DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
TKP’NİN KURUCUSU VE ÖNDERİ MUSTAFA SUPHİNİN MÜCADELESİ VE YAŞAMINDAN ÖĞRENELİM
Haberler

Türkiye proletaryasını ilk komünist önderi ve TKP’nin kurucusu Mustafa Suphi yoldaş Kemalist burjuvazi tarafından 28-29 Ocak 1921 tarihinde Karadenizin karanlık sularında 14 yoldaşıyla birlikte hünharca katledildiğinin 85.yıldönümü. Mustafa Suphi yoldaş 1883'te, Giresun'da doğdu. Babası, Osmanlı valilerinden Ali Rıza Bey , annesi, eski Samsun Belediye Reisi Halil Hilmi Bey'in kızı, Memnune Hanımdı. İlköğrenimini Kudüs, Şam ve Erzurum'da tamamladıktan sonra, İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirmiş, daha sonra da,Paris'te Siyasal Bilimler okumuş, oradan, ''Türkiye İtibarı Zirai Teşkilatının Hal ve İstikbali'' başlıklı teziyle mezun olmuştur..

Yüksek öğrenimini Fransada yapan Mustafa Suphi, bir yandan öğrenciliğini sürdürürken, diğer yandan da İstanbul'da yayınlanan ve kurucuları arasında Tevfik Fikret'in de bulunduğu, baş yazarı Hüseyin Cahit dolayısıyla ''İttihatçıların “ gazetesi sayılan Tanin gazetesinin muhabirliğini yaparr, genç bir sosyolog olarak Paris'te, işçi örgütlerini ve sendikalarını inceler. 1908 Devrimi'nden sonra Türkiye'ye dönen M. Suphi, Tanin, Serveti Fünun, Hak gibi gazetelerde yazarlık yaparken, Ticaret Mektebi Alisi'nde hukuk ve Darülmuallimini Aliye ve Mektebi Sultani'de iktisat dersleri de veriyordu. Belirtilen bu özellikler şöylece özetlenebilir: Ülkenin sosyal ve ekonomik yapısı üzerine düşünmek ve O dönemde Avrupa'da giderek artan bir ağırlıkla sosyal hareket sahnesinde yer tutan işçi sınıfına ilgi duymak.



Bu özellikler, dönemin Osmanlı aydınları içinde en ileri gelenlerinin genel çizgilerini aşmaktadır .Avrupa'da, özellikle de Fransa'da okumuş olmak, belli başlı gazetelerde yazarlık ve belli bir ayrıcalığı olan okullarda öğretmenlik yapmak, ortak ve genel özelliklerken; Mustafa Suphi, bunlardan, ekonomik ve sosyal konulara duyduğu ilgiyle ayrılmakta, öne çıkmaktadır. Onun bu özelliği, Paris'te oldukça etkin bir konumda bulunan Jön Türk hareketine zaman zaman karşı çıkışıyla da ilgilendirilebilir.Fransa'daki Osmanlı aydınları arasında, Fransız sosyalist hareketinin etkileyici önderi Jean Jaures'ye karşı bir sempati zaten yaygındı.Fakat, Suphi için Jaures'ye sempatiyle Jön Türk hareketi mensubu olmak arasında bir uyuşmazlık görünüyordu. Dolayısıyla, Mustafa Suphi'nin sosyal ve siyasal ilgileri, Jön Türk hareketinin sınırlarını zorlayarak sosyalizme doğru genişleme eğilimi taşıyor ve asıl bu, onu diğer Osmanlı aydınlarından ayıran bir özellik olarak önem kazanıyordu.

Mustafa Suphi bir ilerici aydın olarak Osmanlı yöentimi altında işçileirn ve emkçielrin eizlip sömürülmeisne karşı çıkar ve bunalrı elştirerek düzne içinde düzeltilmesini ister.Örneğin köylülüğü mutlak yoksulluk sınırına düşüren tefeciliğin yerine banka kredi sisteminin geçirilmesiyle, sefaletten kurtuluşun mümkün olacağını savunmakta ve kredi sistemi ile birlikte topraklandırmanın, makineleşmenin, gübreli tarımın, kaliteli tohum ekiminin gelişeceğini ileri sürerek, modern bir kapitalist tarım projesi geliştirmeye çalışmaktadır.

Neki hala bu dönemde burjuva demokrat bir aydın çizgisini aşamamış olan Mustafa Suphi,. Yoksul köylülüğün rejime bağlı yurttaşlar haline getirilmesi, onun için, toprak reformunun bir hedefi ve gerekçes olur.

