
EMPERYALIST SAVAŞ MAKİNASI NATO DAĞITILSIN
Tarih: 16.04.2009 Saat: 16:29 Konu: Dış Politika
ABD emperyalizminin önderliğinde Batılı emperyalistlerin, II. Emperyalist paylaşım savaşının ardından oluşturdukları NATO 60. Yılını doldurdu. 60. Yıl nedeniyle NATO üyesi ülkeleri devlet ve hükümet başkanları Fransa da bir araya gelerek, NATO’nun emperyalizmin savaş bekçisi olduğunu bir kez daha onaydılar. NATO’nun 60. Yıldönümünü nedeniyle yapılan toplantıya ilişkin olarak burjuva basının sütunlarını NATO’ya ilişkin yazılar süsledi. Faşist ve gerici basını, NATO’nun dünü, bugünü ve yarını üzerine yetkili yetkisiz ağızlardan aklama adına eteklerindeki taşları döktüler. : Burjuva medya NATO’yu demokrasinin koruyucu ve kollayıcısı olarak pazarlayarak Türkiyen’in NATO’da ne kadar önemli bir yere sahip olduğundan övünerek bahsediyor ve NATO zirvesinden, NATO genel sekreterinin seçimi için ne kadar fazla ödün kopardığı yalanını pompalıyor. NATO’nun emperyalist kapitalist sistemin bekçisi olduğu ve savaş makinası rolünü oynadığı gerçekliği görmezden gelinerek, NATO’ya ne kadar gereksinim duyulduğu savunuluyor ve TC devleti NATO’nun vurucu gücü olması nedeniyle şanslı olduğu palavrası savunuluyor. Fırsat ele geçirilmişken Türk egemenlerini de daha girişken olmaya çağırıyor ve NATO’nun barışı korumada ne kadar başarılı olduğundan dem vuruluyor. , yalnızca, NATO yükümlülükleri için bütçesinden en fazla ödenek ayrılanlardan biri olan ülkemizin, NATO’nun en yoksul ülkelerinden birisi olduğunu okuyoruz. Ama bu çelişkinin bile gerçek siyasal ve toplumsal alan üzerinde durmadıklarını görüyoruz. Bir cümleyle özetlersek Cumhuriyet, “daha onurlu bir NATO üyeliği” istiyor. NATO’ya ilişkin emperyalist propagandayı, NATO’yu benimsiyor. NATO kaynaklı iddialar başlıca olarak, NATO’nun “Stalin Sovyetler Birliği’nin yayılmacı emellerini” önlemek için kurulduğu, dünya barışının korunması faktörü olduğu, bunda ve Avrupa’da bir savaşı önlemede başarılı olduğu, demokrasinin teminatı olduğu; NATO’nun dünya barışı için vazgeçilmez olduğu vb. dır. Ülkemizde 1960’lardan bu yana mücadele sürecinde azımsanmayacak bir anti-emperyalist bilinç, NATO ve Amerikan aleyhtarlığı gelişmiştir. Burjuva yazar çizer takımının propagandaları özellikle ilerici kitlelerin bu bilincini bulandırıcı amacı taşımaktadır. Bu açıdan NATO gerçeğine ve bu iddiaların iç yüzüne kısaca da olsa bakmak, emperyalist ve gerici propagandaları açığa çıkarmak özel bir önem taşıyor. Peki yayılmacı olan kim di? 60.yıl önce, Hitler faşizminin yenilgisinin yükünü Sosyalist Sovyetler Birliği, Doğu ve Batı Avrupa proletaryası ve halkları omuzlamıştı. Emperyalist savaş, bir Asya ve Avrupa ülkesinde, dev koşullarında olgunlaşmış. Doğu Avrupa da çok sayıda ülkede demokratik diktatörlükler yolundan sosyalizme geçilmişti. Ve dünyada, başta SB’nin bulunduğu bir sosyalist kamp doğmuştu. Yalnızca bu değil, savaş faşizmin kan ve zulmünü, acılı vahşet düzeyinde yaşamış halklarının, devrimci istekle sosyalizme sempatisi doruğa çıkmıştı. Dünya halklarının nezdinde Sosyalist Sovyetler prestiji çok yükselmişti. Paylaşım savaşımından sonra emperyalist devletler, Hitler’e ezdiremedikleri sosyalist Sovyetlerin ve sosyalizmin kazandığı prestiji karşısında “korkuya” kapıldılar. Avrupalı emperyalistler kendileri yıkıma uğratmış olan savaşta karlı çıkan ABD’nin patronluğunda, sosyalist kampa, ezilen halkların kurtuluş kavgasına karşı her düzeyde siyasal ve örgütlenmelere giriştiler. Birleşmiş Milletleri, Sovyetler Birliği’ne ve diğer devrimci iktidarlara karşı saldırı amaçlı kullanmaları yetmemişti. O yüzden bu savaş örgütünü kurdular. 