DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
DÜNDEN BUGÜNE ULUSAL VE SÖMÜRGELER SORUNU VE KÜRT SORUNU
Analiz Polemik
Sorunu karekteristik yanlarıyla açmakta yarar var.Kürdistan'daki ekonomik ilhak olayı, yarı-sömürge yarı-feodal statüko içerisinde başlamış yarı-sömürge, geri kapitalist statü içerisinde tamamlanmış veya gerçekleşmiştir.
Sözkonusu ekonomik ilhak olgusunu inceler ve çözümlerken; a) Türkiye'nin emperyalist ekonomik ilhak altında, emperyalizmin ekonomik sömürgesi iken (eğer karşımıza 23-50 arası bağımsız bir ülke olduğu, Kürdistan'ın bu dönem kapitalist temelde ekonomik olarak ilhak edildiği ve sömürgeleştirildiği saçma tezi çıkarsa buna da şaşırmayacağız); b) Kuzey Kürdistan'daki ekonomik ilhakın gerçekleştiği dönem bunun aracı olan kapitalizmin işbirlikçi tekelci kapitalizm olduğu asla unutulmamalıdır.
 Yukarıdaki oportünist tez veya inceltilmiş biçimleri sözkonusu olguların ne anlama geldiğini bilince çıkaramıyor, gerçekte çarpıtıyor. Bu çarpıtmanın bir diğer sonucu da Kuzey Kürdistan'ın ''sömürge'' olduğu saptaması oluyor.
Kuzey Kürdistan'daki ekonomik ilhak olgusu, emperyalizme bağımlılık temelinde, emperyalist ekonomik ilhak temelinde, emperyalist ekonomik ilhakın ve ekonomik sömürgeleşmenin daha da, evet daha da perçinleştiği, derinleştiği süreçte gerçekleşmiştir .

Göbekten emperyalizme bağımlı, emperyalist sermaye ihacı temelinde gelişen ve palazlanan işbirlikçi tekelci kapitalizm sözkonusu ekonomik ilhak sürecinde aracılık Bu tez, birinci olarak, işbirlikçi tekelci burjuva devletinin emperyalizme dayandığını, iplerinin emperyalizmin elinde olduğunu gizliyor.
Bu tez, ikinci olarak, işbirlikçi tekelci kapitalizmin emperyalist sennaye ihracı temelinde geliştiğini, varlığı ve gelişmesiyle göbekten emperyalizme bağımlı olduğunu gizliyor.
Bu tez, üçüncü olarak Türkiye ve Kuzey Kürdistan pazarının empery:ılistlerin tekeli altında olan bir pazar olduğunu yadsıyor, pazarm sahibinin, pazar tekelinin işbirlikçi Türk tekelci burjuvazisinde olduğu mesajını veriyor.
Bu tez, dördüncü olarak, Türkiye Kürdistan'nında gerçekleşen ekonomik ilhak olgusunu anlama, aydınlatma yeteneğinde değildir. Aksine bu olgunun üstüne oportünizmin kara şalı çekiliyor.
Yeni sömürge Türk devletin, işbirlikçi tekelci burjuvazinin, Türkiye pazarı ve onun kaynaşmış bileşeni Kürt pazarının tekeli sorununda, emperyalizm olgusunu, emperyalizme bağımlılık ilişkilerinin belirleyiciliğini kabaca yadsıyan bu teori ve tezlerin ideolojik kaynağmı revizyonizmin bir biçimini oluşturur üç dünya teorisinin oluşturduğu açıktır ve geçerken belirtelim ki, "Üç Dünya Teorisi" denen teorinin ideolojik tarihsel kökleri Brestein revizyonizminden 2. Enternasyonal oportünizmine, Titoizm'den Browderizm'e, Kruşçev'den modern revizyonizmin öteki türlerine dek uzanmakta ve oralardan beslenmektedir .
Yukarıdaki iddia Kürt milliyetçisi örgütlerin iddiasıdır. Ama bu kadar kaba olmasa da bizde de benzer iddialar savunulabilmek1edİr.
