DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
ÜÇÜNCÜ DÜNYADA İKİNCİ CİNS YADA KADINLARINLARIN GERÇEKLİĞİ
Kültür Sanat
Mirenda Davies'in kitabı Üçüncü Dünya'da İkinci Cins, geri kalmış, sömürge ve yarı-sömürge ülke kadınlarının; Asyalı, Afrikalı, Latin Amerikalı kadınların bazıları ve söyleşilerinden oluşmuş bir derleme. Burada konuşan sesler gerçekten çok çeşitlidir; Filistin, Lübnan- Umman, Eritre, Güney Yemen, Mozambik, Namibya,İran, Hindistan, Nikaragua'dan Mairitus adasına kadar birbirinden çok farklı ülkelerin kadınlarına aittir .Yazarın amacı Üçüncü Dünya ülkeleri kadınları arasında gözlemlediği 'yeni bir feminist bilincin devrimci çıkışından' kadınları haberdar etmektir. Miranda Davies sosyalist-feministlere özgü bir yaklaşımla ele aldığı kadın hareketlerini,iki ana başlıkta topluyor aslında. Ilki; bağımsızlık ve toplumsal mücadele içindeki kadın ve örgütlenmesi, diğeri ise; Hindistan örneğinde olduğu gibi, çeyiz ve tecavüz karşıtı hareketle, sağlık ve güvenli kürtaj hareketi çevresindeki yasal örgütlenme.



Davies'e göre, batılı feministler İrlandalılar dışında silahlı mücadele deneyimlerinden habersizdirler .Öte yandan, bu sayfalarda anlatılan deneyimlerin pek çoğu da, son derece tanıdık gelecektir onlara. ''İster evde sokakta işyerinde, ster bir gerilla grubunda savaşıyor olalım, hepimiz günlük yaşam içerisinde cinsiyetçilikle ilgili deneyimler ediniriz. Batı'da ve Üçüncü Dünyada kadının bağımsızlık mücadeleleri arasındaki farklılıklar kadar, kökü derinde benzerlikler de ortaya çıktığından, bu kitap için derlenen malzeme, kadının bağımsızlığı hareketinin gelişimini doğru bir uluslararası ölçeğe oturtmak için gerekli bağlantıların kurulmasına katkıda bulunacaktır .'' Kitap bu ölçeği ortaya çıkarmak için yazılmış. Bir bağımsızlık hareketinin başarısı dayandığı kuramın eyleme dönüştürülme biçimine bağlı olduğuna göre,Uçüncü Dünya'daki kadın eylemcilerin doğrudan yaşadıkları :ieneyimleri aktarmak istiyor bize Davies. Şüphesiz bu deneyim aktarımı bizim bilinçlerimizin ve de doğal olarak batılı feministlerin bilinçlerinin yükselmesine yardım edecektir.'' Bu başlangıç noktasından hareketle, kitap tek bir sorun üzerinde, kadın ve örgütlenme sorunu üzerinde yoğunlaşmıştır.Afrika, Asya, Latin Amerika ve Orta Doğu kadınlarının durumlarını sorgulamaya başlamalarına, geleneksel rollerini terkederek ortalığı karıştırmalarıyla yol açan nedir? Bu kadınlar nasıl bir araya gelip örgütlenebiliyorlar ve hangi sorunlar onları en fazla düşündürüyor? Bunlar, Üçüncü
Dünya'da özgün 'malzeme' arayışımın gerisinde yatan sorunlardır.''
Sosyalist-feministler,gerek cinslerin ezilmişliğinin sürdürülmesinin, gerekse de,kadının gelecekteki kurtuluşunun özü olarak kadınların duygu ve düşüncelerini görürler .Bu duygular gerçek tarihsel ve toplumsal ilişkilerin yansımasıdır oysa.
 Davies bu duyguları, düşünceleri ve örgütlenmeleri aktarmış. Amacı 'özerk' bir kadın örgütlenmesinin gerekliliğini de ortaya koymak, aynı zamanda. Kitabın son bölümleri ''Neden Ozerk Bir Kadın Orgütlenmesi'' fikrine ayrılmış. Latin Amerikalı göçmen kadınların, eski devrimci kadın militanların tartışmalarına yer verilmiş. Özerk örgütlenmenin içeriği sosyalist- feminist anlayışla doldurulmuş doğallıkla. Parti güdümü istenmiyor , erkek egemen ideolojinin yansıması hiyerarşi ve her türlü otorite istenmiyor. 'Bağımsız' bir kadın örgütlenmesi, ancak kendilerine  güven kazandıktan sonradır ki, işçi sınıfı  hareketiyle 'koşutluk'lar kurabilecekler.
