 |
|
AKP’NİN İŞÇİ VE EMEKÇİ DÜŞMANI YÜZÜ

İşçiler ve emekçiler ne zaman kendi haklarına sahip çıkmaya kalksalar, karşılarında devletin jandarma ve polisini görüyorlar. Olup bitene biraz yakından bakılınca, işbirlikçi tekelci sermayenin emir eri hükümetlerin, işçi ve emek düşmanlıklarının hiç bir koşul ve dönemde durmadığı görülüyor. Ama bazı zaman ve dönemlerde bu düşmanlık herkesçe de görülür hale geliyor. Geçtiğimiz Aralık ayı içinde bir kez daha işçi ve emekçilere saldırı ayı oldu. Önce TEKEL işçileri, işyerlerinin özelleştirilmesi sonrasında özelleştirilen diğer KİT’lerdeki işçiler gibi 4-c’li olmamak için yani iş güvencelerini kaybedip, daha az ücrete mahkum olmamak için Ankara’da toplanan binlerce TEKEL işçisinin, haklarının gaspına karşı çıkışına ve insanca çalışma koşulları isteğine tahammül edemeyen AKP hükümeti, TEKEL işçisini coplatıp yerlerde sürükletti. Polis, sadece gösteri hakkını kullanan işçileri gün boyu taciz etti ve provakasyon gerekçesiyle Tekel işçilerinin hak arama eylemine azgınca saldırdı . İstanbul’da itfaiye ihalesini kaybeden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 898 itfaiyecisi eylem yaptı. Eylem yapan itfaiyecileri polis “su sıkarak” dağıttı. Yangını su sıkarak söndürmeyi meslek edinmiş bu emekçileri polisin su sıkarak dağıtması, trajikomik bir tabloyu ortaya çıkardıysa da; 898 itfaiyecinin “bir ihaleyle” işlerini kaybetmesi, iş yasasının niçin düzenlendiğini, işçinin nasıl bir köle haline getirildiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Ve tabii şimdi deneyimli itfaiyecilerin işten atılmasıyla yerlerine sokaktan toplanan, muhtemelen daha az ücrete razı yeni kişilerin alınacak olması da, ayrı bir trajik durum oluşturmaktadır. İhaleyi “kazanan” yeni firmanın hükümete yakınlığı ile tanınan kişilerin sahibi olmasıysa, işin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Ve yine Kasım ayı, Türkiye’de emek mücadelesi tarihinin en önemli eylemlerinin birine tanıklık etmişti. 16 üyeleri 25 Kasım günkü greve katıldıkları gerekçesiyle işten atılan KESK’e bağlı BTS ile Kamu-Sen’e bağlı Türk Ulaşım-Sen’e üye 10 bin dolayında kamu emekçisi, işten atılan arkadaşlarının geri alınması için yeniden greve başlayarak demiryollarındaki ulaşımı durdurdu. Bu, işten atmaya karşı emekçilerin kitlesel eylemine, önce polis saldırdı; kamu emekçilerini şiddetle grevden caydırmayla çalıştı. Polisin saldırısı boşa çıkınca, bu sefer DDY idaresi devreye girdi; tüm kamu emekçilerine yönelik tehditler eşliğinde 30 kamu emekçisini daha “açığa” aldı! Öyle görünmektedir ki; demiryollarında başlayan, kamu emekçilerini sindirmek için başvurulan cezalandırmalar, diğer sektörlerde de devam edecektir. Ve demiryolcular 25 Kasım’da yaptıkları önderliği bir kez daha üstlenerek, saldıran patrona nasıl yanıt verileceği konusunda da yol göstericilik yapmışlardır. Şimdi kamu emekçilerine düşen, demiryolcuları yalnız bırakmamak; karşı tarafa daha etkin bir yanıt vermektir. Burada grev sonrası değerlendirmede sendika üst yönetimlerinin, “idareden gelecek saldırılara gerektiği gibi yanıt verileceği” konusundaki sözleri, herkesin hafızasındadır. Bu tutumun kamu emekçileri ve kamuoyundan destek alacağı da besbellidir. Umulur ki sendikalar, 25 Kasım’la girilen mücadele yolunda ilerlerler. Aksi halde, tarih karşısında ve onlardan mücadeleci bir sendikal tutum bekleyen emekçilere karşı sorumlu olurlar.