Aynı dönemde Mustafa Suphi, işçi aileleri üzerine yaptığı araştırmalarla ve geliştirdiği araştırrna ve anket yöntemleriyle tanınan Fransız sosyolog Le Play ile ''Toplumsal Sözleşme'' adlı makalesinin yazılışının üzerinden iki yüz yıl geçmiş bulunan J .J .Rousseau arasında bağıntılar kuran bir makale yayınlar. Bu makale de, Mustafa Suphi'nin ilgisinin ve araştırmalarının ilerleyen yönü hakkında bir fikir vermeye elverişlidir. İlgisi, çalışan yoksul sınıfların toplumsal durumuna yöneliktir ve Le Play , bu bakımdan bütün gerici siyasal eğilimlerine karşın, M. Suphi tarafından saygıyla anılmaktadır; araştırmalarının yönü de, iyiden iyiye, Avrupa'da sosyalist düşüncenin tarihsel kökleriyle ''dirsek teması'' içinde bulunan aydınlanmacı projelere yönelmiştir .

Bu gelişim panoraması, hiç kuşkusuz Mustafa Suphi'nin yalnızca kendi kişisel eğilimlerinin evrimi ile tamımlanamaz. Aynı zamanda, onun yaşadığı dönemde, Türkiye'nin gerek iç siyasal ve ekonomik hayatındaki gelişmelerin ve emperyalizmle arasındaki ilişkilerin öğretici bir süreçten geçiyor olmasının ve genel olarak dünyada savaş eğilimleriyle birlikte ilerleyen devrimci yükselişin payını da görmek gerekir .

Bütün bu olumlu koşulların, sosyalizme doğru ilerleme yönünde, her Osmanlı aydınını değilde, daha öğrencilik yıllarında Fransa gibi, sınıf mücadelesinin ve devrimci işçi hareketinin odağı durumunda bulunan bir ülkede işçi örgütlerine ve hareketlerine ilgi duyan, J .Jaures gibi o yılların özellikle hitabeti ile kitleleri cezbeden bir sosyalist kişilikle tanışma fırsatı bulan Mustafa Suphi'yi etkilemesi anlaşılır bir şeydir.Yukarıda çok kısa birer özetini vermeye çalıştığımız makalelerin gösterdiği bir gerçek var ki, Mustafa Suphi, yalnızca dönemi bakımından değil, kendisinden sonraki bir çok kuşağı da kapsayacak genel bir değerlendirme içinde, son derece önemli bir aydın olarak anılmayı hak edecek özellikler göstermektedir .Ne var ki,. M. Suphi, oldukça hızlı bir biçimde, bir burjuva demokrattan bir komünist olmaya doğru ilerlemiş, bu arada, bir yandan kendi kültürel- teorik birikimini geliştirmiş, diğer yandan da bir savaş ve devrim ortammda bütün çelişmeleriyle canlı bir okul durumunda bulunan dünyayı dikkatle ve bilgiyle izlemeyi başarmıştır .Bunlar , onun ilerlemesinin başlıca kaynaklarıdır.Fakat bir komünist örgütçü ve militan olarak kendini ortaya koyabilmesi için, Sovyet Devrimi'nin ateşinden geçmesi gerekecektir.

1913'te derin bir siyasi kriz ortamında bulunan Osmanlı İmparatorluğu'nda, İttihat ve Terakki Fırkası'nın yeni bir koalisyon denemesine giriştiği bir sırada, muhtemel bir yeni hükümetin başı olması düşünülen Mahmut Şevket Paşa, bir suikast sonucu öldürüldü. Bu, İttihat Terakki tarafından her türden muhalefetin baskı altına alınması için bir fırsat olarak değerlendirildi. Mustafa Suphi de, bu saldırıdan nasibini alanlar arasındaydı. Mustafa Suphi, İttihat Terakki'ye karşı ''milliyetçi bir muhalefet'' kurmayı tasarlayan on iki kişi ile birlikte, bir gece büyük bir balıkçı kayığı ile Sinop'tan Rusya'ya kaçtı.Oniki kişi den biri olan Ahmed Bedevi Kuran, grubun planı gereği, Mustafa Suphi'nin, bir gazete yayınlamak üzere Kafkasya'ya geçeceğini yazıyor. Fakat, Çarlık Rusyası, bu siyasi sığınmacılan, savaş öncesinin düşman ittifakına mensup ülkelerin yurttaşları oldukları için, Faluga iline sürer. Sonra da 1914'te savaş patlayınca, ''savaş esiri'' olarak tanımlanarak Ural'a sürülürler. Burada Mustafa Suphi, Bolşeviklerle ve Türkçe konuşan uluslardan sosyalistlertle tanışır .Bu buluşma, onun gelişen eğilimlerine tam bir cevap oluşturan Bolşevizmi benimsemesini sağlar .

