|
|
YENİ SAYI. OCAK. 02. 2010
TEKEL İŞÇİŞİ ÖĞRETİYOR Bir ayı aşkındır tekel işçileri işçileri, iş, ekmek ve örgütlülükleri için kar, çamur, soğuk ve polis baskı ve zulmü demeden Ankaranın göbeğinde direniyor. AKP hükümetinin sınıf hareketini ve sendikaları hareketi etkisiz hale getirmek için, bin bir türlü burjuva ayak oyunu olmadı polis baskı ve terörüne başvurmaktan geri kalmıyor. Özelleştirme terörüyle sınıf hareketini ve örgütlülüğünü darbeleyene AKP hükümeti haklarını aramak için sokaklara çıkan tekel işçilerine saldırıyor tehdit ediyor. Ama on binleri aşan Tekel işçisi AKP hükümetinin bu saldırısına ve ayak oyunlarına direnişle yanıt veriyor. Tekel işçisi eylemlerini gittikçe yaygınlaştırıyor ve yeni eylem biçimleriyle eylemlerini geliştirip ileri taşımaya çalışıyor. Türk-iş ağalarının eylemi geri tutma ve tavsatma çabalarına Tekel işçisi anından yanıt veriyor. Dahası gelinene durumda Tekel işçisi tüm işçi ve emekçiler adına, direnişi kazanmak zorunda. Elbette bunun için Tekel işçisinin tek başına direnişi yeterli olmayacaktır. Tüm işçi ve emekçilerin, devrimci ve sosyalistlerin bu direnişle omuz omuza dayanışma içinde olmaları gerekiyor. Biliyoruz ki, 12 Eylül faşist darbesinin hedefi doğrudan işçi sınıfının örgütlülüğüydü . 12 Eylül’ün arkasındakiler örgütlenme özgürlüğünün, yani kolektif hakların, ortadan kaldırılmasıyla bireysel hakların da hiçbir anlamının kalmayacağını biliyordu. Planlanan gerçekleşti. Sendikal hak ve özgürlükler ortadan kaldırıldı ve işçi sınıfının örgütlü etkisi ve gücü de dağılıverdi. Sonra ne sosyal hak, ne ekonomik hak ne de insan hakkı kaldı ortada ce vahşi sömürü dönemi açıldı adeta işçilerden intikam almak adına. 12 Eylül 1980’den bugüne neredeyse 30 yıl geçti. Bu arada “demokrasi” dillere pelesenk edildi. 12 Eylül darbecileri de dahil olmak üzere 30 yılda her ihükümete gelen demokrasiden söz etti. AKP hükümetlerin sözleri inandırıcılığını kaybedince bu seferde devreye AB girdi, demokrasinin AB’den geleceği beklendi. Ama olmadı demokrasi bir türlü gelmedi. Çünkü kolektif haklar yani gerçek anlamda örgütlülük yoktu ve örgütsüz mücadele olamazdı. Emekçileri mücadeleye yönelten bazı denemeler oldu. Bunların başında 1989 Bahar Eylemleri geliyordu, sonra büyük madenci yürüyüşü gerçekleşti. İzmit SEKA işçilerinin direnişi de son derece önemliydi. En sonra da SSGSS’ye karşı Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu, Türkiye emek mücadelesinin son 30 yılındaki hatırlarda kalan mücadele örnekleri oldu. Kolektif haklardan yoksun geçen 30 yıldaki mücadele deneyimlerinin işçi sınıfı için sınırlı öğreticiliği olsa da bunların hiç biri kalıcı bir kazanım sağlayamadı. Bu mücadelelerden bazıları başarıya çok yaklaşmıştı ve tüm işçi sınıfını da umutlandırmıştı. Ama son kertede bir güç araya girerek mücadelelerin başarıyla sonlanmasını engelledi. Mücadelelerin başarısını engelleyen o gücün ne olduğuna baktığımızda maalesef tüm örneklerde bu gücün sendikaların başına çöreklenen sendika ağa ve bürokratları olduğunu gördük. Bugüne kadar bir çok