DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
Okullarda şiddetin nedenleri?
Gençlik Yıldızı
Son haftalarda ; “okullarda”, özellikle de “ortaokul ve liselerde şiddet”, “öğrenci kavgaları”; medyada ve Milli Eğitim Bakanlığı”ndan emniyete kadar çeşitli kurumlar ve yetkililer tarafından “önemli bir tehdit” olarak öne çıkarılıp tartışılmasını koşulladı Tabii ki; “olayların kaynağına” ilişkin “tespitler” de hazır: Aile içi şiddetin yansıması, maganda kültürü, günlük hayattaki şiddetin yansıması, tembel öğrencilerin ve öğrenme problemi olan çocukların tepkisi, özenti, ailelerin düşük eğitim düzeyi!
Peki, bu sözü edilen “gerekçeler” yeni mi ortaya çıktı; maganda kültürü, ailelerin düşük eğitimli olması, toplumun gündelik hayatında şiddetin varlığı vb. olarak ifade edilen etkenler yeni, son aylarda mı ortaya çıktı ki birden liseler ve öğrenciler bu hale geldi? Bu sorunun yanıtı bile öne sürülen gerekçelerin ne kadar anlamsız ve gerçek dışı olduğunu gösteriyor.

Devlet ve hükümetin çözümler de tespitler kadar bilinen ve yüzeysel: Denetimi artırmak, kameralarla her köşeyi gözetleyip öğrencilere göz açtırmamak, okulların önünde polisiye önlemleri artırmak, okul yöneticilerinin, ailelerin öğrencileri yakından kontrol etmesi, stres odası oluşturma!
Elbette ilkokullara kadar uzanan ve çeteleşmeyi sağlayan okullarda şiddet olgusu birden bire, nedensiz olarak ortaya çıkmış değildir. Araştırma verilerinin ortaya çıkarmış olduğu veriler çeteleşmenin ilköğretime kadar indiğini gösteriyor. 43 okulda 3 bin 483 lise ikinci sınıf öğrencisi üzerinde yapılan araştırmaya göre, en az bir kez başkasını yaralayan çocukların oranı yüzde 26. Bu çocukların yüzde 39’u, 12 yaşından önce yaralama olayına karıştığını söylüyor. Bıçak, çakı gibi kesici alet taşıyanların oranı ise yüzde 22,6.
Elbette, şiddetin felsefi, sosyolojik, ideolojik ve politik nedenleri vardır. Okullardaki şiddet olaylarının değişik nedenleri olsa da esas nedeninin devletin uygulamış olduğu faşist gerici ayrımcı politikalarıyla bağlı olduğu ve bu gerçekliğin gizlenmeye çalışıldığı bir gerçek.
Öncelikle şiddetin genel tanımından başlamanın konuyu anlamamıza yardımcı olacağı kanısındayız. Öyleyse: “Nedir şiddet?” ‘Bedene zor uygulama; kişisel özgürlüğü zor yoluyla kuşatma, bozma; rahatça gelişmesini ve tamamlamasını engelleme; bazı doğal alışkanlıklara kısıtlama getirmektir. Bebekleri dövmekten, ekonomik egemenliğe dek yeni yeni şiddet biçimleri keşfedilmekte. Sokaktaki zorbalıktan, beyin yıkamaya kadar şiddetin farklı biçimlerine tanık olmaktayız.
Son günlerde okullardaki şiddet olaylarının yaygınlaştığını gözlemlemekteyiz. Elbette şiddet olgusu birden bire, nedensiz olarak ortaya çıkmış değildir. Şiddetin felsefi, sosyolojik, ideolojik ve politik nedenleri vardır. Bunun yanı sıra dünyaya, evrene bakış açısına göre de şiddeti farklı bir şekilde değerlendirmek de mümkündür. Kimileri de şiddetin nedenlerini “nedensizlik” olarak düşünebilmekte. Görüldüğü gibi şiddeti tek nedenle sınırlamak o kadar da kolay değil.
