
KERKÜK’ÜN STATÜSÜNÜ ABD BELİRLİYOR
Tarih: 15.06.2008 Saat: 12:24 Konu: Kürdistan
Güney Kürdistan Federe Kürt yönetiminin olmazsa olmaz olarak baktığı Kerkük’ün Kürt kenti olduğu ve Güney Kürdistan Federe Yönetimine bağlanması için referandumun yapılmasını elzem olduğu sözleri ve iddiaları gelinen durumda ABD ve TC devletinin itirazlarına maruz kalarak geriye düştü. Önce ertelenen Kerkük referandumu ardından Kerkük’ün statüsünün paylaşılmasında sorun olmadığı açıklamasıyla Güney Kürdistan Kürt yönetimi Kerkük hakkında söylediklerini yalayıp yuttuklaır gibi nasıl bir iradesizliğe sahip olduklarını ve ipleri ABD’nin elinde tuttuğu ve ABD’nin dediği her şeyin Kürt yönetimince kabul edildiği bir kez daha açığa çıkmış oldu. Dahası ABD emperyalizmi işbirlikçi Kürt yönetimince Kürtleri teslim almış ve istediği biçimde kullanır duruma gelmiştir.
Bir yandan sınırötesi operasyonlar aralıksız bir şekilde sürerken, öte yandan Türkiye'nin ' PKK'nin etkisizleştirilmesinin yanı sıra Kerkük'ün Kürt bölgesine bağlanmaması' yönündeki dayatmaları Kürt yönetimi tarafından kabul edilmiş durumda. Sınırötesi operasyonlar sonrasında Türkiye, Irak ve Kürt yetkililer arasında başlayan diplomatik sürecin en üst düzeye çıkarılması amacıyla Başbakan Tayyip Erdoğan'ın tarihi açıklanmayan Irak ziyareti öncesinde, Kerkük referandumuyla ilgili önemli gelişmeler yaşanıyor. Güney Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani, Dubai'de Reuters ajansına yaptığı açıklamada, 'Kerkük'ün statüsü konusunda çözüm istediklerini, ancak bu çözümün ille de referandum yoluyla bulunmasının gerekmediğini' söyledi. Bu açıklamayla birlikte, PKK'nin tasfiyesinin yanısıra en önemli sorun olarak gördüğü Kerkük konusunu gündemden düşermeyen Türkiye'nin ABD'yle birlikte geliştirdiği tasarının Güney Kürdistanlı yetkililer tarafından kabul edildiği açığa çıkıyor. Kerkük'le ilgili gelinen aşama, ABD Başkanı Bush ile Erdoğan'ın 5 Kasım 2007'deki görüşmesinin bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Görüşmenin ana gündemini 'PKK'ye karşılık Federe Kürt yönetiminin tanınması' hususu oluştururken, bunun için de bazı adımlar şart koşulmuştu. Türkiye, Kürt yönetimini, 'PKK'ye karşı işbirliği, bağımsız devlet gibi hareket etmek yerine merkezi hükümeti yani Bağdat'ı esas alması, Kerkük'te referandumun yapılmaması ve Kürt bölgesine bağlanmaması' şartlarıyla tanıyacağını ileri sürmüştü. Başta karşı çıktığı sınırötesi operasyonlara sessiz kalarak ve sorunun PKK'den kaynaklandığını savunarak, PKK'ye karşı Türkiye'yle ortak hareket etme kararı alan Kürt yönetimi, daha sonra Irak bayrağını kabul ettiğini ve merkezi hükümeti esas alacağını da duyurdu. Bu gelişmelerle birlikte Türkiye ve Irak yetkilileri arasında başlayan diplomatik süreç, Kürt yetkilileri de kapsayacak şekilde sürüyor. Bush-Erdoğan görüşmesinin önemli gündem konularından biri de kuşku yok ki Kerkük'tü. TC Devleti, 5 Kasım'da sonra ABD ile görüşmelerde tanıyacağı Federe Kürt hükümetini, 'Kerkük'ün bağlanmayacağı bir hükümet' olarak ABD'ye dayatmış ve ABD de bu şartı kabul etmişti. 16 Aralık'ta sınırötesi operasyonlara start verilirken, hemen 2 gün sonrasında ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın Kerkük'te bulunduğu sırada, Kerkük referandumunun hazirana ertelendiği duyurulmuştu. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, ilk kez 'Kerkük'süz modern bir federasyona razı olduklarını' açıklamıştı. Böylece 'erteleme' kararı ilk adım atılmış olurken, asıl adımın Kerkük konusunun Birleşmiş Milletler'e devredilmesiyle birlikte, bu günlerde atıldığı kaydediliyor.