Sorunu karnkteristik yanlarıyla açmakta yarnr var. Kürdistan'daki ekonomik ilhak olayı, yarısömürge yarıfeodal statüko içerisinde başlamış yarı sömürge, geri kapitalist statü içerisinde tamamlanmış veya gerçekleşmiştir.
Sözkonusu ekonomik ilhak olgusunu inceler ve çözümlerken; a) Türkiye'nin emperyalist ekonomik ilhak altında, emperyalizmin ekonomik sömürgesi iken (eğer karşımıza 23-50 arası bağımsız bir ülke olduğu, Küdistan'ın bu dönem kapitalist temelde ekonomİk olarak ilhak edildiği ve sömürgeleştirildiği saçma tezi çıkarsa buna da şaşırmayacağız); b) Kuzey Kürdistan'daki ekonomik ilhakını gerçekleştiği dönem bunun aracı olan kapitalizmin işbirlikçi tekelci kapitalizm olduğu asla unutulmamalıdır. Bu sürece, empeyalist kapitalizmin Türkiye'deki uzantısı olarak katılmıştır .Bu ekonomik ilhaktan pay alarak, ama aslan payını emperyalizme bırakarak sürece katılmıştır .
Ekonomik ilhak sorununu tartışırken, serbesı rekabeıçi kapitalizm ile emperyalist kapitalizmin ekonomik ilhak olayı ile, çok uluslu yenisömürg ülkelerde gerçekleşen Kürdistan gibi ülkelerdeki ekonomik ilhak arasında temel bir tarihsel ve mantıksal ve niteliksel bir farklılık vardır .
İşte sorunun püf noktası, kavanması gereken ana halkası budur. Zaten kavramayan, çarpıtılan da burasıdır. Kısaca bunu açalım
Serbest rekabetçi kapitalizm döneminde, sömürgeci kapitalist devlet ve sömürgeci burjuvazi veya kapitalist sömürgecilik yapacak derecede kapitalist gelişmişlik düzeyine sahip ülke sömürgeleştirilen ülkeyi askeri olarak işgal eder, böylece siyasi ilhak gerçekleşmiş olur .
Kendi askeri gücüne dayalı tarzda siyasal ilhak gerçekleştiren kapitalisı ülke, üstün ekonomik gücüne dayanarak işgal ettiği ülkenin ekonomisini de adım adım ilhak eder. Siyasi ilhak ekonomik ilhakı kolaylaştırır, hızlandırır, tam ekonomik ilhaka uygun koşulu oluşturur. Böylece o ülke sömürgeleştirilir.
Sömürge ülke, sömürgeci kapitalist ülkenin meta ihraç ettiği, karşılığında ucuz hammadde aldığı ülke haline gelir. Kapitalist sömürgeci devletin üstün ekonomik gücünün rekabetine dayanamayan sömürge ülkenin ekonomisi yıkıma uğrar. Yerli sanayi, zanaatçılık ve köy toplulukları, az ya da çok hızla tasfiyle olur. "Bu küçük kalıplaşmış toplumsal örgütleme biçimleri,İngiliz vergi tahsildarlarını ve İngiliz askerinin sert müdahalesinden çok, Ingiliz buharlı makinaları ve İngiliz serbest ticareti ile büyük çapta çözülmüşler ve yokolmaktadırlar ." Marks, bu sözlerle Hindisıan'ın İngiltere tarafından ekonomik ilhakının sonuçlarını dile getirir .
Serbesı rekabetçi kapitalizm aşamasında siyasi ilhakı yanısıra ekonomik ilhakı gerçekleştiren kapitalist sömürgeci ülke, ekonomik ilhakı, iç dinamiklerine dayalı tarzda gelişen, üretici güçlerin bağımsız gelişimini ifade eden bir kapitalist ekonomik güçle gerçekleştiriyordu.
