KENDİ ÇİNİNİ YARATMA VE BÖLGESEL ASGARİ ÜCRETLE NE HEDEFLİYOR?-
Tarih: 08.06.2006 Saat: 12:48
Konu: İşçi Memur


Ekonomiyi toz pembe  göndererek gerçekleri çarpıran AKP hükümeti ve avane takımı ihracatın düşüş yaşaması ve dış cari açığın  milyarlarca doları bulması,zaten köle ücret olan asgari ücetin bölgeselleştirilmesi ve bazı  bölgelerin Çinlileştirilerek  sömürüden sınır tanımaması tartışmalarını gündeme soktu.Hatırlanacağı üzere  Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in “Çin’de bir işçi aylık 30-50 dolar ücretle çalışmaktadır. Doğu ve Güneydoğu’da birçok işsiz bu koşullarda çalışmak için iş beklemektedir...Türkiye ihracatını artırabilmesi için kendi Çin’ini yaratması gerekiyor. Çin’deki bir işçi bir tabak pirinçle mutlu olurken, bizim işçimizin cebinde cep telefonu ve ithal sigara eksik olmuyor”  demişti ve ASO başkanı Çağlayanda bunu “Bölgesel Asgari Üceret” uygulamasının düşünülmesi gerektiği ve bu konunun öncelikli olarak ekonominin patronu İMF yetkililerine  iletildiği açıklamaları,önümüzdeki süreçte Türkiyenin kendi Çinini yaratma ve   bölgesel asgari ücret uygulamasıyla rekabetin yaratılarak ekonominin canlanması  belirtilmişti.Aslına bu düsünceler yoksulluk ve safaletin dahada derinleşmesinin önünü açılması sağlanarak işbirlikçi tekelci sermayeye yeni kaynaklara yaratılması hedeflendiği bir gerçeklikti.

