KITASAL BOLİVARCI HAREKETİN ANLATTIĞI
Tarih: 15.01.2010 Saat: 16:24 Konu: Dış Politika
“Miaynkağaparın e, voç mah uni, voç tadavor, voç kerezman yev voç al takağ.”[ “Bir tek fikirdir ki; ne ölür, ne yargıcı vardır, ne mezarı ve ne de tabutu.” (Ermeni Atasözü.)] Belkemiksiz liberaller; postmodernist ucubeler; “sivil toplum”cu/ serbest piyasacı zevzekler... Özellikle sizlerin ve herkesin haberi olsun; postmodern mazeretlerle betimlenen bir vazgeçişte ifadesini bulan “dönem”, “kesit” ya da her ne deniyorsa o işte; bitti... Dünya “yeniden dönmeye” başlıyor; Abya Yala’da umutları yeşerten bir kalkışma yani 7, 8 ve 9 Aralık tarihinde gerçekleştirilen Kıtasal Bolívarcı Hareket’in Üçüncü Kongresi, biz(ler)e bunu anlatıyor. Müthiş kararlı bakışları; “ama”sız, “fakat”sız kısa ve net cümleleriyle Onlar bana; bir kez daha “Bitti, tükendi” dedikleri şeyin, kapımızı gümbür gümbür çalmakta olduğunu duyumsattı... 1 Mayıs 2009’da Taksim’e çıkanlara, 6-7 Ekim 2009 İstanbul’unda IMF/DB’ye karşı çıplak elle dövüşenlere benziyorlardı; “benziyorlar”dı da ne kelime? Tıpatıp onlardı... İleri yaşlarına karşın, ilk gençliklerinde kavradıkları silahın coşkusuyla hayata bağlı ak saçlılarından; dağlardaki güneş yanığıyla toplantıya gelen filinta endam gençlere müthiş bir şeydi bu toplantı... Şüphe yok! Evet, evet “Zamanın Değiştiği” yalanı nihayete eriyor; boyun eğmeyenler, yeniden tarihin sahnesine çıkıyorlar. Hem de postmodern “ezber bozma” ezberciliğinin ezberini alt üst ederek! Kim ne derse desin; devrimci söylemin, silahlı isyanın “mümkün olmadığı”ndan, geçersizliğinden, dünyanın eskisi gibi olmayıp, “değiştiği”nden söz ederek Bolívar’dan Emiliano Zapata’ya, Che Guevara’dan Raul Reyes’e silaha sarılan kim, ne varsa onu “müzelik” ilan edenlere yanıttı bu toplantı... * * * * * “Yürümek aynı zamanda tökezlemek ve düşmektir,” diyenlerin, hata yapmaktan korkmayarak ilerlemekten yana olanların yıllardır oluşturulması kavgasını verdikleri Kıtasal Bolívarcı Hareket (CCB) Koordinasyon’dan Hareket’e dönüştü… Dünyanın dört bir yanından gelen yüzlerce devrimci, Latin Amerika’da yeni bir bölgesel hareket başlatmak icin Caracas’ta toplandı. 26 ülkeden yaklaşık 950 delege, Latin Amerikalı bağımsızlık kahramanı Simón Bolívar’a atfen Kıtasal Bolívarcı Hareketi oluşturdular. Kolektif başkanlığı Kolombiyalı devrimci tarihçi Juvenal Herrera Torres; FARC-EP’nin 2008 yılında yitirdiğimiz efsanevi önderi Manuel Marulanda Velez; Dominikli bağımsızlık önderi Caamaño’nun oğlu Francisco Caamaño; Haitili Marksist teorisyen ve Duvalier diktasına karşı mücadele eden Suzi Castor; Herri Batasuna’nın Marksist teoriyenlerinden Basklı İñaki Gil de San Vicente; ABD’li Marksist sosyolog ve aydın James Petras; devrimci monsenyor Pedro Casaldáliga; FARC-EP’nin Merkez Kurmay Heyeti Sekreteryası Başkanı Alfonso Cano; Dominik Komünist Partisi yöneticilerinden Narciso Isa Conde; Brezilya Komünist Partisi’nin (PCB-ML) yayın organı Inverta’nın editörü Aluisio Beviloqua; Brezilya Komünist Partisi üyesi ve mimar Oscar Niemeyer’den oluşan Kıtasal Bolívarcı Hareket’in yeni genişletilmiş kolektif başkanlığına, 2009 Aralık’ındaki Kongre’de Türkiyeli Temel Demirer, Arjantin Komünist Partisi’nden