Okullarda şiddet olaylarının nedenlerini esas sebeplerden tali sebeplere doğru sıralayacak olursak, karşımıza çokça nedenler çıkabilir. Birincisi yanlış pedagojik uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Egemen çevrelerin statükocu [mevcut / var olan durum] anlayışları tek tipleşmeyi dayatmaktadır. Beyinsel alandan tutun da kılık kıyafete kadar her alanda maddi ve manevi zorun tüm unsurları devreye sokulmaktadır. Farklı düşünen, farklı giyinen, farklı konuşan öğrenciye idare tarafından şiddet uygulanmaktadır. Söz konusu zor; sistemli bir şekilde yukarıdan aşağıya doğru zincirleme olarak uzanmaktadır. Türkçe öğrenim esnasında dayak yemeyen, elleri yüzleri morarmayan bir Kürt öğrenci var mı?
Gıdasını resmi ideolojiden alan pedagojik zorbalık okul yaşamı boyunca farklı şekillerde uygulanmaktadır: Milliyetçilik-Irkçılık erkek egemen ideoloji ve sınıfsal baskının bütün unsurları eğitim müfredatına serpiştirilmiştir.
Tarih kitaplarındaki kahramanlık hikâyelerinden tutun da medyadaki şiddete özendirme operasyonlarına kadar her şey gençleri şiddete yönlendiriyor. Örneğin TV ve sinemalarda son zamanlarda gösterime giren ‘Kurtlar Vadisi’ medyanın şiddeti özendirmedeki rolünü ispatlayan örneklerden birisidir.
Okullardaki öğretmen davranışları da şiddet ve kişiliği birleştiren bir misyon yüklemektedir. Eli sopalı öğretmenlerin vurduğu yerde gül değil diken bitiyor. Şiddeti hak bilen öğretmen halen velilerin dedikleri gibi kemik ve et ayırma derdindeler.
Hâlbuki öğrenciye vurulan bir sopa karşımıza polis copu olarak çıkıyor. Tecrit olarak çıkıyor. Öğrenciye vurulan bir fiske bumerang gibi bize geri dönüyor. Dayak iyi olsaydı ‘cennet’ten atılmazdı. Habil ve Kabil’den kalan şiddet ise sadece efsaneden ibarettir.
Okullarda son zamanlarda yaygın çeteleşmeler görülmektedir. Özellikle bıçaklı kamalı bu tür öğrenciler çeteler halinde diğer öğrencilerden haraç toplamaktadır. Karşı koyanlara ise şiddet uygulamaktadırlar. Bu tür gruplar dışarıdan desteklendikleri için zaman zaman şiddet durumları okul dışına da taşmaktadır.
Yapılan araştırmalarda bu tür öğrencilerin milliyetçi-ülkücü çevrelerden oldukları saptanmıştır. Genellikle okullarda demokrat -ilerici- yurtsever öğrenciler üzerinden estirilen terörde ırkçı faşist çevrelerin rolleri büyüktür.
Uyuşturucu tacirlerinin piyasa olarak hedefledikleri yerler arasında okullar, liseler önemli bir yer tutmaktadır. Tüm yapılan önleme çalışmalarına rağmen neden “köklerinin” kazınmadığı ise yanıtlanamayan sorular arasındadır.
Özellikle lise ve üniversitelerde devrimci-demokrat öğrencilerin çalışmalarını engelleme dağıtma amaçlı olarak bazı öğrencileri muhbirliğe zorlama da şiddeti doğuran nedenler arasında görülmektedir. Sonuçta şiddete uğrayan muhbirlere sahip çıkan da olmuyor. Ne de olsa muhbirlik iki ucu şeyli bir değnektir.