1917 Devrimi'nden sonra (1918) Moskova'ya gelen Mustafa Suphi burada, Tatar-Başkırt Bolşevikleriyle birlikte Türkçe olarak ''Yeni Dünya'' adlı bir gazete çıkarır. M. Suphi'nin bu dönemdeki faaliyetleri, esas olarak Rusya'daki Türk topluluklarıyla ve Rusya'da savaş esiri olarak bulunan Türklerle bağıntılıdır.Söz konusu toplulukları gerek Bolşevizmi tanımak bakımından gerekse devrimci pratik içindeki deney birikimleri bakımından, Türkiyeli ilericilerden çok daha gelişmiş durumdaydılar. Azerbaycan'da, Tatarlar arasında, Kazan ve Türkistan'da çok sayıda sosyalist gazete yayınlanmakta, bunların ; büyük bir çoğunluğu Bolşeviklerin denetiminde bulunmaktadır . Nitekim,1919 Nisan ayının Yeni Dünya adlı Türkçe bir Bolşevik gazete yayınlanmaya başlar. Daha sonraları Eskişehir ve Ankara'da gördüğümüz bu gazete haftalıktı ve Moskova Müslüman Merkez Komserliğinin Organı idi, Yeni Dünya'nın ilk birkaç sayısı Moskova'da yayınlanmış sonra Kırım'a nakledilmiştir. Yeni Dünya'yı Mustafa Suphi çıkarıyordu. Bu gazete, özellikle büyük sayıda Türk harp esirleri için çıkıyor ve onlar tarafından okunuyordu.

Mustafa Suphi, 1918'de Moskova'da Türk Sol Sosyalistleri Birinci Kongresi'nin toplanmasına ve Moskova, Kazan, Samara. Saratov .Rezan, Astrahan gibi merkezlerde Türk komünist teşkilatlarının kurulmasına yardım etmiştir . Aynı yılın kasım ayında Moskova'da düzenlenen Müslüman Komünistler Birinci Kongresi'ne gitmiş ve burada Stalin'in başında bulunduğu Milliyetler Halk Komiserliği'ne bağlı olarak kuruları Doğu Halkları Merkezi Bürosu'nun Türk seksiyonu başkanı olmuştur .1918 Aralık ayında, Petrograd'da yapılan Entemasyonal Devrimciler Toplantısına katılmıştır .Burada yaptığı konuşmada, ''İngiliz ve Fransız kapitalizminin beyni Avrupa'da olmakla birlikte, vücudu Asya ve Afrika ovalarındadır'' tezini savunan bir konuşma yapmıştır. 1919 Martı'nda, yine Moskova'da toplanan Üçüncü Entemasyonal'in ilk kongresine Türkiye delegesi olarak katılmıştır. Bu toplantıda da, aynı tezi savunmuş, Doğuda gerçekleşecek devrimlerin, Batılı emperyalist ülkeleri hammadde kaynaklarından yoksun bırakarak buhranlara yol açacağını ve dolayısıyla emperyalist ülkeler proletaryasının iktidara gelmesini kolaylaştıracağını ileri sürmüştür. Bu konuşmanın tam metni, , Mete Tunçay'ın ''Türkiye'de Sol Akımlar'' adlı eserinde bulunmaktadır. Bu konuşmada Mustafa Suphi, Rusya'daki faaliyetlerinin içeriğini anlatırken şunları söylemektedir:

'Geçen sene, Türk generalleri Türk ordusunu Hazar Denizi kıyılarına.İran'ı ve Türkistan'ı işgale göndermeye kalkıştıklarıda, Moskova'da bütün dünyaya mutluluk vaadeden devrimin merkezinde, Türk devrimcileri, cesaretle Türk bayrağın yükselterek, Türk generallerinin maceraperest özlemlerine karşı koydular Burjuva gazetelerin sütunlarında bizlere karşı şöy!e sorular yönetildi: 'Müslüman dünya Türk ordusunun Asya içlerindeki zaferini kutlarken, Türk-Tatar ulusunun en kutsal duygularına vedinine karşı gelen bu insanlar kim? Bu kişiler hangi dine mensup, milliyetleri nedir?' Ve Türk elçiliği bu uhrevi sorularla bütün Doğu Müslüman dünyasının kafasını karıştırmaya çalışırken, biz, o Türk komünistleri bütün yeryüzünün vatanımız, ve insanlığın ulusumuz olduğunu açıkça belirttik. Böylece devrimin kızıl bayrağını cesurca kaldırarak Türk emperyalizminin çevresinde toplanmış bu tür insanlara, bu tür akımlara karşı koymaya karar verdik.”

.Mustafa Suphi, daha sonra emperyalizmle sömürge uluslar arasındaki çatışmanın, sosyalist devrim için yaratacağı olanaklar üzerinde durmakta ve III. Enternasyonal'in bundan sonraki görevinin “Doğu halkları arasında devrim ocakları kurmak olduğunu” savunmaktadır.

Yeni Dünya, Kırım'da yayınlanıp buradan, Türk kayıkçıları aracılığıyla Anadolu'ya ulaştırılıyordu. Bu yol, aynı zamanda komünist propagandacı, işçi ve askerlerin de Anadolu'ya gönderilmesi için kullanılıyordu.

