DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
ARTAN FAŞİST SALDIRILAR VE GERÇEKLER
Baş Yazı
Newroz kutlamalarından bu yana faşist terör artarak sürüyor.Egemen sınıflar ve  politik-askeri temsilcileri emekçi yığınların ekonomik-demokratik  haklarını almak için örgütlenip mücadele etmelerini, daha fazla faşist baskı ve terörü yoğunlaştırarak yanıtlamaya çalışıyor. Aralık ayı içinde yaşanan gelişmeler ve son bir yılın olaylarını alt alta sıralamak gerekmiyor.Aslında yoğunlaşarak yaşanan bu olay ve gelişmelerinin bir tek güne ait olanları dahi, dünyanın iktisadi-sosyal ve politik bakımdan nereye doğru yol aldığını görmeye yeterli kaynak oluşturacak yoğunluk ve hıza sahiptir. Ülkelerin ve ulusların “kaderi”nin son yüz yıl itibariyle birbirine daha fazla bağlandığı; tekelci kapitalizmin el atmadık bir karış toprak parçası ve kaynak bırakmadığı; en büyük ve gelişmiş emperyalist güçlerin, tekelci işbirlikçilerini de kullanarak halkların yaşamına dolaysız ve dolaylı karıştıkları bir dünya sisteminde, bu “gidişat”, hakim sistemin “ruhu”na ve onun temel yasalarına uygun düşmektedir.


