DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
DEVRİMCİ SANATIN USTASI NAZIM HİKMETİ ÖLÜMÜNÜN 43.YILINDA DOĞRU ANLAMAK-1
Özgür Kürsü
Nazım Hikmet gibi büyük sanatçıyı bir işçi sınıfının kurtuluşu davasından ayrı ele almak olanaksızdır. O’nu,genellikle üstün körü kabul edildiği şekilde salt bir ''büyük şair'' diye tanımlamaktan daha anlamsız bir şey olamaz.Neki Nazım Hikmeti tek yanlı bir yaklaşımla anmanın O’na her bakımdan zarar verdiğide bir olgudur.Nazım Hikmeti kendi koşularında koparmadan ama yanlışları,hataları ve zaaflarıyla birlikte anmak ve onun yanlışlarını aşmak bakımından önem taşımaktadır.Bu bakımdan Nazımı tek yanlı ve subjektif değerlenme yaklaşımından uzak durarak gerçekler zemininde ele alıp değerlendirmek ve doğruların ısrarlı savunucusu olmak gerekiyor.Dahası ona gerçekten sahip çıkmak ve değer vermeninde buradan geçtiğini unutmamalıyız.Bu yazımızda Nazım Hikmeti  ölümünün 33.yıl dönümünde saygıyla anaraken,O’nu olumlu ve olumsuzluklarıyla bütünsellik içinde değerlendirmeye çalışacağız.
Bilindiği üzere  Nazım Hikmet, eserlerine, sağlığında ve ölümünden sonra, kesiksiz tam yirmi altı yıl (1938-64 arası) yasak konmuş bir sanatçıdır.Hayatının dörtte biri kadarı, on dört yıldan fazlası hapishanelerde geçti. Son on iki yılını memleketinden uzakta yaşamak zorunda kaldı.

 1902'de doğan Nazım Hikmet 3 Haziran 1963'de hayata veda etti.Nazım Hikmet 15 Ocak 1902 yılında  paşa torunu olarak Selanikte dünyaya geldi.
İlköğrenimini İstanbul'da Göztepe Taşmektep, Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914), Nişantaşı Numune Mektebi'nde tamamlamış, orta öğrenimi ise, daha 12 yaşında iken yazdığı "Bir Bahriyelinin Ağzından" adlı bir şiirini dinleyip çok beğenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın öğüdü üzerine geçtiği Heybeliada Bahriye Mektebi'nda yapmıştır (1918). Nazım Hikmet Bahriye'yi bitirdikten sonra Hamidiye Kruvazörü'ne stajyer güverte subayı olarak verilmiş, bir gece nöbetinde üşütüp zatülcemp olmuş (1919), sağlığını kazanamayınca askerlikten çürüğe çıkarılmıştır (1920). 

Askerlikten ayrıldıktan sonra, İstanbul'un işgaline çok üzülen Nâzım Hikmet Millî Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçmiş, Bolu Lisesi'nde kısa bir süre öğretmenlik yapmıştır (1921). Rus devrimiyle ilgilenen şair, bir süre sonra Batum'dan Moskova'ya gitmiş ve Doğu Üniversitesi'nde ekonomi ve toplumbilim okumuştur (1922-1924). Yurda dönüşünden sonra Aydınlık dergisine katılmış, burada çıkan şiirlerinden ötürü hakkında "gıyaben" mahkumiyet kararı verildiğine öğrenince yeniden Rusya'ya geçmiş, af çıkması üzerine Türkiye'ye dönmüş ve bir süre Hopa cezaevinde tutuklu kalmıştır (1928). 

Nâzım Hikmet daha sonra İstanbul'a yerleşmiş, çeşitli gazete ve dergilerle film stüdyolarında çalışmış, ilk şiir kitaplarını çıkarmış ve oyunlarını yazmıştır (1928-1932). Bir ara yine tutuklanmış, Cumhuriyet'in 10. yılı dolayısıyla çıkarılan af yasası ile özgürlüğüne kavuşmuştur. Akşam Son Posta, Tan gazetelerinde Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapmıştır (1933).Otuzların başlarında troçkistlikle suçlandıŞefikHüsnü tarafından. 