Oysa, yeni-sömürge ülkelerde durum tam tıersidir. Emperyalizm döneminde, emperyalist sömürgeci devlet, emperyalist sömürgeci burjuvazi de sömürgeleştirilen ülkenin ekonomik ilhakını aynı temelde. kendi öz bağımsız, iktisadi üstünlüğüne dayalı tarzda gerçekleştiriyor. Ya da emperyalizm öncesi dönemde sömürgeleştirilmiş ülkede ekonomik ilhakı yeni dönemin gereklerine uygun tarzda derinleştiriyor.
Emperyalizm, ekonomik ilhakı, üretici güçlerin serbest rekabetçi dönemde, iç dinamiklerine dayalı tarzda özgürce gelişiminin ürünü olan, üretim araçların üreten sanayiye, ağır sanayiye dayalı üstün teknik ve gelişmişlik düzeyine dayanarak geçekleştiriyor ve derinleştiriyor .
   Yukarıdaki oportünist tez veya inceltilmiş biçimleri sözkonusu olguların ne anlama geldiğini bilince çıkaramıyor, gerçekte çarpıtıyor. Bu çarpıtmanın bir diğer sonucu da Kuzey Küdistan'ın .'sömürge'' olduğu saptaması oluyor.
Kuzey Kürdiustan'daki ekonomik ilhak olgusu, emperyalizme b:ığımlılık temrlinde, emperyalist ekonomik ilhak temelinde, emperyalist ekonomik ilhakın ve ekonomik sömürgeleşmenin daha da, evet daha da perçinleştiği, derinleştiği süreçte gerçekleşmiştir .
Göbekten emperyalizme bağımlı, emperyalist sermaye ihacı temelinde gelişen ve palazlanan işbirlikçi tekelci kapitalizm sözkonusu ekonomik ilhak sürecinde aracılık yapar.Oysa, emperyalizmin ekonomik sömürgeleri olan, emperyalist ekonomik ilhak alıında bulunan yarı-sömürge ülkelerde ise, iç dinamiklerine dayanan bir kapitalistleşme süreci yaşanmamıştır. Serbesı rekabeıçi kapitalizmi yaşayıp emperyalizme dönüşmüş bir kapitalizm yoktur .
Aksine bu ülkelerdeki kapitalistleşme süreci. esas olarak emperyalizme bağlı tarzda, yaşanmış ve hatta zayıf bir ekonomi biçimi olarak varlığını koruyan ulusal kapitalizm bile bir çok bağla (devlet ilişkileri, devlet ve hükümet ekonomik-politikaları, banka ve kredi, ithalat ve ihraacat, vb. vb. ilişki ve yöntemlerle) emperyalizm, onun uzantısı işbirlikçi tekelci kapiıalizme bağlanmıştır, baskı alıına alınmıştır .
Emperyalist sermaye ihracı ıemelinde gelişen kapitalizm, montajcı bir sanayileşme. tarıma dayalı bir sanayileşme. hafif sanayiyi ifade eden bir sanayileşme, dış dinamiklere bağımlı bir sanayileşmedir. Öyleki, kredilerin kesilmesi, emperyalist desteğin çekilmesi bu sanayileşmeyi yıkıma uğratabilir .Öyle bir bağımlı kapitalistleşme ki, bu kapitalisıleşme, örneğin İMFsi, OECD'si, Dünya Bankası, emperyalist devletler verdikleri kredi ve borçların ne kadarının borç ödenmesinde, ne kadarının yatırımlarda, ne kadarının nerde ve nasıl meta ithalatında, vb. kullanacağı dahi belirleniyor...
