçit vermeyelim.
|
|