Bölgemizde ve ülkemizde açıktan ve örtülü olarak sürmekte olan bir savaş vardır. Susurluk’ta olduğu gibi Şemdinli’de de derin devlet çeteleri halka saldırmaktadırlar. Ülkemizde Bozhöyük’te, Trabzon’da linç girişimleri yaşandı. Tüm bunlara rağmen en tepedeki mevkilerde oturanlardan biri olan Büyükanıt hala  “iyi oğlan”ların savunmasını yapmaktadır. Halka kurşun sıkanların ‘kahraman’ olarak ilan edildiği bir ülke gerçekliği ile karşı karşıyayız.
MGK iktidar halen tüm siyasal, sosyal ve kültürel sorunları şiddet yöntemleriyle çözmeye çalışmaktadır. Irkçılık, milliyetçilik hezeyanları başını almış gidiyor. Barış ve kardeşlik isteyenler vatan haini ilan ediliyor. Linç ediliyor. Toplumsal muhalefet şiddetle bastırılmaya çalışılıyor.
Dahası, kavgalı, bıçaklı, silahlı yaralama ve öldürmelerle sonuçlanan olayların son 2–3 yıllık seyrine bakıldığında; “tinerciler” ve “sokak çocukları”ndan başlayıp, kronik işsizleri de kapsayan hırsızlık, kapkaç olaylarına ve organize suçluları öne çıkardığını, oradan da şimdi, orta öğretim kurumlarına sıçrayarak yayıldığını görüyoruz. Yani bu tablo bize, huzursuzluğun, içinde bulunduğu durumdan hoşnut olmamanın, toplumun ve özellikle de gençliğin en umutsuz ve çaresiz kesimlerinden “yukarıya” doğru, okumuş yazmışlara doğru yayıldığını ve orta öğretim kurumlarına giren bu kaynaşmanın giderek üniversiteleri de kapsayacağını söylemek bir kehanet olamaz.
Haliyle bu gelişmeler durum ekonomik ve politik koşullardan kopuk ele almak gerçeklerin üzerinde atlamak anlamına geliyor. Burada şunu belirtmeliyiz ki; “liselerde şiddetin yayılması” olarak ifade edilen sorun özelleştirmeden işsizliğin kronikleşmesine, artan yoksulluktan eğitimin özelleştirilmesine, dinci ve milliyetçi önyargıların baskısından gelecek güvencesizliğine, Kürt sorununun bir türlü çözülmemiş olmasına, gençliğin idare ve aile baskısı altında tutulmasından, bireyciliğin, piyasa fikrinin kutsanmasına, mafya zihniyetinin meşrulaşmasına; ideolojik, siyasi ve ekonomik nedenlerle direk bağlantılıdır. Dolayısıyla; sorunun çözümü de; gençlik yığınlarının işsizliğe ve yoksulluğa karşı mücadele içinde örgütlenmesinden eğitimde herkese parasız, demokratik ve laik eğitim hakkının tanıması, gençliğin güvenli bir gelecek için örgütlenip politik sorunlara daha duyarlı hale getirilmesi için daha çok çalışılmasına yönelmeye gösterilmesinden geçmektedir.
Tüm bunları devlet örgütlüyor ve uyguluyor. Ve böylece lise / üniversite çağlarındaki gençler ve çocuklara kötü örnek oluyorlar. Aslında bilinen bir bilimsel gerçeklik var ki oda okullardaki şiddetin toplumsal şiddetin taklidi olması gerçekliğidir. İşte devletin ve hükümetin gizlemeye çalıştığı çarpıtmalar ve saptırmalar bir yana yinede okullardaki şiddet devletin toplumsal-yönetsel şiddetin devamıdır. Yani kılavuz, karga misali halkı zaptu rapt altına almaya çalışan devletin politikalının okullarda bir yansıması olarak ele alarak okullardaki şiddetin kaynağının devletin kendisi olduğunu bilerek buna karşı mücadele ederek, buradan şiddetin kaynağını yok etmek yönelmek gerekiyor.
 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Gençlik Yıldızı

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.11 Saniye