Feminizm, biz sosyalist kadınlar için gerekli dersleri çıkardığımızda çok yararlanabileceğimiz bir meydan okumadır Bu kitabı okurken de yine aynı şeyleri hissediliyor.Gerçekten de, Latin Amerikalı, özellikle, Afrikalı ve Orta Doğu'lu kadınların mücadeleleri konusunda okuduklarımız geri kalmış bir ülkede yapılan bir devrimden en çok çıkarı olanların kadınlar olduğu şeklindeki düşünceyi  pekiştirdi .Çünkü devrim en fazla ezilen konumuna bir son verecektir. Namibyalı Ellen Musiealela 'Namibya bağımsızlık mücadelesindeki kadını anlatıyor. ''Silah elde savaşan kadın büyük değişimin başında demektir. Gerilla kamplarındaki kadın, evine kapatılmış, yemek tenceresinin başındaki kadın değildir bir daha asla. Ama bugün kamplardaki erkeklerimizin, kadına yalnız kadın olarak bakıp onu yemek pişirmek gibi kadınca sayılan işlerde kullanmadıklarını göreceksiniz. Görev, gruplar arasında cinsiyet farkı gözetmeksizin eşit biçimde dağıtılır; bu ister yemek pişirme, ister bahçe bakımı, ister kampta herhangi bir iş olsun değişmez.'' Silah tutan elin, yarın kurtuluş günü geldiğinde kuzu kuzu mutfağına döneceğini düşünmek safdillik olmaz mı? Mozambikli Nyhaşa'da Namibyalı arkadaşından farklı şeyler söylemiyor. ''Söylemek istediğim tek bir şey var. Biz kadınlara tek bir konuda bile erkeklerden farklı davranılmadı. Eğer bir erkek silah ve onun techizatını taşıyorsa bir kadın da taşımalıdır .Bizlere tanınan ufak ayrıcalıklar dışında ayrım yapılmadı.Eğer çok yorgunsak bize uyumak için daha iyi bir yer verildi, ya da eğer koşullar gerçekten çok çetinse, örneğin yağmur yağıyorsa. Bazı zamanlar kampta nöbet tutarken , erkekler ilk nöbeti bize bırakırlardı. Ama bu ufak ayrıcalıklar dışında, hep omuz omuza, aynı tehlikeleri aynı güçlükleri yaşadık. Namibyalı devrimci kadın, ''Kadın-Kurulu''yöneticisi Ellen Muisalela, bir gerilla kampını ziyarete gidiyor ve olağanüstü zor koşullarda yaşayan arkadaşlarına soruyor: ''Mayıs ziyaretimde, onları açıkta .ve soğukta uyur buldum, çoğu zaman yiyecek bulamıyorlardı. Onlara 'Yoldaşlar, neden buraya geldiniz? Neden Namibya'yı terkettiniz?' diye sordum. Yanıtları, ''Burada eğitilip geri dönmek ve savaşmak istiyoruz. Tek kurtuluş, özgürleşmemizin tek yolu bu, oldu. Evet, kendi durumlarını bilmenin kadınları yavaş yavaş bunu değiştirmeye ittiği doğrudur , feministlerin dediği gibi. Ama yaşamdaki değişimlerin hızlı bir bilinç değişmesine yol açtığı da daha çarpıcı bir gerçek. Bu değişim görüldüğü gibi, onlarca yıl süren eğitimden ya da feministlerin kadın gruplarının toplantılarından daha fazla bilinç yükseltiyor. Değişme yöntemi olarak öz deneyimin öncelikli önemi ''kişisel oan  politik''tir ifade ediliyor ya, kollektif politik tavır,işte böylece ''kişisel olan politik''tir gerçek anlamda belirliyor.Tek başına sorunun nedenini bilmekle baskı ilişkilerini ortadan kaldırma yeteneğinin gelişmeyeceği açıktır .Değişim olanağı, gerçekleştirilebilir bir seçenek ve buna ulaştıracak araç da gerektirir .Kadınlar bu savaşlarda, değişim olanağının, şimdiki sistem içerisinde yapılabilecek değişikliklerin sınırlarının ve değişiklik yapabilme konusundaki kendi bireysel ve kollektif güçlerinin bilincine varır .