İşçiler ve emekçiler ne zaman kendi haklarına sahip çıkmaya kalksalar, karşılarında devletin jandarma ve polisini görüyorlar. Olup bitene biraz yakından bakılınca, işbirlikçi tekelci sermayenin emir eri hükümetlerin, işçi ve emek düşmanlıklarının hiç bir koşul ve dönemde durmadığı görülüyor. Ama bazı zaman ve dönemlerde bu düşmanlık herkesçe de görülür hale geliyor. Geçtiğimiz Aralık ayı içinde bir kez daha işçi ve emekçilere saldırı ayı oldu. Önce TEKEL işçileri, işyerlerinin özelleştirilmesi sonrasında özelleştirilen diğer KİT’lerdeki işçiler gibi 4-c’li olmamak için yani iş güvencelerini kaybedip, daha az ücrete mahkum olmamak için Ankara’da toplanan binlerce TEKEL işçisinin, haklarının gaspına karşı çıkışına ve insanca çalışma koşulları isteğine tahammül edemeyen AKP hükümeti, TEKEL işçisini coplatıp yerlerde sürükletti. Polis, sadece gösteri hakkını kullanan işçileri gün boyu taciz etti ve provakasyon gerekçesiyle Tekel işçilerinin hak arama eylemine azgınca saldırdı . İstanbul’da itfaiye ihalesini kaybeden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 898 itfaiyecisi eylem yaptı. Eylem yapan itfaiyecileri polis “su sıkarak” dağıttı. Yangını su sıkarak söndürmeyi meslek edinmiş bu emekçileri polisin su sıkarak dağıtması, trajikomik bir tabloyu ortaya çıkardıysa da; 898 itfaiyecinin “bir ihaleyle” işlerini kaybetmesi, iş yasasının niçin düzenlendiğini, işçinin nasıl bir köle haline getirildiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Ve tabii şimdi deneyimli itfaiyecilerin işten atılmasıyla yerlerine sokaktan toplanan, muhtemelen daha az ücrete razı yeni kişilerin alınacak olması da, ayrı bir trajik durum oluşturmaktadır. İhaleyi “kazanan” yeni firmanın hükümete yakınlığı ile tanınan kişilerin sahibi olmasıysa, işin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Ve yine Kasım ayı, Türkiye’de emek mücadelesi tarihinin en önemli eylemlerinin birine tanıklık etmişti. 16 üyeleri 25 Kasım günkü greve katıldıkları gerekçesiyle işten atılan KESK’e bağlı BTS ile Kamu-Sen’e bağlı Türk Ulaşım-Sen’e üye 10 bin dolayında kamu emekçisi, işten atılan arkadaşlarının geri alınması için yeniden greve başlayarak demiryollarındaki ulaşımı durdurdu. Bu, işten atmaya karşı emekçilerin kitlesel eylemine, önce polis saldırdı; kamu emekçilerini şiddetle grevden caydırmayla çalıştı. Polisin saldırısı boşa çıkınca, bu sefer DDY idaresi devreye girdi; tüm kamu emekçilerine yönelik tehditler eşliğinde 30 kamu emekçisini daha “açığa” aldı! Öyle görünmektedir ki; demiryollarında başlayan, kamu emekçilerini sindirmek için başvurulan cezalandırmalar, diğer sektörlerde de devam edecektir. Ve demiryolcular 25 Kasım’da yaptıkları önderliği bir kez daha üstlenerek, saldıran patrona nasıl yanıt verileceği konusunda da yol göstericilik yapmışlardır. Şimdi kamu emekçilerine düşen, demiryolcuları yalnız bırakmamak; karşı tarafa daha etkin bir yanıt vermektir. Burada grev sonrası değerlendirmede sendika üst yönetimlerinin, “idareden gelecek saldırılara gerektiği gibi yanıt verileceği” konusundaki sözleri, herkesin hafızasındadır. Bu tutumun kamu emekçileri ve kamuoyundan destek alacağı da besbellidir. Umulur ki sendikalar, 25 Kasım’la girilen mücadele yolunda ilerlerler. Aksi halde, tarih karşısında ve onlardan mücadeleci bir sendikal tutum bekleyen emekçilere karşı sorumlu olurlar.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
Эlgili Konular
 |
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|