|
|
ÖLÜMÜNÜN 123 YILINDA MARKS YOLUMUZU AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR
Proletaryanın büyük öğretmeni ve bilimsel sosyalizmin kurucularından Karl Marx'ın ölümünden bu yana 123 yıl geçti. Ama onun çığır açan düşünceleri hala önem, değer ve tazeliklerini koruyorlar. Frederich Engels'le birlikte sosyalizmi ütopyadan bilime dönüştüren ve işçi sınıfının ve diğer sömürülenlerin eline son derece güçlü ve etkili bir ideolojik silah veren bu büyük insanın zamanından günümüze önemli değişiklikler geçirmesine karşın sınıflı, kapitalist toplumun temel özellikleri değişmedi. Bir yanda maddi (ve entellektüel) üretim araçlarını ve siyasal iktidarı denetim altında tutan burjuvazi ile öte yanda sömürülen ve siyasal iktidarın uzağında tutulan kol ve kafa işçileri arasındaki antagonist çelişme varlığını sürdürüyor.Geri ya da ileri tüm kapitalist toplumları ve bu toplumlardaki değişim ve savaşımları anlamanın yolu, işte sözcüğün en geniş anlamındaki bu proletarya ile burjuvazi arasındaki antagonist çelişmeyi kavramaktan ve dahası bu çelişmenin çözümü için devrimci eyleme katılmaktan geçer
İnsanlık çok eski çağlardan beri baskının, sömürünün ve zorbalığın olmadığı bir eşitlik, özgürlük ve kardeşlik toplumu hayaliyle yaşamış ve bu özlem zaman zaman ezilen sınıf ve katmanların devrimci ayaklanmalarına yol açmıştı. Ancak, kapitalizm öncesi toplumlarda maddi üretimin yetersizliği -ki bu, sınıfların varlığının temel nedenidir -ve bu toplumların ezilen ve sömürülen sınıflarının yapısal özellikleri, onların toplumsal kurtuluş uğruna giriştikleri savaşımların kesin bir sonuca ve özlenen hedefe ulaşmasını nesnel olarak olanaksız kılı yordu. Ama kapitalizmin, emeğin koynunda uyuklayan dev üretici güçleri harekete geçirerek maddi üretim yetersizliğini aşmaya başlaması ve üretim araçlarından bütünüyle yoksun modern sanayi proletaryasını ortaya çıkarması, emeğin gerçek ve sonal kurtuluşunun koşullarını yarattı. Zamanın en ileri üç ülkesinin bellibaşlı üç düşünce akımını yani klasik Alman felsefesini, klasik ingiliz ekonomi politiğini ve Fransız sosyalizmini bir üst sentez içinde yeniden biçimlendiren Marx her şeyden önce tarihin materyalist ve bilimsel bir açıklamasını yaptı. 0, toplumsal gelişmenin itici gücünün kıralların vb. üstün bireylerin eylemleri, istemleri, kaprisleri ya da tanrısal ve doğaüstü güçlerin müdahaleleri olduğu yolundaki metafiziksel ve idealist görüşlere öldürücü bir darbe indirdi. Marx'ın mezarı başında yaptığı konuşmada Engels, unutulmaz dava arkadaşının katkısını şöyle özetliyordu: 'Nasıl ki Darwin organik doğanın gelişme yasasını bulduysa, Marx da insan tarihinin gelişme yasasını, yani insanların, siyaset, bilim, sanat, din vb. ile uğraşabilmelerinden önce, ilkin yemeleri, içmeleri, kazanmaları ve giyinmeleri gerektiği; bunun sonucu maddi ilksel yaşama araçlarının üretimi ve böylece, bir halk ya da bir dönemin her iktisadi gelişme derecesinin, devlet kurumlarının, hukuksal görüşlerin, sanatın ve hatta sôzkonusu insanların dinsel fikirlerinin üzerinde gelişmiş bulundukları temeli oluşturdukları ve buna göre, bütün bunların şimdiye değin yapıldığı gibi değil, ama tersine, bu temele dayanarak açıklamak gerektiği yolundaki, daha önce ideolojik bir saçmalıklar yığını altında üstü örtülmüş bulunan o temel olguyu buldu.' (Marx-Engels, Seçme Yapıtlar 3, s. 196-97) Böylece Marx'ın üretici güçlerle üretim ilişkileri ya da mülkiyet iliş- kileri arasındaki çelişmenin, toplumsal gelişmenin temel itici gücü olduğunu ortaya çıkardığı sonucuna varıyoruz. Toplumun ekonomik temeli ya da alt yapısının bu iki öğesi