DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
EMEKÇİLER NEDEN ABD VE AB EMPERYALİSTLERİNE DÜŞMANDIR
İşçi Memur
Dünyanın değişik bölgelerinde yapılana araştırma sonuçları halkların nezdinden Anti-emperyalist duyguların geliştiğini ve geniş kesimleri etkisi altına aldığını gösteriyor.Dünyaya demokrasi ve özgürlük yaymak için kolları sıvadığını söyleyen ABD ve AB emperyalistlerine karşı halklar tepkileirni değişik eylemlerle ortaya koyuyorlar ve demokrasi ve özgürlüklerin asıl düşmanlarının emperyalist odaklar olduklarına her geçen gün daha çok inanıyorlar.
Hatırlanacağı üzere,bundan daha beş yıl önce İkiz Kuleler yerle bir olduğunda Amerika, dünyanın birçok ülkesindeki halkın gözünde terör saldırısına uğramış “mağdur” konumundaydı. Başta Avrupa olmak üzere, pek çok yerde Amerikan bayraklarıyla sokağa çıkan yüzbinler, teröre lanet okurken, ABD halklarının acılarına ortak oldu




Ne var ki Amerikan egemenleri, bu mağduriyet durumunu arkalarına alarak, uzun yıllar çekmecelerde tuttukları sömürgeci saldırgan planları masanın üzerine çıkardı ve Afganistan’ı, Irak’ı; “terörle savaş” adı altında işgal ettiler. 11 Eylül’den hemen sonra Taliban rejimini devirme adına başlatılan süreçte, diğer emperyalist ülkeler, biraz da bu mağduriyet durumunun etkisiyle, Bush ve ekibine “kayıtsız şartsız” destek verdiler. Hep birlikte Afganistan’ı işgal ettiler.Ardında Bush Saddamın iktidarına son vererek Irak’ı özgürleştirme işgali geldi. Ama her iki işgalde afganistanda ve Irakta özgürlüğü değil, acıyı,yoksulluğu ve göz yaşını getirdi.Emperyalis sömürgeci işgalllere karşı direnişin gelişip yayılmasını tetikledi.
Nitekim bu gerici ve sınır tanımaz katliam yüklü emperyalist işgal ve saldırılar, aradan geçen beş yıl içinde olup bitenler, “mağdur” konumundaki ABD’nin dünya halkları nezdinde yeniden baş suçlu haline geldiğini, itibarının dibe vurduğunu gösteriyor.
Bunu sadece ABD politikalarına karşı çıkanlar değil, Amerikalıların kendisi de söylüyor.
Geçen hafta “Alman Marshall Fonu” (The German Marshall Fund) tarafından açıklanan “Transatlantik Eğilimler 2006” başlıklı 25 sayfalık rapor, özellikle Türkiye ve Avrupa ülkelerinde ABD’ye tepkinin son beş yıl içerisinde hızla yükseldiğini ortaya koyuyor.
Raporun Türkiye’yle ilgili bölümü basında genişçe yer aldı. “Türkiye Batı’dan uzaklaşıyor mu?” başlığı altında özel olarak hazırlanan bu bölümdeki verilere göre, Türkiye’deki insanların yüzde 80’i ABD’ye soğuk bakıyor. Bu oran 2002 yılında yüzde 28 imiş. Aynı şekilde AB’ye sıcak bakanların oranı yüzde 52’den yüzde 45’e düşmüş.
Raporu hazırlayanlar, rakamlar arasındaki bu değişimi “Batıdan uzaklaşma” olarak ifade edildikten sonra, “ABD’nin dünya liderliğine karşı olanların başında Türkler geliyor. Yüzde 56’lık bir kesim, ABD’nin dünyadaki liderlik rolüne karşı çıkıyor. AB’nin dünya siyasetinde daha etkili olmasını isteyenlerin oranı 2005’te yüzde 50 iken 2006’da yüzde 35’e düştü” deniliyor. (sayfa 21)
“ABD’nin dünya liderliğine karşı olanlara” yapılan vurgu, elbette “bu duurmda nasıl çıkılacağınıda gündeme getiriyor.PKK’ye yönelik operasyonla anti-amerikancılığın önü alınmaya çalışılacak.Bunun için PKK’ye karşı Koordinatör örgütlenmesine gidilmiştir.Çünkü halkının büyük bir bölümünün ABD ve İsrail’e tepki duyduğu bir ülkede, bu ülkelerle sıkı işbirliği içerisinde olan hükümetlerin ömrünün çok uzun sürmeis beklenemek.Onun için AKP hükümeti PKKye karşı mücadele ABDnin koordinatör önerisine destek olmuş ve Lübnana asker göndermekten çekinmemiştir.