4 Nisan 1949’da Washington’da kuruluş bildirgesi imzalanan örgütün hedefi ve varlığının temeli, Sovyetler Birliği ve sosyalist dünya olarak kendilerince de itiraf edilmiştir. Ve gene emperyalistler “ Doğu Bloku”ndan gelecek her hangi bir saldırıya karşı, taraf üye ülkelerden bir ya da uluslar arası tanesini, yönetilecek her hangi bir saldırıda silahlı _egemo kullanmak dahil olmak üzere, gereken bütün önlemleri alacaktır.” Güvencesi yasa katında sağlanmış oluyordu. Emperyalistler savaşın içindeyken, Hitler belasından kendilerini Sosyalist Sovyetler ve Kızıl odu aleyhtarı yeni bir savaşı kışkırtıcı faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları halde, -kendilerini saldırıya uğrayacakmış gibi savunmaya özen gösterdiler.Savaşın sonucunda, Avrupanın hemen tüm ülkelerinde, direnişin önderliğini komünist partiler, devrimci örgütler yürüttükleri halde, iktidara gelmelerinin önünü –ABD ve Avrupalı müttefiklerini emperyalist amaçlı karşı devrimci faaliyetleri, entrikaları kesti.Almanya’nın ikiye ayrılmasını sağlayıp Berlin’i bölüp, askeri üsse dönüştüren de, ABD ve İngiliz emperyalistleridir. NATO bu gelişmelerin bir sonucuydu ve bir üst yapı aşamasıydı. Sosyalist sisteme karşı, askeri bir saldırganlık paktı olarak oluştu ve faaliyet yürüttü. Çin devrimini önlemek için Çan Kay Şek’i iktidarda tutan NATO güçlerinden başkası değildi. Devrim için savaşan Köre halkına karşı, yerli gericiliğin ardına geçerek, İki Kore yaratmalarda NATO’culardır. NATO’nun kuruluşu gerekçesinde “ Sovyet yayılmacılığın ”dan söz edilir hep. Tarihi gerçekler, emperyalist saldırganlık amaçlarını gizlemek için elbette çarpıtılacaktır. , 19.parti Kongresinde, savaş sonrası emperyalist saldırganlıkları, savaş kışkırtıcılıklarını ve entrikaları sergileyen Stalin yoldaş,Sovyetler Birliğinin savaş propagandasını en büyük suç ilan ettiğini açıklar. Ayrıca barış propagandası,atom ve kimyasal silahların ve askeri güçlerin sınırlandırılması taleplerini sürekli dile getirdiklerini, Birleşmiş Milletler’de verdikleri mücadeleleri aktarır. Ve BM’nin barışı koruma amacıyla kullanma ısrarlarını vurgular. Tarihi gerçeklerde bunlardır. Zira aynı tarihlerde kurulmuş olan NATO, savaş için her tür tedbiri almakla, üyelerini yükümlendirirken, barış mücadeles’ini yürüten Stalin döneminin Sovyetler Birliği’ni “savaş kaynağı”, “saldırgan” bir güç olarak sunmaktadır. NATO’yu oluşturan emperyalist devletler, bu sözde “tehlike”ye karşı, nükleer silahlanmayı esas alan bir savaş stratejisini oluşturuyorlar, adım da “savunma”, “caydırıcılık” vb. koyuyorlardı. Bundan sonra da NATO, “Hür dünya”yı devrimlerden korumak için dünyanın dört bir yanında savaş, ateşleri tutuşturdu. Sosyalist Sovyetler Birliği’nde kapitalizme geri dönü§ü başaran revizyonist iktidar, Sovyetler Birliği’nin sosyal-emperyalist bir ülke haline getirdikten sonra, NATO, dünya hegemonyası için VARŞOVA Paktı’yla dalaşmayı sürdürdü. NATO’ya üye olan ülkelerin, özellikle de F. Almanya ve Akdeniz ülkelerinin uluslar arası ve üstünü, göklerini NATO üsleri, silahları, uydularıyla doldurdu. NATO, 1990’a kadar varlığını, SSCB’nin öncülüğündeki Doğu Bloku’nun varlığıyla gerekçelendirmiştir. Sözde Kuzey Atlantik ülkelerini Sovyet tehdidinden koruyacaktı. Ancak SSCB’nin de içinde olduğu Doğu Bloğu’nun ve onların askeri paktı olan Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra bu geleneksel tehdit artık geçersiz kaldı. 