Bu gerçekler yeni-sömürge Türkiye kapiıalizminin de gerçekleridir. Bu bağlamda, çokuluslu yarı-sömüge ülkelerde Kürdistan ve benzeri gibi ülkelerde gerçekleşen ekonomik ilhak süreci ve olgusu, kapitalizmi iki farklı tarihsel
aşamasında geçekleşen ekonomik ilhak olgusudan temel farklılık gösterir. Bu bağlamda, kapitalist ekonomik ilhakın kapitalist sömürgeci ekonomik ilhakının ileri dönemindeki ekonomik ilhakı ile yeni-sömürge ülkelerde yeralan Kürdistan gibi ülklerdeki ekonomik ilhak olayı farklı nitelikletedirler. Birincisi (serbest rekabetçi kapitalizm ve emperyalizm dönemindekİ sömürgeci ekonomik ilhak olayı) kapitalist sömürgeciliğe tekabül eder; ikincisi ise, kapitalist sömürgeciliğe tekabül etmez.
İkincisinde gerçekleşen ekonomik ilhak emperyalist ekonomik ilhak olgusu, ekononıik sömürge olgusu temelinde yükseliyor. Yarı-sömürge ülkenin emperyalist ekonomik ilhakın Kürdistan'ı da kapsayacak tarzda derinleşmesi oluyor.Türk egemen burjuvazisi emperyalist ekonomik ilhakın derinleşmisinin, genişlemesinin, aracı rolü oynuyor, pay alıyor, aslan payını emperyalizme aktarmanın aracı oluyor.
Bunu kavramamak. çağımızı, Leninist emperyalizm teorisini, emperyalizm ile yeni-sömürge ülke ilişkisi gerçeğinin kavranmaması, dolayısıyla teori va gerçeklerin çarpıtılması oluyor.
Zaten yapılan da budur.  
  EZİLEN BAĞIMLI ÜLKE BAĞIMLILIĞININ DEĞİŞİK BİÇİMLERİ OLAMAZ MI?
Dedik ki, Kuzey Kürdistan ezilen bağımlı bir ülke, Kürt ulusu ezilen bağımlı bir ulustur.
Sömürge bağımlılığın çeşitli biçimleri olduğu gibi, ezilen bağımlı ülke bağımlılığınında çeşitli biçimleri vardır.
Sömürge bağımlılığın değişik biçimlerine eski (klasik) sömürgeciliği ve yeni-sömürgeciliği verebiliriz.
Ezilen bağımlı ülke bağımlılık biçimlerinden bir biçimine İrlanda'yı, Çarlık Rusyası'ın Ukrayna'sını, Finlandiya'sını, Osmamlı İmparitorluğunun ezilen bağımlı uluslarını (Kürtler, Amavut1ar, vb.) örnek olarak verebiliriz.
Ezilen bağımlı ülke bağımlılığına örnek verilecek diğer bir biçim ise, çokuluslu yeni sömürge ülkelerdir .İspanya, Türkiye, vb
Emperyalizme bağımlılık biçimlerini sadece sömürge ve yarı-sömürge bağımlılık biçimlerine indirgemek, sınırlamak, olgulara ve teoriye aykırıdır. Buna ömeğin, ezilen bağımlı ülkeler biçimi de eklenmelidir.
Çarlık Rusyası'ndaki ezilen bağımlı ülkeler, siyasi bakımdan ilhak edilmiş ama ekonomik bakımdan ilhak edilmemiş ülkeler konumundaydılar .Ama, yeni-sömürge Türkiye'de (vb. ülkelerde) Kürdistan gibi ülkelerde, siyasi ilhak ekonomik ilhakla birleşmiştir.
Yani, ezilen bağımlı ülkeleri tek bir tanıma, tek bir kalıba yerleştirmemek gerekir.Aksini yapmak, nesnel gerçeği, diyalektik materyalist teoriyi tabrife götürür. Olgunun, üzerinde yükseldiği nesnel temelin incelenmesini, aydınlatılmasını önler, doğmatizm, mekanizm, şematizm üretir.
Geçmeden şu Marksist-Leninist tezi de hatırlatmak isteriz: Çağımızın temel olgusu der Lenin, ezen ve ezilen uluslar ayırımıdır.Emperyalizm bir yandan, bir avuç uygar ulusların varlığıyla, öte yandan da köleleştirilmiş ve yerküremizin ezici bir bölüğünü kapsayan ezilen ulusların varlığıyla belirlenir.