Peki sermaye ve emir eri  AKP hükümet  sözcülerinin öykündükleri ve örnek olarak vermeye çalıştıkları Çinin durumu nedir?Çin bilindiği gibi kapitalist liberalizasyon politikalarıyla hızla  emperyalist sermayeye açıldı ve ucuz işgücü toprak,hammadde,düşük ücret vb. ile devlet kapitalizminin yönlendiriciliği ve  baskısıyla  dünyanın sürekli ve en hızlı büyüyen empryallist kapitalist ekonomisi oldu.Büyük yabancı sermayeye güvenli liman olan Çin  özellikle 1980’li yılardan bu yana tüketim mallarından teknoloji yoğun mallara doğru uzanan bir dizi sektörde düzenli olarak ihracatını artırdı.Büyük miktarlarda dolar rezervine sahip olan Çin şimdiden başta ABD olmak üzere merkez ekonomilerin çoğundan alacaklı durumda.Hatırlanacağı gibi.İlk olarak çok büyük bir iç pazara ve ucuz işgücüne sahip,.İkinci olarak ucuz işgücüne sahip.Neredeyse Çin işçileri bedava yani karın tokluğuna barakalarda ağır yaşam koşulları altında çalıştırılmaktadırlar.Durum böyle olunca  Çinin  ekonomik büyümesinin önünü almak ve emperyalist ülkelerin rekabetinde Çinle boy ölçüşmeleri güç olacaktır.   
Nitekim,Çin’in devlet ve özel kapitalizmi birleştirme ve devletin denetiminde uygulamaya sokma “başarısını” önce alkışlayan sonra dünya ekonomisinin karabasanı olarak ilan eden burjuva  ekonomistleri  ve  politikacıları  önceleri piyasanın zaferi olarak ilan ettikleiri bu yüksek performansı şimdilerde düşük ücretlerin sonucu olarak yorumlamakta ve Çin’i bir tür düşük maliyet tehdidi olarak dünya ekonomisine lanse etmektedirler. Bu görüşe göre Çin ile rekabetin olmazsa olmaz koşulu en az Çin kadar düşük ücretlere sahip olmak demektir.Yine hatırlanırsa IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger’in geçen yıl Türkiyeye yaptığı ziyaretin ardından Türkiye’deki mevcut asgari ücreti yüksek bulumuş ve bu ücretlerle siz nasıl geçinirsiniz sorusuna fütursuzca “ya geçineceksiniz ya da geçineceksiniz” türünden bir yanıt verişinin ardından da bu vahşi sömürü düşüncenin yer aldığı bir gerçekti.
İMF yetkililerinin açıklamalarının izinden yürüyen  emperyalizmi ve işbirlikçi tekelci sermayenin  uşağı AKP hükmetinin  Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’in yapmış olduğu “kendi Çinimizi yaratmalıyız” sözleri  tek kelimeyle trajik: Tüzmen Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Zafer Çağlayan ile bir grup yönetim kurulu üyesinin kendisine yaptıkları ziyaret ve bu ziyarette sundukları “Bölgesel Asgari Ücret” raporunun ardından, “Türkiye ihracatını artırması için kendi Çin’ini yaratması gerektiğini ancak Çin’de işçilerin bir tabak pirinç ile mutlu olurken, bizim işçimizin cebinde cep telefonu ve ithal sigara eksik olmadığını” buyuruyor. Aslına bakarsanız Tüzmen’in bu trajik ifadesi ASO başkanının geçmişte yaptığı “Gelin Doğu’yu Türkiye’nin Çin’i yapalım” önerisinin kaba bir tekrarından  başka birşey değil.ASO başkanı bu yılın ilk yarısında hazırlanan raporun ardından Doğu’da Ankara ve İstanbul’a uygulanan asgari ücretin aynısının uygulamasının hiç gerek olmadığını,bu bölgelerde çok daha düşük asgari ücret uygulaması ve vergi, sigorta indirimi, düşük enerji fiyatlarıyla hayvancılık ve tarım başta olmak üzere turizm sektörünün çok rahat geliştirilebileceğini vb. kamuoyuna müjdeledi. Üstelik bu önerisini IMF Türkiye Temsilcisi Hugh Bredenkamp’a iletmiş, onun dahi onayını çoktan almıştı bile. Nitekin devklet bakanı Tüzmen adeta  sermayenin  temsilcisi ve işçi düşmanı gibi konuşmaktan geri durmayarak ASO başkanının bu görüşlerini hatırlamakta ancak bu görüşlere küçük bir katkı yaparak “nerde o Çinli işçiler dercesine”  Türkiyede  işçilerin “cep telefonu ve yabancı sigaraya olan tutkularından” muzdarip olduğunu kamuoyunun dikkatine sunmakta durmuyordu.
Trajik ülkenin trajik yorumu gerçeğin darama dönüşmesi olsa gerek. Doğu’da ASO raporunun konu edindiği insanlarımızın gerçekten cep telefonu ve yabancı sigarayla ne derece haşır neşir oldukları gerçeğini bir yana bırakalım ve soralım: bu ülkede tütün tekelli nasıl ve hangi mantıkla kaldırıldı? İnsanların eline Mallbora ve diğer yabancı sigaralar tutuşturulurken yalnızca ciğerleri değil ideolojileri de fetih edilmedi mi? Bugün yapılan vergi düzenlemeleriyle halen uluslararası tütün tekelleri teşvik edilmiyor mu? Ya cep telefonlarına ne demeli? Gelişmiş bir ülkede dahi görülmeyeceği kadar yaygınlaşmalarında hiç mi bu ülkede kurulan ve desteklenen kültür dejenerasyonun etkisi yok? Hiç mi Telekom’un özelleştirilmesinin, bu piyasada kıyasıya süren rekabetin etkisi yok? Bakanın dili sürçmüş olmalıZira tüketilmeyen yabancı sigara, bele takılmayan telefon uluslararası sermaye için düşen karlar demektir ve bu ise uluslararası sermayeye karşı yükümlülüklerin yerine getirilmemesi.
