DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
KİMİN İÇİN BÜYÜDÜ EKONOMİ
İşçi Memur
Holding medyası son günlerde birer saat arayla verdiği haberlerde; “Türkiye ekonomisinin tarihi rekoru kıracak biçimde büyüdüğünü ve kişi başına(!) milli gelirin 5 bin 477 dolara çıktığı “müjdesini” verip açlık binde kaç ve yoksulluk aşağıya çekilmiş ve her şeyin yolunda gittiği yalanı pompalanıyor. Hem de yoksulluk ve sefaletin derinleştiği ve küçük bir azınlık dışında milyonların açlık ve yoksullukla pençeleştiği, işsizlik ve geleceksizliğin toplumu çürümenin derin çukuruna doğru ittiği bir ortamda açıklanıyor bu yalanlar.
Seçim sürecinde AKP hükümeti , halkı çarpıtılmış rakamlarla yanıltmanın gayreti içine girmiş bulunmaktadır.
Sanal rakamlarla halkı yanıltmaya çaba gösterilse de gerçekler o kadar çıplak ki, emekçilerin, yoksulların ve işsizlerin sunulan bu kirli bilgileri dikkate alması mümkün değildir. Olgulara bir bakalım ve büyümenin nasıl olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bilindiği üzere büyüme denilen şey, ulual gelirin (bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin toplam parasal-katma-değerinin) artması demektir.

2005 yılında ulusal gelir (gayri safi yurt içi hasılamız) 361 milyar dolardı. 2006 yılında 400 milyar dolara yükseldi. Milli gelirimiz bir yılda 39 milyar dolar arttı. Ama bu artışı kendi kaynaklarımızla değil, el parasıyla gerçekleştirdik. Her bakımdan dışa bağımlı olna ekonomi esas aolarak dış kaynakla ayakta kalmaya çalıştı. Başkalarının ürettiği malları getirilerek içeride ürettiklerine eklendi. Böylece toplam üreti artmış olarak gösterildi.
Başkalarının ürettiği mal ve hizmetleri ithal ediliyor ve üretilen ise ihraç ediliyor. İthalat-ihracat arasındaki fark ulusal geliri ya artırıyor, ya eksiltiyor. TÜİK'in milli gelir hesaplarına göre 2006 yılında mal ve hizmette ithalat girdisi 143.5 milyar dolar. İhracat çıktısı 112.9 milyar dolar. Sonuçta ithalat fazlasından milli gelire eklenen mal ve hizmetin katma değeri 30.6 milyar dolar.

Üretimle oluşan ulusal gelirin büyük bölümü yıl içinde tüketilir . Bir bölümü tasarrufa gider. Tasarruf edilen gelirle yatırımlar ve üretim gerçekleştirilir. Açık anlatımıyla, ekonominin büyümesini tasarrufa giden kaynak sağlar.



2006 yılında toplam gayri safi yurtiçi hasıla 400 milyar dolar iken (TÜİK'in milli gelirin nasıl harcandığını ortaya koyan tablosuna göre) tüketime+yatırımlara+stoka giden kaynak toplamı 430.6 milyar dolar.
Açık anlatımıyla, biz 2006 yılında 30.6 milyar dolar emperyalistleirn parası harcanmış.

Harcamalar ülkede üretiler gelirin üzerine çıkmış. Gelirirden fazla tükettildiği için yatırım ve üretimi emperyalist tekelelrden gelen yükslek faizli parayla (dışarıdan gelen 30.6 milyar dolarlık kaynakla) gerçekleştirmişiz.
Bütün bunaları, cari açık (döviz açığı) rakamları da doğruluyor. Aşağıda bir tablo var. O tabloya bakınız. 2005 yılında gayri safi milli hasıla 61 milyar dolar artmıştı. Cari açık (döviz açığı) 22 milyar dolar ve GSMH artışının yüzde 37'si dış kaynağa dayandığı görülüyor.
2006 yılında GSMH artışı 38 milyar dolar, cari açık (döviz açığı) 31 milyar dolar oldu. Demek ki milli gelirdeki büyümenin yüzde 81'i dış kaynak sayesinde gerçekleşmiş oluyor.
Bunlar bilinmelik ekonomi büyüyor, üretim artıyor, her şey çok iyi gidyor vb. diyerek emekçielirn aldatılmaısnın önüne geçilsin. . Çünkü devamlı olarak emperyalist tekelelirn sıcak parasıyla büyüyemeolma ve bu emperyalit ve yerli tekelelri için büyünme demektir.

