 |
|
ESNEK ÜRETİM YADA TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

Adı, esnek üretim metotları ve ISO 9000 standartlarıyla birlikte anılan Toplam Kalite Yönetimi TKY, imalat sanayinden kamu hizmetleri sektörüne değin pek çok alanda yoğun bir şekilde gündeme getirilmektedir. TKY teknik bir konu olmaktan çıkmakta, küreselleşme, kapitalizmin yeniden yapılanması, neo-liberal politikalar ve esnek üretim sistemleri şeklinde sıralanan zincirin son halkasını oluşturmaktadır. Firmaların çağa ayak uydurma uğraşları çerçevesinde yöneticiler için hazır bir reçete sayılabilecek TKY; çalışanlar için sunduğu model ve uygulamalarla, hümanist değerler, özerklik, yaratıcılık ve katılım adı altında bir yanılsama yaratarak işçilerin daha fazla sömürülmesine yol açmaktadır. Sanayiyi, hatta toplumu kuşatan sorunların TKY (toplam kalite yönetimi) sayesinde çözülebileceğine dair bir hava oluşturulmaya çalışılmaktadır. Buna karşılık kalite programlarının özellikle çalışanlar bakımından doğurduğu iş yoğunlaşması gibi bir takım olumsuzluklar ihmal edilmektedir. TKY’nin moda bir teknik haline gelmesi bireyciliğin öne çıktığı iktisadi, siyasi ve toplumsal gelişmelerle yakından ilgili olup, bunun, kendi kendisini denetleyebilen, sorumluluk sahibi birey anlayışına sahip olan, hür teşebbüs ve serbest piyasa retoriğini kullanan yeni kapitalist sistemle aynı döneme denk gelmesi tesadüfî değildir. Toplam kalite işin yoğunlaşmasını sağlayan, işçilerin beyinlerini yıkayarak, yönetimin çalışanlar üzerindeki denetiminin arttırılmasını sağlayan bir yöntemdir. Yani yönetim işçileri yetkilendiriyorum ve katılım imkânı sunuyorum derken, aslında onları güçsüzleştirerek, yönetsel amaçları benimsemelerini sağlamaya çalışıyor. Bunları gerçekleştirmeleri için de onlara önem veriyor gibi görünmektedir. Örneğin, işçilerin maddi bir karşılık beklemeksizin sadakat ve itaatle çalışmaları gerektiği anlatılmaktadır. Bazı yetkilerin ve sorumlulukların işçilere ya da onların oluşturduğu takımlara verilmesi, iş özerkliğini arttırmak diye gösterilmekte. Oysa bu yöntemle, işverenler bilgi teknolojileri sayesinde çalışanları denetleme, gözetleme ve izleme kapasitesini arttırarak, işçilerin zihinsel ve bedensel niteliklerinden daha fazla faydalanmaktadırlar. TKY içinde işçilerin yetkilendirilmesi ve yönetime katılması genellikle çalışanların işleriyle ilgili dar bir çevrede tutulmakta, işçilerden, ücret ve çalışma şartlarında iyileştirmeler yapılmaksızın daha fazla çalışmaları ve çaba göstermeleri beklenmektedir. TKY, işçilerin toplam kalite programlarının uygulanması konusunda itaatkâr ve pasif olduklarını varsayarken, onlardan aynı zamanda yetkilendirilmiş ve güçlendirilmiş bireyler olarak iş sürecinde kendi yorumlarını ve inisiyatiflerini kullanmalarının beklenmesi bir çelişkidir. İşletmeyi çalışanlarla bütünleştireceklerini söyleyen yöneticiler; çalışanların katıldığı piknikler, kır yürüyüşleri, ortak yemek programları gibi faaliyetlerde bulunurken, işçilerin sosyal haklarını, çalışma koşullarını konuşulmasına ve üst yönetimin kararlarının eleştirilmesine asla müsaade edilmemektedir. Dolayısıyla çemberlerin veya ekiplerin, sundukları pratik çözümlerin ötesinde, yönetimin istediği davranış kalıplarının işçiler tarafından içselleştirilerek benimsenmesine yarayan araçlar olduğunu söyleyebiliriz.