Bu bağlamda, emperyalist uluslar karşısında ister sömürge, ister yeni-sömürge, isterse de ezilen bağımlı ulus kategorisinde olsun tüm uluslar, emperyalizm karşısında ezilen bağımlı uluslar konumunda bulunurlar .Çünkü dünyayı köleleştiren, yerküremizi finans-kapital ahtapotunun sömürü pençesine veren
emperyalizmdir .
 Dünyayı iki kampa bölerek ezen ve ezilen uluslar ayırımını koyan Marksizm-Leninizm'in bu temel tezi böyle kavranmalıdır. Yoksa, bu tez, ezen emperyalist uluslar karşısında ezilen ulusların hangi bağımlılık biçimleriyle emperyalizme bağlandıklarının incelenmesi olarak algılanamaz. Algılanırsa, bu Marksizm-Leninizm olmaz, başka bir şey olur .Artık bunu adına ne denecekse. Nitekim bu ayırımı koyan, Lenin, Stalin, Komüntern ve öteki komünistlerin emperyalizme bağımlı ulusların hangi bağımlılık biçimleri içinde olduklarını da somut olgulardan yola çıkarak tahlil eltiklerini, kimi sömürge, kimini yarı sömürge, kimini de ezilen bağımlı ülke, vb. olarak değerledirdiklerini her klasik belgede görüyoruz.
Türkiye'ye gelecek olursak: Gerek Türk ulusu, gerekse de Kürt ulusu emperyalizm karşısında ezilen uluslar kategorisinde yeralmaktadırlar .
Ama bu tahlil, nasıl; hangi tür bağımlılık biçimi, iki ulus arasındaki ilişkinin karakterini incelememizi, aydınlatmamızı engellemez.Aksi tutum, Marksizm-Leninizm'in yaşayan ruhu olan somut şartların somut tahlilinin, diyalektik yöntem ve materyalist kavrayışın reddidir .
Bu bağlamda olguların diyalektik materyalist çözümlemesinden çıkan somut gerçek şöyledir: Türkiye emperyalizmin yarısömürgesidir. Türkiye Kürdistan'ı ezilen bağımlı ülkedir .Türk ulusu, yansömürge sıatüsünde bir ulus, Kürt ulusu ise yarısömürge staıüko içinde ezilen bağımlı bir ulusun. Türk ulusu, ezeli, egemen ve ayrıcalıklı bir ulus, Kürt ulusu ise, tüm ulusal demokratik haklarından yoksun, ulusal baskı altında tutulan ezilen bağımlı bir ulustur.
Nesnel gerçeğin insan beyninde bilinç biçimlerine dönüşerek, nesnel gerçeğin ifadesi olan kavramlann diliyle, empeyalizm ve Türkiye, Türk ulusu ve Küı1 ulusunun karşılıklı ilşikilerinin gerçekleri bunlardır .
TEORİ VE TEZLER İSTİSNALAR VE BENZERLİKLER ÜZERİNE KURULABİLİR Mİ?
Türkiye Kürdistan'ına baktığımızda ekonomik ve siyasi ilhak gerçeğini, Kürt kimliğinin yadsınması gerçeğini, ırkçı, şöven, militarist, asimilasyoncu faşist ulusal zulmü görüyoruz.Yeni Türk devleti sınırları içinde Batı ile Doğu arasında politik yönetim uygulamasında belirgin farkları görüyoruz.
Klasik sömürgecilikte yansıyan bazı özelliklerin çeşitli biçimlerde Türkiye Kürdistan'ına yansıdığı görülüyor.
Ama bu benzerliklerden yola çıkarak "sömürge Kürdisıan" tezini ileri sünnek Marksizm-Leninizm'in ruhuna, sömürgeciliğin tarihsel evrim ve temel gerçeklerine aykırı düşer.