arasındaki çelişme, siyasal planda kendisini sınıf savaşımı olarak gösterir. Komünist Manifesto'da belirtildiği gibi; "Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir.' (Marx-Engels, Seçme Yapıtlar 1, s. 132) Gerçekten de ilkel komünal toplumun yıkılmasından bu yana tüm toplumların tarihi ezen, sömüren ve eski üretim ilişkilerini temsil eden sınıflarla, ezilen, sömürülen ve eski toplumun bağrında oluşmakta olan yeni üretim ilişkilerini temsil eden sınıflar arasındaki savaşımlar- dan oluşmuştur. Kuşkusuz sınıfların ve sınıf savaşlmının tarihte ve toplumsal gelişmede tuttuğu önemli yere -çok daha yüzeysel bir biçimde de olsa -bazı burjuva düşünürleri de değinmişlerdi. Ama Marx onların hepsinden farklı olarak, çok daha derin bir biçimde ger- çekleştirdiği sınıf analizini proletaryanın devrimci eylemiyle ve onun sosyalizm savaşımıyla doğrudan bağlantılı bir biçimde koymuştu. O, daha 1852 gibi erken bir tarihte Joseph Weydemeyer'e yazdığı bir mektupta şunları söylüyordu: 'Ve bana gelince modern toplumdaki sınıfların ya da bunlar arasındaki savaşımın varlığını keşfetmiş olma onuru bana ait değildir. Burjuva tarihçileri bu sınıf savaşımının tarihsel gelişimini, burjuva iktisatçılar da ekonomik anatomisini benden önce açıklamışlardır. Benim yeni olarak yaptığım: 1- Sınıfların varlığının ancak üretimin gelişimindeki belirli tarihsel evrelere bağlı olduğunu; 2 -Sınıf savaşımının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını; 3 -Bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey olmadığını tanıtlamak olmuştur.' (Marx-Engels, Seçme Yapıtlar 1,s. 637) Burada Marksizmin köşetaşlarından birisiyle,yani proletarya diktatörlüğü kavramıyla karşı karşıya geliyoruz. Gerçekten, Lenin'in Marx'ın yukarıda belirttikleriyle tam bir uygunluk içerisinde söylediği gibi, yalnızca sınıf mücadelesini kabul edenler henüz Marksist değil dirler. ''Ancak sınıf mücadelesini kabul etmeyi proletarya diktatörlüğünü kabul etmeye vardıran bir kimse Marksisttir.'' Marx'ın, özellikle 1871 Paris Komünü deneyiminden de dersler çıkararak derinleştirdiği proletarya diktatörlüğü kavramı, öteden beri Marksizmi ve Marksizm-Leninizmi burjuva ve küçük-burjuva sosyalizminden ayırtdetmede en başta gelen ölçütlerden birisi olmuştur. Dolayısıyla, burjuvazinin ve revizyonizmin proletarya diktatörlüğüne şiddetle saldırması, onu çarpıtması ve reddetmesi hiç de şaşırtıcı değildir ve olmamalıdır. ''işçiler ve diğer emekçiler için demokrasi, burjuvazi ve diğer sömürücüler için diktatörlük'' demek olan proletarya diktatörlüğü ya da sosyalist demokrasi kavramı, 20. yüzyılın devrim deneyimlerini irdeleyen Lenin tarafından daha da geliştirildi. Gerçekten de, bir donmuş formüller yığını olmayıp yaşanan devrim deneylerinden ve maddi koşullardaki ve toplumdaki değişimden öğrenerek gelişen bilimsel sosyalizm, siyasal iktidar sorununun her devrimin temel sorunu olduğu anlayışından hareketle, kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde proletarya diktatörlüğü silahına kararlı ve sarsılmaz bir biçimde sarılmanın yaşamsal bir önem taşıdığını yeniden ve yeniden göstermiştir. Marx'ın en büyük katkılarından birisi de, kapitalist toplumun hareketinin ekonomik yasasını keşfetmesinde bulur anlatımını.0,metanın niteliğini ve kapitalist toplumda ve ekonomide tuttuğu belirleyici yeri analiz etmiş, sermaye birikiminin önemini ve mekanizmasını ortaya koymuş, kapitalist üretim biçiminin ayrılmaz yol arkadaşı olan ekonomik bunalımların aşırı üretimden kaynaklandığına ve kapitalistlerin işçileri sömürerek elde ettikleri artı-değerin can alıcı önemine işaret