Kara Harp Okulu öğrencileri arasında propaganda yaptığı iddiasıyla yargılanmış, Harp Okulu Askeri Mahkemesi'nce 15 yıl, ardından Donanma içinde faaliyette bulunduğu iddiasıyla da Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nce 20 yıl olmak üzere toplam 35 yıl hapis cezasına çarptırılmış, cezası Türk Ceza Kanunu'nun 68 ve 77 maddeleri uyarınca 28 yıl dört aya indirilmiştir (1938). Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra çıkarılan af yasası (1950) kapsamına alınması için aydınlar tarafından açılan büyük bir kampanyanın ardından, hukukçular yasal yollara başvurmuş, bu arada Nâzım Hikmet'de hapishanede açlık grevine başlamıştır. Sonunda Nâzım Hikmet'in geri kalan cezası affedilmiş ve şair 13 yıl hapislikten sonra 1951 yılında özgürlüğüne kavuşmuştur. 

Serbest bırakıldıktan sonra iş bulamayan, kitap çıkaramayan şair için bu kez askerlik kararı alınmış, 50 yaşında ve hasta olan Nâzım Hikmet çok zor durumda kalmıştır. Öldürülmekten çekinen şair, kendisine hayran olan Refik yardımıyla bir motorla 1951’de Karadeniz'de seyreden Romanya bandıralı bir gemiye binerek Türkiye'den ayrıldı ve oradanda Moskovaya gitti. Nazım Hikmet aynı yıl DP iktidarınca “vatana İhanetten” vatandaşlıktan çıkarıldı.
  Nâzım Hikmet,61 yaşında 3 Haziran 1963’de kalp krizinde ölünceye kadar Sovyetler Birliğinde kaldı.Bir sanat ve barış elçisi gibi çalıştı. Ama aktif olarak TKP’nin çalışmaları içinde yeralmadı.Çünkü TKP ile sorunluydu Nazım Hikmet bu dönemde.YineNazım hikmetin yutrdışışiirler daha az kavgacı,ama daha rafinedir.Memleket,halklar,sevda ve ölüm üstüne şiirlerdir  yazılanlar.
Ama ne uzun yasaklar ne de geçen zaman eserlerini unutturabildi, eskitebildi.Canlılığından güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen eserleri bugün de yeni bir hayat için mücadeleye çağırma- ya, insanlara cesaret ve şevk aşılamaya devam ediyor.Tek başına bu bile onun sanatının gücü hakkında yeterli bir fikir verir.Bizde bugüne dek toplumun belli başlı gerçekleri, değişimi, edebiyat alanında gözler önüne serildi. özellikle -uzun zaman ağırlıklı olarak işlenen- köy yaşamı, ağa ve tefeci zulmü, feodal gelenekler,kan davaları ile kuşatılmış köylülük, kısmen Kürt yoksullarının acıları; kırdan kopmakta olan kesimlerin yeni şehir yaşantısı, eski gelenek, değer yargıları ve bağların çözülüşü; kıra eğitim götüren öğretmenin, küçük-burjuva aydınının idealleri, çırpınışı, hayal kırıklıkları; adalet mekanizmasının içyüzü, bürokrasinin gülünçlükleri ...vb. Bütün bunlar,yıllar boyu yığınlarda üsttekilere karşı biriken öfkenin, içten kopup gelen feryatların yansımalarıydı. Kısmen belli belirsiz, kısmen de olgunlaşmakta olan demokratik özlemlerin açığa vurulmasıydı. Nazım Hikmet'in -belli bir döneme kadar- eserleri ise, yalnızca itildiği aşağı konumu, mutsuzluğunu değil,nedenlerini ve nasıl daha iyi bir yaşam kuracağını bilen işçi sınıfının tutum ve duygularını dile getirir. Onun eserlerinde biz, çektiklerin den yakınıp yalvaran değil, asla kötümser değil, güvenli, korkusuz, tarihin ona yüklediği görevlerin büyüklüğü, kabına sığmaz coşkusu ve enerjisiyle dolu yeni bir sınıfı, ileri proletaryayı buluruz.