Keza, Süddeutsche Zeitung’un konuyla ilgili “Kötü şöhret üzerine kurulu dostluk” başlığı altında verdiği haber-yorumda, “İsrail ile iyi ilişkiler uzun yıllardır Türk dış politikasının temel taşlarından birisi. Ancak Ankara’da resmi olarak geçerli olan bu politika, daha uzun bir süre halkı ilgilendirmeyecektir. Lübnan savaşı, Türkiye’de anti-İsrail ve anti-Amerikan duyguları güçlendirdi” deniliyor. (Christine Schölzer, 7.09)
Hiç şüphesiz; Türkiye’de ABD ve İsrail karşıtlığının bu kadar yüksek oluşu, ABD yönetenlerini ve onların “düşünce kuruluşlarını” endişelendiriyor. Bunun içindir ki, araştırmada Türkiye’ye özel bir bölüm ayırma ihtiyacı duyulmuş.
Lakin; şu beş yıllık süre içerisinde ABD sadece Türkiyeliler arasında itibar kaybına uğramamıştır. Dünyanın bütün halkları arasında bu barbar emperyalist politikalara tepki ve hoşnutsuzluk artıyor. Uzun yıllar ABD ile yakın ittifak içerisinde olan, Amerikan hayranlığının körüklendiği Avrupa’da tablo çok farklı değil. Raporda, 2002’de “ABD’nin dünya politikasında liderlik rolü oynamasını isteyen” Avrupalıların oranı yüzde 64 iken, bu 2006’da yüzde 37’ye düşmüş. ABD’nin dünya lideri olmasına karşı çıkanların oranı aynı dönemde yüzde 31’den yüzde 57’ye çıkmış.
ABD’nin Avrupa’da en çok itibar kaybettiği ülke ise Almanya. ABD’ye olumlu bakanların oranı yüzde 68’den yüzde 43’e düşmüş. AB ortalamasında son beş yıl içerisinde bu oran yüzde 64’ten yüzde 51’e gerilemiş.Yine, ABD’nin dış politikasını tasvip eden Avrupalıların oranı yüzde 38’den yüzde 18’e inmiş.
“Duygu barometresi”ne ait bu veriler, ABD’nin imajının sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da son beş yıl içerisinde önemli ölçüde düştüğünü gösteriyor. Bu bakımdan, Türkiyelilerin “duygu barometresi”ni sadece din ve kültürel değerler ile açıklamak, işi saptırmaktan başka bir anlam taşımıyor.
ABD şimdi ne ektiyse onu biçiyor. Dünya halkları üzerinde estirdiği terör, din ve kültürel değerlerden bağımsız olarak bütün ülkelerdeki emekçiler tarafından artık önceki döneme göre çok daha yalın olarak biliniyor.
Dünya, 11 Eylül’den bu yana istikrarsızlaşmıştır. “Terörle savaşın” daha fazla savaşlara yol açtığı, gelecek korkusu yarattığı, var olan demokratik hakların yok edilmesine vesile edildiği dünya halkları tarafından artık biliniyor. En önemlisi Batı’nın “teröre karşı savaşı” kaybetmekte olduğu yönünde sesler yükselmekte. Şimdi, kaybetmekte oldukları bir savaşı, daha büyük savaşlarla kazanmanın hesaplarını yapıyor büyük emperyalist devletler .

Bu bakımdan, dünya halklarının baş belası ABD ve onun yakın işbirlikçilerinin halkların “duygu barometresi”nde güven kaybetmesi dünya emekçi halklarının anti-emperyalist bilinç ve duygularının geşilştiğini,yoksulluk, sefalet, savaşların ve yıkımların esas sorumlusu emperyalistler olduğunu gösteriyor. Bunu doğru bir temelde antiemperyalist rotaya koymak için şimdi devrimci,komünist ve ilerici güçlere çok fazla görev ve sorumluluk düşüyor.






 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

İşçi Memur

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.07 Saniye