ekonomist ve devrimci aydın Jorge Beinstein ve Salvador Allende hükümetinde Çalışma Bakanlığı yapmış olan, Şili Komünist Partisi yöneticilerinden Mireya Baltra Moreno da eklendi… Yedi yıl önce Kolombiya’nın Cartagena şehrinden Latin Amerika ve Karayip halklarının emperyalizm karşısındaki birliğini kurmak, Bolívarcı düşüncenin yayılmasını sağlamak ve özellikle öğrenciler ile gençlerden oluşan Uluslararası Tugayları oluşturarak bu mücadelenin devrimci, militan ayağını kurmak amacıyla yola çıkan 500 dolayında devrimcinin, Caracas’ta, Fuerte Tiuna bölgesinde 1700 kişiyle birlikte gerçekleştirdiği CCB Kuruluş Kongresi’ni 2008 yılı Şubatı’nda Ekvador’un başkenti Quito’da düzenelenen İkinci Kongre takip etmişti… Bu ise üçüncü Kongre’ydi; bu toplantıda, Türkiye’den İsviçre’ye, Avustralya’ya dek, kıta dışından pek çok katılımcı yer aldı. Katılımcılar, dünya emperyalizmine karşı kıtasal/ enternasyonalist direnişi bir isyana dönüştürmenin imkânlarını ararken; yığınsal veya yığınlarla buluşmuş bir silahlı mücadelenin Latin Amerika gibi yerkürenin dört yanında emekçilerin, ezilenlerin kurtuluş umudu olduğunun altını çizdiler. Toplantının açılışında, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) komutanı Alfonso Cano’nun gönderdiği mesajda, ABD emperyalizminin bölgede artan askeri tehdidi karşısında “siyasi bir kıta hareketi” oluşturulması çağrısında bulundu. Bir delege kürsüden; eleştiri silahını kullanmaktan, silahların eleştirisine geçme fikrinin yeniden ve bir kez daha güncellenmesi gerekliliğinin altını çizdi; bir diğeri de Carlos Marighella’nın “Kent Gerillası” konusundaki görüşlerinin kent varoşlarındaki (favelalardaki) yoksullarla buluşturulmasının yaşamsal önemine dikkat çekti... Venezüella Komünist Partisi liderlerinden Yul Jabour, Kolombiya’daki devrimciler gibi “Her isyancı hareketin” ideallerini paylaştıklarını söyleyecek kadar radikal ve açık sözlü bir pozisyonda konumlanıyordu. * * * * * Etnisite ile sınıf, kültür ile ekonomi-politikayı devrimci eksende yeniden harmanlayarak dünyanın “11. Tez”deki üzere değiştirilip, dönüştürülebileceğinden kuşku duymayanlar; Marx’ın ‘Kapital’ine, Lenin’in ‘Devlet ve İhtilal’ine hâlâ inananlar; sürdürülemez kapitalizmin krizinin bir kez daha kanıtladığı üzere, yanılmadılar... “Silahlı mücadele”, “isyan”, “devrim” ve bu ülküler için mücadele bir kez daha tarihin gündem maddesi oluyor! Hayır, “hayal” görmüyorum; beliren alâmetlerin neyi muştuladığından söz ediyorum... Liberal “demokratik” rehavetin beni anlaması mümkün değil; zaten onlardan böyle bir şeyi beklediğim falan da yok... Ben de, Eduardo Galeano’nun ‘Aynalar’ında dediği gibi düşünüyorum... Bakın ne der O: “Barış ve adalet haykırarak doğan XX. yüzyıl, kanın içinde boğulmuş olarak öldü ve bulduğundan çok daha adaletsiz bir dünya bıraktı arkasında. Yine barış ve adalet haykırarak doğan XXI. yüzyıl da önceki yüzyılın izinden gitmekte. Ben çocukken, dünyada kaybolan her şeyin Ay’a gittiğine inanıyordum. Ne var ki, Ay’a giden astronotlar orada ne tehlikeli rüyaları, ne tutulmayan vaatleri, ne de kırık umutları buldular. Eğer bunlar Ay’da değilseler, neredeler o zaman? Yoksa dünyada kaybolmadılar mı? Yoksa dünyada saklanıyorlar mı?”