 |
|
PKK’Yİ TASFİYEDE AB DESTEĞİDE SÖKMEYECEK

Türkiye’de Kürt özgürlük hareketini tasfiye amaçlı başlatılan ve binlerce kişinin gözaltına alınarak tutuklanmasına neden olan operasyonlar ABD’nin de desteği ve yönlendirmesiyle AB’ye önce Fransa’da ardında geniş kapsamıyla Belçika’ya taşındı. Belçika’da Kongre-Gel ve Roj TV’ye, Almanya’da ise PJAK’a karşı eş zamanlı olarak operasyonlar yapıldı. Bu operasyonlarda gözaltına alınanlardan içlerinde Kongre-Gelin başkanı ve Avrupa sorumlusu olan Remzi Kartal ve Zübeyir Aydar’la birlikte 8 kişi tutuklandı. Bugüne kadar Kürt sorununda daha liberal bir yaklaşım içinde olan Belçika’nın birden Kürt özgürlük hareketi ve kurumlarına yönelik operasyon düzenlemesi hayra alamet değildi. Aslında olayın perde arkasında ABD’nin olduğu bir sır değil. ABD emperyalizmi Ortadoğu politikasının merkezinde TC devletini tutuyor. Ama iç sorunla boğuşan bir TC devletini istediği uşaklık rolünü oynamasının güç olacağını düşünen ABD emperyalizmi, PKK hareketini ezip dağıtmayı ve tasfiye etmeyi hedefleyen bir çizgide yürümekte ve AB emperyalistlerini yedekleyerek TC devletinin yardımına koşmaktadır. Nitekim TC devletini ve egemen sınıfları fazlasıyla memnun Avrupadaki PKK’ye yönelik operasyonların 1 Mart’ta Ankara’da yapılan üçlü mekanizma (ABD, Irak ve Türkiye) toplantısında kararlaştırıldığı, ardından Belçika ve Almanya’nın ABD’nin girişimleriyle harekete geçtiği belirtiliyor. Yapılan değerlendirmelerin ötesinde bu operasyonlar, bir kez daha Kürt sorununun ve bu sorunu çözmek adına dayatılan ‘açılım’ politikasının uluslararası boyutunu gözler önüne sermesi bakımından önem taşıyor. Bununla birlikte 2009 başlarında PJAK’ı “terör örgütleri listesi”ne ve yine ekim ayında Zübeyir Aydar’ı “uluslararası uyuşturucu kaçakçıları listesi”ne alan ABD’nin, bu sürecin başat aktörü olduğu da açıktır.
‘Açılım’ politikasının ilan edildiği ilk günlerden bu yana, bu politikanın ABD’nin Irak’tan çekilme süreci ve TC devletini , AKP hükümeti eliyle yeni dönemde biçtiği role bağlı olarak şekillendirilmeye çalışıldığı bilinen gerçeklerdir. Bu son gelişmeler, bu tespiti bir kez daha doğrular niteliktedir. Obama’nın ABD Başkanı olmasının hemen ardından Dışişleri Bakanı H. Clinton’ın, Türkiye ziyaretinde PKK’yi “ortak düşman” ilan etmesi ve ardından Obama’nın, Türkiye ziyaretinde Türkiye’yi “bölgenin lider ülkesi” ilan etmesi, 2007 Erdoğan-Bush görüşmesinde varılan anlaşmanın yeni bir boyuta taşınacağını göstermişti. ABD, Irak’tan çekilme sürecinde hem Türkiye ve Güney Kürdistan egemenlerini kendi politik ekseninde yakınlaştırmak amacıyla, hem de bölgede kendi politikaları bakımından istikrarsızlık yaratabilecek bir güç istemediği için Kürt sorununu, “ PKK’nin tasfiyesi sorunu” olarak gündemde tutmaktadır. Hatırlanırsa, 2008 sonu 2009 başlarında Erbil’de PKK’nin silahsızlandırılması amacıyla bir “Kürt Konferansı” yapılacağı ilan edilmiş, ama 2009 Newroz’u ve ardından 29 Mart seçimlerinde Kürt halkının ulusal demokratik mücadeleyi kitlesel eylemlerle sahiplenmesi ve PKK’nin etrafında birleşmesi, bu hesapları boşa düşürmüştü . Dahası Avrupa’da Kürt özgürlük hareketine yönelik yapılan operasyonların ABD’de “Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı”nın Dış İlişkiler Komisyonu’nda kabul edilmesiyle aynı zamana denk gelmesi de dikkat çekicidir. Bu karar, ABD’nin “en büyük müttefiki”nin yine kendi çıkarları olduğunu ve bütün sorunları bu temelde kullanan bir politikaya sahip olduğunu ortaya koymaktadır. ABD’nin derdi Ermeni, Kürt, Türk halkları değil; yaşanan sorunları çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanmaktır. Yine liberaller ve burjuva sol çevreler tarafından Kürt sorununu çözecek bir odak olarak gösterilen AB ülkelerinin yürüttüğü operasyonlar, emperyalist odaklar üzerinden sorunun demokratik çözümünün sağlanamayacağını ve emperyalistlerin Kürt sorunu kendi çıkarları ölçüsünde kullanıp ihtiyaç kalmadığında bir yana atacağını ve arkadan hançerleyeceğini bir kez daha göstermiştir. Son dönemde yaşananlar, bölge ülkeleri arasında barış ve halklar arasında kardeşliğin, sadece bölge gericiliklerine karşı değil, aynı zamanda emperyalist ülkelerin bölge planlarıyla hesaplaşmayı hedefleyen bir mücadele ile olanaklı olabileceğini ortaya koymaktadır. 2009 Newroz’u ve ardından yapılan seçimler, Kürt halkının ülke gericiliğine ve emperyalizme karşı direnen güçlü bir mücadele odağı olarak kendini var ettiği bir süreç olmuştu. Bugün emperyalist güçler ve uşaklarının Kürt halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesinin tasfiyesi ve halkları düşmanlaştırma politikalarının püskürtülmesinin yolu, işçi ve emekçi yığınlarının demokrasi ve özgürlük mücadelesinde Kürt halkıyla birleşik mücadeleyi geliştirmek için kavgaya daha sıkıca sarılmasında geçmektedir.
|
|
| |
Ortalama Puan: 1 Toplam Oy: 1

|
|
|
Эlgili Konular
 |
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|