14 Temmuz 1919'da ilk TKP kurucu komitesi oluşturuldu. Bu komitede, Mustafa Suphi ile birlikte, Maksut Ekşi, Ali Rıza Keskin, Osman Topçuoğlu, Mustafa Börklüce, Murat Sarı ve Kadir Erzurumlu bulunuyordu. İbrahim Topçuoğlu'nun derlediği anılarında, Ali Rıza, kuruluş günlerini şöyle anlatıyor:

“...l2 Temmuz 1919 günü Moskova'ya gittim. Yedi kişi toplandık, durumu inceledik; hazırlanmış 25 maddelik Kurucu Komite programını onayladık. Bu suretle, Türkiye Komünist Partisi ilk Kurucu Merkez Komitesi 14 Temmuz 1919 tarihinde kurulmuş oldu. ...komitemiz namına Mustafa Suphi, Komintern'e giderek TKP Kurucu Komitemizi bildirdi ve kaydımızı yaptırdı.”

Bundan sonraki süreci, Tunçay'ın çalışmasına dayanarak şöylece özetleyebiliriz:

M. Suphi daha sonra Moskova'dan Türkistan'a geçerek ''Beynelminel Şark Tebligat Şubesi''ni kurar .Taşkent'teki komünist örgütü yeniden düzenler ve bir Türk Kızıl Ordusu oluşturur. Bu arada Azerbaycan'da Sovyet yönetimi kurulunca, M.Suphi ve arkadaşları Bakü'ye geçerler. TKP'nin asıl örgütlenmesi de burada gerçekleşir .Mustafa Suphi, Bakü'de daha önce eski İttihatçıların kurmuş olduğu Türkiye Komünist Fırkası'nı dağıtarak, yeni bir örgütlenmeye girişi10 Eylül 1920’de 75 delegenin katılımıı ve komünist örgütlerin tek çatı altında toplandığı 1.Kongre ile TKP kurulur.O günden sonra da, örgüt, ağırlıklı olarak Türkiye ile ilgilenmeye başlar ,örgütlenme, ajitasyon ve propaganda, istihbarat ve askeri örgütlenme,gibi sorunlarda, yeni bir parti için oldukça dikkate değer bir gelişme görülür.

Örgüt, Bakü dışında, İstanbul'da, Zonguldak, Trabzon ve Rize gibi Karadeniz şeridinde yer almaları dolayısıyla ulaşımın kolay olduğu illerde, Nahçıvan ve Kuzey Kafkasya'da şubeler açar ve her birine örgütçü militanlar gönderilir .

TKF'nin eğitim ve propaganda faaliyetinin zenginliğini ve teorik sorunlara yaklaşımının boyutlarını gösteren yayınlarını,Mustafa Suphi'nin Baku Kongresi'nde okuduğu ''Layiha''ya dayanarak şöylece sıralayabiliriz:Yeni Dünya gazetesınin tirajı dört binin üzerindedir .Bunun İki bini Türkiye'ye, bini Azerbaycan'a, üç yüz ellişer adeti Rusya ile İran ve Türkistan'a gönderilmekte, dört yüz ile beş yüz arasında nüsha da, ''İhtiyat olarak, depoda'' tutulmaktadır. Ahbar ve Komünas adlı iki sürekli duvar gazetesi çıkarılmaktadır, Anadolu'da, Trabzon, , Erzurum ve Eskişehir'de, ''komünistliği alenen müdafaa eden'', ''Albayrak'', ''İşçi'' adlı gazetelerin çıkarılmasına yardımcı olunmaktadır. İstanbul'da ise, ''Kurtuluş'' adlı bir gazete, Mustafa Suphi'nin deyimiyle, ''komünist , arkadaşlar'' tarafından çıkarılmaktadır.Kurulan bir yayın kolu tarafından, on iki 'temel kitap Türkçeye çevrilmiş, beş kitabın da üzerinde çalışılmaya başlanmıştır .Eylül ayına kadar, ''Lenin'in Tercüme-i Hali'', ''Şuralar (Sovyet) Hükümeti Nedir'', ''Burjuvazi Diktatoryası ve Proletarya Diktatörlüğü'' adlarını taşıyan üç kitap yayınlanmıştır, Ardından, ''Kanuni esasi'' (Anayasa), ''Komünist Programının Şerhi ( (açıklaması)'', ''Komünist Beyannamesi j (Manifesto)'', ''Say (emek) ve Sermaye'', ( ''Bolşevizm Nedir'', ''Kırmızı Ordu Kıtaatı'', ''Fırka Hücreleri Talimatnamesi'', ''Çocuk Dostu'', ''Mektebe Kadar Terbiye Müesseseleri Talimat ve Programı'' yayınlanır, Üzerinde çalışılan altı kitabın adları da şunlardir: ''Komünizmin Elifbasi'' (Buharin tarafından yazılan kitabın çevirisi),”Hükümet ve İnkılap'' (Lenin'in ; 'Devlet ve Devrim' adlı eserinin bir çevirisi, ya da özeti olabiir),”Altına İbadet'', ''Büyük Başlangıç'', ''Enternasyonal Tarihi'', ''Mahkeme ve Sosyalizm Kanuniesasi''. Yazılı propaganda malzemesinin yanı sıra, işçi ve köylülerin hayatlarını yasıtan 29 (başka bir kaynakta 20) adet tablo yapılmış ve sergilenmiştir .Diğer yandan, 17 Haziran tarihinde bir ''siyasi fırka mektebi'' açılmış ve eylül başında elli öğrenci arasından mezun olan kırk gence diploma verilmiştir. Okulda, uygarlık tarihi, sosyal devrimler tarihi, iktisat, ekonomi politik, Komünist Program.ı, Türkiye İnkılap Tarihi, Sovyet hükümeti anayasası, ittifaklar, parti örgütlenmesi ve yayınları ve müzik dersleri verilmekteydi.