Nitekim Kürt hükümetinin başbabakanı Neçirvan Barzani'nin açıklamalarını değerlendiren, referandumun haziranda yapılmayacağının keisnlşetiğini gösteriyor. ABD’nin Süni aşiretleir yedekleme politikaısna bağlı olarak Kürtlerin bu duruma, 'Kerkük ve Musul civarındaki bazı il ve ilçelerin Kürt bölgesine dahil edilmesi' karşılığında razı olduğu belirtiliyor. Bu yerler ise; Musul'un batısındaki Sincar bölgesi, Sincar-Musul arasındaki Tel Afer, Maxmur, Musul'un doğusundaki Bardareş, Erbil'in güneyindeki Altınköprü... Kürt, Türkmen, Arap ve Asurilerin yaşadığı, İran, Suriye ve Türkiye'nin sürekli olarak provokatif girişimlerinin sürdüğü Kerkük ve Musul'un Kürt bölgesine bağlanmaması kararının ABD tarafından alındığı ve Kürt hükümetinin boyun eğmek zorunda kaldığı bir gerçek. ABD'nin, hem bu yerlerdeki kaosun daha da derinleşmesini göze alamadığı, hem de zengin petrol yataklarının tek başına Kürt yönetimine geçmesini istemediği ve hemde bölge ülkelerinde staratejik müttefiki TC devletini menmun etmek için böyle bir kararı aldığı bilinen bir olgudur. Kerkünün ayrı bir statüsü içinde değerlendirlmesinde en çok TC devletinin memnun olduğu ve istediğini koparıp aldığı bir gerçek. BM ise, bu gelişmeler sonrasında referandumsuz Kerkük'ün statüsünü belirleyecek. Bağdat yönetimini esas alan, PKK'ye karşı Türkiye'yle hareket eden ve Kerkük'ün Kürt bölgesinin dışında kalmasına razı olan KDP ve YNK'nin bu süreçten büyük bir kayıpla çıkacağı ve işbirlikçi politikaların Kürtlere yıkım ve zulümden başka birşey getirmeyeceği bir olgudur. Dahası Kürtlerin her zaman düşmanı olan ABD emperyalizminin, kendi emperyalist çıkarları doğrultusunda Kürtlerin çıkarlarının belirlendiği ve hareket alanlarının daraltılmasının, güneyde İran'ın etkisini dengelemek üzere Türkiye'yi de devreye sokmak istemesinin bunda öneml bir unsur olduğu unutulmamalıdır. Bilindiği üzere Kerkük meselesi de TC devleti için her zaman için “Milli bir dava” olarak görülmüş ve her fırsatta Musul-Kerkük’ün işgali hayalleri canlı tutuldu. Görüldüğü gibi Kürt halkı kendi kaderini tayin etme hakkını almaya uğraşırken, yeni kurulan Türk devletiyle İngiliz emperyalizmi açısından sorun, Kürdistan’ın nasıl pay edileceği noktasında cereyan ediyordu. Ve nihayet 1924’te sorun İngiltere tarafından Milletler Cemiyetine getirildiğinde, oluşturulan komisyon yaptığı incelemeler sonucunda; bölge nüfusunun %63’ünün Kürt, %8’inin ise Türklerden oluştuğu, bu sebeple en doğru çözümün burada bağımsız bir Kürt devleti kurulması olduğu, ancak siyasi açıdan Türkiye ile İngiltere ve Irak devletleri arasındaki ilişkiler göz önüne alındığında en iyisinin Kürdistan’ın bu bölgesinin ikiye bölünerek kuzey kısmının Türkiye’ye güneyinin ise Irak’a bırakılması gerektiğine karar verdi.
Bu karar kelimenin tam anlamıyla Kürt halkının kaderinin emperyalistlerin çıkarlarına kurban edilmesi anlamını taşıyordu. Buna rağmen, Mustafa Kemal, Musul ve Kerkük’ün tamamen Misak-ı Milli sınırları içinde olduğunu ve bir karışının bile hiç kimseye verilmeyeceğini, gerekirse bu uğurda savaşa girmekten kaçınmayacaklarını beyan etsede, genç TV devleti İngilizlerlerle anlaşmak için öne sürdüğü talepleri Musul’un kuzeyinin kendilerine bırakılması, İngilizlerle askeri bir anlaşma yapılması ve Musul petrolünden kendilerine pay verilmesiydi. Yapılan müzakereler sonucunda esas olarak Musul petrolünden pay verilmesi hususu öne çıktı ve TC hükümeti kendilerine Musul’un petrol gelirinden %10’luk bir kar payının 25 yıllık süre için ödenmesini kabul etti. Fakat ardından yine Türkiye’nin talebi üzerine bu kar payına denk düşen 500 bin İngiliz sterlini TC hükümetine ödenerek konu bir daha açılmamak üzere kapatıldı.
Ne ki TC devleti Musul ve Kerkük üzerinde politik arayışlardan vacgeçmedi. Her fırsatta faşist gerici güçler Musul-Kerkük hayalini canlandırmaya çalıştılar. Bölgede etkinliği güçlendirmeye amaçlayan TC devleti Kerkük’ün türk olduğu ve Türk olarak kalacağı gerici yaklaşımı ve Kür hareketinin bölgede etkiniliğini sınırlandırma çabaları sonucunu verid ve Güneyli Kürt yönetin mi Kerkük Kürt kentidir ve Kürt federe yönetimine bağlanacak sözleri havada asılı kaldı ve ABD Kerkük’ün statüsünü BM devrederek , Kürtlerin istemleri ve haklarını hiçe sayarak, Kürt hamiliğinin emperyalist çıkarlarla sınırlı olduğunu gösteriyor.
|
|