KADINLARIN ÜRETİME KATILMASI GİTTİKCE GERİLİYOR
Tarih: 08.06.2006 Saat: 12:33
Konu: Özgür Kadın


Kadınların işgücüne katılımı,oranı gittikçe düşüyor,Nitekim işgüne katılım oranları Türkiye'de hala çok düşük ve yıllara göre azalma gösteren bir eğilim içinde gelişyor.Keza  Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü kaynaklarından ANKA'nın derlediği bilgilere göre, Türkiye'de kadın istihdamı sorunu , çalışma hayatının çxüm bekleyen temel sorunlarından biri olmaya devam ediyor.
Dünyanın hemen yerinde  olduğu gibi Türkiye’de de kadınların temel rolünü, anne, eş ve ev kadını olarak yani ikinci sınıf insan ve erkeğin arkasında yürüyen olarak çizen burjuva ideolojisi, kadının işgücüne katılımının sınırlarını da belirliyor. Kapitalist üretim içinde çalışma kelimesi, yalnızca piyasa için yapılan faaliyetler anlamında kullanıldığı için kadınların, kendileri ve aileleri için yaptıkları ve yarattıkları, ancak kullanım değeri olduğu halde piyasaya girmeyen ve dolayısıyla parasal karşılığı olmayan her türlü iş(çocuk ve yaşlı bakımı,ev işleri vb.)  çalışmadan sayılmıyor ve böylece kadınların emekleri görünmezhale geliyor.
Ancak, kadınların iş gücüne yoğun katılımına ihtiyaç duyulan savaş dönemleri gibi dönemlerde geleneksel değerler yeni durumlara adapte edilmiş ‘kadının yeri evidir’ söyleminin yerini ‘vatan için çalışmak kutsaldır’ gibi ideolojik yönlendirmeler almış olsada dininde etkisiyle kadınların üretime katılmaları  ya engellenmiş yada sınırlanmıştır.

Kadınların işgücüne katılma oranı 1990'da yüzde 34.1'ken, bu oran 2002 yılında yüzde 26.9'a, 2004 yılında yüzde 25.4 düştü.Erkekler için katılım oranları aynı yıllar itibarıyla % 75.7’den %68.3 düşmüştür.Geçen yılın son çeyreği rakamlarına göre, işsizlik ortalamasının yüzde 10.6 olduğu Türkiye'de, erkekler arasındaki işsizlik oranı 10.5, kadınlarda ise yüzde 11.1 düzeyinde gerçekleşti. Türkiye geneline bakıldığında istihdama katılan kadınların yüzde 58.5'i tarım sektöründe, yüzde 12.9'u sanayi sektöründe, yüzde 28.6'sı ise hizmetler sektöründe çalışıyor. İşteki durumları açısından bakıldığında 100 kadından sadece 13'ü kendi hesabına ve işveren konumunda çalışıyor ve 38'i herhangi bir ücret ya da yevmiye karşılığında ve 49'u ücretsiz aile işçisi olarak çalışma yaşamında yer alıyor.
Türkiye’de kadınların işgücüne katılımının düşmesine yol açan nedenler; ekonomik yapıdaki değişmeler, yani küreselleşmenin gereği uygulanan özelleştirmeler, bunlara ek olarak da sosyal faktörler ve özellikle köyden kente göçtür. 
Göç, kadınları, ücretsiz aile (genellikle tarım) işçisi olmaktan çıkarmış ve kentte aile içine hapsetmiştir. İş gücüne katılım oranı , 1990 yılında kentte % 17, kırda % 51 iken, 2000 yılında kentte % 15,7 ve kırda % 34,9 olmuştur.Böylece  göç kadınları eve hapsetmekte ve ev kadını yapmaktadır.
Aslında 1930 ve 1940’lı yıllar kadının çalışma yaşamı içine girmesini kolaylaştırıcı yasal düzenlemelerin olduğu yıllardır. O dönemde dünya çapında gelişen sosyalizim dalgası diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de işçi sınıfı mücadelesini yükseltmiştir. SSCB’de kadının iş yaşamına katılımını arttırmak için ev ve çocuk bakımı gibi işler toplumsallaştırılmış ve eğitim olanakları yaygınlaştırılmıştır. Kadının biyolojik açıdan en zayıf olduğu ayni zamanda yeni işgücü üretimi gibi önemli bir görevi üstlendiği dönemler koruma altına alınmıştır. Bu kolaylıklar kadını istihdam alanına yöneltmiştir.