''Rabıta ve İstihbarat faaliyetleri'' ise, esas olarak Türkistan'da kurulan ve 'Pamir'den Bahr-i Hazar'e kadar yayılan Beynelmilel Şark Tebligat Şurası” aracılığıyla yürütülmüş, bu faaliyet alanı Nahçıvan ve Karadeniz'de kurulan irtibat noktalarına kadar genişletilmiştir .Bu şube tarafından Türkiye'ye gönderilen otuz dört istihbarat görevlisinden sürekli bilgi alınmıştır. Mustafa Suphi'nin konuşmasında, bu kaynaktan gelen bilgilerin içeriğine ve haber alma faaliyetinin hedeflerine ilişkin şu bilgileri buluyoruz: Her kademede devlet ve hükümet adamlarının genel düşünceleri ve özellikle komünizm hakkındaki görüşleri, işçi, köylü ve asker kitleleri arasında siyasi eğilimler,gene aynı kitlelerin ekonomik ve sosyal durumları, en çok şikayetçi oldukları konular vb.

Askeri örgütlenme konusunda ise, TKF , bir kısmı hala Rusya'da bulunan Birinci Dünya Savaşı tutsaklarının, bir ''Kızılordu Birliği'' halinde örgütlenmesi ve Türkiye'ye gönderilmek üzere hazırlanmasını esas almıştı. Mustafa Suphi, bu süreci ,şöyle anlatıyor:

'Abid Ali yoldaş tarafından Baküde Türk esırlerinden mürekkep bir komünist kıta askeriyesi teşkfi edilmek üzere teşebbüste .bu.lunulmuştu.Merkezi heyeti Bakü teşkilat işlerini yoluna koyar koymaz, kıta askeriyeyi kendi idaresine alarak, kumandan vesyası müridler tayin etmiştir.''

Daha sonra bu birlik, Anadolu'ya gönderilmiştir. Bu konuda, Anadolu Hükümeti'ne de öneride bulunulmuş, fakat Kemalistler bunu çekinceyle karşılamışlardır.Mustafa Suphi'nin aktardığına göre, Analolu Elçiliği Vekili İbrahim Tali Bey, “Türkiye'nin adama ihtiyacı yoktur, cephane ve silaha ihtiyacı vardır'' diyerek, bu teklifi geri çevirmiştir. Gene de, 1921 'ılında bu biriğin Anadolu'ya gönderildiği bilinmektedir. Ancak cepheye sevk edilip edilmediğine dair bilgi yoktur. Mustafa Suphi'nin, Mustafa Kemal.'e Kasım 1920'de yazdığı bir mektupta, Türk Kızıl Alayı ile ilgili bazı bilgiler verir.

19 Temmuz 1920'de Petrograd'da başlayan ve Moskova'da devam eden İkinci Kongresi'ne iki delege ile katılmıştır.Bir konuşma yapan İsmail. Bu arada, Ermenistan üzerinde Türk ordusunun giriştiği eylemlerin, yalnızca emperyalistlerle işbirliği eden Taşnak Hükümeti'ne karşı olduğu, bundan Enneni işçilerinin ve köylülerinin zarar görmeyeceği yolunda propaganda ve ajitasyon yapıldığı anlatılır. Bununla birlikte, kendilerinin yalancı çıkarılmamalarını da rica etmekten kendini alamaz.

