 |
|
KÜRESEL YIKIMIN ÇALIŞMA YASASIDA YIKIM GETİYOR

Neoliberal politikalarla birlikte emperyalist kapitalist sermayenin yaptığı en önemli uygulama, üretimin bütününü ya da bir kısmını emeğin ucuz olduğu bölgelere kaydırmak olmuştur. Daha sonra da bu ülkelerdeki çalışma koşullarını, çalışma standartları ve sosyal hakları emperyalist ülkelere örnek göstererek bu ülkelerdeki emekçilerin de mevcut hakları ellerinden almaya başlanmıştır. Diğer bir deyişle, “küresel rekabet” söylemiyle emekçiler birbirleri ile rekabete sürüklenmiş ve ekonomik-sosyal ve sendiakal hakları darbelenmiş,vahşi bir sömütrünün önü açılmıştır . Bunun sonucu olarak da çalışma koşullarını esnekleştirecek, sosyal hakları ortadan kaldıracak düzenlemeler gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Türkiye’de 4527 sayılı İş Kanunu; Almanya’da Hartz IV ve işçileri işten atmayı, daha uzun süre çalıştırmayı öngören yasal düzenlemeler; Fransa’da öğrencileri, işçileri sokağa döken İlk İş Yasası; AB’de getirilen Bolkestein Direktifi ve benzer birçok düzenleme de bu amaç için getirilmiş ya da getirilmeye çalışılmaktadır. Çalışma koşullarını esnekleştiren, emekçileri işsiz bırakan, iş, ücret ve gelecek güvencesini ellerinden alan bu düzenlemeler getirilirken bir taraftan da bu düzenlemelere karşı ortaya çıkabilecek muhalefeti engellemek üzere emekçiler ve onların örgütleri üzerinde yoğun baskılar kurulmuştur. Türkiye’de 12 Eylül darbesinin, DİSK’in kapatılmasının, özgürlükleri kısıtlayan yasaların çıkartılmasının başlıca nedeni de budur. Diğer ülkelerde de bir askeri darbe ile olmasa da Türkiye’dekine benzer düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca, emek sürecinin esnekleşmesiyle birlikte, emekçiler arasındaki dayanışmanın koşulları büyük ölçüde ortadan kalkmış ve sendikal örgütlenmeler zayıflamış,örgütsüz bir çalışan kitleis yaratılara sömürü sınırısızlandırılmıştır. Bu da işçi sınıfının, sermaye sınıfı karşısında daha da zayıflamasına yol açmış ve içinde bulunduğumuz sürece sermayenin her alanda egemenliği dahada pekişmiş ve emekçielrin mücadeleylekazanmış olduğu haklar ve açtığı gedikler kapatılmıştır . Emperyalist kapitalist sermaye, emek sömürüsünün önündeki engelleri birer birer ortadan kaldırırken, diğer taraftan da emekçilerden gelebilecek olası tepkileri engellemek ve getirdiği düzeni insanlık önünde meşrulaştırmak amacıyla (Dünya Bankası gibi örgütlerin ortaya attığı) “sosyal sorumluluk” kavramını sahiplenmiştir. Buna göre, emekçiyi koruyan, sendikalar aracılığı ile emekçilere söz hakkı veren düzenlemelerin ortadan kalkmasıyla birlikte, tüm toplumsal ilişkilerde tek söz sahibi olan emperyalist kapitalist sermaye, tek taraflı olarak getireceği ve ismine “etik” (ahlaki) dediği kurallarla, emekçileri “sözde” koruyacaktır(!) Bu konuda, Birleşmiş Milletler öncülüğünde 1999 yılında imzalanan Küresel İşbirliği Anlaşması’nın altında Küresel İş Anayasası adıyla, küreselleşme sürecinde emperyalist kapiatlaist sermayenin uyması istenen bir takım kurallar belirlenmiştir. Bunlardan bazıları: İnsan haklarına saygı gösterilmesi, örgütlenme ve toplu sözleşme hakkının tanınması, zorla çalıştırmanın ve çocuk işçiliğinin engellenmesi, tehdit ve rüşvete karşı çıkılması ile çevrenin korunmasına özen gösterilmesi vb.gibi konulardır. Emperyalist kapitalist sermayenin bir taraftan emeğin tüm haklarını ortadan kaldırarak sömürüyü sınırsız hale getirirken diğer taraftan, bu sömürüyü sınırlandırmak üzere kendi kendine birtakım “etik” kurallar getirmesi son derece gayrı ciddi ,inandırıcılıktan uzak ve emkeçilerin gözüne bir avuç kül serpmekten başka birşey değildir.. Ancak gelin görün ki, emekçiler için hak mücadelesinin en önemli aracı olan sendikalardan bazılarının yöneticileri bu inandırıcılıktan uzak ve kapitalist üretim sürecinin doğasına aykırı olan düzenlemeleri kabullenmekte ve hatta bunları emekçiler için büyük bir kazanımmış gibi sunmaktadır. Bu sendika ağaları ve bürokratları işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarlarını savunma ve koruma yerine , işbirlikçi tekelci sermayeye övgüler yağdırarak sömürünün sınırsızlandırılmasına çanak tutmaktadırlar. Haliyle çalışma yaşamı ve emekçilerin haklarına ilişkin tüm düzenlemeleri işbirlikçi tekelci sermaye kendi isteğine göre belirleyecek. Bu durumda işçi örgütleri olarak örgütlenmiş ve esas işlevi patronlara kaşı işçilerin çıkarlarını savunmak olan sendikaların burada görevleri ne olarak kalıyor peki?Madem işçilerin çıkarlarını savunma yerine onlarla uzlaşma ve sınıfın pervasızca sömürülmesini savunuyorla o zaman sendikaların başında ki ağaların alaşağı edilmesi ve devrimci ve öncü işçilerin sendika yönetimlerine gelmeleri ve sınıf sendikaların yaratılması için daha yoğun çaba gösterilmesi gerekiyor.Aksi halde emperyalist küresel saldırının çalışma yasamana ilişkin saldırılara dur demek güçlesecektir.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
Эlgili Konular
 |
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|