TC devleti için Kürtleri öldürmek, katletmek ve zulme gatre uğratmak rutin bir olaydır. Onun içindir ki yıllardan buna yana TC dvletinin resmi politikasına göre ; en iyi Kürt ölü kürt olmuştur. 84 yıllık Cumhuriyet tarihinde bu şiar devletin şaşmaz uyguladığı temel şiar olmuştur. Onlarca Kürt ayaklanması kan ve zulümle bastırlımış ve Kürt emekçilerin gözü korkutularak sindirilmeleri için olmadık baskı,zulüm ve katliamalar Kürtlere reva görülmüştür. Kürt katliamcıları ve çeteler devlet katında hep onurlandırlmış ve hatat daha çok kürt katledenler ödüllenderilmiş ve topluma kahraman olarak sunulmuşturlar. Nitekim tarihe kontrgerillanın suç üstü yapıldığı Şemdilli olayının faili belli katliamcıların Büyükanıt'ın “iyi çocuklar” dediği kontregerillacıları kurtarma operasyonu sürüyor.
TC devletini koruma ve kollama görevinin gereklerini yerine getiren ve kontrgerilla cumhuriyetinin uygulamalarına yargı zırhı geçirmeye çalışan mahkemeler, kendi yasalarınıda bir yana iterek Uğur Kaymaz davasından sonra Şemdinli davasında da katiller ödüllendirildi ve devlet için kurşun atanları şemsiye altına aldığını bir kez daha ortaya koymuş oldu. Böylece Şemdillide suç üstü yapılan kontgerillacıların Davası, askeri mahkemeye gönderilerek ve böylece çeteci katillerin tahliye edilerek yeni katliamalar, süiskastlere devam etmeleirnin önünü açılmış olsu.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 16.Mayıs 2007 tarihinde Şemdinli davasıyla ilgili kontrgerillacı astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile JİTEM tetikçisi Veysel Ateş hakkındaki 39 yıl 5 ay 10'ar gün hapis cezası kararını “eksik soruşturma” gerekçesiyle bozdu. Mahkeme, “Terörle mücadele eden bu kişilerin, örgüt üyesi gibi yargılanamayacağına” hükmetti. Bozulma gerekçeleri arasında tanıkların dinlenmemesi, olay yerinde inceleme yapılmaması gibi gerekçeleri sıralayan Yargıtay, ayrıca davaya bakmakla görevli mahkemenin askeri mahkeme olması gerektiğine hükmetti.
Mahkeme, kararında, “Devletin varlığını, bütünlüğünü korumakla görevli askeri personelin, devletin varlığına ve bütünlüğüne yönelik saldırı yapan örgüt üyesi gibi addedilmesi, hayal gücünün de ötesinde gerçekle bağdaştırılamaz” diyerek açıktan kontrgerilalcıların Kürdistanda yapmış oldukları katliamları normal bir iş olarak görerek, kontrgerillanın icraatlarına yol açmış oluyor.
Nitekim mahkemenin bu çeteleri temize çıkartan kararının ardından, bombacı astsubayların avukatı Vedat Gülşen, “Terörle mücadelede çalışan diğer arkadaşlar için moral olacaktır” dedi. Açıklamasının devamında, “Terörle mücadele eden askeri güçlerin bu görevleri dolayısıyla işlenmiş suçlara da emsal bir karar çıkmıştır. Bu çok önemlidir. Bundan sonra zannediyorum ki adli yargı ile askeri mahkemeler arasındaki uyuşmazlık mahkemesinin kararı uygulanmaya başlanacak ve askeri mahkemeler bu konuda yetkili olacaktır. Bu yönüyle de bu karar ile bir ilk yaşanmış oluyor” dedi.
Yani, Şemdinli kararıyla sadece çeteci astsubaylar ödüllendirilmedi. Bundan sonra, kontrgerilla elemanlarının işlediği suçlardan dolayı askeri mahkemelerde “yargılanmaları” (yani pratikte dokunulmazlıkları) kararlaştırıldı. Yargıtay kararı, 27 Nisan'la başlayan askeri müdahale sürecinin bir unsuru oldu ve muhtıranın esasda kimleri hedeflediğide bir kez daha açığa çıktı..
Böylece Kürdistanda kirli savaş sürdüren faşist ordu, işlediği suçların ortalığa dökülmemesi için yeni bir kazanım sağladı. Büyükanıt'ın “iyi çocuklar” diyerek sahiplendiği faşist JİTEM ölüm mangalarına katliam özgürlüğü tanındı. Adalet talebi, bir kez daha postal altında çiğnendi.
Hatırlanacağı üzere önce Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, hazırladığı iddianamede, Büyükanıt’a yer verdiği için görevinden ihraç edildi. Sarıkaya'nın iddianamesini kabul eden Başsavcı ise Trabzon'a sürüldü. Halkın üzerine kurşun yağdıran uzman çavuş Tanju Çavuş serbest bırakıldı. Bombalanan Umut Kitabevi'nin sahibi Seferi Yılmaz mağduriyeti hiçe sayılarak tutuklandı, 11 ay haksız yere hapis yattı.
Yargıtay'ın Şemdinli davasında çeteci astsubayların hapis cezalarını, “eksik soruşturma" diyerek bozması hiçte sürpriz değildi. Yargıtayın gerekçeli kararında da okunacağı gibi karara açıktan Kürdistanda ordunun yürtmüş olduğu kirli savaşı onaylayan siyasi değerlendirme yaptığı görüldü.
Şemdinli ile başlayan süreç yargı bağımsızlığının göstermelik olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Yargıtay, olayın görev nedeniyle işlendiğini kabul ediyor. Ve normal bir iş olarak görüyor yapılan suikatleri ve bombalamaları.
Nitekim Umut Kitabevi sahibi ve Şemdinli davası mağdurlarından Seferi Yılmaz, mahkemeye başından beri baskılar oluşturularak suni delillerin yaratılmaya çalışıldığını açıkladı. Özellikle itirafçılar üzerinden delil oluşturulmaya çalışıldığını belirten Yılmaz, şunları söyledi; “İtirafçılar ceza almamak için söylenen her şeyi kabul ediyorlar. Bu karar yasal karardan ziyade vicdani bir karardır. Sanıklar suçüstü yakalanmıştır. Bunların ceza alması toplumda bir huzur yaratmıştı. Ancak temel beklenti iddianamede geçen bütün isimlerin yargılanmasıydı. Her şeye rağmen olumsuz bir karar toplumda ciddi bir rahatsızlık yaratacaktır” Aslında Şemdinlide yere açılan kontgerillaya yargıtay mahkeme zırhı geçirterek, Türkiyede demokrasi ve hukuk devletinin olduğu iddialarının ne kadar yalan olduğunu açığa sermiştir. Katliamcılara suç üstü yapılmasına ve Umut kitap evi güpe gündüz bomlanarak katliama kalkışılmasına ve suçlular eylem yerinde halk tarafında yakalanmasına karşın, mahkeme delillerini dikkate alarak ağır cezayla mahkum etmesine karşın Yargıtay kontrgerillacıların cezasını bozarak çeteler ödüllendirmiş ve bundan sonrası kontrgerillacıların daha fazla katliam yapmalarının önünü açmış oldu ve bunun adına da ,” hukukun üstün olduğu demokratik devlet” dendi. Hukukun üstün olduğu devlet böylesiyle ya faşizm nasıl olurdu? Gerisini halkımız yaşadıklarında görmektedir.?