DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
YENİ SAYI. MART. 04. 2010
Kapak, Baş Sayfa
BALYOZ OPERASYONU VE GERÇEKLER
 
AKP hükümetini sallayan ve köşeye sıkıştıran  Tekel direnişini sürdüğü  ve yargı üzerinde yapılan müdahalelerle  köşeye sıkışan  AKP hükümetini bu duurmdan için emekli Generaller operasyonu için düğmeye basıltı.  Ezici çoğunluğu, emekli ve bazıları hala görevde olan, içinde generallerin ve amirallerin de bulunduğu yüksek rütbeli 49 subay gözaltına alındı. Bunların bir kısmı tutuklandı ve diğerleri serbest bırakıldı. Haliyle bu balyoz operasyonu burjuva klikleri arasında ki bilinen dalaşı ve   malum saflaşmayı yine gündeme getirdi.
AKP Hükümeti ve yandaşı medya ve liberal tayfa ,  bu operasyonu, “ Türkiye’de demokrasinin geldiği noktanın övünülecek bir aşaması” ya da “Sistemin normalleşmesinin göstergesi” olarak gösterirken, diğer Generallerden yana olan medya da olanları, “AKP’nin olağanüstü yetkilerle donatılmış savcılar eliyle vatansever kişilerin sindirilme operasyonları” olarak değerlendirdi.
Evet, ortaya çıkan bilgilerden, generallerin ve öteki rütbeli kişilerin kendilerini hiçbir kural ve değerle sınırlı saymadan, “Darbe planları hazırlamaya varan bir pervasızlıkla” davrandıkları anlaşılmaktadır. Ama bunlar yıllardır bilinen gerçekler ve darbeciler ortada fink atarken darbe teşebbüsçülerinin  hedef alınması yalnızca darbe planlarıyla bağlı olamaz. Nitekim, operasyonları AKP hükümeti biçimlendirip ve AKP karşıtlarına karşı bir gözdağına operasyonuna dönüştürse de bu operasyonların temelinde TC devletinin küresel sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden dizayn çabalarından ve ABD’nin bölge politikalarından kopuk değildir. Generallerin ve subayların halka zulüm kusması ve  darbelerle korkutma planları gerçek olsa da, bu gerçekten AKP’nin darbecileri temizleme ve kontrgerilladan hesap sorma ve temiz eller operasyonu yürüttüğü anlamına gelmiyor. Öyle olmuş olsaydı en başta darbe yapanlardan başlanarak ilerleme olurdu. AKP esas olarak kendisine yönelik bir darbe korkusu içinde davranıyor ve  kendisine dokunulmadığı sürece generallerle paslaşmaya devam ediyor .


Bakan ve  Öte yandan AKP Hükümeti’nin yetkililerinin ikide bir, söylemekten haz aldıkları, “Olay yargıya intikal etmiştir. Üstünde konuşmak doğru olmaz” tekerlemesine karşın; her aşamada yargıya müdahale ettikleri, “yargı bağımsızlığı” ile alay ettikleri de bir gerçektir. Bunun son örneği Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanmasına kadar gelen baskılardır ki; Zamanın Adalet Bakanı, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in savcıya telefon ederek İskenderağa tarikatına karşı yürütülen soruşturmayı durdurmak istediği bakanın itirafıyla da sabitlenmiştir. Dahası bu soruşturma sırasında yapılan telefon görüşmeleri (Ki en az “Balyoz planı” belgeleri kadar inandırıcıdır); Başbakan yardımcısından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na, milletvekillerinden yüksek bürokratlara ve emniyet yetkililerine uzanan bir “Yeni statükonun Ergenekon’u” denebilecek ilişkilerine işaret etmektedir. AKP’nin Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, “Onlar bizi 40 yıl fişledi, şimdi biz de onları fişliyoruz” açıklaması yada Çorum milletvekilinin” bize karşı çıkanların kanı bozuktur” açıklamaları öyle üzeri  basitçe atlanıp geçilecek, densiz vekillerin patavatsız açıklaması olarak yorumlanamaz elbette!
Bu haliyle de tablo, adeta; iki klik arasında egemenlik mücadelesinin koşullar uygun oldukça sertleşerek devam ettiğini gösteriyor.
 Burjuva klikleri arasın da egemenlik temelinde ortaya çıkan  saflaşma; gerçekle yalan, doğru ile yanlış, ilerici ile gerici arasında değil de yalandan, yanlıştan, gericilikten yana olanların kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından çıkmakta ve halka yararı ve hizmet eden hiçbir yanı olmamaktadır.; Dahası doğrudan, haklıdan, toplumun ilerlemesinden yana olan devrimci ve ilerici güçler gidişata yeterince etkin, yığınlar tarafından anlaşılacak kadar etkin bir taraf olarak müdahale edemiyorlarsa, olup bitenleri anlamlandırmak, çarpışan egemen güç odaklarının birine karşı diğerinin yedeğine düşmemek zorlaşır.
Ve ne yazık ki Türkiye’de uzunca bir zamandan beri; egemen güç odaklarının kendi aralarındaki süren çatışmanın öne çıkmış olması , özellikle de “İktidar güçleri içi” çatışmalarda, hangi tarafta yer alınacağı çok zorlaşmaktadır. Ve öyle anlaşılmaktadır ki; sermayenin kendi sistemini yenileme çabaları (Çatışmaları da diyebiliriz) derinleştikçe, dahası Türkiye’nin demokrasi güçleri egemen güçlerin sistemini tehdit eden bir güçle gidişata müdahale eder duruma gelemedikçe bu zorlukların devam edeceğini ve emekçi yığınların aldatılarak yedekleneceği bir sır değildir..
Elbette bu tablonun böyle oluşmasından çıkarılacak sonuç, bu egemen sınıf klikleri ve burjuva düzen partileri arasında süren zaman zaman gırtlak gırtlağa gelen  çatışmalar karşısında kayıtsız, yansız, onların birbiriyle çatışmasının seyredilmesi biçiminde olamaz! Tersine bu çatışmaların gerçeğin ortaya çıkarılmasının bir vesilesi, işçi sınıfı ve halk yığınlarının gerçekleri görmesi ve kendi devrimci iktidar mücadelelerinde bu çatışmalardan yararlanmayı bilen bir inisiyatif ve yaratıcılıkla davranabilmeleri için, bugün bu mücadelenin önündeki devrimci ve demokrat güçlerin,  her yeni gelişmeyi demokrasi mücadelesinin  önüne serilen bir fırsat olarak görmeleri belirleyici önemdedir. Ve bu çalışmanın sabırla ama büyük bir enerji, kesintisiz bir çalışkanlık ve inisiyatifle yürütülmesinin gereği de apaçık ortadadır.

 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Kapak, Baş Sayfa

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.08 Saniye