|
|
KÜRT SORUNUNA GÜNEY KÜRDİSTANIN İLHAKI ÇÖZÜM OLABİLİRMİŞ
Kürtlerin gerçek temsilcileri dışında hemen herkes kendisine göre kürt sorununa çözüm bulmaya kalkışıyor. Ama bu çözümlerin hemen hepside TC devletinin Kürt sorunundaki imhacı ve inkarcı resmi devlet politikasının devamı yada güçlendirilmesini amaç ediniyor.TC devletine akıl hocalığı yapmaktan geri kalmayan bazı yazar çizer takımı işi Güney Kürdistanın işgal ve ilhak edilerek Kürt sorunun bu yolla kökten çözüleyeceği hayalini Kürt sorunun kalıcı çözümü olarak öne sürmekten geri kalmıyor.Bunlar içinde Kemalist ordunun gölgesinde pinekleyen her dönemin adamı olmaktan geri kalmayan M.Kemalizmin ve generallerin askeri olmaktan gurur duyan ve bir dönemler yer edinmek için PKK kuyrukçuluğu yapmaktan sakınca görmeyen Yalçın Küçük Güney Kürdistanın ilhak edilerek Musulun ele geçirilmesi ve böylece Kürt sorununu TC devleti lehine çözümünü öneriyor. Keza geçenlerde bu görüşü Kürt sorununda sanki yeni bir çözümmüş gibi köşesinde ele alan Akşam gazetesi yazarlarından Güler Kömürcü,makalesinin başlığını “Musul’u almazsanız, Diyarbakır’ı verirsiniz” biçiminde attı.Aslında Kömürcünün yazısı Genarallere akıl hocalığı yapan Yalçın Küçük’ün “işgalci ve ilhakçı” Musulu TC devleti topraklarına katma tespitleri ile bitiyor. Gazete haberi, Irak’lı Kürtlerin -Güney Kurdistan- Musul’a sahip çıkmaya hazırlandığı ve Musul’un Kürt federal yapısı içine alınmasını talep ettikleri üzerine kuruyor. Haberde Irak Kürtlerinin Kerkük içinde benzer talepte bulunduğu hatırlatılıyor ve bölgenin petrol zenginliklerine vb.dikkat çekiyor.
Yazının başlığı ise Yalçın Küçük’ün işgalci ve ilhakçı tespitlerinden alınmış. Yalçın Küçük özetle şöyle diyor; “Türkiye Musul’u alamaz ise yakında Diyarbakır’ı vermek zorunda kalacak, ya büyüyeceğiz, ya küçülmek zorunda kalacağız. Türkiye derhal-hemen büyümezse yakında küçülür. ‘Musul’u almazsanız Diyarbakır’ı verirsiniz’. Bunlar benim bilimsel tespitlerimdirler. Bu teoremlerde, ne Musul’un alınmasını ne de Diyarbakır’ın verilmesini öneriyorum; en azından bu formülasyonlarda tercih yoktur. Musul bir kent değil bir bölge adıdır; bugün ‘Kuzey Irak’ deniyor. Dolayısıyla Musul alınacak olursa, Irak’taki Kürtler’in hepsini alıyoruz, demektir. Barzani ve Talabani dahildir. ‘Diyarbakır’ sözcüğünü de bir bölge adı olarak kullanıyorum; Kürtlerimizin yoğunlukla yaşadığı yerlere Diyarbakır bölgesi diyebiliriz. Üstelik, sadece Diyarbakır bölgesinin değil, aynı zamanda Batı bölgelerinin de Türkiye’den kopmakta olduğu anlaşılıyor. Kuşkusuz, bir büyük coğrafyanın küçülmesi ancak ‘bölünme’ ile oluyor. Şimdi bu aşamadayız, ne acı ki gerçek bu.” Küçük’ün abuk sabuk hayali değerlendirmeleirni gözönüne alıp bu tespitlerin deli saçması olduğunu söylenebiilir. Ancak sorun Küçük’ün söylediklerinden kaynaklanmıyor ve daha geniş bir çerçevede tartışılıyor. Bu nedenle bu görüşleri kısaca da olsa iele almakta yarar var. Yukarıdaki alıntıdan da kolayca anlaşılacağı gibi, Yalçın Küçük Türkiye’nin Kürt Sorunu’nun çözümüne ilişkin yeni ve orijinal olmayan tespitleri yineliyor . Keza bu tespitler yeni değil, çünkü Turgut Özal Türkiye’nin Irak Kürtlerine hamilik -ağabeylik- yapması gerektiğini yıllar önce söylemişti ve bugün egemen sınıflar arasında sorunun bu yönde çözülmesini savunan -özellikle ABD yanlısı- kesimler