Mektubun sonraki bölümünde, TBMM Hükümeti ile İngilizler arasında bir uyum girişimi bulunduğu yolunda söylentiler olduğu, bunun üzerine kendilerinin, Anadolu ayaklanmacılarının böyle bir ilişkiye girmeyeceklerini, çünkü bunun, şimdiye kadar kazanılanları kaybettirecek sonuçlar doğuracağını; Anadolu'nun Sovyet Rusya ile ilişkilerin güçlendirilmesinden yana olduğunu anlattıkları yazılıyor. ''İngilizlerin, Anadolu'yu Sovyetler üzerine sevk ettirecek maddi ve manevi vasıtadan mahrum bulunduğunu ...söyledik ki, bu fikirlerde hata etmediğimizi sanıyoruz. “Mustafa Suphi'nin üslubu hem uyarıcı ve eleştirici,hem de dostçadır. Anadolu Hükümeti'nin, emperyalizmle yakınlaşma eğilimlerinin dikkatle izlendiği ve buna karşı olunduğu mesajı, böyle bir eğilimin ulusal ve uluslararası planda yol açacağı sakıncalar gösterilerek iletilmektedir. Böylece, Mustafa Kemal eğer ittifak isteğinde ciddiyse, bunun hangi temel koşulla ilerleyebileceği de gelirtilmiş olmaktadır. TKP, BMM Hükümetini, emperyalist devletlere savaşmaya devam ettiği sürece, bütün gücüyle destekleyecek, cephede zaaf ve parçalanmaya yol açabilecek her türden faaliyetten kaçınacaktı.Bununla birlikte, halk arasında, baskı ve zulme karşı mücadele duygularının güçlenmesi ve derinleşmesi için parti faaliyeti sürdürmek istemektedir ve bunun yapısal bir biçim altında yürütülebilmesi için .TBMM'nin kolaylık göstermesi beklenmektedir.

Bütün bu ''karşılıklı güven'' havasının ardında, aslında her iki tarafta da, birbirlerinin hareketini dikkatle izleyen ve her an birinin diğeri aleyhine bir şeyler yapmasını bekleyen karşılıklı sınıf kaygıları sezilmektedir. Mustafa Suphi, Anadolu Hükümeti'nin emperyalizmle,gerici sınıflarla işbirliği eğilimlerini görmekte ve ulusal kurtuluş savaşının bir sosyal devrimle sonuçlanmasının ancak kendi girişimlerine bağlı olduğunu bilmektedir; Mustafa Kemal ise, sınırları kendince çok net çizilmiş bulunan anti-emperyalist önü güdük olan ulusal mücadelenin, bir ''komünist ihtilaline'' dönüştürülmesine karşı koyabilecek mekanizmaları geliştirme ve bu yoldaki her girişimi kontrol altında tutma isteğini gizlememektedir. Mustafa Suphi ve partisi TKP, Mustafa Kemal. açısından, Sovyet Rusya ile işbirliği için zayıf ve geçici bir köprüden başka bir şey değildir ve Anadolu'daki savaşta komünistlerin kendi örgütleri ve silahlı güçleri ile yer almalarını kesin olarak istememektedir .Sovyetler Birliği ile ilişkileri ise, kendi kurumları ve adamları aracılığıyla sürdürmekte, TKP'nin bu konudaki katkısını en az düzeyde tutmaya özen göstermektedir .Mustafa Suphi'nin amacı ise, bir an önce Anadolu'ya geçerek, gerçekten önemli bir potansiyel haline gelmiş bulunan demokratik devrimci eğilimleri ve kendisine ''komünist'' adını veren azımsanmayacak sayıdaki örgüt ve kişileri tek parti etrafında toplamak ve ulusal kurtuluş savaşını bir işçi-köylü hükümetiyle taçlandırmaktır. Mustafa Suphi'nin, Bolşevizm sempatizanlığının son derece güçlü olduğu bir ortamda, mücadelenin merkezi olan Ankara'ya, partinin en güçlü kadrosuyla birlikte gidebildiği takdirde,gerek halk arasında büyük bir etki yaratabileceğini, gerekse BMM içindeki ''halk zümresi'' muhalefeti grubuyla birleşme olanaklarını bulabileceğini, burjuvazinin etkisini kırarak mücadelenin önderliğini ele geçirebileceğini düşünmesinden daha doğal bir şey olamazdı. Böyle bir gelişme, ulusal kurtuluş savaşının kaderini tümüyle değiştirebilir, demokratik bir devrim dert sosyalizme geçebilmenin koşullarım yaratabilirdi.

