* “Neue Welt”, sayı 24, 1951’de yayımlanmıştır.
W. POSNER
Dünyanın maddiliği ve gelişiminin yasaları sorununun Marksizm-Leninizmde kazandığı anlam, Marksist felsefi materyalizmin hareket noktasıdır.
İdealist felsefenin tüm uydurmalarının aksine, Marksist felsefi materyalizm, maddi dünyanın, nesnel olarak gerçek ve bilinçten bağımsız olarak var olduğunu kanıtlar. Doğa ve toplum yasalarının nesnel karakterde olduğunu, güvenilir bir biçimde saptanabildiğini ve böylece doğa üzerinde egemenlik kurmaya ve çevrenin devrimci dönüştürülmesine varılabileceğini saptar.
Diyalektik materyalizmin dünyanın maddiliği ve gelişiminin yasalarına ilişkin öğretisini geliştiren ve ileriye götüren, yeni koşullar altında proleter sınıf mücadelesinin yeni deneyimlerine, sosyalizmin ve komünizmin muzaffer inşasının deneyimlerine, Marx, Engels ve Lenin’in ölümlerinden sonraki süreçte doğa bilimlerinin kazanımlarına dayanarak yeni tezler ve sonuçlarla yaratıcı bir biçimde zenginleştiren Stalin, bu öğretinin özünün dahiyane bir tanımını vermektedir. İdealizmin tersine, diyor Stalin,“Marx’ın felsefi materyalizmi, dünyanın nitelik itibarıyle maddi olduğu; dünyadaki çok çeşitli görüngülerin, hareket halindeki maddenin farklı biçimlerini oluşturduğu, diyalektik yöntemin saptadığı görüngüler arasındaki karşılıklı bağlılığın ve karşılıklı koşullamanın hareket halindeki maddenin gelişme yasalarını oluşturduğu, dünyanın maddenin hareket yasalarına uygun olarak geliştiği ve hiçbir ‘evrensel ruha’ gerek duymadığından hareket eder”.( “Geschichte der KPdSU (B), Kurzer Lehrgang” [“SBKP (B) Tarihi, Kısa Ders”], Dietz Verlag, Berlin 1950, sf. 139)
Felsefi sözcük dağarcığında, felsefe tarihinin tüm seyrinde, madde kavramı kadar üzerinde tartışılan ve uğruna bu kadar şiddetli bir mücadele yürütülen herhalde başka bir kavram yoktur.
Materyalist filozof için madde, bilincin dışında ve ondan bağımsız olarak var olan nesnel bir gerçek, doğadaki sonsuz çeşitlilikteki şeylerin, görüngülerin ve süreçlerin tamamının biricik temelidir.
İdealist filozof için madde, yalnızca bilincimizde, duyumlarımızda, tasavvurlarımızda ve kavramlarımızda var olan sanal bir şeydir.
İki büyük felsefi kamp –materyalizm ve idealizm– arasındaki uzlaşmaz mücadele; insan toplumu, iki düşman, karşıt sınıfa bölündüğünden beri, toplum tarihinin tümüne damgasını vuran sömürücüler ile sömürülenler arasındaki uzlaşmaz ve kesintisiz sınıf mücadelesinin bir yansıması ve ifadesidir.
Materyalizm bilimsel ilerleme için mücadele eder ve emekçilerin faydalanması için, dünyanın ve yasalarının giderek daha derinleşen ve tamamlanan bilgisine ulaşma çabasındadır. İdealizm, dünyayı ve yasalarını kavrayamayacağımızı öne sürer. Bunu, emekçi kitleleri daha rahat aldatabilmek için ve sömüren ve ezen sınıfın kaçınılmaz yok oluşunu geciktirebilmek umuduyla yapar.
Komünizmin inşasına katılan tüm bilinçli insanların en önemli görevi, diyalektik materyalizmi pratik yaşamda, politikada burjuva ideolojisine ve insanların bilincindeki kalıntılarına karşı bir mücadele aracı olarak kullanmak için öğrenmektir.