 1970’lerde patlak veren  ve  devam edip gelen  ekonomik krizler, 1990’larda SSCB’nin dağılması sosyo-ekeonomik politikalarıda değiştirmiş ve Amerikan emperyalizmini dünya jandarması konumuna  getirmiş ve  sömürü ve zülmü dahada derinleştirmiştir,vahsileştirmiş1980’lerden sonrası  hızla uygulamaya konulan  İMF,  Dünya Bankası vb. gibiemperyalistkurumlarca yapısal uyum programları adı altında  uygulamaya konana liberal özelleştirmeci politikalar ve esnek çalışma sistemi kuşku yokki  en çok kadını etkilemiştir. Özelleştirilen fabrikalarda ilk işten çıkarılanlar kadınlar olmuşlardır. İstihdam edilen kadın işgücü giderek azalırken, gerekli işgücü ise kayıtsız olarak, düşük ücretle çalıştırılmış yada evde parça başı iş veya part-time çalışmaya zorlanmıştır. Türkiye’de evde çalışan ücretli kadın sayısının tüm çalışan kadınlara oranı 1991de %2.8 iken 1994de %10’a bugün ise %25’lere yükselmiştir. Kadın emeğinin kullanımı açısından bu üretim tarzı son derece önemlidir. Kadını hiç sayan burjuva  ideolojisi ve gerici islam dinini etkisi,geleneksel değer yargıları,gelenekler vb., kadınların gelirini evi geçindiren değil aile bütçesine katkı yapan gelir olarak gören geleneksel yapıyı güçlendirerek sürecin içselleştirilmesini sağlamaktadır. Bu nedenle çalışmak için piyasaya giren kadın, daha baştan ‘yedek iş gücü’ olarak çalışma yaşamında da eşitsiz bir çok muamele ile karşılaşmak zorunda bırakılmakta ve her türlü sendiakal ve sosyal güvenceden mahrum edilmektedir.
Çalışma saatlerinin uzunluğu, evde çalışmanın devam etmesi kadını yormaktadır. Bu konuda değişik araştırmalar vardır. Bu nedenle kadın yalnızca evde çalışmayı tercih edebilmektedir.ev ve çocuk bakımı sosyalleştirilerek kadının çalışma hayatına katılması teşvik edilmelidir.
İktisadi faaliyet kollarına göre dağılıma baktığımızda, kadınların geleneksel iş bölümüne uygun olarak ağırlıkla tarım ve hizmet sektöründe yer aldığını görüyoruz. Kadınların yoğun olarak çalıştığı alanların başında % 72’lik oran ile tarım sektörü gelmektedir. Dikkat çeken bir husus da erkeklerin bu sektördeki oranının gittikçe gerilemesidir. (% 33) Erkekler bu alanı terk etmekte ve kadınlara bırakmaktadır. Son yıllardaki artışa rağmen, sanayide çalışan nüfusun % 9,7’si ve hizmet sektöründe çalışan nüfusun % 18,1’ini kadınlar oluşturmaktadır. Hizmet sektörü kentlerde kadınların çalıştığı en yoğun sektördür. Genellikle sağlık, eğitim alanlarında ve son yıllarda artış gösteren bir şekilde bankacılık sektöründe çalışmaktadırlar. Banka sahipleri ile yapılan bir ankette kadın işgücünü kullanmayı tercih ettiklerini çünkü, kadınların daha sakin ve uysal (!) olduklarını ve ayrıca ev işleri yüzünden sendika vs.. çalışmalarına da katılmaya zaman bulamadıkları cevapları alınmıştır. 1989 yılında kadınların bu sektör içindeki oranı % 55 iken, 1999 yılında % 58’e yükselmiş; sanayideki oranları ise 1989 yılında % 31 iken 1999 yılında % 28’e gerilemiştir.
2000 yılı verilerine göre, Türkiye’deki tüm çalışan kadınlar içinde ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınların oranı % 49,8’dir. Bunu % 38 ile ücretli ve yevmiyeli çalışan kadın oranı izlemektedir. Bu oran kentlerde, % 83 ile ücretli ve yevmiyeli çalışan kadınların artması şeklinde değişmektedir.
 Dahası kadınların en çok istihdam edildiği birinci sektör tarım, ikinci sektör, hizmetler sektörü olarak ortaya çıkıyor. Üçüncü sektör olan sanayi sektöründe ise özellikle imalat sanayinde halen kadın işgücünün oldukça sınırlı olduğu bir sektör olma özelliğini koruyor. Araştırmaya göre, aynı sektörde tekstil, gıda, hazır giyim gibi emek yoğun sanayi dalları için kadınlar halen tercih ediliyor. Her iki sektörde de özellikle kayıt dışı işyerlerinde yoğunlukla kadın ve çocuk işgücü her türlü sosyal hak ve güvenceden yoksun şekilde çalıştırılıyor.
