DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ KATLİAMLARDAN DEĞİL HAKLARININ TANINMASINDAN GEÇİYOR
Kürdistan
TC devleti yıllardan bu yana geleceğini , ABD ve CIA’nın, NATO damgası da vurulmuş, “Kontrgerilla Tamimnamesi”ne, bağlayarak emekçi halklara karşı baskı ve zulümü reva gördüğü ve buradan ayakta kalmaya çalıştığı bir gerçek. Kendi dışındaki halkları potansiyel tehlike olarak gören ve inkarcı ve imhacı bir çizgide yürüyen TC devleti bir dönem Ermeniler, Rumlara uyguladığı eritme ve yok ederek sisteme bağlama politikasını bugünde Kürtler için uygulamaktadır. Kürtlerin barış istemlerini yükselttikler ve PKK’nin ateşkes çağrısı yapma kararı alma koşullarda 12 eylül günü Diyarbakırda devletin kirli savaş makinası JİTEM’in önderliğinde bombanın patlatılarak 7’si çocuk 10 kişinin öldürülmesi ve 17 kişinin yaralanması aslında TC devletinin Kürt sorununda demir yumruk politikasında nasıl israr ettiğini ve generallerin “tek bir bölücü terörist kalmayana kadar savaşın kırda şehirde sürecektir” açıklamalarının ne anlam geldiğini gösteriyor.



Bu faşist kafatasçı inkarcı zihniyet Kürt sorununda muhatabı PKK’yi ve Kürt halkını muhatap alma yerine, işbirlikçi tekelci sermayenin ve faşist gericiliğin çıkarları gerektirdiğinde halk içinde paniğe ve kargaşaya, “infial” ve çatışmalara yol açacak sabotaj ve suikastlerden kaçınılmaması dahil, psikolojik savaş taktiklerine başvurularak daha fazla faşist baskı ve terörle Kürt sorunun bastırılıp,unutturulacağı hayali düşleniyor . Burjuva medya generallerin Kürt emekçilerine ve PKK’nin bitirilmesi yönelik savaş çığlıklarıyla dolu.bu puslu ve kirli ortamda bir yandan devlet çetelerin iplerini çözüp saldırıların önünü açarken öte yandan sivil faşist çeteler ortaya salınarak faşist gerici kitle hareketi yaratılarak linç kültürü geliştirliyor.
Hatırlanacağı üzere bir dönemler İngiliz, sonraları Alman ve şimdilerde Amerikan emperyalizmin ipine sarılan uşak takımı, özellikle Türk ulusundan emekçi kitleler olmak üzere çeşitli milliyetlerden emekçileri birbirlerine daha fazla güvensizleştirerek sermaye ve faşist gericiliğin izlediği Amerikan-İngiliz ve İsrail işbirlikçisi politikaya nasıl sıkıca bağlanır onun yolu döşenmeye çalışılıyor.emperyalizme ve işbirlikçileirne akıl hocalığı yapmaktan geri kalamyan uşak ruhlu güruh kürt ve Türk halklarının ulusal tam hak eşitliği temelinde, kendi iradeleriyle ve gönüllü olarak birlikte yaşamalarını istemediklerini her vesileyle gösteriyorlar. İttihat ve Terakkinin Türk ırkçılığı ve Kemalizmin “Bir Türk dünyaya bedeldir” , kafatac sçı ırkçı şiarları daha fazla prim yapıyor. “Hainlik” ve “bölücü terör” propagandasıyla ve çatışmalarda ya da pusularda ölen askerlerin cenazeleri istismar edilerek, Kürtlere karşı ve Kürt sorunu diye bir sorunun “olmadığı” görüşüne yeniden güç kazandırılmak, bu yönde bir Türk hassasiyeti adı altında faşist Türkçülük derinleştirilmeye çalışılıyor. Bu yönde faaliyet yürütenler örneklerine ülkenin çeşitli bölgelerinde tanık olunan faşist çetelerin linçlerini teşvik etmekten dahi çekinmiyorlar.