Materyalist dünya görüşü, miladi takvime göre iki bin beş yüz yılı aşan bir süre önce doğdu.
Leukippos, Demokrit ve Epikür’ün maddenin atom yapısı kuramı, Heraklit’in maddenin sonsuz hareket ve değişkenliği kuramı, antik materyalizmin önemli kazanımlarındandı.
Toplum tarihinde ortaçağda kilisenin ve dini dünya görüşünün egemenliği, materyalizmi yok edememekle birlikte gelişmesi önünde ciddi bir engel oluşturuyordu.
Materyalizmin yeniden parlaması, kapitalist üretim biçiminin olgunlaşması ve zaferiyle başlar. Yeni sınıfın ideolojsi, feodalizmin ideolojisine –dine ve idealist felsefeye– karşı enerjik bir mücadele yürüttü.
İngiliz materyalistleri Bacon, Hobbes, Toland, Priestley ve diğerleri, var olan her şeyin temeli olarak madde ve hareket öğretisini ve bütün bilgiyi, ilahi vahiyler ya da doğuştan düşüncelerin değil, tersine maddi deneyimlerin oluşturduğu öğretisini geliştirdiler.
17. yüzyılda yaşayan Hollandalı materyalist Baruch Spinoza, biricik gerçeğin başlangıçsız ve sonsuz doğa olduğunu kanıtladı. 18. yüzyıl Fransız materyalistleri –o dönemin devrimci Fransız burjuvazisinin ideologları olan Lamettrie, Diderot, Holbach, Helvetius–, cesaretle dine ve idealist felsefeye karşı çıkarak materyalist dünya görüşünü savundular.
19. yüzyılda, Almanya’da idealizmin egemen olduğu bir dönemde Hegelci felsefeyi kararlılıkla ve cesaretle eleştiren materyalist filozof, Ludwig Feuerbach’tı.
Materyalizm, biricik gerçek olarak, madde öğretisini geliştirdi ve temellendirdi. Birincil olanın madde, ikincil olanın ise bilinç olduğunu kanıtladı ve bilinci maddenin özelliklerinin bir sonucu olarak gördü.
Ancak eski, Marksizm öncesi materyalizm, mekanik bir materyalizmdi. Bütün yaşamı, tek bir bilim yardımıyla, mekanik yardımıyla açıklamaya çalışıyordu.
Doğada geçişler ve dönüşümler görmüyor, çelişkilerin ve karşıtlıkların gelişme için önemini kavramıyor, ve gelişmenin tamamını, kesintisiz bir büyümeye ve döngüsel harekete bağlıyordu. Gelişmenin, şeylerin niteliksel, sıçramalı değişimi yoluyla gerçekleştiğini ve alttan üste, eskiden yeniye geçtiğini görmüyordu.
Buradan, Marksizm öncesi materyalizmin ikinci zaafının, diyalektik olmayan, metafizik bir özellik taşıması olduğu sonucu çıkar. Eski materyalistler, doğanın, birbirine bağlı, bütünlüklü bir bütün oluşturduğunu kavramıyorlardı. Doğadaki şeyleri ve görüngüleri yalıtık olarak, aralarındaki büyük, genel bağıntıdan kopuk olarak ele alıyorlardı.
Mekanik materyalizm, materyalizmin ilkelerini toplumu açıklamada kullanmaktan acizdi. Toplum söz konusu olduğunda, eski materyalistlerin tamamının idealist olduğu ortaya çıktı.
Mekanik materyalizm, insan pratiğinin dönüştürücü etkisini anlamadı. Feuerbachçı materyalizm de dahil, eski, Marksizm öncesi materyalizmin tamamı insanın içine dönüktür, düşünsellikle, tasarımcılıkla karakterizedir.