  Yine kadınların çalışma yaşamları evlilik ve doğumla birlikte kesintiye uğrayabilmektedir. Bu kesintiyi göze almak istemeyen  kadınlar sosyal yaşamlarında ikilem yaşamakta ve tercih yapmak zorunda kalmaktadırlar. Bu işverenler açısından da istemeyen bir durumdur. Bugün bir çok kadın işe girerken gebelik testine tabi tutulmakta yada iş kanunun 17. maddesi uyarınca doğum sonrası işten çıkartılabilmektedir. Yine 1475 sayılı yasaya tabi olarak  çalışan kadınlar evlilik durumunda birikmiş tazminatlarını toplu olarak alabilmekte yada işini bıraktığında isteğe bağlı sigortalanabilmekte ve emeklilik hakkını çalışmadan elde edebilmektedir. Bunlar kadını koruyucu düzenlemeler gibi görünse de kadını çalışma yaşamından uzaklaştırmakta eve entegre etmektedir. Kadınların işgücüne katılım oranı özellikle 20-24 yaş arası % 35’lik dilim ile önde gelmektedir. 15-19 yaş arası bu oran % 28; 25-29 yaş arası % 31; 30-34 yaş arası % 32 ve bu şekilde azalarak devam etmektedir. Yine 20-24 yaş arası kadınların kentte işgücüne katılımı % 26  ve kırda % 52 ile önde gelmektedir. Bu oran yaş ilerledikçe azalmaktadır.
Yine, Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, evli kadınların işgücüne katılım oranı Türkiye genelinde % 27,2, kentte % 13 ve kırda % 48’dir. Dikkat çekici bir husus boşanmış kadınların işgücüne katılımının % 46 ile önde gelmesidir. Evli kadınların işgücüne katılımı hiç evlenmemiş (% 30) veya boşanmış kadınların oranından daha düşüktür. Bu oran kentte % 47 ile yine öndedir. Kırsal alanda evli kadınların daha çok işgücüne katılması yine aile içi tarım işçisi olması ile açıklanabilir. 
 Kadınların eğitim durumuna göre işgücüne katılım oranları eğitim seviyesi arttıkça doğru orantılı olarak artış göstermektedir. Okuryazar olmayanların işgücüne katılım oranı Türkiye genelinde % 27 iken, ilkokul mezunlarının oranı % 30,5; lise mezunlarının oranı % 33; lise ve  dengi meslek lisesi mezunların oranı % 44 ve yüksek okul mezunlarının oranı ise % 71’dir.
 Devlet İstatistik Enstitüsünün 2000 yılı verilerine göre, kadınların işsizlik oranı erkeklere oranla daha fazladır. Bu oran kadınlarda % 6,1’dir. Eğitimli kadın genç işsizlik oranı ise % 29’dur. Bu oran şehirlerde % 26 ve kırda % 43’tür. Kırsal kesimdeki genel kadın işsizlik oranı % 1,9’dur, ancak bunun sebebi yine kadınların ücretsiz aile işçisi olarak çalışmasıdır. Kadın işsizliği ile ilgili diğer bir boyut da, işsizliğin en yoğun olarak 15-19 yaş grubu arasında görülmesidir (% 15,6). Bunu % 15,5 ile 20-24 yaş arası genç kadınlar izlemektedir. Bu oran kentlerde 15-19 yaş arasındaki kadınlarda % 33, 20-24 yaş arası kadınlarda % 26 olmaktadır.
Kadınların eğitim düzeyi arttıkça, işgücüne katılım olanakları da artıyor. Örneğin kadınların eğitim durumuna göre işsizlik oranları incelendiğinde, eğitim düzeyinin yüksekliğinin genç kadınlar için yüksek işsizlik eğilimini azaltmadığı görülecektir. 12-24 yaş arası, ilkokul mezunu kadınların işsizlik oranı % 7 iken, bu oran ortaokul mezunlarında % 26, lise mezunlarında % 34, yüksekokul mezunlarında ise % 34 olarak tespit edilmiştir.Ancak, halen eğitimin her kademesinde kadınlar için bir eşitsizlik bulunuyor. Bu eşitsizlik gelecekte giderilse bile, kadın emeğine vasıf kazandırabilmek için özgün eğitim yanında bilgi ve beceri geliştirmeye yönelik yaygın eğitime ihtiyaç bulunduğu kaydediliyor. İş piyasasında iş ve mesleklerin "kadın işleri" ve "erkek işleri" olarak ayrışıp toplumsal kabul görmesinden dolayı, kadınlar ancak geleneksel kadın mesleklerinde yoğunlaşıyor, daha düşük statülü ve ücretli işlerde çalışmaya razı oluyor. Kadın işgücü ucuz emek olarak emek-yoğun iş kolları olan tekstil, gıda, hazır giyim, tütün gibi sanayi dallarında yoğunlaşırken, tarım sektörü ile karşılaştırıldığında bu sektörlerdeki kadın işgücü oranın oldukça düşük olduğu ortaya çıkıyor.Tüm bu veriler kadın sorununu burjuva kapitalist sisteminin asla  çözemeyeceğini ve  toplumun çözüm bekleyen temel sorunlarından birisi olan kadın sorununda köklü ve kalıcı çözümü devrim ve sosyalizmin getireceğini gösteriyor.





Bu haberin geldigi yer: DHB
http://www.halkinbirligi1.net

Bu haber icin adres:
http://www.halkinbirligi1.net/modules.php?name=News&file=article&sid=489