Generallerin öncülüğünde “teörüre karşı sivil toplum duyarlılığı “ adı altında 2005 Newroz etkinliklerine karşı Mersin başalayan faşist çeteleirn öncülüğündeki linç girişimi ülkenin bir çok il ve ilçesine yayıldı.Başta Kürtler olmak üzere demokrasi ve özgürlük için devrimci ve demokrasi güçleri yaygın olarak linç girişimiyle karşılaştılar. Basın açıklamaıs yapan yada tepkisini bidiriyle,gösteriyle ortya koyan devrimci ve Kürt emekçileri güvenlik güçlerinin denetiminde ve koruyuculu altında ,MHP-Ülkücü faşist gürühün başını çektiği provakasyon çetelirince saldırya maruz kaldılar.hatta sıradan Kürt emekçileri sırf Kürt olmaları nededeniyle sivil faşist çetelerin saldırılarına maruz kaldılar ,katledilenler,ağır yaralanandılar ve yıllardır ikamet ettikleri yerlerde zorbalıkla atıldılar.
Aslında bir kaç yıldan bu yana sorumlu ve duyarlı vatandaşlık adına sivil faşist çetelerin önderliğinde devrimci-demokrasi ve Kürt yürtsever güçleirne yönelik sistemli bir linç kampanyası yürütülüyor.Bu politika genelkurmayın sivil faşist kitle hareketi yaratarak, devrimci ve Kürt özgürlük hareketini ezip dağıtmayı ve faşist diktatörlüğü tahkim etmeyi amaçlıyor.Generallerin ve polis şeflerinin “teröre karşı mücadelenin şiddetle yürtülmesinin yetersiz kaldığı ve bunun sivil toplum tepkisiyle birleştirilmesi gerektiği” yönlü açıklamalar ve uygulamalar linç girişimlerinin artması ve hemen her yerde, “vatan bölünmez,bayrak inmek,ezan susmaz “ sloganlarıyla yürüyüşler örgütlenmesi,asker cenazelerinde onbinlerin katılımını özel olarak örgütlenmesi vb. linç girişimi politikaısnın ardında MGK diktatörlüğünün duurduğunu gösteriyor.
Daha önceden Mersinden başlayıp Trabzona oradan Sakaryaya Bozhöyüke,İzmir’,Konya Bozkıra ve yeniden Sakarya’nın Akyazı ilçesine fındık toplamak için gelen Kürt işçilerine “PKK bayrağı açıldı” söylentileriyle faşist çeteleirn söylentisyle yüzlerce kişinin bir araya gelerek liinç girişiminr kalkışmaları ve bu linç girişimini polisn ve devlet erkanının seyretmesi faşist çetelerinin iplerinin çözülerek devleti yıpratmama adına nasıl ortalığa salındığını gösteriyor .
Hatırlanacağı üzere onlarcası yaşanana linç girişiminden dolayı bügüne kadar kimse yargılanıp cezaya çarptırılmamştır.Buda devletin siviil faşistleri örgütleyip koruduğu ve demokrasi ve özgürlük güçlerinin faşist çetelerin saldırılarıyla etkisizleştirmeyi amaçaladıklarını ele veriyor.Daha önce de Sakarya’da iki kez linç girişimi olmuş ve bütün halkın ve TV kameralarının önünde olan gösteri ve saldırganlıklardan dolayı kimse soruşturulmadığı gibi; yerel yöneticiler, saldırganları “duyarlı vatandaşlar” olarak övmüştü ve saldırganlar korunup desteklenmişti..
Konya Bozkırda ve Sakarya Akyazıda yeni bir linç girişimi yaşanırken; 3 Eylül günü, İstanbul-Fatih’te İsmailağa Camii’nin eski İmamı Bayram Ali Öztürk’ü camide öldüren Mustafa Erdal’ın linç edilerek öldürülmesi haberinin henüz mürekkebi kurumamıştı.
“Camide linç”, tarikatların nelerle uğraştığından camileri hangi amaçlarla kullandıklarına kadar pek çok soruyu gündeme getirdi. Ama aynı zamanda “Camide linç”, emniyetin linççileri koruyup kollamakta ne kadar ileri gittiğini de gösterdi. Çünkü, cemaatin önde gelenlerinin de açıkça “Katil linç edildi!” demelerine karşın, İstanbul Emniyeti’nin “Olay yeri raporu”; “Katil zanlısının kafasını minbere vurarak intihar ettiği” biçimindeydi. Linç, ancak adli tıp raporuyla resmiyet kazanabildi.
Dahası; son bir yıl içinde MHP-Ülkü Ocakları merkezli faşist milliyetçi, şoven odaklar tarafından uygulanan ama arkasında;generallerin “teröre karşı sivil güçler de harekete geçmeli” direktifi olan ve CHP dahil, faşist şovenist kışkırtmalardan politik rant sağlamak isteyen çeşitli siyasi çevrelerce çanak tutulan linç olaylarının sayısı 10’u çoktan geçti. Ama bu olayları önlemek, sorumlularını yakalayıp; mahkemeye çıkarması gereken emniyet ve savcılık yetkilileri ya da il ve ilçelerde asayişten de sorumlu mülki amirler linç girişimcilerinin, yasadışı davrandıklarına dair herhangi bir açıklama bile yapmış değiller. Tutum bu kadar yaygın olunca,bu linç saldırlarının ferdi olmaktan çıkıp, devletin resmi tutumu olduğunu ortya koyuyor.
Bütün bu faşist şovenist linç olayları üstüne İçişleri Bakanı A. Aksu da hükümetin başı Tayyip Erdoğan da tek bir açıklama yapmamış; böylece linç girişimlerine çanak tutanların başında AKP hükümeti yer almaktadır.
Devletin bu linçle ezme ve sivil faşist kitle hareketi yaratarak halkları bir birine kırdırma bu resmi tutum en son, 30 Ağustos gösterilerinde İstanbul Emniyet Müdürü Celallettin Cerrah’ın linç girişiminde bulunanları açıkça öven, teşvik eden açıklamasıyla iyice belirginleşmiş bulunmaktadır. Bu yüzden de n Konya Bozkırda ne de Sakarya’daki linç girişimi ne de saatlerce süren olayda bir tek kişinin bile gözaltına alınmamış olması tesadüf ya da Akyazı Emniyeti’nin zaafı değildir. Bu yüzdendir ki; yetkililerin hepsi de bilinen kişiler olan linç girişimcileri için “soruşturuyoruz” açıklamaları inandırıcı değildir.
Gelişmeler gösteriyor ki; linç girişimleri, “sorumlu vatandaşlar”ın değil sivil faşist çeteler ve doğrudan devletin; sadece Kürtleri değil, Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olan ilerici devrimci, demokrat ve sosyalist odakları da terörize etmek amacıyla kullandığı bir özel savaş yöntemi olarak devreye sokulmuştur. Bu yüzden de; “Kuzey Irak’a operasyon” tartışmalarının dozu yükseldikçe linç girişimlerinin artması, yer yer Türk-Kürt çatışmasına kadar vardırılması sürpriz olmayacaktır.
Girilen süreç; egemen sınıfların kendi aralarında güç çatışması bakımından olduğu kadar, bir Kürt-Türk çatışmasının ihtimalinin artması bakımından da hassastır. Bunun içindir ki; faşist MGK diktatörlüğünün sivil faşist kitle hareketi yaratarak Türk-Kürt düşmanlığını körükleme planlarını açığa çıkartarak ,halkların birleşik demokrasi ve özgürlük mücadelesini örerek faşist gerici planları işlemez hale getirebiliriz...
