KAPİTALİZMİN ALTERNATİFİ SOSYALİZMDİR
Tarih: 12.03.2006 Saat: 13:55
Konu: Baş Yazı


Emperyalist burjuvazi ve  ideologları  burjuva demokrasisini emekçilerin önüne tek kurtuluş olarak sunuyorlar. Eğer sermayeyi temsilen tekelci burjuva diktatörlüğünü uygulayanlar politik yönetimlerini  “demokrasi”olarak reklam edip, herkesi bu yapı sınırları içinde davranmaya zorluyor.Ama onların demokrasi olarak ileri sürdükleri  yönetim biçimi anti-demokratik yada  faşist  diktatörlükten yani bir avuç zenginin  azınlık “demokrasisi”nden başka birşey değildir.
Tekelci semayenin demokrasinin  düşmanı olması olgusunu dikkate aldığımızda ; tekelci burjuvazinin aslında “demokrasi”nin  düşmanı ve “demokrasi”yi yayma ve geliştirme sözlerinin tümüyle sömürgeciliği gizleme amaçlı bir yalan perdesi olduğu ortada duran bir gerçekliktir.




    Yüzyıldır, Avrupa ve ABD başta olmak üzere kapitalizmin en gelişmiş olduğu emperyalist  ülkeler dahil, burjuva yönetimlerinin olduğu hemen her ülkede, tekelci burjuva diktatörlüğü hüküm sürmektedir. Burjuva demokrasisinin tekelci gericiliğe; antidemokratizme evrildiği ve halkların egemenliğinin açık ifadesi olan demokrasinin düşmanı olduğunu bu yüzyılın, birden fazla Avrupa ülkesinde, ABD koordinatörlüğünde Latin Amerika’da ve Asya’nın İran, Türkiye, Pakistan gibi ülkelerinde faşist yönetimlerine sahne olduğunu, burjuva tarihçileri de kaydetmiş bulunuyorlar.
Günümüzde ise, dini gericiliği de yedeğine alan mali sermaye, dünya ülkelerinin ezici çoğunluğundan anti-demokratik ve faşist sınıf diktatörlüğünü işçi sınıfı ve tüm emekçilere karşı daha fazla tahkim etmeye koyulmuştur. Batı  Avrupa’nın İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Avusturya, Danimarka gibi başlıca ülkeleriyle Amerika Birleşik Devletleri’nin iktisadi-sosyal ve politik alanda halk kitlelerini daha fazla cendereye alma özelliği taşıyan faşist gerici anti-demokratik uygulamaları yoğunlaştırmakla kalmadıkları, sertleştirdikleri de güncel bir gerçektir. Gerekçeleri, sermaye saldırılarının ve siyasal gericiliğin yoğunluk kazandığı önceki dönemlerden farklı içerikte değildir; yine “demokrasiyi korumak”tan ve yine “teröre karşı, terörist devletlere karşı mücadele’den söz ediyorlar.Yani egemenlikleirni sürdürme amacı taşıdğı bir olgudur.
 Türkiye faşist gericiliği de Türkiye burjuva  Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana, “demokratik bir idare sistemi kurduğu” iddiasındadır. Bunun başlıca dayanakları olarak, özellikle Cumhuriyetin ilk dönemlerinde burjuva aydınlanması ve burjuva reformları yönünde atılmış adımlar gösterilmektedir.”Çok partili demokratik parlamenter sisteme geçiş”le bağlantılandırılarak, sonrasında da sürdürülen “demokratikleşme” iddiaları, dayanaksızlığına karşın bugün de bu yalan fırtınası sürdürülmektedir.
Burjuvazinin, özellikle uluslararası sermaye ve emperyalist  gericilikle uşaklık ilişkisi içindeki işbirlikçi tekelci sermaye çevreleri bakımından, çıkarlarının ifadesi olarak bir tekelci demokrasisinden söz etmek mümkündür elbette. Ama bu, işçiler, işsizler, kent ve kır yoksulları, küçük burjuva kesimler için bir diktatörlüğe; tekelci gericiliğin baskı ve zoruna denk düşmektedir; tümüyle anti-demokratiktir bir karekter taşımaktadır ve küçük bir azınlığın çıkarlarını savunmaktadır.
Kontra ilişkileri, o ilişkiler içindeki üst/ast bağlantılarını; cinayet ve katliam suçluların devlet korumasına alınmasını ve fakat hakları için en küçük direnişi gerçekleştirenlerin “beladan bela beğen” durumuna getirilmelerini bu yapı ve yönetim sistemi içinde değerlendirmek gerekiyor. Anayasa ve yasalarında “ne kadar çok demokratik olduğu” üzerine edilen onca laf yığınına karşın, tekelci burjuva demokrasisinin küçük bir azınlığın geniş yığınlar üzerinde bir egemenlikten başka bir şey olmadığı ve olamayacağının kanıtıdır olup gidenler. Burjuva demokrasisinin, ondan söz edildiğinde de, sınırlarının ne olduğu ve olacağının işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadelelerinin düzeyine bağlı olma gibi bir yanının olduğu kuşkusuzdur. Bu mücadelenin yükseldiği dönemlerde; işçi hareketiyle sosyalizmin uluslararası gelişmesi, gücü ve etkisinin belirleyici rol oynadığı dönemlerde tekelci gericiliğe geri adım attırıldığı; attırılabildiği; onun sistemini yaşatmanın çaresini taviz vermede, sosyal ve politik iyileştirmeleri kabullenmede bulduğu bir gerçektir.
İşçi sınıfı ve kent ve kırın tüm yoksullarıyla tüm emekçilerin tekelci gericiliğin ve emperyalist haydutluğun demokrasiyle ancak karşıt bir ilişki içinde anılabileceğini; asla demokratik ve adaletli olamayacağını bilmeleri ve buna göre; hakları ve kurtuluşları için mücadele etmeleri zorunluluğu günümüzde daha da artmıştır. Tekellerin “verdikleri/verecekleri”ni yetersiz gören herkes gerçek bir demokrasinin ancak sosyalizm ile mümkün olabileceğini bilerek, emperyalizme ve burjuvaziye  karşı devrim ve  sosyalizm için mücadeleye atılmalıdır. Uluslararası emperyalist gericiliğin, parlamentolarında “komünizme kınama kararları” almasına ve  sahte burjuva demokrasi yalanına en gerçekçi cevap da ancak böyle bu yolla verilebilir. Onun içindir ki devrim ve sosyalizm savaşımını her alanda geliştirip yaymak ve gerçek demokrasi sosyalizmi bayraklaştırmak, bugün her zamandan daha yakıcı bir  görev olarak komünstlerin önünde duruyor.







Bu haberin geldigi yer: DHB
http://www.halkinbirligi1.net

Bu haber icin adres:
http://www.halkinbirligi1.net/modules.php?name=News&file=article&sid=388