[ Eduardo Galeano, Aynalar: Neredeyse Evrensel Bir Tarih, Çev: Süleyman Doğru, Sel Yay., 2009.] Evet, dünyadaki hiçbir şey kaybolmadı; isyancılar da, isyan da yerli yerinde duruyor; aya falan gitmedi... * * * * * Kıtasal Bolívarcı Hareket’in Üçüncü Kongresi’nin hepimize bir kere daha anımsattığı üzere; hayat bizi, onu değiştireceğimiz eyleme, sahiciliğe çağırıyor… Şimdi sahici olana, her zamankinden daha çok muhtacız… Bugün ne kadar sahici olabilirsek gelecekte de o kadar var olabileceğiz… Bu da tamı tamına kapitalizmle köktenci bir kopuşu gerekli kılıyor… Tam da bu noktada Hannah Arendt’in; “Konuşmadan ve eylem yapmadan yaşanan bir hayat, kelimenin tam anlamıyla, insanın hayatı boyunca yaşadığı bir ölümdür...” “Eylem, insanı açıklayan temel kavramdır; insan, öz varlığını ancak bu şekilde sergileyebilir...” “[İnsanlar] konuşarak ve eylemde bulunarak daha önce görünür olmadıkları dünya sahnesine ayak basar...” “İnsan, önceden belirlenemez bir sürecin başlatıcısı olabilir...”[ Hannah Arendt, Doğumunun 100. Yılında Hannah Arendt, Yayıma Hazırlayan: Sanem Yazıcıoğlu, Yapı Kredi Yay., 2009, s. 63-11.] uyarılarına kulak vermeliyiz... Kolay mı? “Alacakaranlık gün doğumudur,” vurgusuyla Max Horkheimer’in eklediği üzere, “Engizisyon karşıtları için alacakaranlık gün doğumudur. Kapitalist alacakaranlığıysa, günü batırmaya insanlığı gerçekte tehdit eden geceyi başlatmaya gerek duymaz,” Max Horkheimer, Alacakaranlık, Çev: İlknur Aka, Kırmızı Yay., 2009.] diye betimlediği tabloda sürdürülebilir olan tek sahici şey isyandır...
* * * * * Diyeceklerimi toparlarsam; “şimdilik” kaydıyla sözüm şu: Eşitlikçi-özgürlük ütopyaları için aşkla yanılan bir zaman dilimi yeniden kapımızı çalıyorken; tahakkümsüz bir toplumsallık düşüncesi düzenin sınırlarına aldırmayan bir isyanı “olmazsa olmaz” kılar... Şimdi bunun için umut ve isyan zamanı! Bu elbette kolay değil; bunu bilmiyor, anlamıyor değilim! Ancak bana verili koordinatlarda İranlı şairin, “Aşka uçarsan kanadın yanar…” sözünü anımsatanlara; izin verin, ben de Mevlana’nın, “Aşka uçmazsan kanat neye yarar?” yanıtını anımsatayım... Bir de “Nıbadagıs dıgarutyun çicançnar”[ “Amacım zayıflık tanımaz” (Ermeni Atasözü.)] diyen Ermeni Atasözü’nü... Sonra, “İnsanın kurtuluşu doğruluktadır,” diye haykıran Hz. Ali’yi... “İnsanın kendi kendini fethetmesi, zaferlerin en büyüğüdür”. “Cesaret, tehlike anında akıl ve zekânın kullanılmasıdır,” uyarısıyla Platon’u ve “Cesaretin modası hiç geçmez,” diyen Thackeray’i... Nihayet Emile Zola’nın, “Gerçek daima muzaffer olur”; ya da “Gerçek gecikmeyi sevmez” diye ekleyen Seneca’nın sözlerini... El özet Kıtasal Bolívarcı Hareket’in Üçüncü Kongresi, bana bunları yani isyanın gülümseyen kararlılığını anımsattı… TEMEL DEMİRER
N O T L A R [1] “Bir tek fikirdir ki; ne ölür, ne yargıcı vardır, ne mezarı ve ne de tabutu.” (Ermeni Atasözü.) [2] Eduardo Galeano, Aynalar: Neredeyse Evrensel Bir Tarih, Çev: Süleyman Doğru, Sel Yay., 2009. [3] Hannah Arendt, Doğumunun 100. Yılında Hannah Arendt, Yayıma Hazırlayan: Sanem Yazıcıoğlu, Yapı Kredi Yay., 2009, s. 63-11. [4] Max Horkheimer, Alacakaranlık, Çev: İlknur Aka, Kırmızı Yay., 2009. [5] “Amacım zayıflık tanımaz” (Ermeni Atasözü.)
|
|