Genel olarak iş birliği sendikanın veya çalışanların karar verme sürecine katılmaları anlamına gelir. Ancak yönetimlerin genellikle işbirliğinden anladığı verimliliği artırmak için işçilerden veya sendikalardan taviz koparmaktır. İşbirliğiyle, en azından bazı yöneticilerin sendikaların işletme içindeki varlıklarını azaltmayı veya etkisizleştirmeyi anladıkları yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Yöneticiler genellikle bireysel katılımı desteklemekte ise de, sendikaların yönetime katılmasına karşı çıkmaktadırlar. Bu durum bireysel katılımın teşvik edilmesinin arka planında, sendikaları etkisizleştirmek amacının da olduğunun bir işareti sayılabilir. TKY’nin ve genel olarak diğer yönetim tekniklerinin sendikalara yönelik en önemli tehditlerinden biri sendika üyelerinin sendikadan ziyade işletmeye sadakat ve bağlılık göstermelerine yol açmalarıdır. Sendikaların bu süreçteki en önemli görevi, “bu fabrika bizim” diyen işçiye bunun bir yanılsama olduğunu sürekli hatırlatmaktır. TKY, emek-sermaye çatışmasının yerini firmalar arası rekabetin aldığı varsayımına dayanmaktadır. Her cümlesine ‘kalite’ sözcüğü ile başlayan kapitalistler, işçinin yaşam kalitesini, çalışma koşullarında ve ücretlerindeki kaliteyi ve iyileştirmeyi ağızlarına bile almamaktadırlar. Kapitalistlerin insanlığın yararına bir kaliteden bahsetmediği aşikârdır. Onların kaliteden anladıkları şey ürettikleri malların daha çok tercih edilmesi, daha çok satılması, dolayısıyla daha çok üretim ve daha çok kardır.
Bu işçiler için daha çok çalışmak, daha az harta yapmak ve çoğu durumda aslında kendi işi olmayan alanlarda veya işlerde fazladan, üstelik ücretsiz olarak çalışmak anlamına geliyor. Müşteri memnuniyeti kavramı da bir aldatmacadır. Bu anlayışa göre herkes müşteridir; aynı bantta çalışan işçiler birbirlerinin müşterisi sayılarak, aslında çok yönlü bir saldırı hayata geçirilmiş olmaktadır. İşçilerin birbirlerini sınıf kardeşi olarak değil de “müşteri” olarak görmesi, algılarını ve bilinçlerini çarpıtarak aralarındaki ilişkinin ortak sınıf çıkarları temelinde olacak yerde, alış-veriş mantığı ile bireysel çıkarlar üzerinden kurulmasına yol açmaktadır. Böylece işçilerin birbirlerini kendiliğinden denetlediği, ‘kalitenin’ sağlanması adına eleştirdiği ve hatta ispiyonladığı, herkesin ‘öneri sistemleri’ aracılığıyla birbiriyle yarıştığı bir ortam yaratılmaktadır. Yine TKY ile birlikte gündeme gelen performans kriterleri uygulaması sonucu, kalite çemberlerinde bulunan işçiler en fazla üretim seviyesinin yakalanması için birbirlerini ikaz eder duruma gelmektedirler. Bunun en çarpıcı örneği ABD’de bir otomobil fabrikasında presleme olayı 6 saate gerçekleşirken Japonya’daki Toyota fabrikalarında 1 saat 12 dakikaya kadar inmektedir. Bunun bedeli ise iş kazalarındaki muazzam artış, işçilerin aşırı ve yoğun çalışmadan kaynaklı sağlık problemlerinin %40’lara varan oranlarda artması hatta bu yüzden ciddi boyutlarda intiharların ve ölümlerin meydana gelmesidir. Yalın üretimde kalite çemberleri yoluyla, işçinin çeşitli becerilerinden yararlanmak, zihinsel gücünü harekete geçirerek, onun merakını ve uyanıklığını ayakta tutacak yöntemlerden biri de öneri sistemidir. Yönetim işçilerin fikrine önem veriyor gibi görünmekle birlikte, aslında temel amaç işçinin tüm dikkatini üretim süreçlerine yoğunlaştırmaktır. İşçinin işle ilgili çabası iş saatleriyle sırlı kalmamakta, yönetim tarafından takdir edilebilmek için, önemsenmek için sürekli üretim aşamalarında verimliliği ve karlılığı arttırıcı daha neler yapabilirim diye düşünmesi sağlanmaktadır. Kalite çemberleri içinde işçiler, yönetimin benimseyebileceği, üretim sürecini iyileştirici ve geliştirici