Mustafa Suphi ve yoldaşları, 28 Aralık 1920'de Kars'a girdiler. Burada birkaç hafta kalırlar .Aslına M.Kemal ve adamları bu bekletme döneminde M.Suphi ve yoldaşlarının Ankaraya gidişini önlemenin hazırlığını yapar..Mustafa Suphi Ankaraya geçmek için grubu bölüp ister Ankaraya ayrı ayrı yollardan giderek komployu boşa çıkartmak ister. Bir grubun Erzurum üzerinden, kendisiyle birlikte bir başka grubun da, Tiflis üzerinden Ankara'ya gitmek istediklerini Kazım Karabekir'e bildirir.Kazım Karabekir Paşa, şu cevabı verir: ''Ya hepiniz, Erzurum üzerinden giderek halkın hissiyatını görürsünüz, ya da Ankara seyahatmdan vazgeçilerek Baku'ye dönersiniz. Zaten, ordumuzda Bolşevik teşkilatı yaptığınız hakkında dedi kodular başladı. Kol kol ayrılarak seyahat etmeniz, aleyhinize daha büyük dedikodulara sebeb olacaktır.'' Bunun üzerine hepsi birlikte, Ankara'ya ulaşmak üzere, Erzurum'a doğru yola çıkarlar. Erzurum'da, ''Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti''nin düzenlediği bir gösteriyle kente girmeleri engellenir. ''Halkın hissiyatı'' bizzat Kazım Karabekir Paşa ve Erzurum Valisi Hamit Bey tarafından yönlendirilen gerici bir örgüt aracılığıyla gösteriliyordu. Bu arada, Ankara'da Mustafa Kemal, sürekli , olarak Kazım Karabekir Paşa ile haberleşmekte ve M. Suphi ve arkadaşlarının hareketini adım adım izlemektedir, Erzurum Valisi, Mustafa Kemal Paşa'ya şu telgrafı çeker:

'Kazım paşa ile bu konuda cereyan eden haberleşme sonucunda kararlaştırıldığı üzere, galeyanda bulunan halkın saldırısına mahal vermeyerek, adı geçen grubu koruma altında, sınır dışına çıkarmak üzere, Trabzon'a sevk edeceğim.”Mustafa Kemal,’de bu “önlemi” onaylar.M.Suphi ve yoldaşlarının Kars'ta bulunulduğu sırada, gruptan iki subayla ilgili üç değişik rivayete yol açan bir olay yaşanır: Birincisi, bu iki subayın, ''komünist propaganda'' yaptıkları gerekçesiyle tutuklandığı yolundadır. Diğer rivayete göre, ayrı iki subay, hasta oldukları Mustafa Suphi ve arkadaşları, Trabzon'da da, Erzurum'da olduğu gibi, örgütlü bir gerici kalabalık tarafından karşılanırlar, hakarete ve saldırıya uğrarlar. Sovyet Konsolosu, valiyle görüşerek, M. Suphi ve yoldaşlarının Bakü'ye dönmek üzere, bir motorla Batum'a gönderilmelerinin sağlanmasını ister. Trabzon'dan kayıkçılar kahyası Yahya'nın sağladığı bir motorla, Mustafa Suphi, eşi ve on üç arkadaşı, toplam on beş komünist 28. Ocak 1921 gecesi denize açılır.Hemen arkalarından, kahyanın adamlarından Faik Reis ve adamları da bir başka motorla onları izler. Sürmene açıklarında, Mustafa Suphi ve yoldaşlarını taşıyan motor 29 Ocakda durdurulur ve ehepsi öldürülür.Yayınlanan bütün belgeler , sonradan olayı savunmak için yapılan burjuva yorumlar , Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Ankara Hükümeti'nin bilgisi dahilinde ve merkezi bir plan gereği öldürüldüklerini kanıtlamaktadır. TKP'nin sonraki yöneticileri, cinayette yalnızca Karabekir Paşa'nın parmağı olduğunu, Mustafa Kemal'in bu işten haberi bulunmadığını ileri sürmüşlerdir .Türk resmi makamları, olay hakkında bilgi isteyen Sovyet makamlarına, oların bir deniz kazası olduğu yolunda açıklama yapmışlardır .

Yahya Kahya, bir buçuk yıl sonra, ''bilinmeyen eller tarafından'' öldürülmüş; Kazım Karabekir, Mustafa Kemal tarafından bu olaydan kendisinin sorumlu tutulmak istendiğini söyleyerek, Kahya'nın asıl katillerinin Ankara'dan gönderilen Topal Osman ve adamları olduğunu ileri sürmüştür. Topal Osman da, 1923 yılında Lazistan Mebusu Ali Şükrü'yü öldürdüğü iddiasıyla belirlenmiş tutuklanma amaçlı yakalanma anında çıkan çatışmada Mustafa Kemal'e bağlı askerler tarafından öldürülmüştür.Böylece, Mustafa Suphi ve yoldaşlarından başlayarak Topal Osman'da sona eren bir dizi karanlık suikast ve cinayet zinciri oluşmuştur .Bu olaylar dizisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin daha kuruluş yıllarından başlayarak günümüze kadar uzanan bir ''yönetme'' anlayışını açığa vurmaktadır. Bütün belgeler, veriler , tanıklıklar bir yana, yalnızca bu gelenek dolayısıyla denilebilir ki, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katili, hiç kuşkusuz resmi devlet kurumlarıdır.Gerçekte işçi ve köylülerin düşmanı olabileceğini, açıkça görmekte ve bu Hükümet'e desteği, anti-emperyalist mücadele koşuluyla sınırlamaktadır.

