DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
Orpund’ta göçmen olmak
Kültür Sanat
  Sizlere  Göçmenlerden     Kısa  Bir  Hikaye   Anlatacağım.   MEJDUN  un Hikayesi  
 
  O  Adıyamanlı   bir çoban .   Onunla  İsviçre  de  tanıştım.   Kendisi ve babasına ait tüm koyunlarını  satarak , insan tacirlerine  teslim olarak yollara düşmüş.   Ne acıdır ki  tanıştığımızda   henüz  on sekiz  yaşında olan  MEJDUN  O  yaşına kadar Adıyaman  bağlı köyünden  başka bir yer görmemiş.    Düşünün  bir kez  Adıyaman’dan  İsviçre’ye  yollara düşüyorsun ve modern şehir yaşamıyla ilgili hiç ama hiçbir bilgiye sahip değilsin. 

  ORPUND sırtını İsviçre Alplerine dayamış tutucu Hıristiyan bir köy.     


   Mejdun’la  orada Orpund’da  tanıştım. Ben ülkesinden ayrı yaşamak zorunda bırakılan bir siyasi göçmendim. Yaşamın bizlere neler getireceğini bilmemiz çok zordur.  Göçmenlik bürosu  beni  BİEL e  bağlı  Orpund   kilisesine  gönderdi.  Hayat sürprizlerle doludur. Hiç yaşamayı istemediğim bir ortamda yaşamaya başladım. ORPUND Kilisesi beni Kilise karşısındaki kilise evine yerleştirdi.  Orada uykusuz gece ve gündüzlerim  başladı. Çünkü on beş  dakikada bir çan çalınıyordu. Çan sesinden çok rahatsız oluyordum. Yepyeni bir yaşam beni bekliyordu Otobüsten trene transfer  olduktan yaklaşık beş saat sonra Merkeze ulaştım. Göçmenlik merkezi direktörü Ben.  KRİSTİN benim yazdırdığım dilekçemi okuduktan sonra bana dönerek sizleri ülkemize davet etmedik sizler Kendiniz geldiniz. Gerçektende eğer doğruyu dosdoğru anlatacaksam  sizlere itiraf etmeliyim moralim geçicide  olsa bozulmuştu.  Yaklaşık olarak on beş gün  günde iki veya üç saat uyuyarak geçirmeye çalıştım ORPUND  BELEDİYESİ  her pazartesi bana yüz yirmi beş İsviçre Frangı  ödeme yapıyordu.  Beşinci veya altıncı Pazartesi  BİEL  Merkeze inmeye karar verdim BİEL i baştan  aşağı dolaştım. Paramı çok dikkatli harcamam gerekiyordu.   Bir Türk kahvesine girerek bir çay söyledim. çayı getiren arkadaş adımı ve nereli olduğumu sordu. Ona  dünyalı   Olduğumu söylediğimde çok şaşırmıştı.  Evet ben bir  dünya vatandaşıydım.  Çaycı arkadaş bana ısrarla Türkiyecin   neresindensin sorusunu sormaya devam  ediyordu…Doğum yerimle ilgili  ona bir şeyler  söylemem onu  birazda  olsa rahatlatmıştı.  şevki  okul hayatımı ve özel hayatımı sorgulamaya başlayınca ona görüşürüz diyerek kahveden ayrıldım. Beni görmek isteğini ve çok farklı olduğumu söyleyerek istemini  tekrarladı.   şevki in   sıcak ve içten dostluklara ihtiyacı olduğunu  hissettim.   

  Bu ülkede ilticacı  olduktan  sonraki  ilk tanıdığım Türkiyeli  insan olduğundan benim için çok önemliydi. Şevki , ben tamtamına  kırk beş  gün  biyel Merkeze inmediğimi görünce kendisi  Orpund  geldi.  Seni bir çobanla tanıştıracağım dedi.  Çobanlardan bahsederken alaycı bir yaklaşım içinde olduğunu sezinledim. Şevki  ve Mejdun  iki yakın akrabaydılar. Ancak ekonomik olarak akraba sayılmazlardı. Çünkü   Mejdun  bir çoban Şevki ise  Kapitalist  oğluydu. Ayrıca  Şevki Üniversite terk Mejdun ise zar zor ilkokulu  bitirebilmişti.  Düşününki hem çobanlık yapacaksınız  ve hem de  okula  gideceksiniz.  Başarı    oranını sizlere bırakıyorum. Ülkemizin yetiştirdiği  halklarımızın  çok saygı duyduğu bir  YILMAZ GÜNEY in    oğluyla  bir diyalogunu   hatırladım Mejdun vatansızlık la söyleşirken. aslında O vatansız   değildi. Ben   onu vatansız  görüyordum. Onun   için İsviçre de sığınmacı Türkiye, de vatandaş  olmaktan  daha iyiydi.   Ancak   bu onun   tercihi  değildi O  yani Mejdun yani  mejdunlar bu gerçektende   iğrenç   yaşantıya    yargısız ve sorgusuz  ve  de  sualsiz  mahkum edilmişlerdi.  İlticacı   ve  sürgün bir yaşamın zorlukları  anlatmakla    bitiremeyiz.    BİEL  Şehrine geldikten  sonraki  ilk işi  Türk dönercisinin  yanında   bulaşıkçılıktı…. Adıyamanlı  Mejdun  İlk  günler benim için  çok ama  çok  sıkıcıydı.  Zamanla  alışmak  zorunda  olduğumu  fark ettim.  Ve   yaşamımda   yepyeni  bir sayfa  açıldığını  kabullendim. İlk  olarak   köyü  tanımaya  karar  verdim.  İngilizce  bildiğimden  zorluk çekmeyeceğimi  düşünüyordum ancak  yanılmışım.  Çünkü  Alman  köylüleri  İngilizce  bilseler  dahi  konuşmaktan yana değillerdi. İlk  kez böylesine  karmaşık  bir  ortamda  bulunuyordum.  
Şevki   ve  Mejdun la     görüşmeye  ve  iş bulup  çalışmaya  kararlıydım.  Ancak  onlarla konuştuktan  sonra   İŞ  bulmanın  çok zor  olduğunu  anlayabildim.
 