  Bizzat yaşamdaki değişikliklerin bir bilinç değişmesi sağladığı da bir gerçek. Eritreli, Nikaragualı ;Zimbabweli kadınlar  bunu kanıtlıyor.Mozambikli kadınlarla ilgili mozambikli Kadınlar Örgütü'nden Anabella Rodriguez'in söyledikleri önemli.Ulusal kurtuluştan sonra,mücadele içinden gelmiş kadınların gelişimi, evinde oturan kadınlardan farklı. ''Silahlı mücadele sırasında kurtarılmış bölgelerde kadınlar etkin; komünal köylerde de kadınlar toplu üretime önderlik ediyor .”mücadele içinden gelen kadın eş, anne,ev kadını rolünün dışına çıkıyor görüldüğü gibi. O toplumsal ve ulusal ezilmişliğe karşı mücadele ederken cinsel ezilmişliğinin zincirlerini kırmaya başlıyor .Şüphesiz bu bir başlangıçtır .Ama gerisinin gelmesi de buna bağlı. Sadece yasal sınıflarlar içerisinde bir tavır alış kadını düzen içi iyileştirmelerin ötesine geçiremiyor ne yazık ki. Hindistan'dakt tecavüz karşıtı örgütlenme ve mücadele konusunda Hintli feminist dergi Maunishi'de yazılanları okuyarak, 'tecavüz' gibi sınıf mücadelesinin dışında gibi görünen bir olayın sınıf mücadelesiyle ve ekonomik gelişmişlikle , ilgisini kavramamızı sağlıyor. Kıtlık yoksul sınıfları vuruyor. ''Çalışma Karşılığı  (emek Projesi'' hükümetin bir uygulama ).Kadınlar hükümetin dağıttığı tahılı, alabilmek için vücutlarını sunmak zorunda kalıyorlar .yine aktarıldığına göre , kasabada yakmak üzere odun toplayan aşiret kadınları, köyden kasabaya gitmek için gereken kısa yol ücretini ödeyemediklerinden bilet kontrolörlerinin cinsel tacizine uğruyorlar''. Kıtlık sırasında, çocuklarını ve eşlerini doyurmayı önde tuttuklarından önce kadınlar ölüyor.
 Kadınların  çifte ezilmişliği her yerde önlerine çıkıyor. Ummanlı kadınlar ''Kadınların bağımsızlığı, erkeklerin kadınlara bahşettiği ayrıcalıklarla değil; kadınların ekonomik, sosyal ve politik düzeyde örgütlülükleriyle kazanılır.'' derken haklıdırlar. Ancak bu örgütlülük, Paris Latin Amerika Kadınlar Grubu'nun önerdiği biçimde olmayacaktır .Erkeklerin olmadığı, kendi deneyimleriyle hiyerarşinin olmadığı bir örgüt  istiyor onlar. Siyasi partilerden uzak duracaklar .Çünkü orada erkek 'erk'i, erkek söylemi egemen. Diyorlar ki ''Bize göre özerk bir kadın hareketi, toplumun tüm katmanlarına ucunun dokunacağı taleplerimizi öne sürme olasılığını verecektir .Biz kendimiz seçenek önerebilecek kadar korkusuz olduğumuz zaman, işte ancak o zaman, toplumda olup bitenlerle, kısaca sınıf mücadelesiyle, koşut giden kendi özgün istemlerimiz adına toplum içinde savaş verebiliriz. Yalnızca kendi istemlerimiz için kadınlar olarak kendimizi örgütleyelim”diyor Latin Amerikalı sosyalist feministler , tıpkı diğerleri gibi. ''Çünkü bizim ezilişimiz sistem içinde öylesine derin kök salmıştır ki,ne o safta ne de bu safta, yalnızca militan feminist uygulamalar doğrultusunda devrimci süreç içinde çalışmalarımızı sürdürebiliriz.”Kadın sorunu, toplumsal sorunun bir parçası ise, kadının ezilmişliği özel mülkiyetle ortaya çıkmışsa, sorunun çözümü de özel mülkiyetin ilgası ile ortaya çıkacak sosyalist düzendedir. Böyle demek sorunun çözümünü ileri bir tarihe ertelemek değildir . Şüphesiz yalnız kadınların oluşturduğu kitle kadın örgütleri olmalıdır .Etiyopyalı kadınların söylediği gibi kadınlar bu örgütlerde kendi sorunlarını daha rahat ifade edebiliyorlar .Ama kapitalizmin yenilgiye uğratılması bir savaş örgütünü gerkel kılıyor. Gerçek bir savaşörgütü olmadan kapitalizmin yenilgiye uğratılması söz konusu olmaz. .Ve bu örgütlerde kadın erkek birlikte savaşılır .Kadınlar gökyüzünün yarısıysa, kadınlar dünyanm yarısıysa, dünyanın öbür yarısıyla birlikte ortak düşmana karşı savaşmalıdırlar .Kadın erkek, farklı departmanlara bölünmek ancak ka- dınları yalıtır ve gelecek için mücadeleyi çok uzak bir bilinmeyene erteler, iddia edildiğinin tersine. Ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesine katılan kadının -Ortadoğu'da Uzak Asya'da, Afrika'da- tüm konumu değişiyor .Eve kapalı aşiret kadmı, silaha sarıldığında toplumdaki tüm öncü rollere soyunabiliyor .Eritre Kurtuluş Ordusu 'nun yüzde otuzunu kadınlar oluşturuyor. Nikaragua'da kadınlar mutfakta değil cephede savaşmış insanlar olarak eve kapatılmaya asla razı olmayacaklarını gösteriyorlar .Ancak elbete en zor olan binlerce yılın alışkanlıklarını değiştirmektir .''Bize zorla kabul ettirilen sömürgeci, burjuva etkileri yok etmek ve düşmanın adını koymak, toplumumuzda yerleşmiş geleneklerin sonuçlarını yok etmekten daha kolay oldu'' diyor Mozambikli Anabella Rodriguez. Afrika'da kadınların sünnet edilmesi ile, Hindistan'da genç kadınların canice  yok edilmesine neden olan çeyiz geleneği ve hatta tecavüz, tüm bu durumu sürekli  kılan koşullar toplumsal bir devrimle ortadan kaldırılmadan nasıl tümüyle yok edilebilir? Kadının kurtuluşu ile toplumun  kurtuluşu aynı sürecin parçalarıdır .Kadınlar dünyayı değiştirirken erkekleri ve kendilerini 'ikinci cins' kılan koşulları değiştiriyorlar .Kitapta tepkilerini okuduğumuz kadınların, yazarın da kabul ettiği, bu yeni bilinçteri vazgeçmeleri için bir if, neden yoktur .Ancak bu bilincin daha da derinleştirilmesi söz konusudur .