"Memleketimizde her türlü derece ve sınıf şahit ve yalanlarının yerinden oynadığı böyle bir devirde, böyle bir devr-i buhranda, işçi halkın mukeddaratını eline olarak iş görmesi zaruret haline geliyor .Bu işte doğru yolu gösterme vazifesi, Komünist Fırkasının uhdesine düşmektedir. Komünist Fırkası için, memlekete musallat olan harici diş düşmanları kovmak nasıl bir vazife işe, dahilde , halkın sırtından geçinen yağmacı, tufeyli sınıflarını da hazır yiyicilik halinden çıkarıp,yumruk altında işletmek de, o derece esaslı; bir vazifedir." Mutafa Suphi'nin Anadolu Hükümeti karşısındaki tutumunu belirleyen birinci özellik anti-emperyalist savaş koşullarıysa, ikinci özellik de, Sovyetler Birliği ile Kemalistler arasında, kurulmuş bulunan ve Parti'yi aşan ilişkinin niteliğidir. Bu , llişki, dünyanın ve özellikle Ortadoğu ve Kafkasya'nın o dönemde kazandığı olağanüstü stratejik önemle birleşen Sovyet ihtiyaçlarından besleniyordu ve Türkiye'nin, Büyük Britanya emperyalizmi karşısında,sağlamca durabilmesi için, Sovyet desteği altında sürdürülmesi bir zorunluluktu.Bu destek, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının, Ankara Hükümeti tarafından öldürüldüğü açıkça ortaya çıktığı halde kesilmemiştir. Sovyet makamları, bu sert uluslararası koşullarda, cinayetin bir ''kaza'' olarak gösterilmesine,itiraz etmemişler, Ankara'dan herhangi bir hesap sormamıştır.

Özet ve sonuç olarak, Mustafa Suphi ve partisi TKP , devrimci bir kalkışma için ulusal ve uluslararası koşulların elverişli olduğu bir tarihsel dönemde kurulmuş ve faaliyet göstermiştir. Her şeyden önce, emperyalistler arası çelişkilerin, bir devrimi bastırmak için işbirliği yapmayı önleyecek kadar derinleşmiş durumda bulunması, Sovyet Devrimi'nin yarattığı büyük moral etki ve devrim merkezinin işçi ve halk devrimlerini destekleme konusundaki kararlılığı ve bunu teorik olduğu kadar maddi-teknik yardım düzeyinde de sürdürmesi, temel ihtiyaçlar bakımından, Mustafa Suphi'nin kişiliğinde, mücadeleci ve bilgili bir öndere de sahip olarak, oldukça iyi bir başlangıç yapabileceği duruma getirmişti.

III. Enternasyonal ise, gerek uluslararası ilişkiler bakımından, gerekse teorik ve taktik perspektiflerin netleştirilmesi bakımından, yeni kurulan bir parti için büyük bir şanstı.

TKP'nin bu olumlu etkileri ve ilişkileri,daha örgütlü ve güçlü bir parti ilişkisine dönüştüremeden önderliğinin eken yok edilmesi partinin çalışmalrında kesinti yaratmış ve bir daha kendisine gelmesini güçleştirmiştir. TKP, bütün dikkatini Anadolu hareketine vermek ve işçi sınıfının yoğun olduğu fakat işgal atında bulunan bölgelerdeki faaliyetini, ikinci elden ve sempatizan çevreler aracılığıyla yürütmek zorunda kalmış olması ve, oturmuş örgütler ve kadrolar vb. yaratmamış olması ,daha çok eski savaş esirlerine, aydınlara dayanan bir kadroyla çalışması partinin önderliğinin imhasından sonrası hızla opotunizme kapaklanamasının önemli bir nedeni olmuştur.

Bunun yanı sıra, III. Enternasyonal'in tezlerini iyi anlamış olmasına ve bunların belli başlılarını yazılarında da yansıtmış olmasına karşın,Mustafa Suphi,Kemalist önderliğe karşı uyanıklık konusunda, sonu büyük bir faciayla sonuçlanan bir hataya düşmüştür.Bunda, yalnızca soyut olarak güven problemini açıklıkla çözmemiş olmanın değil, aynı zamanda milliyetçi burjuvazinin gücünü küçümsemenin de rolü vardır. Mustafa Suphi, Anadolu Hükümeti'nin kendilerini davetinden, onların kendilerine yardım edeceği yanlışına düşmüşler ve bubuda yaşamlarıyla ödemişlerdir. M.Suphi ve 14 yoldaşlarının 29 Ocak 1921’de Kemalist burjuvazi tarafından katledilmeleri hiç bir koşulda bujuviye güven duyulmayacağını göstermiştir. Karadenizin karanlık sularında boğularak komünist hareketin daha oluşum halinde kolunu kanadını kıran Kemalist burjuvazinin hünharca katlettiği M.Suphi ve 14 yoldaşını 85.yılında birkez daha anıyor ve idealleirni yaşatacağımıza söz veriyoruz.

 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Haberler

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.07 Saniye