   Havadan  ve  sudan sohbetlerden sonra  siyasi  konuları  açmanın yollarını arıyordum.  Oysaki   Mejdun un  benimle ilk konuşmak istediği konu,  Adıyaman da  bıraktığı BERFO ‘ydu.  Mejdun  ile  Berfo   iki sevdalı   yürek,   onları  Alp  dağları   ayırmış…
  
    İlticacı oluşumun  7.   ayında  kaçak olarak  geceleri  Şevklilerin   kahvesinde,  gündüzleri  ise  Mejdun un   çalıştığı  dönercide bulaşıkçı yardımcısı olarak  çalışıyordum.  Siyasi  düşüncelerim  doğrultusunda  bir şeyler  yapabilmek düşüncesi  beni yiyip  bitiriyordu.  Benim bulunduğum  şehir  çok küçük olduğundan  Türkiyelilere ait  bir kültür merkezi  dahi yoktu.  Ancak  başkent  BERN  veya  Zürich  gibi  büyük  şehirlerde konumlanmışlardı.  Ancak  ekonomik  koşullardan  ötürü  oralara gidemiyorduk.  Bile  merkezde sadece Kürt ulusal  mücadelesi  taraftarı arkadaşların  küçük  bir irtibat  büroları mevcuttu. Hikayemi  karmaşık bir zemine çektiğimi sanmayın,  bu  benim ciddi anlamda ilk defa  yapmaya çalıştığım  faaliyettir.  Ülkemde  yayınlanan  Proleter devrimci    düşünceyi  yansıtan Emeğin Bayrağı  gazetesini takip    etmeye  ve  o arkadaşlarla  birlikte gazeteyi okumaya  kararlıydım ve bunu yaşama geçirmeliydim.  Şu  anda  yayınlanmakta olan D. H. B (devrimci halkın birliği)   gazetesiyle aynı düşünceleri paylaşıyordu.  Şevki,  küçük burjuva yapıda uyanık birisiydi. Yani  ona anlatacağım konularda zorlanmayacağımı  anlayabiliyordum.  Ancak  aynı şeyi  Mejdun  için söyleyebilmem  çok zordu.  Çünkü Mejdun  yaşamında ilk kez siyasi duygu ve düşüncelerle karşılaşıyor ve anlatılanları kavramakta  çok zorlanıyordu. Her şeye  rağmen  istekli  ve  kararlı  olduğunu görebiliyordum.  Geceleri aynı evde kalmamızı ve ona bir  şeyler okumamı   ve de     siyasi  konularda   bir şeyler öğrenmek isteğini ısrarla dile getiriyordu.   
 
      Normal  şartlarda yaşadıklarımdan başlayarak,  sınıflardan ve sınıflar arası  çatışmalardan bahsederek  konuları  açmaya çalışıyordum.   Mejdun’un  en çok  merak ettiği  konuların  başında  ekonomik olarak  neden dünyadaki  insanlar eşit  değiller?   
 
    İnsanlar  neden eşit değiller  ve  neden  ağa ile maraba  bugünde işçiyle  patron  olarak ayrılıyorlar?    Ana  sorular  genelde böyleydi .  Ben  Mejdun   arkadaşın  sorularını  çok ciddi  buluyor,   not  alarak yazıya döküyordum.  Sorularının içerisine  Ağanın  yeğeni olan  sevdiği Berfo  ile ilgiliydi,  eğer Berfo  fakir bir marabanın kızı olsaydı : belki de  şu anda ülkemde  sevdiğim kızla evli ve mutlu bir çobandım.  Güzel ve dürüst insan  çoban Mejdun : sen eğer ülkende kalabilseydin ,  maddi ve manevi  mücadelenin içinde oldurulabilseydin?  Ve  bizler  yani  kendisine demokrat  ve de  devrimci  diyen  ve yaşam olacakta   devrimciler gibi yaşayan  insanlar   üzerlerine  düşen  ciddi  görevlerini  yapabilmiş  olsalardı,   gerçektende  insanlarımız     Mejdunlar   ve  Şevkiler   ve de   daha  niceleri  bu   kokuşmuş,  dejenere olmuş,  insanlarına  Belediyelerinin açıkça  uyuşturucu  dağıttığı  İsviçrelerde,  Almanyalarda, Belçikalarda  vs.  vs.   daha  birçok  Avrupa  ülkesinde  insanlarımız  böylesine  şaşkın   ve  moralsizdiler.            

    Göçmenlerle,   İlticacılarla   ve  ülkesini  terk etmiş  yabancı   işçilerle  ilgili  söylenecek  çok şey  var.   Ancak  esas  olarak   Mejdun  ve   Şevkinin  ilticacı  ve  yabancı  işçi   olarak    İsviçre’deki   yaşamlarından  yola  çıkarak    kısa bir  Göçmen  ve  İlticacı    öyküsü  oluşturmaya    çalıştım:    Öykünün   gelişimini   dergimizin  gelecek  sayısında  sizlere  ulaştırmaya  çalışacağım.   

İstanbul-Esenyurt’tan  İşçi Hasan
 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.09 Saniye