1990’dan sonra AB’nin Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesi ve bu ülkelerin çoğunu AB’ye katmasına karşılık, ABD’de, bu emperyalist askeri bloğa Doğu Avrupa’nın bir çok ülkesini katarak, NATO üzerinden bu ülkeler üzerinde askeri hakimiyetini elinde tutmaya çalışmıştır. Bu yıl Arnavutluk ve Hırvatistan’ın katılımıyla üye sayısını 28’e çıkaran NATO, varlığını dayandırdığı geleneksel tehdit unsuru ortadan kalktığı için, 1990’lardan sonra kendisine yeni varlık gerekçeleri bulmuştur. Bunlar, “uluslar arası terörizm”, “ istikrarsızlık”, “ belirsizlik”, “bölgesel kriz ve çatışmalardan kaynaklı riskler” gibi gerekçeler olmuştur. Bu gerekçelerle NATO, kendisine istediği an, istediği ülkeye saldırma yetkisi vermiştir. Emperyalist güçlerin hegemonya mücadelesinde saldırı ve işgal aracı olan NATO, bugün de rakibi olarak gördüğü Rusya’ya karşı rekabetini sürdürmektedir. Bir yandan Rusya BDT ülkeleri ile diyalog yolunu deneyen ve Rusya’yı NATO toplantılarına katarak, onun göstereceği tepkileri denetlemeye çalışan NATO, diğer yandan Kafkaslarda Gürcistan ve Ukrayna’yı NATO içine almaya çalışmakta ve Rusya’yı güneyden çevreleme taktiğini sürdürmektedir. Rusya’nın tepkisiyle şimdilik ertelenen bu adım, muhtemelen ileride yeniden gündeme gelecektir. Rusya, Gürcistan-Güney Osetya savaşındaki müdahalede olduğu gibi askeri tehditlerin yanı sıra, özellikle elinde bulundurduğu doğal gaz gibi enerji kaynaklarının Avrupa’ya akışını durdurma gibi yaptırımlara da başvurmaktadır. Son dönemlerde zayıflamış olan Rusya-ABD ve Rusya-NATO diyalogunun yeniden başlatılması görüşüldü. NATO, başta ABD emperyalizmi olmak üzere, emperyalist devletlerin bir savaş makinesi, katliam aracıdır. Dünyanın en büyük terör örgütüdür. Bu terör örgütü, dünya işçi sınıfı ve halkları için en büyük tehdittir. Onun hedefi, işçi sınıfını devrim ve sosyalizm fikri ve mücadelesinden vazgeçirmektir. Bundan dolayı, başta komünist partiler ve örgütler olmak üzere, işçi sınıfının öncü ve örgütlü güçleri her zaman NATO’nun hedefi olmuştur. Emperyalizme ve işbirlikçi iktidarlara karşı gelen, bağımsızlık mücadelesi yürüten güçler her zaman NATO’nun hedefleri olmaktadır. NATO, her zaman ABD’nin emperyalist politikalarını hayata geçirmenin bir aracı olmuştur. ABD emperyalizmi, NATO güçlerini kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçirmiş, emperyalist saldırganlık ve işgallerde dayandığı güç haline getirmiştir. Açıkçası NATO, Avrupa ve Akdeniz’de Türkiye ile birlikte, Atlantik, Akdeniz ve Pasifik’e kadar sayısız askeri “sivil” teşkilatı, silah ve asker gücüyle, bir başka “dünya devleti”dir. Emperyalist bir savaş makinasıdır. Kapitalist emperyalist dünyanın askeri savaş kurmayıdır. Doğrudan NATO sahası dışında, dünyanın dört bir yanında üsler, asker ve silah gücüyle emperyalizmin her yerde bekçisi olmuştur. Orta-Doğu’yu kan ve ateş dünyası haline getiren, NATO ve “patronu” ABD’dir. Afganistan da ve dünyanın bir çok yerinde barışı tesis etme adı altında halkların bağımsızlık ve özgürlük istemleri NATO silahlarıyla yok edilmeye çalışılıyor. Afrika, Güney Asya, Latin Amerika halkları, NATO savaş stratejilerine göre, NATO silahları desteğiyle faşist ve gerici diktatörlüklerinin vahşeti altında yaşamaktadırlar. Emekçi yığınların sırtından doldurulan devlet hazinelerinden, her yıl , milyarlar silahlanmaya harcanmaktadır. İnsanlık açlık, yoksulluk, konutsuzluk ve işsizlik, eğitimsizlik ve sağlık sorunlarıyla boğuşurken, emperyalist devletlerle, bağımlı yeni sömürge devletleri, nükleer, kimyasal ve konvansiyel silahlanmalarını her yıl daha çok artırmaktadırlar. İşte NATO bu demektir. NATO üyeliği de, emperyalist amaçlar için çalışmak demektir.