Adeta,istihbarat örgütlerinin “toplumla ilişkiler şubesi” gibi çalışan mehmetçik medya ve onların savaş sanayinin hizmetindeki “iliştirilmiş” bazı mensupları, çok açık, çok çarpıcı biçimde, Kürt ve Türk emekçileri başta olmak üzere Türkiye’nin ve bölgenin öteki ülkelerinin halklarının birbirleriyle daha fazla yakınlaşmalarını dinamitlemeye çalışıyorlar. Çatışmalarda ölen asker ailelerinden bazılarının geleneksel “vatan sağolsun, bir çocuğum daha var o da feda olsun!” anlayışıyla ters düşecek açıklamalar yapmaları, ülke savunmasından “Çanakkale” ya da “Anafartalar”dan söz edildiği gibi söz edilecek bir zaman ve koşullar olmadığını söylemeleri ya da acılı ruh halleriyle resmi disiplini bozmaları bu kirli savaş boruzancılarını fazlasıyla rahatsız ediyor.
İşin dahada önemlisi,üzerine çok söz etmelerine karşın, Kürtlerle Türklerin “kaynaşması”ndan anladıkları tek şey, Kürtlerin kendi farklı ulusal kimlikleriyle onun getirdiği temel haklardan vazgeçerek Türk olmayı kabullenmeleri yani kendi ulsal kimliklerini inkar etmeleridir. Buna aykırı her tutum ve gelişmeyi “PKK’nın işi,bölücülüğe hizmet etme " vb. sayacak kadar şizofrendirler. En çok korktukları ve istemedikleri şey çeşitli milliyetlerden Türkiye emekçilerinin işbirlikçi tekelci sermaye ve faşist gericiliğe karşı tam birliğidir. Kürt sorunu çözülürse böylesi bir emekçi haşkların birliğinin daha kesin ve karşılıklı güven içinde gerçekleşeceğini, bunun da faşist diktatörlüğüne karşı mücadelenin güçlenmesi anlamına geleceğini biliyor ve her yönteme başvurarak bunun önünü kesmeye çalışıyorlar. 12 eylülde Diyarbakır’da patlatılan ve 10 kişinin katledildiği kontra eylemi bu açıdan onların işine gelir. Böylelerinin “PKK’nın” ya da başka zaman başka isimli şu ya da bu örgütün “silah bırakması”ndan rahatsızlık duyacakları vurgusu, suçlayıcı bir önyargı değil, tutum ve anlayışlarıyla kanıtladıkları gerçekçi bir belirlemedir. Mehmetçik medyanın ünlü yazar çizer takımının hep bir ağızdan Kürt “tabanı”na, “önce kendinizi suçlu ilan edin”, “önce PKK’ya cephe açın, sonra gelin konuşalım” diye seslenmesi, tam da Kürt sorununda asıl muhataplarının daha başından devre dışı bırakılarak devletin resmi Kürt politikasında ısrar etmenin ifadesidir. Kürt sorununun çözümsüz bir sorun olarak kalmasını isteyecek ve dayatacak kadar halkın çıkarlarına karşıdır bunlar ve sınıflarının çıkarlarının tam farkında olarak, faşist gerici sınıf bilinciyle hareket ediyorlar.İşbirlikçi tekelci sermaye egemenliğinin ancak halkların milliyet, din ve mezhep farklılıkları temelinde bölünmüş kalmaları durumunda ve işçi sınıfının burjuva egemenliğine karşı devrimci girişkenliğini önleyebildikleri oranda ayakta kalabileceğini biliyorlar. Mehmetçik medyanın en hızlısı hürriyet gazetesi ve onun Kürt düşmanlığını körüklemede tescilli yazarları , “PKK’nın yeni stratejisi” üzerine imalat haberleri, kendi deyişleriyle “şehit kanları” üzerinde burjuva savaş rantiyelerinin savaş tamtamları çalmalarını gizleme amacı içermektedir.