Proletaryanın bilimsel dünya görüşü olarak Marksizmin doğuşuyla birlikte, felsefe tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Marx ve Engels’in diyalektik materyalizmi, A. A. Jdanov’un dediği gibi, “birkaç seçkin düşünce aristokratının uğraşısı olan eski felsefenin aşılması ve felsefe tarihinin tamamen yeni, felsefenin, kapitalizmden kurtuluş mücadelesi veren proleter kitlelerin elinde bilimsel bir silah haline geldiği bir dönemin başlangıcıdır.”( A. A. Jdanov, “Kritische Bemerkungen zu dem Buch G.F. Alexandrows ‘Geschichte der westeuropäischen Philosophie’” [“G. F. Aleksandrov’un ‘Batı Avrupa Felsefesi Tarihi’ Kitabına İlişkin Eleştirel Notlar”], Dietz Verlag, Berlin 1950, sf. 10-11.)
Marx ve Engels’in ortaya koyduğu diyalektik materyalizm felsefesi, materyalist felsefenin gelişiminin parlak bir sonucu, Marx ve Engels’in ortaya çıkardığı toplumsal gelişme yasalarının genelleştirilmesi ve doğa biliminin bütün kazanımlarına dayanan yeni bir doğa anlayışının geliştirilmesiydi.
Marksist-Leninist felsefe, günlük yaşamımızda, her pratik eylemimizde, üretimde ya da bilimsel laboratuvarda ilişki halinde olduğumuz her şeyin, bizi çevreleyen her şeyin, nesnel, bilincimizden bağımsız olarak var olan maddi cisimler, maddi şeyler olduğunu ve bu maddi şeylerin duyu organlarımıza, beynimize etki etmesi sonucu bilincimize yansıdığını öğretir.
Üzerinde yaşadığımız yeryüzü, soluduğumuz hava, besin maddelerimiz, giyim eşyası hazırlamak, evler inşa etmek, makinalar yapmak için kullandığımız maddeler, gübre, boyalar, ilaçlar ve biz insanlar —bütün bunlar maddenin değişik biçimleridir.
Bütün bu nesnel, reel, gerçekte var olan şeylerin ortak niteliğini belirtmek için materyalist felsefe, madde kavramını geliştirmiştir. “Madde”, diyor Lenin, “insana duyumları tarafından verilen, duyumlarımız tarafından kopya edilen, resmedilen ve yansıtılan ve duyumlarımızdan bağımsız olarak var olan nesnel gerçekliği gösteren felsefi bir kategoridir.”( V. İ. Lenin, “Materialismus und Empiriokritizismus” [“Materyalizm ve Ampiryokritisizm”], Dietz Verlag, Berlin 1949, sf. 119)
Maddenin tek tek türlerinin somut araştırılmasını ele alacak olursak, öncelikle onun çeşitliliği bizi şaşırtacaktır. Doğada bütün maddi cisimler ve onları oluşturan kimyasal maddeler sonsuz türdeki bileşimlerde ve çeşitlilikte görülür.
Bilinen kimyasal maddelerin sayısı olağanüstü yüksektir. Bugün bilgimiz dahilinde olanların sayısı 750 bindir. Bunlardan bir kısmı inorganik doğada geniş bir yaygınlığa sahiptir ve inorganik madde olarak tanımlanırlar. Diğerleri bitkilerin, hayvanların ögeleridirler ve onların yaşamsal eylemlerinin ürünleridirler ya da yapay yollarla üretilmektedirler; bunlara organik maddeler denir. Bütün bu kimyasal maddeler, iki farklı büyük gruba bölünebilir. Birinci gruba, artık hiçbir biçimde parçalanamayan(Editörün Notu: Yazar, “parçalanamayan maddeler” tanımını yaparken, kuşkusuz, yazının yazıldığı tarihte bilgisine sahip olunmakla kalmayan ama pratik olarak da gerçekleştirilen atomun parçalanmasını gözden kaçıran bir yaklaşım içinde değildir. Kimyasal maddeleri sınıflandırırken, artık parçalandığında ortaya farklı elementlerin çıkmadığı/çıkmayacağı maddeler (elementler) ile parçalandığında farklı elementleri veren bileşikleri birbirinden ayırmak üzere kimyasal parçalanamazlıktan söz etmektedir.) maddeler dahildir. Bunlar, basit maddeler ya da kimyasal elementler olarak adlandırılır.( Friedrich Engels, “Anti-Dühring” Moskova 1946, sf. 51) Bunların birçoğuna günlük yaşantımızda yakından tanığız. Kimyasal elementler, demir, bakır, nikel vb. bütün metaller (ama metal alaşımlar değil), kükürt, fosfor, karbon, oksijen, azot vb. gibi bir dizi metal olmayan ve ametal olarak adlandırılan elementlerdir. Geriye kalan bütün diğer kimyasal maddeler ise, bu kimyasal elementlerin değişik oranlardaki birleşimlerinden oluşurlar.