etmiştir. Kapitalist toplumda sermaye birikiminin tarihsel eğiliminin önce bağımsız üreticilerin sermayeye bağımlı kılınmasına, yoksullaşmalarına ve giderek proleterleşmelerine yol açtığını ve bu sürecin daha ileri aşamalarında, kapitalistlerin kendilerinin mülksüzleştirilmelerine ve sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesine götürdüğünü belirten Marx, bu eğilimin kapitalist toplumda sosyalist devrimin önkoşullarını hazırlamasını şöyle anlatır: ''Bu sosyal evrim sürecinin bütün avantajlarından yararlanan ve bunları tekelleri altında tutan büyük sermaye ba- balarının sayısı durmadan azalırken, öte yandan sefalet, baskı, kölelik, soysuzlaşma, sömürü alabildiğine artar. Ama bu arada, gittikçe büyüyen, kapitalist üretim sürecinin bizzat kendi mekanizması ile disiplin altına giren, birleşen ve örgütlenen bir sınıfın, işçi sınıfının da direnişi artar. Sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve hükmü altında büyüyüp gelişen üretim biçimi için bir ayakbağı olmaya başlar. Emeğin sosyalizasyonu ve üretim araçlarının sayılı ellerde yoğunlaşması sonunda öyle bir noktaya ulaşır ki, artık kapitalist kaplarına sığamazlar. Bu kap çatlar, paramparça olur. Artık kapitalist özel mülkiyetin eceli gelmiştir. Mülksüzleştirilme sırası şimdiye dek başkalarını mülksüzleştirmiş olanlara gelir.' (Karl Marx ve Doktrini, s. 32-33 ) Monarşinin, feodal despotizmin, ayrıcalıkların ve militarizmin kararlı düşmanları ve en tutarlı demokratlar olan Marx ve Engels, "başka bir ulusu ezen ulusun özgür olamayacağı"nı söylemişler ve küçük ulusların ve milliyetlerin "büyük" uluslarca ezilmesine şiddetle karşı çıkmışlardır. Ancak onlar; ulusal sorunu işçi sorununun önüne geçirme, karşısına dikme ya da ondan yalıtma yolundaki ulusalcı eğilimlere de şiddetle karşı çıkmış, çeşitli ulus ve milliyetlerden işçilerin enternasyonalist birliğini ödünsüzce savunmuş ve ulusal kurtuluş sorununu toplumsal kurtuluş ve devrim sorunuyla kopmaz bağı içinde ele almışlardır. Ulusal baskı. ayrıcalık ve eşitsizliklerin kesin ve geri dönüşsüz bir biçimde ortadan kaldırılmasının proleter devriminin zaferi ve sosyalizmin inşasıyla olanaklı olabileceğini belirten Marx ve En- gels, Komünist Manifesto'da şöyle diyorlardı; insanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır. Ulusun kendi içindeki sınıflar arasındaki uzlaşmaz karşıtlık ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulusa beslediği düşmanlık da son bulacaktır.' (Komünist Partisi Manifestosu, s. 72-73) Ulusal sorunu çözme konusunda dev adımlar atmış ve halkların kardeşliğini yaşama geçirmiş olan Lenin ve Stalin'in sosyalist Sovyetler Birliği ile Büyük-Rus şovenizmini yeniden canlandıran Kruşçev'le- rin, Brejnev'lerin, Gorbaçov'ların sosyal-emperyalist Sovyetler Birli- ği'nin durumlarının karşılaştırılması olsun, bugün en ileri kapitalist ülkeler de içinde olmak üzere bütün dünyada ulusal sorunun yeniden hortlamakta olması olsun, Marx ve Engels'in bu konuya ilişkin değerlendirme ve öğretisini parlak bir biçimde doğrulamaktadır. Marx ve Engels, hiç bir zaman yalnızca teorik ve bilimsel çalışma yapan "düşünürler" olmamış, proletaryanın öncü, komünist örgütlerini oluşturma, taktik ve siyasetlerini saptama eylemine ve onun kapitalistlere karşı ekonomik ve siyasal savaşımına aktif olarak katılmışlar- dır. Onların yaklaşımı Marx'ın, ''Filozoflar dünyayı çeşitli biçimlerde yorumlamakla yetindiler; oysa asıl önemli olan dünyayı değiştirmektir.'' sözlerinde anlatımını buluyordu. Proletaryanın bilimsel öğretisinin, kitlelerin devrimci pratiğini yakından gozlemlemeden ve bu dünyayı dönüştürme eylemine bizzat katılmadan kapalı odalarda yapılacak akademik çalışmalarla geliştirilemeyeceğini çok iyi bilen bu iki büyük dava insanı, sınıfın sorunları ve kavgasıyla her zaman yakın ve sıcak bir ilişki içinde olmuşlardır. 