Dikkatimi çeken bir noktadan söz. etmek istiyorum. Batılı feministlerin önem verdikleri doğum kontrolü konusunda, Afrikalı ya da Hindistanlı kadınların vurguladıkları şeyler dikkat çekici. insani bir katkı gibi görünen doğum kontrol ilaçlarının sağlık üzerindeki olumsuz etkileri Hindistan'da kadın sağlığı ile ilgilenen feministle- rin raporunda vurgulanıyor. Namibya'da Güney Afrika'da Hindistan'da hep aynı ilaçtan söz ediliyor: Depo Provera!
 Batı; Afrika'ya, Latin Amerika'ya, ilaç yağdırıyor .Doğmadan öldürülen gerillalardan söz eder bir Latin amerikalı yazar. ''Çocuk doğurmak istemeyen kadınlar danışmak için doktora giderler .Böyle zamanlarda kadınlara Depo Provera (kısırlaştırıcı ilaç) uygulanıyor, hem de onlara hiçbir açıklama yapılmaksızın. Bu bir tür kırım; Güney Afrika hükümetinin düşü de bu zaten, siyah nüfusu en düşük seviyede tutmak. Depo Provera hem Güney Afrika'da hem de Namibya'da kullanılıyor. Burda toplanan kadınlar bu konuya ilgi göstermeli ve bu ilaçları Güney Afrika'ya gönderip kadınlarımızı kısırlaştıran şirketIeri protesto etmelidirler'' diyor feministlere Namibyalı bir kadın.
 Kitapta özellikle İranlı kadınların durumu üstüne iki yazı dikkatle okunmalı. Kadınlar nasıl Humeyni devriminin itici gücü haline geldiler ve nasıl kendilerini tecrit eden bu devrimi inatla savundular? Kitaptaki iki makalenin dikkatle okunması gerekir .Çünkü aynı sorun 80’den sonrası  politik islamın yükselişinde payı ihmal edilemez olan örgütlü ve militan kadın gücünü  anlamak bakımından önem taşıyor. Bu arada islam ülkelerinde süregelen bağımsızlık mücadelelerinde kadının eve kapatılmışlığının ve erkekten tecrit geleneğinin ne denli bir engel olduğu Filistin ve Lübnan deneyimleriyle ortada. Dalal Magrubi'nin öyküsünü hepimiz biliyoruz.
Miranda Davies'in kitabı yazılalı on yıl olmuş. Dünya o zamandan bu yana epey değişti. Etiyopya'da bir devrim oldu,Eritre bağımsızlığına kavuştu.Yenilgiden yeniden ayağa kalkan  sosyalizm yeni bir atılım dönemi başladı. Şimdi sosyalistler kadın sorunu konusun da daha bilinçlidir. Klasik feminist suçlamaları karşılamakta daha ustalaştı sosyalistler .Kadının özgül sorunları ilk kez sosyalizmin ustaları tarafından dile getirilmişti zaten. Bugün bu sorunların altını çizmek gerektiğini biliyoruz. Ama sorunların tümünü, insanlığı ilgilendiren sorunların tümünü birlikte çözeceğiz. Kadın ve erkek hep birlikte. Erkeklerinde sınıf kardeşlerimiz olduğunu unutmadan. Erkek şovenizmi ve maço önyargıları değiştirmek gerektiğini de unutmadan.

 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Kültür Sanat

 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.08 Saniye