önerilerde bulunmaya teşvik edilirken bir yandan da aynı ekip içinde işçilerin birbirleri ile rekabet etmeleri ve yarışmaları sağlanmaktadır. Böylece aynı işi yapan işçiler arası dayanışma parçalanmakta, böylece sendikal mücadele de zayıflatılmaktadır. Yalın üretim gerçekten işçilerin becerilerine dayanan, onlardan fedakârlık, çalışkanlık ve bağlılık isteyen bir sistemdir. Yöneticiler işçilerin öneri geliştirmelerinden vazgeçmemeleri için, onları yönetime katıyor ve fikirlerine değer veriyor gibi görünmektedirler. Çünkü Japon işverenler işçilerin greve çıkmalarından çok öneri vermemelerinden korktuklarını dile getirmişlerdir. Her ne kadar ilgi gösterilen öneriler daha çok verimlilik artışı ile ilgili ise de işçiler fikirlerine değer verilmesinden çok memnun olmaktadırlar. Çoğu işçi memnuniyetini “insan yerine konuyoruz” şeklinde ifade etmektedir. Oysa işverenler işçilerin iş koşulları, iş güvenliği ve işçi sağlığı ve ücret konusunda işçinin talep ve fikirlerine yer vermemektedir. İşçi bu konumuyla gönüllü kulluğa kendini mahkûm etmektedir. TKY sisteminin en büyük aldatmacası öneri sistemleridir. Yöneticiler, işçileri yönetime ortak ediyoruz, fikirlerine değer veriyoruz diye onların üretim süreçleriyle ilgili öneri vermelerini sağlamaktadırlar. Bu durum öyle acıklı bir hal almıştır ki; 25 yıl üretim sürecinde emek vermiş bir işçi önerisi yönetim tarafından kabul edildi diye kendinin adam yerine konduğunu söyleyebilmektedir. İşveren tarafından adam yerine konduğunu düşünen işçi aynı işverenin işçinin sosyal haklarına, ücret taleplerine ve iş koşullarındaki iyileştirmelerine duyarsız kaldığını görememektedir. İşte bu kapitalizmin bir illüzyonudur. Öneri sistemleri işçi üzerinde bir baskı unsuru oluşturmaktadır. Özellikle genç işçiler bu konuda yoğun baskı altında alınmaktadırlar. Hatta kendileri adına yöneticilerinin öneri vermesine sessiz kalmaktadırlar. Henüz fabrika ve üretimi tam anlamıyla kavrayamamış yeni işçilerin verdikleri öneriler yönetim tarafından ödüllendiriliyorsa bu o işçilerin sistemle bütünleşmelerinin sağlanmasından başka bir anlam taşımaz. TKY uygulamalarının en önemli ayağını performans oluşturmaktadır. Bu uygulamada yöneticiler performansa dayalı ücret almaktadırlar. Performansı olumlu etkileyen kriterler arasında öneri sayısının çokluğu, işçinin mazeret izini kullanmaması, rapor almaması, fazla mesai uygulaması olmaması vardır. Yöneticiler performanslarını yüksek tutmak için işçinin kazanılmış haklarını dahi kullandırmak istememektedirler. Fakat bir yandan da performans değerleri yükselsin diye işçiden üretim süreciyle ilgili öneri vermesini beklemektedirler. Tüm bu anlatılmaya çalışılan uygulamalar kapitalist sistemin kendini yeniden var edebilme yöntemleridir. Sınırsızca kullanılan dünya kaynakları artık bitme noktasına gelmiştir. 20.yüz yıldan sonra özellikle üretim süreciyle ilgili en önemli maliyet kaynağı iş gücü olarak görülmüştür ve tüm uygulamalar da iş gücü üzerindeki maliyetleri azaltmak içindir. Bunun karşısında işçi sınıfının tutumu daha fazla sömürüye direnmek hatta sömürüyü ortadan kaldırmak olmalıdır. Bunu gerçekleştirmenin yolu ise işçi sınıfının örgütlenmesinden geçer. Yaşanan savaşların, açlığın, yoksulluğun, insanların bir kısmının aşağılanmasının, çocukların ölmesinin, gençlerin umutsuz olmasının, ahlaki bozukluğun, sosyal hayattaki tüm kavga ve kötülüklerin kaynağı emek sermaye çelişkisidir. İnsanları mutlu, dünyayı yaşanabilir kılmak için bu çelişkinin emek adına ortadan kaldırılması ve insanca yaşam koşullarının sağlanması gerekiyor.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
Эlgili Konular
 |
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|