Dikkate alınan veriler ve hesaplama yöntemlerine ilişkin değerlendirmeler bir yana, “bir büyümenin söz konusu olup olmadığı” sorusuna yanıt verebilmek için önce; “bu büyümenin kimi kapsadığı” sorusuna yanıt bulmak gerekir. İtirazımız “büyümenin” olup olmadığı iddiasına değil, birkaç holdingin ekonomisindeki büyümeyi, bütün halkın yararlanacağı Türkiye ekonomisindeki büyüme olarak lanse edilmesinedir. Uydurma hesaplama yöntemleriyle, kamu ve özel sektörün elde ettiği gelirin Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) olarak değerlendirilip bütün Türkiye nüfusuna bölünmesiyle bulunan rakamı, kişi başına düşen gelir olarak açıklanması bir oyundur. Oyundan öte hiledir. Holding gelirlerini, yoksul ve işsizlerin de dahil olduğu bütün halkın geliri gibi sunmak gerçekçi olmadığı gibi insani de değildir. Nitekim, GSMH içinde inşaat sektörünün yüzde 19.4 oranı ile önemli bir yer tutması kimin ekonomisinin büyüdüğünü ortaya koymaktadır.
Son 20 çeyrektir kesintisiz büyüdüğü iddia edilen ekonomi ve buna paralel olarak son üç yılda 8‘den 25’e çıkan milyarder sayısı da bir gerçeği net olarak ifade etmektedir. Doğrudur, büyüyen bir ekonomi vardır. Ama bu ekonomi emekçilerin, yoksulların, işsizlerin, açlık sınırının yarısı ücretlerle çalışanların ve emekçi halkın ekonomisi olmadığı açıktır.
Türkiye’de her geçen yıl sayısı artan dolar milyarderi sayısı ile dünyadaki milyarder sayısı karşılaştırıldığında fotoğraf daha da netleşmektedir. Dünya milyarder sayısı sıralamasında 6’ncı olmaktan utanç duyulması gerekirken, sevinç duyulması Türkiye burjuvazisine yakışan bir tutumdur. Türkiye ekonomisinin 12 katı büyüklüğünde (4 trilyon 463 milyar dolar) bir ekonomiye sahip olan Japonya’da 24 dolar milyarderi (bu durumda Japonya’nın 300 milyardere sahip olması gerekirdi), Fransa’da 15, İsviçre ve İsveç’te 8, petrol ülkesi Kuveyt’te 4 dolar milyarderi varken, Türkiye’de bu sayının 25’e çıkmış olması neyle izah edilebilir? (Bu kıyaslamalar, kötünün en kötüsü olduğumuzu açıklamak içindir.)
Kamuya ait işletmelerin her geçen yıl sayısı artan dolar milyarderlerinin de içinde olduğu holdinglere peşkeş çekilmesi ile denge giderek bozulmuştur. Kamu adına üretimin yapılmadığı ve üretim alanının tekelci sermayeye bırakıldığı koşullarda böylesi bir tablonun ortaya çıkması doğaldır!
Sunulduğu gibi kişi başına milli gelir 5 bin 477 dolar olsaydı, işsizliğin, yoksulluğun ve açlığın azalması gerekmez miydi? Şehirlerde polisiye tedbirlerle önlenmeye çalışılan ve her geçen gün artan kapkaç olaylarının bitmesi gerekmez miydi? Son dört yılda 350 milyar dolar borç faizi ödenmiş olmasına rağmen, borç toplamının 400 milyar dolara çıkması bir yana azalması gerekmez miydi?
Aksine; işsizlik, yoksulluk,yolsuzluk, peşkeş ve yağma artmıştır. Bunların artışı, aynı zamanda milyarder sayısında artış ve 30’a yakın şirketin ekonomisinin büyümesi sonucunu doğurmuştur. Kısaca bir tarafın gelirindeki azalış, diğer tarafın gelirindeki artış olmuştur.
Kaybeden ve sömürülen emekçiler olurken, büyüyen ve kazanan ise dolar milyarderleri yerli ve yabancı zenginler olmuştur. Herkesin büyümesi kendine. Halkın büyümesi yoksulluk iken; bir avuç azınlığın büyümesi ise dolar milyarderliğidir. Burjuva medyası ve sermaye temsilcisi köşe başı yazarlarının, ”ekonomi büyüdü” dedikleri de budur.

 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

İşçi Memur

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.08 Saniye