
EMEKÇİLER KENDİ GÜÇLERİNİ TANIDIKÇA DEĞİŞİMİN YOLU AÇILACAKTIR
Tarih: 07.10.2009 Saat: 21:00 Konu: Politika Haber
Burjuvazi yıllardan bu yana işçi ve emekçileri yaşadıkları yaşamı kadere bağlamışlar ve bunun örgütlü bilinçli bir savaşımla değişmesinin olanaksız olduğunu propaganda ede gelmişlerdir. İnsanların, kendi yazgılarını değiştirmekten aciz, sadece önceden yazılmış kaderlerini yaşamak zorunda olan varlıklar oldukları yönündeki idealizmle bezenmiş burjuva ve feodal görüş, özellikle emekçi ve yoksul kitleler üzerindeki olumsuz etkisini sürdürüyor. Haliyle bu burjuva feodal bakış açısı, insanların, başına gelen her olumsuz olayı ‘takdir-i ilahi’ diye bilinmeyen tanrıya bağlamasına neden olmakta ve yığınların kendi gerçeklerini göreme ve tanımalarının önüne barikat örmektedir. Örneğin emperyalist kapitalizmin krizi nedeniyle işten çıkarılan ya da ‘Sendikalaşmak anayasal hakkım’ diyerek örgütlenip sonra kapının önüne konulan işçilere, birisi çıkıp ‘Kaderiniz böyleymiş’ ya da ‘Takdir-i ilahi, yapacak bir şey yok’ derse, tepki toplar. Her ne kadar ‘çıkarlar insanların yaşamını yönetir’ denilse de, geçmiş deneyimlerden hareketle, işçi ve emekçilerden çok kendi çıkarını tüm toplumun çıkarıymış gibi gösterebilen burjuva kapitalistlerin bu sözün hakkını verdiğini söylemek hiçte yanlış olmayacaktır. Tarihi boyunca, nüfus içinde sayısal olarak hep “azınlık” olan ama kendi içinde her koşulda örgütlü davranabilen, bu anlamda ciddi bir özgüven sahibi olan burjuva kapitalistler, sınıf çıkarları, amaçları ve düşünceleri ile toplumsal yaşamın neredeyse bütün alanlarını etkileri ve denetimleri altına almayı başardı. İşçi ve emekçilerin, sadece egemen sistemin işleyiş kuralları ve ‘kendi denetimleri dışında’ yazılan ‘kaderleri’ni yaşadıkları için işsizlikle, yoksulluk ve sefaletle boğuştuklarını söylemek, kuşkusuz gerçek olmayan bir durum olacaktır. Kapitalist sistemin işleyişinden kaynaklanan yapısal nedenlerle birlikte, sürekli olarak ‘kaderlerine boyun eğmeleri’ propaganda edilen işçi ve emekçi kitlesi, aileden ve okuldan başlayarak ‘edilgen’ hale getirilerek toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşamın dışına itiliyor. Böylece kendi sınıf çıkarlarını geri plana itip, kendilerine öğretildiği gibi ‘başkalarının çıkarları’ için çalışan nesneler haline getiriliyorlar. İşçi ve emekçiler, çalışma ve yaşam koşullarındaki olumsuzlukların da etkisiyle kendi sınıf çıkarları etrafında örgütlenip bir araya gelip harekete geçmedikleri zamanlarda, aslında tamamı egemenler tarafından yazılmış ‘kaderlerini’ yaşadılar. Sermayenin, işçi sınıfının kazanımlarına, en temel haklarına yönelik olarak yoğunlaştırdığı saldırılara rağmen hala yeterince tepki gösterilememesi, sistemin sadece maddi anlamda değil düşünsel (ideolojik) anlamda da başarılı olduğunu gösteriyor. İşsizlikten esnek ve kuralsız çalıştırmaya, farklı çalışma statülerinin yaratılmasından ücretlerin düşürülmesine kadar bütün alanlarda çok önemli saldırılar yaşanıyor. Bugün yaşanan bütün sorunların ortaya çıkmasında ve derinleşmesinde, öncelikle bunların ‘kaçınılmaz’ olduğuna toplumun önemli bir bölümünün ‘ikna edilmiş’ olmasının büyük payı var. Bu nedenle sendikalaştığı için işten atılan, ‘kriz var’ bahanesiyle ücretleri düşürülen, hakları birer birer ellerinden alınan emekçilerin mücadelesi, önce sınıfın geri kalanından koparılarak yalnızlaştırılıyor, sonra her biri kendi ‘kaderleriyle’ baş başa bırakılıyorlar.
İnsanlar, belli bir amacı gerçekleştirmek ya da önceden belirlenmiş bir hedefe varmak için bilinçlenip örgütlenip kararlı olduklarında ve kendi yaşamlarını doğrudan denetim altına almayı öğrendiklerinde, normal koşullarda olduğundan çok daha güçlü olurlar. Dahası, her bir işçi ve emekçinin tek başına ya da kolektif olarak toplumsal ilişkiler içinde kendisini gerçek anlamda bir ‘özne’ olarak var etmesinin, kendi sınıf çıkarları doğrultusunda hareket etmesinin ön koşulu, sadece örgütlüyken gerçek anlamda güçlü olabileceğine inanmasıdır. Buradan hareket ettiğimizde, işçi ve emekçi sınıfların makus kaderlerini değiştirmeleri için örgütlenip bilinçlenip ölçüde kendi güçlerinin ayırdına vararak, değişimin ve dönüşümün öncüsü rolünü oynayacaklardır.
|
|