Yaşanılanları, bu sistemin yasalarının en acımasız tarzda işleyişi olarak adlandırmak mümkündür ve ortaya çıkan saldırı ve işgaller de dahil, artan gerginlik ve çatışmalar, bu “acımasız” işleyişin ivme kazanarak süreceğini göstermektedir.
 Liberalizm toplumu “demokrasi” beklentisi içine sokmaya çalışması  aslında  aldanmaya denk düşmektedir. Bunu anlamak için insanların kendi ülkelerinde ve bununla birlikte ve mutlaka uluslararası alandaki gelişmelere bakmaları yeterli bir bilgilenme için hayli aydınlatıcıdır. Örneğin Türkiyede son birkaç ay içinde yoğunluk ve ivme kazanarak devam etmekte olan siyasal-iktisadi ve sosyal saldırıların karakterine bakıldığında; yaşananın “demokratikleşme” ya da liberalizm olmadığını; düpedüz siyasal faşist gericiliğin yoğunlaşması olduğu görürüşlebilir .Kürtlere, demokratik hak ve özgürlükler için mücadele eden emekçilere, konuşma ve açıklamalarında devlet ve hükümet politikalarıyla çelişen sözcükler kullanan yazar ve politikacılara, ekonomik-sosyal hakları için mücadeleyi program ve tüzüklerine alan sendika ve konfederasyonlara yönelik faşist Türkçü linççi politika giderek hız kazanmaktadır. Mersin, Trabzon, Bozöyük, Muğla, Ankara, İstanbul ve başka birçok alanda peş peşe ve yinelenerek yaşanan saldırı ve linç eylemlerine yenileri eklendi. Devletin en önemli kurumları tarafından önü açılan “ülkü ocaklı” MHP’li faşist  militanlarıyla militarizmin ve Turancılığın Kızılelmacı yeni “çakalları”, polisin ve jandarmanın desteğiyle sürdürdükleri eylemlerini çeşitlendiriyorlar. Sişli’deki O.Pamuk’un yargılandığı “Mahkeme Baskını”, tekellerin basınıyla henüz düzenlenmemiş toplantıların katılımcılarını bile “ülkeyi ve milleti sırtından vuran hainler” olarak suçlayacak kadar “duyarlı”(!) adalet bakanının teşvik ediciliğinde, bu türden “yeni” bir eylem oldu. “Özgürlüklerin sınırlarını genişletme” adına ceza yasaları ağırlaştırıldı; kapsam ve etki alanı genişletildi. Sosyal-politik alana yönelik “reformlar” faşist gerici bir saldırı dalgasına dönüşmüş durumda. KESK, “emperyalizme karşı bağımsızlık, savaşa karşı barış, faşizme karşı demokrasi için mücadele”den söz ettiği; grev ve TİS hakkı istediği için, hükümet ve Çalışma Bakanlığı tarafından “tüzüğünü değiştirme” baskısı altında. Egemenler, emperyalizmden, savaştan, faşizmden değil; demokrasi ve bağımsızlıktan rahatsızlık duyuyorlar. İşbaşında olanları ve “emekli olan”larıyla generaller, sömürüye, açlığa, işsizliğe, yoksulluğa ve faşizme karşı mücadele edenleri “sözde vatandaşlar” olarak ilan ettiler ve onlara karşı yaptırımların daha da sertleştirilmesini istiyorlar. Bu gelişmeleri, “liberalleşme” ya da “demokrasinin sınırlarının genişletilmesi”yle ilişkilendirmek için, insanın ya aymaz uşak olması yada siyasal körlükle sakatlanmış olması gerekir. Bunlara, AKP hükümetinin ‘dur durak bilmeden’ yürürlüğe koyduğu sosyal hak gasplarını; çalışma ve yaşam koşullarının kötüleştirilmesini,köle asgari ücrete devam  ve sosyal-iktisadi tüm alanın tekelci sermaye ve uluslararası gericilik yararına yeniden düzenlemesini eklememiz gerekiyor..
 Bütün bunların,emperyalizm ve uluslararası sermayenin saldırı politikasından ayrı tutulamayacağı; onunla birleştiği ve o kapsamlı saldırı programının Türkiyeye uyarlanmış biçimlerini ifade ettiğini de unutmamalıyız. “Özgürlük ve demokrasi getireceğim” diye ülkeler işgal edip yüz binlerce insanı katledenlerin düzenidir bu burjuva kapitalist  düzen. Sahte belgelerle, yalan üreterek ve yayarak, provokasyon ve sabotajlarla ülkeleri kargaşaya sürükleyen, en azgın uşaklarını iş başına getirmek için darbeler düzenleyen ve işgallerine zemin hazırlamak için BM, İMF, DTÖ(WTO) gibi uluslararası örgütleri kullanan, ABD başta olmak üzere büyük emperyalist devletler, kendi ülkelerinde de halk kitlelerine karşı şiddeti yoğunlaştırıyorlar. Tüm ülkelerde politik yaşam siyasal şiddet ve faşist gericiliğin yoğunlaştırılması yönünde değişime sürükleniyor. İstihbarat örgütleri, ordular ve polis teşkilatları emekçilere ve sistem muhalifi tüm güçlere karşı adeta savaş koşullarının yasalarıyla hareket ediyorlar. CIA’nın uluslararası operasyon ve işkencelerinde AB üyesi ülkelerle Türkiye gibi “uydu”luğa soyunmuş taşeron ülkelerin yönetimleri ve gizli servisleri aktif rol alıyorlar.
 Elbette bütün bunlar tümüyle yeni gelişmeler değil; önceleri de “ bu tür işler çevriliyor”du! Ama, buna karşın, “nereye doğru yol alındığı” ve buna karşı yapılması gerekenler bakımından, bu gelişmelerin tüm ülkelerin işçi ve emekçileriyle onların başta politik olmak üzere çeşitli örgütleri için uyarıcı olması gerekiyor. Yapılacak olan ise, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini enternasyonalı dayanışmayı da kapsayacak biçimde geliştirilmesi ve yükseltilmesi için çabaları daha fazla artırmak ve demokrasi ve özgürlüklerin mücadele ile kazanılacağı gerçeğinin birkez daha bilince çıkarılıp ve buna uygun olarak hareket edilmeis gerekiyor .

 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Baş Yazı

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.07 Saniye