Türkiye ve NATO II. Emperyalist paylaşım savaşımın bitimiyle birlikte, Türkiye, batılı emperyalist patron ABD’nin askeri ve siyasi-ekonomik bağıt altına girmeye başladı. Tüm batı kapitalizminin patronu Amerika, eskiden beri yönünü batı kapitalizmi ve emperyalizme döndürmüş olan Türkiye egemler sınıflarını da yeni patronu oldu. Marshall yardımı, Truman doktrini derken, ABD ile ikili bağımlılık ilişkilerini geliştiren işbirlikçi büyük burjuvazi ve toprak ağaları, emperyalist NATO paktına girebilmek için çok çaba harcadılar. Bu uğurda bir tugay askeri, Kore’ye, Kore halkının devrim ve sosyalizm kavgasını, emperyalizmin çıkarları için kan ve ateşle boğmaya gönderdiler. 1952 yılında NATO’nun resmen üyesi olunca, Türk egemen sınıfları, emperyalist efendilerinin yanında sosyalist dünyaya karşı, ulusal bağımsızlık savaşlarına, devrim kavgalarına karşı, savaş kışkırtıcıkların da, savaş hazırlıkları ve silahlanma yarışlarında, sadık bir müttefik olarak yer aldılar. İkili askeri-siyasi bağımlılık zincirlerine, NATO kölelik zincirini de “kusursuzca” eklediler. Revizyonizmin iktidarı almasıyla, Sovyetler Birliği’nin, batılı emperyalistlerin karşısında giderek dünya hegemonyası için dalaşmaya başlamasıyla birlikte, Türkiye, NATO için daha da önem kazandı. SB’ne karşı dinleme, casusluk istasyonları, casus uçakların kaldırılması, Türkiye üzerinden gerçekleştirildi. NATO’nun Güneydoğu kanadında yer alarak, NATO’ya karşı “ yükümlülük çerçevesinde “ 800.000’e yaklaşan bir ordunun, beslenmesi, eğitimi her türlü silah teçhizat, askeri hava alanları, yılda çok sayıda askeri tatbikat, emperyalistlere milyarlarca silah ve mühimmat borcu, hepsi de Türkiye işçi ve emekçi yığınlarının sırtından sağlandı.. NATO üsleri, ülkenin dört bir yanında kuruldu. Kürdistan, ABD ve NATO’nun üs alanına döndü. Özellikle 12 Eylül askeri darbesinden itibaren, İran gibi, sadece bir ABD müttefiğinin kaybıyla, NATO planları doğrultusunda, hava alanları yeni üs alanları açıldı, yer üstü ve yer altı silah depoları, nükleer başlıklı füzeler konuşlandırıldı. Güneybatı Akdeniz ve Ortadoğu, Karadeniz sahil bandı, yeni ABD-NATO tesisleriyle donatıldı. Konya Ovasının NATO uçak tatbikatları için hazırlanması faaliyetleri halen sürmektedir. Askeri uçak, silah ve mühimmatın üretilmesi için, ABD emperyalist tekelleri, devlet ve yerli tekellerin ortaklığıyla, büyük çaplı bir silah sanayi oluşturuldu. F-16 uçaklarına, halkın vergilerinden oluşan hazineden ve trilyonluk borçlanmalarla bu alanlara milyarlar harcandı. Onunla da yetinilmedi. F-16’ların montajına başlandı. Türkiye, milyonlarca dolar tutarında silah satan bir ülke haline getirildi. Silahlı kuvvetleri modernize etmek amacıyla, askeri diktatörlüğün gücüne dayanarak, kuvvet komutanlıkları bünyesinde “savunma”yı güçlendirme vakıfları kurularak, işçi ve emekçilerden milyarlarca lira toplandı. Ekonomi daha da askerileştirildi. Bütün bu yapılanlar, NATO’nun plan ve programlarıyla ilgiliydi; çıkarlarını NATO’cularla birleştirilmiş egemen sınıfların planlarıyla