
TÜRKÇÜLÜK HİSTERİSİ
Tarih: 10.11.2005 Saat: 18:14 Konu: Baş Yazı
MGK’nın düğmeye basmasıyla “Türkün Türkten başka dostu yoktur “ sözleri yeniden yükseltilmeye çalışıldı ve 1930-40 yıllarda olduğu gibi Türk şovenizm kışkırtılarak kitle desteği sağlamada bir payanda olarak kullanılarak, inkarcı,imhacı resmi devlet politikasına yönelik eleştiri ve karşı çıkışın önü kah baskı ve şiddet kah zindan tehdidiyle alınmaya çalışılıyor.Eğimtim-Sn’in Anadilde eğitim hakkını savunduğu için kapatılmaya çalışılması, Ermeni Yazar Hrant Dink’i Türklüğü tahkir ve tezyif ettiği (hakaret edip aşağıladığı) gerekçesiyle 6 ay hapis cezasına çarptıran mahkeme, 16 Aralık’ta Orhan Pamuk’u “Türklüğü alenen aşağıladığı” gerekçesiyle yargılayacak.
Osmanlı’nın uyguladığı ve Cumhuriyet rejiminin sahiplenip devam ettirdiği faşist Türkçü şovenitst politikaları eleştirmek, kanunlarca yasaklanıyor ve “Türklüğü aşağılamak” adı altında cezalandırılıyor. Bugün Kürt sorununu reddederek, Öcalan’a “30 bin kişinin katili” diyerek işin içinden çıkmak, Kürtlerin istemlerini “terörizm” olarak damgalamak ya da MHP’nin Eskişehir il başkanı gibi, Mardin Kızıltepe’de babasıyla birlikte polisler tarafından öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın davasına sahip çıkanlara karşı Eskişehir halkını ‘görev’e çağırmak, hatta Bingöl’de olduğu gibi İHD’ye saldırmak birer demokratik tepki olarak değerlendirilmekte, mahkemeler bu konuda yapılan şikayetleri yersiz görmektedir. Ama bölgede Genelkurmay’ın “düşük yoğunluklu savaş” olarak nitelendirdiği çatışmalı süreçte ölen 30 bin kişinin 25 bininin Kürt olduğunu söylemek, JİTEM’den, kontrgerilladan, bin operasyondan söz etmek,ordunun-polisin kirli çamaşırlarını açığa sermek Türklüğü aşağılamak oluyor. Bugün Ermeni meselesinde faşist gerici-şoven söylemlerin terk edilmesini ve sorunun iki halk arasında yeniden dostluk ilişkilerini geliştirecek bir şekilde ermeni soykırımının mahkum edilmesini istemek; cumhuriyetin kuruluş sürecinde aktif rol oynayan ve sonrasında aldatılan ülkenin dört bir yanında Türklerle birlikte yaşayan Kürt ulusunun varlığının kabul edilmesini, ulusal ve demokratik istemlerinin karşılanmasını talep etmek k ülkeyi bölmez aksine zoraki birlikteliğin parçalanarak özgür birliktelikteliğin önünü açarak , halklar arasındaki ön yargıları kırıp bağları kuvvetlendirir. Bağımsız ve demokratik bir ülkede özgür ve kardeşçe yaşamayı istemek niye Türklüğü küçük düşürsün?Faşist ve anti-demokratik yasalarından, halkı “sözde vatandaşlar”a karşı göreve çağıran paşasına ve devletin “yetersiz” kaldığı yerde boşluğu doldurmaya soyunan faşist gerici siyasetçisine kadar,faşist gericilikten beslenen güç odakları politikaları uyguluyor ama bu politikalara karşı çıkınca, bu gerici güç odakları değil Türklük inciniyor! Halktab yabancılamış ve ensesinde boza pişiren faşist gerici rejimler, politikalarını halka mal etmek için, halkın çıkarlarının korunmasına hizmet ediyor görünürler. Kürt sorununda uygulanan faşist gerici inkarcı ve imhacı politikalar, ülkenin bütünlüğü ve Türk halkının çıkarları adına yapılmaktadır. Bugün kışkırtılan “hassasiyetler”, yaratılan provokasyon ve linçler ve bunlara bağlı olarak geliştirilmek istenen Kürt-Türk düşmanlığı, egemenlerin Kürt sorunundaki açmazlarının halka mal edilerek, varlıklarını bu gerici zemin üzerinde sürdürme hesaplarına bağlı olarak gelişmektedir. Ülke faşist gericiliğinin “fikir kuruluşu” olarak görülen ASAM’ın kurucusu Prof. Ümit Özdağ, günümüz koşullarına uyarlanmış yeni tarzda bir milliyetçiliğin ideologluğuna soyunmaktadır. Yeniden Türk Milliyetçiliği (Üçok Yayınları-Mayıs 2005) adlı kitabında “Türkler ne uzak geçmişte ne de Cumhuriyet döneminde kimseden özür dilemelerini gerektirecek bir şey yapmamışlardır” diyen Özdağ, Türkiye’nin bir ‘mozaik’ olduğu görüşüne de karşı çıkarak milli kimlik krizine neden olanları “Dış güdümlü ve dış destekli çok küçük bir azınlık”tan ibaret olduğunu söylemektedir. Ümit Özdağ, bölgedeki gelişmeler karşısında Türk kamuoyunda “Kürt hassasiyeti” oluştuğunu belirterek, ülke egemenlerine bir yandan Kürt devleti ihtimaline karşı İsrail ve ABD ile daha fazla işbirliği önerirken, öte yandan Türk milliyetçilerini “Türkiye için bu yaşamsal tehdit sürecinde” göreve çağırmaktadır. Özdağ, faşist milliyetçilik adına Türk halkını faşist şovenist kafatasçı politikalara kazanmaya çalışmakta ve bu politikaları sahiplenmeye çağırmaktadır. Faşist ve anti-demokratik yasalar, gerici söylem ve politikalar karşısında işçi ve emkçi,devrimci ve komünist güçlere düşen ve bugün daha bir önem kazanan görev bellidir: faşist gericiliğin “ulusal çıkar” adına uyguladığı politikaların Türk halkı içinde daha fazla emperyalizme bağımlılık,ezilmişlik, baskı, sömürü ve yoksulluk olduğunu göstermek; emekçilerin birliği ,eşitliği,özgürlüğü ve halkların kardeşliği temelinde mücadeleyi ilerletmektir. Kürt sorununun, Kürt halkının demokrasi, barış ve eşitlik istemlerinin ülkenin birlik ve bütünlüğünün değil, ülke faşist gericiliğinin geleceğini tehdit ettiğini göstermektir. Mücadelenin böylesi bir aydınlatma faaliyetiyle birlikte yürütülmesi emperyalizm uşaklığında sınır tanımayan, mehmetçiği emperyalizmin çıkarları için başka halkların üzerine savaşa yollayan ama gelecekleri tehlikeye girdiğinde kopardıkları yaygaralar eşliğinde Türklüğe sarılan işbirlikçi egemen sınıflarının her zorda kaldıklarında öne sürdükleri can simitlerinin ellerinden alınmasını sağlayacak ve emekçi yığınların faşist şovenist politikaların toplumu zehirlemesine geçit verilmeyecektir.
|
|