Marksizm-Leninizm'in, diyalektik materyalist bilgi teorisine göre teori tezler ne istisnalar ne de benzerlikler üzerine kurulamaz.istisnalar ve benzerlikler üzerine teori kuranlar, ilkeli, istikrarlı, yaşayan gerçeği ifade eden bir teori kurma, tez üretme yetenkten, istisnalardan, benzerliklerden doğmaz ve kurulmaz. Teori ve tezler, nesnel gerçekten, her zaman somut olan gerçekten, istikrarlı olan ve şeyi karakterize eden olgulardan yola çıkılarak kurulur, geliştirilir, ileri sürülür. Nesnel gerçeklik ilkelerden doğmaz, ilkeler nesnel gerçeğin incelemesinden çıkar.
Marksizm-Leninizm, sömürgecilik teorisini tarihsel gelişmeyi, tarihsel aşamaları, toplumların hareket yasalarını inceleyerek kurmuş ve geliştirmiştir .Yoksa önce masa başında bir sömürgecilik teorisi kurup, sonra tarihsel gelişmeyi bu teori'ye gör'e yorumlamamıştır.
O halde her komüniste düşen görev ,emperyalizm, yeni sömürge, yeni~ömürge Tükiye ve Kürdisıan ilişkisini incelerken ilk görevi, Marksizm-Leninizm'in sömürgecilik teorisini, emperyalizm teorisini, emperyalizm ve yenisömürge Türkiye ilişkisine, yenisömürge Türkiye içinde Kürdistan ilişkisine uygulayabilecek kavrayışa ve teoriyi somut durumun incelemesiyle birleştirebilecek yeteneğe sahip olmalıdır .
Yeni bir "sömürge teorisi'' icat etmeye hiç mi hiç gerek yok. O teori Marksizm-Leninizm'de mevcuttur. Ve bu teoriyi ideolojik mücadelede bir silah olarnk kuşananlar, önce teori kuruyorlar , sonra gerçeği buna göre yorumluyorlar 'veya önce ilke icat ediyorlar, olguyu incelemeden icat ettikleri ilkelere göre sorunu çözüyorlar, oysa olgular ilkelerden değil, ilkeler olgulardan çıkar vs. vs. demek açık bir demogojidir .Biz ne istisnalardan yola çıkıp teori kurup, tez üretiyoruz, ne de benzerliklerden yola çıkıp teori kurup, tez üretiyoruz.
Biz, bir yandan Marksizm-Leninizm'in tarihsel olgulardan yola çıkarak ürettiği ilke ve teoriye dayanıyoruz, öte yandan da teori ve ilkelerin aydınlığında onlara sımsıkı dayanıp somut olguyu tahlil ediyoruz. Ortada Marksizm-Leninizm'in sömürgecilik teorisi yokmuş gibi hareket edenler ancak bu ''eleştiri''yi yapabilir. Kürdistan'ın tarihsel evriminin, ekonomik, siyasal toplumsal gerçeklerinin incelendiğini, incelerken de Marksist-Leninist teoriye dayanıldığını, O'nun yolgöstericiliğinde olgunun çözümlenerek tanımlandığını rededenler bu "eleştiri"yi yapabilir.
Doğrudur, Marksizm-Leninizm Kürdistan'ı tahlil edip, ne olup olmadığını çözümlememiştir. Ama bunu yapmamız için gerekli feneri, teori ve ilkeleri elirnize vermiştir. Bu reddedilemez.Yapılması gereken de bu teoriye dayalı tarzda somut olguyu, Kürdistan olgusunu inceleme ve tanırnlamaktır.