19. yüzyılın sonunda, doğada 92 elementin var olduğu saptandı. Büyük Rus bilgini D. İ. Mendeleyev, kimyasal elementlerin periyodik ilkesini buldu ve onların kendi aralarındaki iç ilişkileri tespit etti.
Bugün, atom fiziğinde kaydedilen devasa ilerlemeler sayesinde, gezegenimizde gerçekte var olan 92 kimyasal elementin dışında, atom ağırlıkları, Mendeleyev Tablosu’nun en altında yer alan uranyumdan daha yüksek olan kimyasal elementlerin var olabileceği kesinleşti. Deneysel fizik, laboratuvarda, uranyumun ötesinde yer alan elementler üretti (plutonyum, neptunyum, amerikyum vb.).
Görece az sayıdaki basit maddeler ya da elementler, birbirleriyle birleşerek, gezegenimizin yer kabuğunu ve içini meydana getiren o sonsuz çeşitlilikteki mineraller ve taşları oluştururlar.
Hücrelerin protoplazmasını ve bitkisel ve hayvansal organizmaların dokularını oluşturan, nişasta, şeker, selüloz, yağ, albümin vb. bütün organik maddeler, doğanın geri kalanında bulduğumuz aynı kimyasal elementlerin değişik bileşiklerinden oluşmaktadırlar. Organik maddeler, karbon, hidrojen, oksijen, nitrojen gibi elementler içerdiği gibi, daha az oranda da metaller (örneğin demir), kükürt, fosfor ve başka kimyasal elementler içerir. Organik maddelerde, doğanın geri kalanında bulunmayan özel elementler yoktur ve olmaları da mümkün değildir.
Bu gerçeği ret edemeyen idealistler, Vitalistler olarak anıldıkları biyolojide, bilim tarafından kesin olarak çürütülen, organik maddelerin yalnızca bitki ve hayvanların organizmalarında oluşturulduğu ve bunun için maddi olmayan bir yaşamgücüne (latincede: vis vitalis) ihtiyaç olduğu savını öne sürerler.
Bu türden tüm görüşlerin geçersizliği, bilimsel deney ve sentetik kimyada organik maddelerin yapay yollarla yaratılmasıyla çoktan kanıtlanmıştır.
Yüzyılı aşkın bir süre önce, 1828 yılında kimyacı Wöhler, ısı ve elektrik gibi fiziksel etkenler kullanılarak, inorganik maddelerden organik bir madde (albümin ayrışmasının ürünü olan üre) elde etmeyi başardığında, Vitalizme ölümcül bir darbe indirilmiş oldu.
Engels’in yaşadığı sırada, organik kimya, Engels’in “Doğanın Diyalektiği”nde de dediği gibi, bileşimini tam olarak bildiği her organik maddeyi yapay olarak yaratabilecek durumdaydı. Örneğin albümin zerrelerinin bileşimleri bir kez saptandıktan sonra kimya, hayvansal albümini yaratmaya girişebilir.
Organik kimya, o tarihten beri devasa ilerlemeler kaydetmiştir. Organik veya sentetik kimya bugün, bitkilerin ve hayvanların hücrelerinde ve dokularında oluşturulan bütün maddeleri –nişasta, şeker, yağlar ve albümin bileşkeleri– yaratabilecek durumdadır. -devam edecek-