 |
|
KAPAK: YIL-2-TEMMUZ 2005 SAYI 25

İŞSİZLİK, AÇLIK, ÖRGÜTSÜZLÜK VE YIKIM DEMEK OLAN ÖZELLEŞTİRMEYE KARŞI MÜCADELE EDELİM!
İMF’nin ve Dünya Bankasının direktifiyle her şeyi bir an
önce özelleştirmeye çalışan ve hacat mezat pazara
süren AKP hükümeti ne kadar özelleştirmede kararlı adımlar
atarsa karşılık olarak o kadar İMF ve Dünya Bankasından borç
kredisi alıyor.
Böylece “özelleştir al kredi” sloganı el el
yürüyor. Özelleştirmeye karşı Seydişehir Alüminyumdan Telekoma
kadar işçi ve emekçilerin birleşik tepkisi daha fazla
sokaklara eylem olarak yansırken, Dünya Bankası AKP
hükümetine yaptıklarından dolayı özelleştirme kredisi açıyor! Böylece
İMF ve Dünya Bankası uşaklıkta sınır tanımayan ve özelleştirmede
öncekiler yapamadılar ama biz yapacağız şiarıyla ortaya çıkan AKP
hükümetini uşaklıkta sınır tanımayan özelleştirme kararını pratiğe
geçirmek için zorluyor. Dünya Bankası’ndan yapılan
açıklamada, “Türk hükümetinin özelleştirme programının,
Türk ekonomisinin verimliliğini ve rekabet gücünü geliştirmeyi ve
dolayısıyla AB’ye girişin gerektirdiği piyasa koşullarının sağlanmasını
hedeflediği, kredinin de bu süreci destekleyeceği” belirtilmekte.
Dünya Bankası’nın, Türkiye’ye özelleştirme programını
desteklemek için vereceği kredinin miktarı 465, 4 milyon dolar.
Belirtildiğine göre kredi 4 yıl geri ödemesiz, 17 yıl vadeli
olacak. Kredinin adı ise özelleştirmenin yaratacağı yıkımı çağrıştırır
nitelikte, “İkinci Özelleştirme Sosyal Destek Projesi Kredisi”.
Kredinin veriliş amacında zaten bu gerçek gizlenmiyor. Dünya
Bankası’nın açıklamasına göre kredi, üç amaç için
kullanılacak. “Birinci olarak krediden, özelleştirme
işlemlerinden dolayı meydana gelen iş kayıplarının tazminatlarının
ödenmesinde yararlanılacak. İkinci olarak işlerini kaybedenlere yeni iş
bulunması amacıyla krediden faydalanılacak. Üçüncü olarak
da, özelleştirme işlemlerinin yönetimi, denetimi ve
değerlendirilmesinde kullanılacak”. Yani çalışan tesisler
“özelleştirme” adına tasfiye edilecek, işsizliğin pençesine atılan
işçiler hükümete, devlete avuç açar duruma getirilecek.
Dünya Bankası’nın Türkiye Direktörü Andrew Vorkink, bu
durumu soğukkanlı bir iş adamı tavrıyla şöyle açıklıyor; “Türk
ekonomisinin rekabet gücünün geliştirilmesi, AB’ye girmek için
şart. Bu proje, özelleştirme programını doğrudan
destekleyecek bir sosyal yardım programının mevcut olmasını sağlayacak.
” Her şey bu kadar açık. Bu son gelişme bir kez daha açıkça
gösterdi ki; özelleştirme uluslararası emperyalist sermayenin istekleri
doğrultusunda, onun İMF, DB gibi kurumları tarafından
dayatılmakta ve özellikle bağımlı yeni sömürge ülkelerde bazı KİT2ler
tasfiye edilerek dışa daha bağımlılık daha da güçlendirilmektedir.
Dün SEKA işçileri direndiler , ama sendika ağalarının ihaneti
ve işçi ve emekçi hareketinin aynı kulvarda
buluşturulamaması nedeniyle yenildiler. Öylede olsa geriye önemli
emekçiler için örnek alınacak mücadele mirası bıraktılar
Neki sonuçta sadece Seka işçileri değil, genel olarak işçi sınıfı
ve tüm emekçiler kayba uğradı. Bugün ise Seydişehir işçileri
Telekom direniyor. Özelleştirmenin hedefi olan diğer işletmeler de
topun ağzında. Saldırıya geçen tekelci sermaye cephesi,
uluslararası emperyalist sermayeden yerli işbirlikçilere kadar uzanan
bir ağa sahip. Paralı kalemleri, televizyon kanalları,
renkli basınları var. Bu bu halk düşmanı gerici cephe görünüşte güçlü
gibi gözüküyor. Ancak arkasında işçi ve emekçi gücü, yani halkın gücü
yok. Bu güç arkalarında olmadığı gibi, sermaye tarafından düşman olarak
da görülüyor.
Saldırıya uğrayan işçi ve emekçi yığınlar ise çok güçlü
olmalarına karşın, örgütsüz, dağınık ve birlikte hareket edememenin
verdiği bir güçsüzlüğünü yaşıyorlar. Ancak yenilgiye uğrasa da her
direniş geriye önemli bir birikim ve gelenek bırakıyor. Örneğin
Seydişehir işçilerinin SEKA işçilerinin bıraktığı yerden başlamaları
gibi. Görülüyor ve anlaşılıyor ki;özelleştirmeye karşı mücadele
işsizliğin, sendikasızlığın daha fazla yoksulaşmanın ve
emperyalizme sıkıca bağlanmanın darbelenmesi için bir
mücadeledir. Bugünün işçi kuşağı bu mücadele bayrağını taşımaya mahkum
durumda. Kendi örgütlü gücünün ayırdına vararak birliğini
sağlayabildiği koşullarda, hoşnutsuzluğu giderek artan geniş
emekçi yığınlarının da desteğini arkasına alamaması için de
hiçbir neden bulunmuyor. Buda özelleştirmeye karşı mücadelenin işçi ve
emekçi yığınların silkinip ayağa kalkmasında bir kaldıracak rolü oyması
hiç de zor olamayacaktır. Özelleştirme yıkımına karşı mücadele bugün
işçiler ve emekçiler için başar görev haline gelmiştir. Devrimci
ve komünistler olarak, sermayenin ve sendika ağalarının uğursuz
işbirliğine kırmak ve emekçilerin birleşik gücünü harekete
geçirmek için emekçilerin yardımına koşalım ve onlara sınıf
bilinci taşıyarak kendi kaderlerini kendi ellerine almalarında yardımcı
olalım.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
|