Zaten yapılan da budur. Bu yapıldığına göre, söylenecek haklı bir söz de olamaz. Tartışılan sorunda çağımızın temel olgularını, emperyalizm olgusunu, emperyalizm ve sömürgecilik olgusunu, emperyalizm ve yeni-sömürgecilik olgusunu, sömürgeciliğin tarihsel evrimi olgusunu, tarihsel sınırlar olgusunu tamamen nesnel ve tamamen denetlenir bir tarzda diyalektik materyalizme, tarihsel materyalizme dayalı bir tarzda inceleyerek teorileştiren Marksizm-Leninizm teori ve ilkeleri her zaman ve her yerde her tartışmada tekrar tekrar vurgulanmalıdır. Bu incelediğimiz, tartıştığımız Kürdistan olgusu sözkonusu olunca da vurgulanmalıdır. Kürdistan olgusu ne ayn bir teori kurup geliştirmenin ne de ona şöyle ya da böyle katkı (!) yapmaı1ın aracı değildir ve olamaz
Kürdistan olgusu, çağımızda yer alan olgulardan sadece bİridir .V e bu olgunun tahlili çağın gerçeklerine, teorinin bilimsel karakterine uygun tarzda yapılmalıdır. Ve tanımlanmalıdır. Ne çağ değişmiştir ne de çağı, Leninist emperyalizm ve sömürgecilik teorisini değiştirecek bir olgudur Kürdistan gerçeği.
Türkiye Kürdistanı'nın yeni-sömürge Türk devleti ve egemen sınıflan tarafından ''sömürgeleştirilmiş bir ülke" olduğu tezi, gerçekte Türkiye ve Türkiye Kürdistanı bakımından emperyalizmin oynadığı tarihsel ve toplumsal rolün gözden gizlenmesine de hizmet etmekte ve emperyalizmin işlevini, konumunu açıkça kavrayamadığı için, küçümsemektedir. Bu küçümseme gerçekte ''istisna'' olduğu ileri sürülen yeni-sömürgeciliğin ''sömürgeciliği'' iddiası ile, gerçekte çokuluslu tüm yarı-sömürgeler için de geçerlidir. Temelinde de Leninist emperyalizm teorisinin kavranmaması yatıyor.
KÜRDİSTAN EMPERYALİZMİN SÖMÜRGESİ OLARAK TANIMLANABİLİR Mİ ?
Bu soruya da yanıumız olumsuz olacaktır. VeLeninist emperyalist sömürgecilik teorisine ve Kürdistan'ın nesnel gerçeğine de aykırıdır.
Türkiye Kürdistan'ı emperyalizmin doğrudan ekonomik ve siyasi ilhakına uğramadıkça da bu olanaklı değildir. Ve o yine Türk devleti sınırları içinde yeni-sömürge statüsü içinde yeralan Tükiye Kürdistan'ında böyle bir durumun olmadığı açık olduğuna göre bu tez üzerinde daha fazla durmaya gerek yoktur. Ve bu tez de saflarımızda genel olarak benimsenen bir tez de değildir.
TÜRKİYE'DE ULUSAL SORUNUN ANA HALKASINI KÜRT SORUNU MU OLUŞTURUYOR?
Hayır! Açıkça bu tez dar milliyetçi oportünizmin tezidir. Ama ne var ki, ''sömürge Kürdistan'' tezinin savunucuları, sorunu böyle koyuyor. PY'nin Marksist-Leninist yaklaşımını reddediyorlar .
Bu tez de tıpkı ''sömürge Kürdistan'' milliyetçi oportünist yaklaşımında olduğu gibi, Leninist emperyalizm teorisinin ve çağımızın gerçeklerinin, Türkiye gerçeğini yadsınması temelinde yükseliyor ve aynı dar milliyetçi oportünizmle içsel bir bütünlük oluşturuyor .,
Türkiye'de ulusal sorunun biıbirine bağlı iki yönü vardır: 1) Emperyalizmin Türk ve Kürt ulusları ve ulusal azınlıklar üzerindeki ulusal baskısı bakımından ulusal sorun; 2) Türk egemen sınıflarının Kürt ulusu ve ulusal azınlıklar üzerindeki ulusal baskısı bakımından ulusal sorun.