Pirinç konusu ise mevcut toplumsal gerçeğimizin gerçek dramıdır. Düşünün bir ülkenin bakanı halkı için bir başka ülke halkının bir tabak pirinci kadar değer biçiyor.Ücret,emek güçlerini satan işçilere ödenen parasal karşılıktır. Kapitalizmde sermayenin evrensel düşü işçinin emek gücünü (yani yarattığı değeri) mümkün olan en az maliyette ele geçirmektir.Rekabet ve kar oranı baskısı ilk elden ücret baskısı şeklini aldığı gibi emek süreçlerinin aldığı kapitalist biçimin yeniden düzenlenmesini de gündeme getirir.Ücret baskısının sınırı “geçimlik ücret” olarak tanımlayabileceğimiz, bir kişinin yaşamını idame ettirebilmesi için olmazsa olmaz minimum ücret seviyesidir. Bu minimum geçerli olduğu toplumun tarihsel ve kültürel ortamında belirlenir.Bu nedenle bakan Tüzmen düşlerini şöyle kursa teorik açıdan daha doğru olurdu.Keşke bizim işçilerimizde bir tas bulgura çalışsa, bakın o zaman herkese iş, aş olmaz m? Ümmete bir tas bulgur ya da nohut yetmez mi?
Gerçeğin trajik yorumundan gerçek ola dönelim. ASO’nun başkanına ve sermayenin emir eri  bakan Tüzmen’e sormalı... Siz Türkiye’deki dört kişilik bir ailenin  geçim sınırının 1 milyar Tl’yi aştığı koşullarda bunun üçte bir kadar olan  asgari ücretle bir ailenin geçinmesinin olanaksız olduğunu bilmiyormusunuz? Üstelik çalışan nufusun yarısının, hiçbir sosyal güvencesi olmadan, asgari ücretinde  altında ücretle kaçak çalıştırıldığında bilgini yokmu? Ya ucuz çocuk ve kadın emeğini? Ya da bu tür çalışma biçimlerinin ve zaten büyük kentlerden çok daha düşük olan ücret uygulamalarının Kürdistanda  ve hatta takdirle karşıladığınız Anadolunun değişik  sanayi kentlerinde çokta yaygın olduğunu hiç işitmediniz mi?
Siz ücret sözleşmesinin aynı zamanda bir sosyal sözleşme olduğunu duydunuz mu hiç peki?Eh elbette duymuş olmalısınız..!Bu durumda siz Çin’i yanlış öğrenmiş ve yanlızca ucuz işgücünü biliyor olmalısınız:Herşeye rağmen Çin’de halen eğitim harcamalarının,sağlık hizmetlerinin, kamu altyapı ve konut olanaklarının ,kamusal alanlardaki eşitlenmenin,gelir dağılımın Çin’de bizden çok daha iyi olduğu unutuluyor yada görmezden geliniyor.
Marx yedek işsizler ordusunu insanlığın çaresizliğini sermayenin kendi lehine kullanabildiği bir avantaj olarak tanımlar.Sefalet ve açlığın nüfuz ettiği, sermaye lehine çalışanların kazanımlarını budayan bir kangren olarak anlatır işsizler ordusunu. İşsizliğin bu derece yoğunlaştığı toplumumuzda işveren ve hükümet  çalışanlar için bir tas pirinç hesabı yapabiliyorsa bu olsa olsa ülkemizde kangrenin ne derece yoğun olduğunu göstermektedir.
Her ne kadar “bölgesel asgari ücret” uygulamasını resmi olarak kabuledilmemiş olsa bile  patronlar zaten pratik olarak uygulamkta ve  devlette buna göz yummaktadır.Herşeypatronların çıkarlarına göre düzenlenmektedir. Yerli ve yabancı tekelci cennet yaratmaya çalışan AKP Hükümeti, halkın hiçbir talebini duymamakta, emekçilerin  çıkarları aksine hareket ederek herşeyi yağmalamaktadır.Patron sofralarından kalkmayan hükümet üyesi bakanlar patronların bile hayal edemediği önerilerle  emekçi düşmanlığından sınır tanımıyorlar. Halka ve emekçilere açlığı reva gören ve getirdiği önerilerle patronları bile “şaşırtan” Devlet Bakan’ı Tüzmen de bunlardan biridir.
İşbirlikçi tekelci sermaye ve onun örgütleri IMF,DB gibi kuruşların talimatlarını eksiksiz yerine getiren işbirlikçiler kendi Çinini yaratma şıarıyla aslında  sömürüyü sınırısızlandırmayı ve vahşileştirmeyü hedefliyorHaliyleböyles.Böylesi bir umudu taşıyan hala var ise,uygulanan halk düşmanı politikalara bakarak bir ders çıkarmalıdır.Çünkü, geçen dört yıllık sürede bu hükümetin halka açlık ve sefaletten başka getireceği hiçbir şey olmayacaktır.İşçiler ve emekçiler hakların gaspı ve  sefaletin derinleşmesini sağlayacak yeni saldırılara zamanında  birleşik karşı koyuşu örgütlemeden işbirlikçi tekelci sermayenin ve AKP hükümetinin gerici saldırılarını püskürtmenin  güç olacağı bilinmeli ve buna göre hareket edilmelidir.
 
 



 






Bu haberin geldigi yer: DHB
http://www.halkinbirligi1.net

Bu haber icin adres:
http://www.halkinbirligi1.net/modules.php?name=News&file=article&sid=497