1847'de Komünistler Ligası'nda yer alan ve 1848'de Komünist Manifesto'yu kaleme alan Marx ve Engels, 1848- 49 devrim dalgasının bastırılmasından sonra yeniden teorik çalışmalarına döndüler. Ama 1860'Iarın başlarında demokratik ve sosyalist hareketin güç kazanmaya başlaması onları yeniden siyasal eyleme itti. Bu iki devrimci 1864'te Londra'da kurulan Uluslararası işçiler Birliği'nin (1. Enternasyonal) örgütlenmesinde ve çalışmasında son derece önemli bir rol oynadılar ve onun 1872'de kapanışına değin, bu örgütün saflarında toplanan ileri işçilerin komünist bakış açısını ve taktiklerini benimsemesi için yoğun bir uğraş içinde oldular. 1871 Paris Komünü ayaklanmasının -ki proletaryanın bu göğü fethetme girişimini yakından izleyen Marx, Paris işçilerinin bu büyük devrimci eylemini Fransa'da Iç Savaş adlı yapıtında irdelemişti yenilgiye uğramasından sonra, uluslararası proletaryanın öncülüğü Alman işçi sınıfına geçtiğinde, Marx ve Engels, bu ülkenin işçi hareketinin gelişmesini yakından izlemeye koyuldular.Ve gerek teorik yazıları, gerek öğütleri ve gerekse eleştiri ve polemikleriyle hareketin yolundan saptırılması tehlikesine karşı sürekli savaşım verdiler. Rusça bilen bu iki büyük devrimci 1870'lerde ve 1880'lerde Çarlık Rusya'sında demokratik hareketin gelişmesini ilgiyle izledikleri gibi, pek çok ülkenin devrimci ve sosyalist militanlarıyla yazışmak ya da yüz yüze görüşmek yoluyla uluslararası işçi sınıfı hareketine değerli öğüt ve eleştirileriyle de sürekli olarak yardımcı oldular. Marx'ın ölümünden bu yana geçen 123 yıl içinde dünya, pek çok değişikliklere sahne olmuştur. Bunlar arasında insanlığın 19. yüzyılın sonlarından başlayarak tekel öncesi kapitalizm çağından tekelci kapitalizm,yani emperyalizm ve proleter devrimler çağına girmesini, kaynağı kapitalizm ve emperyalizm olan iki dünya savaşı ve çok sayıda yerel savaş yaşamış olmasını, bir dizi ülkede proleter ve halk devrimlerinin patlak vermesini ve sosyalizmin inşasını ve üretici güçlerin dev adımlarla büyümesine tanık olunmasını vb. sayabiliriz. Bütün bunlara karşın onların, asalak bir sınıf haline gelmiş olan burjuvazinin ve gününü doldurmuş olan kapitalizmin, üretici güçlerin gelişmesini frenlemekle ve önlemekle kalmayıp, insanlığın tinsel ve entellektüel gelişmesinin de yolunu tıkadığı, kapitalist toplumun temel çelişmesi olan proletarya-burjuvazi çelişmesinin zora dayalı bir devrimle çözülmesi gerektiği ve ancak proletaryanın ve onun devrimci partisinin önderliğinde,özü proletarya diktatörlüğü olan bir siyasal rejim altında kapitalizmden komünizme geçilebileceği ve insanlığın karşı karşıya bulunduğu belli başlı tüm sorunların ancak bu yolla çözülebileceği yolundaki temel tezleri geçerliliklerini korumayı sürdürmektedirler. Dolayısıyla bizler. Komünist Manifesto'nun bitiminde Marx ve Engels'in söylediklerini yineleyebilir ve dünya proletaryasını ve halklarını bir kez daha ayağa kalkmaya, kapitalizmi ve emperyalizmi mezara gömmeye çağırabiliriz: ''Komünistler, kendi görüşlerini ve amaçlarını gizlemeye tenezzül etmezler. Hedeflerine, ancak tüm mevcut toplumsal koşulların zorla yıkılmasıyla ulaşılabileceğini açıkça ilan ediyorlar. Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Kazanacakları bir dünya var."
|
|
| |
Ortalama Puan: 5 Toplam Oy: 1
|
|
|
Эlgili Konular
|
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|