
‘AÇILIM TARTIŞMALARININ AÇIĞA ÇIKARTTIĞI GERÇEKLER
Tarih: 07.10.2009 Saat: 20:53 Konu: Kürdistan
TC devleti geçmişten bu yana her daimi emekçilerin taleplerine karşı hep ketüm davranmıştır. Hem “demokratik standartların yükseltilmesi”nden söz edip hem de “Anayasa değişikliği gündemimizde yok” demek arasındaki ilişkiyi “olumlu yönde” yorumlamak mümkün değildir.Ama baştan sona antidemokratik faşist cunta Anayasası sınırlarında kalarak demokratik standartların yükseltilemeyeceği ortada duran bir gerçekliktir. AKP hükümetinin “demokratik Açılımım” sözlerinin bir ninni olmaktan ötere gitmeyeceği daha başta bilinen bir olguydu.. Dahası halkın çok büyük bir kesiminin ve demokratik kuruluşlar, sendikalar, kitle örgütlerinin Anayasa değişikliğini talep ettiklerini söyleyip, ardından kendilerinin böyle bir düşüncelerinin olmadığını söylemenin halk iradesiyle, onun temsiliyle bağını olumlu yönde kuracak bir şarlatanın da aslında çıkmaması beklenir. Hükümet adına tam yetkili Bakan’ın çok açık ve bilinçle seçilmiş ifadelerle “Milli Bütünlük Projesi” olarak adlandırdığı “proje”, mantığı ve “sınırları” açısından başından itibaren belirsiz değildi. Devlet projesiydi ve “Tek millet, tek dil, tek devlet, tek bayrak” sloganında ifadesini bulan anlayış ve politikanın ruhuna sahipti. Bu bakımdan “Koordinatör İçişleri Bakanı”nın açıklamalarına bakarak şaşırılacak bir durum yok. “Proje”, açık ki, Kürt mücadelesinin; Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürtlerin ulusal hak eşitliği talebinin ve buna bağlanan tüm diğer aktüel istemlerinin yerine getirilmesi için yürütülen mücadele esas olmak üzere iç ve dış çok çeşitli ve birçok etkenin sonucu olarak gündeme geldi. Hükümetin “açılım” vaadiyle ve “Sorunun çözümü için her kesimden görüş alma” iddiasıyla başlattığı “görüşme turları”yla birlikte sorun, egemenlerin istemedikleri kadar geniş bir kesim içinde tartışılır hale geldi. Siyasal demokrasi sorunları üzerine aykırı fikirlere tahammülü olmayan bir siyasal ‘geleneğe oturan’ bir ülkede bu durumun kendisi, önemli bir gelişmeyi ifade ediyordu. Demokratikleşme talebinde birleşen çok büyük bir kesim ile buna karşı çıkan aşırı faşist şoven ve kan akması üzerinden politika yapan kurum, parti ve çevrelerin tarafları oluşturdukları bu tartışmada, hükümet ve temsilcileri sözüm ona “Milletimizin görüşünü öğrenmek” üzere “Yukarıda duruyorlar”dı! Üç aya yakın bir süreç sonrasında ilgili bakan, “Herkes sorunun çözümünü istiyor, herkes demokratik standartların yükseltilmesini istiyor, herkes terörün bitmesini istiyor” diyor ve ardından da tüm bu herkesin istemlerini anlamsız kılacak hedeflerini sıralıyor. Gündemlerinde anayasa değişikliği, siyasal af gibi şeylerin olmadığını; kendilerinin “Bin yıldır birlikte yaşayan ve iç içe geçmiş milletimiz”in bütünlüğünü pekiştirmek istediklerini söylüyor. “Devletin bütünlüğü, milletin birliği, resmi dilin Türkçe olduğunun tartışılamazlığı”na dikkat çekmekle yetinmiyor. Baykal-Bahçeli ikilisinin “etnik kimliği milli eğitim sistemimize sokarak ülkenin üniter bütünlüğünü bölüyorsunuz” propagandasıyla birleşen sözler ediyor. Tartışılan sorunların merkezinde yer almasına rağmen bir tek kez bile Kürt sözcüğünü ağzına almamaya özen gösteriyor ve “bitiş düdüğü” niteliğinde bir söylemle “Açılımın sonunda terör sona erecek ve Türkiye huzura kavuşacaktır” diyor. Ve bakan, ironi niteliğinde sözlerle; “Demokratikleşerek ve özgürlük alanını genişleterek” bu işlerin yapılacağını beyan ediyor. Çözümsüzlükte ısrarın “çözüm” formülüdür bu! Aslında gelişmelerin ve bağlı açıklamaların bir kez daha gösterdiği şudur: Sınıflı toplumlarda, sömürülen ve ezilenlerden yana en küçük bir iyileşme bile, ancak bu işçi ve emekçi yığınların kararlı mücadelesinin ürünü olabilmektedir. Bugüne kadar ki tarihin ortaya koyduğu, bu mücadele egemenleri ve politik-askeri temsilcilerini taviz vermeye zorlamadıkça, bir tek hak kırıntısının bile söz konusu olmadığıdır. Bu tartışmanın, ki o pratikte süren bir mücadeleye bağlı olarak gündeme gelmiştir-Kürtler ve Türkiye’nin çeşitli milliyetlerinden halklarına yararlı sonuçlar vermesinin tek garantisi de, günün koşullarını da gözeterek emekçilerin ve örgütlerinin en geniş katılımlı birleşik mücadelesini yaymak ve daha etkili hale getirmektir.
Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması, antidemokratik yasalarla ve faşist 82 Anayasa’nın tümüyle değiştirilmesi, işçi sınıfının, tüm ezilenlerin ve Kürtlerin taleplerinin karşılanması, dil-kültür sınırlamalarının son bulması, anadilde eğitimin gerçekleşmesi, siyasal genel af, partiler ve seçim yasalarının halkın çıkarları ve hakları esasına bağlanarak tümüyle yenilenmesi vb. vs, bütün bunlarda ilerleme ancak burjuvazi, AKP hükümeti ve öteki kurumlarını buna mecbur bırakmakla olanaklı olabilecektir. Bu sadece yakın-uzak tarihin değil güncel sürecin de en önemli derslerinden birisi olarak önümüzde durmaktadır.
|
|