eylemi uzlaşmacı sendikacılık adına arkadan hançerleyen ve yenilgiyle sonuçlanmasına neden olan, sendikala ağaları ve bürokratlarının sicilleri bozuktur. Son yıllarda bir aydır süren TEKEL direnişi, uzun bir süreden sonra örgütlü olmanın, örgütlü mücadeleyle hak aramanın önemini bir kez daha hatırlatmıştır. TEKEL direnişi sadece AKP hükümetinin emekçilere yönelik politikalarının ne kadar düşmanca olduğunu ortaya çıkartmakla kalmamış, Türk İş’e de sendika olduğunu hatırlatmıştır. Sadece bu iki nedenle bile TEKEL direnişi son yılların en önemli mücadeleleri arasında sayılmayı hak etmektedir. Ama elbette bu yeterli olamaz. TEKEL direnişinin daha önceki hayal kırıklıkları arasında yer almaması ve Türkiye işçi sınıfı hareketinde bir dönüm noktası olması, nihai hedefe ulaşana kadar mücadeleye devam edilmesiyle mümkündür. TEKEL işçisi yapılan referandumda yüzde 99 gibi mutlak bir çoğunlukla mücadeleye devam iradesini göstermiştir. Bu irade sadece Türk İş’e değil, işçi sınıfını bitti sayıp, mücadeleyi gereksiz gören, uzlaşmacılığı sendikacılık zanneden tüm sendika ve sendikacılara da bir ders niteliğindedir.
Mevcut sendika yönetimleri içinde TEKEL direnişini, tıpkı madenci yürüyüşü, SEKA direnişi veya SSGSS mücadelesi gibi sonlandırma çabasında olanlar mutlaka mevcuttur. Bunlara karşı TEKEL işçisinin, oyuna gelmeyip mücadelesini sonuna kadar sürdürmesi gerekir. Ama şunu da kabul etmek gerekir ki TEKEL direnişi sadece TEKEL işçisi ile kazanılamaz. Hangi statüde ve işkolunda olursa olsun tüm emekçilerin, tüm sendikaların bu direnişi kendi direnişleri gibi sahiplenmesi gerekir. Bugüne kadar yaşananlara baktığımızda en azından sendika ve konfederasyonlar düzeyinde dayanışmanın son derece göstermelik olduğunu söylemek gerekir. Sadece saatlerle sınırlı bir eylem türü yasak savmaktan başka bir şey değildir. Yapılması gereken üretimden ve dayanışmadan gelen gücün samimiyetle kullanılacağı dayanışma eylemleridir. Böyle bir eylem, sadece hükümeti değil, emekçileri örgütsüzleştirerek etkisizleştiren ve onları yok sayan politikaları uygulama hevesindeki tüm güçleri sarsacaktır. Açıktır ki; böyle geniş bir örgütlenme ve mücadelede ileri doğru küçük bir adım bile, örgütsüz ve kölece koşullarda çalışmaya zorlanan milyonlarca işçiyi, geleceği karartılmış geniş emekçi kesimleri; işsizleri, emeklileri, gençleri, yoksul semtlerin kadınlarını, esnaf ve zanaatkarları, tarım işçilerini, küçük üreticileri de harekete geçirecek bir kıvılcım olacaktır. Bunun koşulları vardır. Kamu emekçilerinin grevi ve TEKEL işçilerinin eylemlerine gösterilen destek ve geniş halk kesimlerinden gösterilen sempati, bunu göstermektedir. Onun içindir ki bugün, faşist diktatörlüğün ve sermaye düzenin saldırılarını püskürtmek için Tekel işçilerinin kazanması gerekiyor. Bunun için de işçilerin, emekçilerin, Kürtlerin ve devrimcilerin Tekel işçileriyle her alanda dayanışmayı yükseltip, yaymaları gerekiyor.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
Эlgili Konular
|
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|