bulunuyor. Hatırlanacağı üzere ilk Irak saldırısı sırasında bu kesimler Kerkük’ün alınabileceğinden söz ediyorlardı. Orijinal değil, çünkü almak ve vermek çerçevesinde kalıyor ve bağımsız bir gelişme olasılığını gözardı ediyor. Örneğin Kürtler niye bir değil iki devlet kurmasın? Ya da neden iki bölgesel özerk yapıda yaşamasın? Ya da neden bugünden kestirilemeyecek farklı bir gelişme yolu olmasın? Yeni ve orijinal olan Özal politikasını Yalçın Küçük’ün kendine özgü üslubu ile dile getirmesidir. Bu da bir içerik sorunu değil, biçim sorunudur. Belki de Kömürcü’nün yazısının sonunda dikkati çekmeye çalıştığı gibi Küçük, ‘uyuyanları uyandırma’ işini bu üslupla yapmaya çalışmaktadır. Ancak neresinden bakılırsa bakılsın bu tespitler ilhak.ıve işgalcidir ve hem Türklerin, hem de Kürtlerin zararınadır. Türkiye’ye ve Irak’a bakıldığında ortak olan şey sadece bu iki ülkede de Kürtlerin yaşıyor olması değildir. Bir diğer ortak özellik Türkler ve Irak’lı Kürtler üzerindeki belirleyici gücün ABD olmasıdır. Açıkçası bugün Türkiye’yi yönetenler bağımsız, kendilerine özgü bir Kürt politikası uygulayabilecek konumda değildirler. Irak’lı Kürtler de farklı ve anlaşılır nedenlerden ötürü bağımsız bir politika izleyebilecek durumda değildirler. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Irak Kürtlerinin Türkiye’nin ağabeyliğine ihtiyaçları yoktur. Ancak Türkiye’den kendi en doğal haklarına saygı göstermesini ve kendileriyle eşit bir ilişki kurmasını istemek haklarıdır ve Türkiye’yi yönetenler bunu yaptıkları ölçüde Irak Kürtleri Türkiye ve bölge ülkeleri ile ilişkilerinde daha cesaretli adımlar atabilecek pozisyona doğru ilerleyebileceklerdir. Bugün Türkiye’yi Irak’a ve İran’a doğru iten politika ABD politikasıdır ve “ağabeylik” taslayanlar bu politikanın uzantısı olarak işlev görmektedirler. Şu gelişme açıklanmaya ve izaha muhtaçtır; örneğin Şemdinli provokasyonu neden tezgahlandı? Bugün TC devletinin Kürtlere yönelik kirli savaş tamtamlarını yeniden çalması ABD’ye yaramaktadır. TC devleti böylece ABD politikalarına ve şantajlarına daha kolay boyun eğecek hale gelmektedir. Provokasyonu düzenleyenler ne kadar milliyetçilikten, vatandan söz etseler, bayrak sallasalar da derinde yatan gerçek budur. Türkiye ABD politikalarına her bakımdan gözü kapalı bağlanır hale getirilmektedir. Ancak bu çıkmaz sokaktır. Ortadoğu gibi bir bölgede taşlar bir kez bu biçimde yerinden oynadımı işin nereye varacağını hiç kimse kestiremez. Ardından gelecek olan kanlı boğazlaşmalardır. Musul, Kerkük ve Güney Kürdistan üzerine yapılan “fetihçi” hesaplar yanlıştır ve Türkiye’den zokayı yutması istenmektedir. Bugün bu politikanın bayraktarlığını faşist milliyetçiliği şovenizme vardırmış, ABD uşağı bir kesim yapmaktadır. Türkiye’nin yapması gereken Irak Kürtlerine ağabeylik tehditi -çünkü bu işgal anlamına gelmektedir- değil,özgür kardeşçe yaşama, onların kendi kaderini tayin etmelerini tanıma ve bölge dışı emperyalist güçlere ve bölgeden gelebilecek gerici saldırılara birlikte karşı koymaktır. Bunun yoluda Türkiye’de yaşayan Kürtlerin tam hak eşitlik,özgürlük ve ve kendi kaderlerini kendi ellerine almalarından geçiyor.Kürtler hamilik,işgal ve ilhak delil özgürlük istiyorlar.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
Эlgili Konular
|
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|