Bilgi, kültür ve uygarlığın tüm kazançları yalnızca bir avuç azınlık tarafından paylaşılıyorken milyonlarca emekçinin sefalet, gerilik ve aldatılmışlık içinde süründüğü bir toplumda sanatın amaçsız bir uğraş olamayacağı, devrimci sınıfın, proletaryanın yeni bir gelecek kurma kavgasına sıkı sıkıya bağlı olması gerektiği; onun sanatına yön veren fikir işte budur .
Nazım Hikmet, edebiyatı, şiiri emekçilerin egemen sınıfların cenderesini kırma kavgasının ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir silah, bir savaş aracı gibi kullanıyordu. Ve bunu öyle mükemmel bir ustalıkla yaptı ki, onun elinde sanat, bilinen, alışılagelmiş bütün anlayış ve ölçüleri aşarak bambaşka bir hüvviyet, yepyeni bir güç kazandı. Ezilen yığınların kavga silahı haline geldi. Propaganda sanatında ustalık, çağımızın en haklı ve tek gerçek davasını en iyi, en etkili ve yalın anlatabilme yeteneği; Nazım Hikmet'in sanatının en önemli vasıflarından birini böyle tanımlayabiliriz.
Nazım Hikmet eserleriyle, dönem dönem devrimci kuşakların eğitimine, sınıf değerleri kazanmasına yardım etmiş, bilfiil belirli bir rol oynayabilmiş bir sanatçıdır.Siyasal mücadeleyi,yığınları sanatıyla böylesine yakından etkileyebilmiş olma gibi müstesna bir yere, dünyada belki de pek az sanatçı ulaşabilmiştir.O’nun asıl ve muazzam önemi buradadır , sanatının bu özellikte, böyle bir yetkinlikte oluşudur. Bu yüzden günümüzde de, yığınları etkileme, mücadeleye çekme çalışmasında vazgeçilmez bir yere sahiptir .
Ağır çalışma ve yoksulluğun maddi olduğu kadar manen de yıprattığı, kültür ve bilgiden mahrum edilmiş emekçi yığınları etkilemek ve eğitmek;edebiyatta, özellikle de şiirde bu işin hiç de kolay olmayacağı açıktır.Hele de yığınların eğitimi ve ilerletilmesi derken, bundan yoksulluğa, haksızlıklara dair bir takım yakınmalardan tamamıyle farklı birşey anlıyorsak ve çok yönlü,derin bir teorik temele dayanan proletaryanın bilimsel dünya görüşü ışığında bir eğitimden -sanat alanında- sözediyorsak.Nazım Hikmet bunu, sıkça rastlanan yavan bir halkçılıktan, aynı zamanda devrimci sanattan özden yoksun bir takım ''fikir''lerin tekerlemesini anlayan slogancı eğilimden olduğu kadar,aynı ölçüde zararlı burjuva aydın entellektüelizminden de uzak kalarak, arasına kesin bir sınır çizerek yapabilmeyi başarmıştır. 0, çok çeşitli konularda, değişik anlatım ve tonlarda yazdı.Hapislikten, burjuvazinin teröründen de sözetti, doğadan, felsefeden de.Fakat her meselede karşımıza, çatışma halindeki iki hasım sınıfı, proletaryanın sınıf gerçeğini çıkardı. ömrünü tüketmiş, çürümüş olanı altedecek, ileriye doğru yürümekte olan sınıfın kaçınılmaz zaferini gösterdi.
(. ..)
Demir
kömür
ve şeker ue kırmızı bakır
ue mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kol/arının ve gökyüzü
ue sahra
ve mavi okyanus ve kederli nehir yollarının
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı .
bir şafak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti, karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman. En alim aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır. Asırda onlar yendi, onlar yenildi. Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için:
''zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur, ''
     denildi.-devam edecek-
 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Özgür Kürsü

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.08 Saniye