EMPERYALİST VURGUNCULARIN “REFAH PATLAMASI”YALANI
Tarih: 08.06.2006 Saat: 12:26 Konu: Dış Politika
Geçtiğimiz günlerde gazetelerin ekonomi sayfalarında yer alan haberlerden birisi, IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger’in dünya ekonomisi ile ilgili sözleriydi. Krueger “dünyanın son yıllarda görülmemiş ekonomik büyüme kaydettiğini ve 1930’lu yıllardaki büyük daralmanın tekrarlanmadığını” belirtiyor, “IMF’nin bu “refah patlaması’nda merkezi bir rol oynadığını” ileri sürüyordu. Genel olarak bakıldığında dünya ekonomisi bir krizin içerisinde değil.Dünya ekonomisi son yıllarda yüzde 3 civarında büyüyor. Ama Krueger’in iddia ettiği gibi bir “refah patlamasından” söz edilebilir mi? Bizzat Dünya Bankası ve IMF’nin yayınladığı bazı raporlar dünyada yoksulluğun arttığını ortaya koymaktadır. Bazı rakamlar vermek gerekirse, gerçek tablo şöyledir; Dünya Bankası Raporuna göre 2010 yılında dünya nüfusu 8.5 milyara yükseldiğinde bu nüfusun 5 milyarı günde 1 dolar, 1 milyarı ise ancak 2 dolar harcayabilecektir. Bugün ise dünyada 2 milyar dolayında insan günde 1 doların altında bir harcama yapabilmektedir. Bu korkunç yoksulluğun diğer yüzünde ise şu gerçek bulunmaktadır; dünyadaki en zengin 360 kişinin geliri dünya nüfusunun yüzde 45’ini oluşturan 2.3 milyar insanın gelirine eşit durumdadır.
IMF’nin, yayınladığı bir raporda satın alma gücü paritesine göre 2003 yılı sonunda 175 ülkede 50.4 trilyon dolar GSYİH yaratılmış, bunun yüzde 55.5’i gelişmiş 29 ülkede yaratılmıştır. ABD, tek başına dünya gelirinin yüzde 21.1’ine sahip olmuş, 50.4 trilyon dolarlık dünya gelirinin yüzde 44.5’ini, 146 gelişme yolundaki ülke “bağımlı ülkeler- almıştır. Kıtalara ve bölgelere dağılımda ise durum şöyledir; Bu gelirin yüzde 3.2’si 48 ülkeden oluşan Afrika’ya , yüzde 2.8’i ise 14 ülkeden oluşan Ortadoğu’ya, yüzde 7.6’sı isa 33 ülkeden oluşan ve aralarında Brezilya, Arjantin ve Meksika’nın da yer aldığı ülkelere ait olmuştur. Türkiye ise 2003 yılındaki GSYİH’sı ile dünya gelirinin binde 1’ine sahip olmuştur. Dünya nüfusunu gözönüne alarak genelleyecek olursak, bağımlı ve geri ülkeler, yani dünya nüfusunun yaklaşık %85’i DGSÜ’nin “dünya gayrı safi üretimi- yaklaşık %44’ünü almakta; Dünya nüfusunun yaklaşık %15’ini barındıran gelişmiş ekonomiler ise DGSÜ’nin yaklaşık %56’sını almaktadırlar. Toplam dış borçlarla bu tabloyu tamamlamak gerekiyor. Toplam dış borçlarda dünya nüfusunun %12,5’ini barındıran Afrika 2002 yılı itibariyle bu borçlarda toplam %12’lik paya sahiptir. Nüfusun %52,3’ünü barından Asya ülkeleri %31’ne, nüfusun %5’ini barından Orta Doğu ve Türkiye %23,1’ne, nüfusun %8,4’ünü barından Orta ve Güney Amerika ülkeleri %33,9’na sahiptir. Nüfuslarına göre değerlendirildiğinde başta Orta Doğu ve Türkiye ekonomileri, daha sonra ise Orta ve Güney Amerika ülkeleri en borçlu ekonomiler durumundadır. Bugün dünya üzerinde 1 milyara yakın insan temiz su içme olanaklarından yoksun durumdadır. En hayati aşıları yapılamadığı için ölen çocukların sayısı ise yılda on milyonlarla ifade edilmektedir. Buna karşın silahlanmaya artan paralar her yıl artmaktadır. Dünyanın en fazla silah satan ülkelerinin en önde gelen beşinin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Üyesi olması ayrıca dikkat çekicidir. Bu rakamlar ve verilen örnekler uzatılabilir. Ancak sanırız bu kadarı ortada “refah” diye tanımlanacak bir şeyin olmadığını göstermeye yeterlidir. Dünya zenginler ve yoksullar olarak derin bir biçimde bölünmüş, zengin ülkelerin birkaç yüz milyonluk nüfusu refah içinde yaşarken, milyarlarca insanın yoksulluğu ve sefaleti derinleşmiştir. Kruger’in IMF’si de bu yoksul ülkelerin daha yoksullaşması için onlara zenginler adına programlar dayatmakta, bir icracı gibi borçları tahsil etmektedir.
|
|