Yürüttükleri kesintisiz ve halk düşmanı propagandanın ürün verdiği bir gerçektir. Özellikle Kafkas ya da Balkan “Türkleri”nden Türkiye’ye nakledilmiş kesimlerin yerleştirildikleri bölgelerde, bu propaganda Kürt düşmanı bir şovenist dalganın oluşmasını sağlayabilmiştir. Bu “dalga”ya kapılan “Türk İslam Sentezcisi” faşist grupları-MHP-BBP,Ülkücü ve Nizami Alem Ocakları vb.sivil faşist ve kızıl elmacı ittifak - linç eylemlerinin “genelleşmesi”nden bu “beyaz Türkler”in zarar görmeyeceklerini sanmaları ise tamamen gaflettir. İşbirlikçi faşist gericilik, arkasında Amerikan emperyalizmi gibi "bir dost" varken, onun taktikleriyle çelişki çözmede başarılı olacağını sanırken ve tüm gücünü şiddet örgütlenmesine ve kullanımına verirken bir tür fırtına ekmektedir. Faşist militarizmin gücü ve Türk şovenizmin yarattığı gelenek, son yıllarda açıktan görüldüğü üzere, toplumsal sorunların, hele de ulusal sorun gibi kitle temeli daha geniş olan sorunların çözümünü sağlayamamaktadır. Bu bakımdan “Kandil Dağı" üzerine senaryolar ya da "Kandil Dağı’nın vurulması”yla da ulaşılabilecek ciddi bir sonuç veya kalıcı bir çözüm olmayacaktır. “Kandil Dağı” ve etrafındaki yerleşim alanları daha önce de defalarca vuruldu ve yakın zamanda İran tarafındanda vuruldu. Baykal ekibiyle MHP-DYP ve “Kızılelmacı” gericilerin “önce Kandili alın” kampanyası bu bakımdan, gerçek dışı ve uzakda davul çalma kampanyadır. Kandili Vuralım,Kürt sorunun çözelim diyen faşist gerici güçler biliyorlar ki, sadece Kandil değil, Ağrı, Cilo, Cudi dağı da çok kez vuruldu ve dedikleri gibi bir sonuçda doğmadı. Bunlar bir yana, PKK olmazdan önce ve eğer olmayacaksa(!) ondan sonra da Kürtler, hakları tanınmadığı ve eşit ulusal haklara sahip olmadıkları sürece bu sorun var olacaktır. Öncesine gitmeye gerek yok: Son yüz elli yıllık tarihe bakanlar bunu, göreceklerdir.
Öyleyse Türk ve Kürtler başta olmak üzere Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun öteki çok uluslu ülkelerinin halkları arasına nifak tohumları ekerek, faşist şovenizm ve militarizmi dayanak alarak yürütülen ayrımcı ve ayrılıkçı politika çözümsüzlük, bunalım ve çatışma ötesinde bir şey üretmeyecektir. Bu ise, çürüme ve batağa saplanıp boğulma demektir. Amerikan emperyalistlerinin izinde yürüyenler, kendilerini sağlama aldıklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar.
Türk, Kürt ve çeşitli milliyetlerden emekçiler, “çatışmaların durması ve silahların susması”nın kalıcılığının Kürtlere karşı izlenen inkarcı baskı ve zora dayalı faşist inkarcı,imhacı ve asimilasyon politikasının değişmesine ve Kürt sorununun asıl muhataplarının tanınmasına bağlı olduğunu bilerek, faşist MGK diktatörlüğünün bu politikasının bugün artık küçümsenmeyecek bir tehdit haline getirdiği Türk ve Kürk halklarını bir birine düşürme politikasını boşa çıkaracak sağlam bir tutum geliştirmelidirler.Nitekim PKK Öcalanın tek taraflı ateşkes çağrısına 1 ekim 2006 itibarıyla geçerli olmak üzere olumlu yanıt vererek, onurlu barışın yolunun Kürt halkının iradesinin muhatap alınmasından geçtiğine fırsat tanımıştır.



 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Kürdistan

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.09 Saniye