ilgiliydi. Iran-Irak Savaşı boyunca, Orta-doğu ve Körfez’e müdahale senaryoları, NATO kaynaklı, NATO planlarına göre, Türk egemen sınıflarının ortaklığıyla, Türk ordusu eliyle gerçekleştirilecek planlar olarak yapıldı ve koşullar elverdiğinde de uygulanacaktı. Yani Türkiye, emperyalist emeller (ve Türk burjuvazisinin işgal hevesleri de buna eklenmeli) için, Orta-doğu’nun, Kürt ve Arap halklarına karşı askeri saldırıların aracı olacaktı, başka yerlerde olduğu gibi. Çünkü, ülkenin egemen sınıfları, NATO’yu kendi “güvenlikleri” (yani sınıf çıkarları için) elzem gördükleri kadar, batılı emperyalistler de, Türkiye’ye, Ortadoğu Jandarmalığı, ve güneyden Rusya’ya karşı ileri bir sınır karakolu olarak ihtiyaçları vardır. Bunu bugün en yetkili ağızlar da dile getirmektedirler. Bütün olgular, NATO ve NATO üyeliği gerçekleri göstermektedir ki, NATO üyeliğinin, Türk ve Kürt proleterleri ve emekçi halkları için yurtsever ve devrimci gençlik ve aydınları için uluslar arası olumlu yanı yoktur, olamaz da. NATO’yu demokrasinin teminatı sayan liberaller, 12 Mart ve 12 Eylül balyozlarını unutmuşa benziyorlar. Her iki darbenin NATO ve patron ABD’nin stratejileri doğrultusunda yapıldığını görmüyorlar. NATO ve emperyalizmin propaganda aleti olmayı sürdürüyorlar. NATO üyeliği, Türkiye’nin emperyalizme bağımlılığının en önemli halkalarından biridir. Ve NATO üyeliği son bulmadan Türkiye’nin emperyalizmden bağımsızlaşması,bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşmasından söz konusu edilemez. NATO üyeliği, ülkede emperyalist işbirlikçi sınırların egemen olmasının ürünüdür. Sömürü zulüm düzeniyle, NATO üyeliği el eledir. İşçi ve emekçilerinin, bir avuç sömürücü tarafından el konulmasıyla, faşizm ve gericilikle, NATO üyeliği el eledir. Siyasal özgürlüklerin yokluğu, işsizlik ve yoksullukla, NATO üyeliği el eledir ve yaşam güvencesinin yokluğu, sağlık ve eğitim eşitsizliği NATO üyeliği el eledir. NATO” üyeliği, emperyalist savaş kışkırtıcılığına alet olmak yürütmekle el eledir. NATO üyeliği; egemen sınıfların, proletarya ve emekçilerin devrim ve sosyalizm kavgasını boğmaları için bir güvencedir; ulusal bağımsızlık ve özgürlük kavgası ezilmesi için bir güvencedir. Dolayısıyla NATO üyeliği son bulması, devrimci savaşımın anti-emperyalist görevlerinden biridir. Açıkçası NATO’ya ve NATO üyeliğine karşı çıkmak emperyalist savaş örgütüne ve bağlanmaya karşı mücadeledir, ülkemizdeki anti-emperyalist mücadelenin önemli bir bileşenidir bunu da ancak Türkiye proletaryası önderliğinde, emekçi halkların devrim ve sosyalizm kavgası sağlar ! Devrimin başarısıyla kurulacak devrimci geçiş iktidarı, emperyalist her türlü kölelik bağlarını koparıp atarken, NATO üyeliğine de son verecek; bölge ve dünya halklarına karşı her türlü emperyalist entrikayla mücadele edecektir. Hangi ad altında olursa, askeri paktlara karşı tavır alarak, dünya halkalarıyla kardeşlik ve dayanışmayı esas alan, enternasyonalist dış politikası güdecektir. Devrim NATO ve diğer tüm emperyalist bağlarını parçalayacaktır
|
|