Ulusal sorunun birinci yanını açığa çıkaran yön, emperyalizmin Türkiye üzerindeki yeni-sömürgeci boyunduruğudur. Ulusal sorunun ikinci yanını açığa çıkaran ise Türk egemen sınıflarının Kürt ulusu (ve ulusal azınlıklar) üzerindeki ulusal boyunduruğudur.
Birbirine bağlı olan ulusal sorunun bu iki ayrı biçimi birbirinden farklı özgünlüğü olan iki sorundur .
Birincisi, iki kampa, ezen ve ezilen uluslar kampına bölünmüş dünyamızda Türk ve Kürt uluslarının emperyalizm karşısındaki konumunu, ezilen uluslar kampında yeraldıklarını dile getirmektedir. Yeni sömürge boyunduruk altında olan çokuluslu bir ülke olarak, emperyalist baskı ve sömürüye tabi olduklarının ifadesidir.
İkincisi ise, yeni-sömürge Türk devletinin, Türk egemen sınıflarının Kürt ulusu üzerindeki ulusal baskı ve boyunduruğunu dile getirmektedir. Türk ulusunun ezen, egemen ve ayrıcalıklı bir ulus, Kürt ulusunun ise haklarından mahrum edilmiş ezilen bağımlı bir ulus olduğunu yansıyor.
Ulusal sorunun bu iki biçimi, nesnel bir olgudur .Hem birbirine bağlı, hem de birbirinden farklıdır. Farkı ortaya koyduk. Bir de bir birine bağlılık yönünü inceleyelim.
Birbirine bağlıdır. Çünkü Türk ulusu üzerindeki emperyalist boyunduruğun temsilcisi emperyalizmdir. Türk egemen sııflarının varlığı da yenısömürge boyunduruğun sınıfsal dayanağıdır. İşte Türk ve Kürt uluslarının emperyalizm tarafından sömürülmesinin aracı olan Türk egemen sınıflarının Kürt ulusu üzerindeki ulusal baskı ve boyunduruğunun da kaynağı, destekçi ve yönlendiricisi emperyalizmdir.Bu bağlamda, her iki biçimiyle ulusal sorunu birbirine bağlıdır.
Türkiye'de ulusal sorunun esasını ulusal sorunun birinci yanı, emperyalizmin Türk, Kürt (ve ulusal azınlıklar) üzerindeki ulusal baskısı bakımından ulusal sorun oluşturduğundan dolayı,çözümün ana halkasını da emperyalist boyunduruğun devrimle tasfiyesi oluşturmaktadır.
Sorunun derinleştirilmesinde yarar var. Çağımızda, tek tek ülkelerin ulusal ekonomileri kendine yeter ekonomik birimler olmaktan çıkarak,emperyalist dünya ekonomi zincirinin halkalarına dönüşmüştü. Böylece, tek tek ülkelerin devrimi de ülke çapında bir sorun olmaktan çıkarak uluslararası proleter sosyalist devrim sürecinin bir parçası haline gelmiştir.
Tüm dünyayı finans kapitale, emperyalist dünya ekonomi zincirine bağlayan emperyalist kapitalizm, dünya sömürge tekelini kurarak, evrensel ulusal baskı politikasının da başlıca kaynağı haline gemiştir.
Emperyalizm olgusuyla birlikte, ulusal sorun, ikinci tarihsel aşamasına ulaşmış böylece ulusal, sorun devletin bir iç sorunu olmaktan çıkarak, uluslararası bir soruna, uluslararası proleter devrim sorununun bir parçasına dönüşmüşlür. Bu olgu, ulusal sorunu, ezilen ulusların emperyalizme karşı mücadelesi sorununa, sömürge, yansömürge ve ezilen bağımlı ülkelerin halklarının emperyalist boyunduruğu devrimle tasfiye etme sorununa dönüştürmüştür .Böylece ulusal sorun çağımızda ulusal baskının da kaynağı olan emperyalizme karşı mücadele sorunu konumuna yükselmiştir. –devam edecek-

 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Analiz Polemik

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.08 Saniye