DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
YENİ SAYI. EKİML. 75. 2009
Kapak, Baş Sayfa
İMF İLE İLİŞKİLERDE DÜNDEN BUGÜNE DEĞİŞEN BİRŞEY YOK
  Dünya halklarının 65 yıldan bu yana korkulu rüyası olan İMF’nin her üç yılda bir başka ülkede yapılan toplantılarında esas olarak, emperyalist sermayenin işçi ve emekçi yığınları nasıl sömüreceği tartışmaları yapılarak uygulanacak yıkım politikaları belirlenir. Nitekim büyük krizin ardından İMF Guvernörler Toplantısı 6-7 Ekim tarihlerinde ikinci kez İstanbul'da yapıldı. Emperyalizmin mali kurumları  İstanbul toplantısında sahte göz yaşları dökerek işçi ve emekçi yığınların hışmından korktuklarını dillendirmekten geri kalmadılar.
 Hatırlanacağı üzere ilk toplantı, 1955'te  6-7 Eylül Rumların linç olaylarının gölgesinde Türkiyede gerçekleşmişti. Türkiye IMF'ye üye olalı 8 yıl olmuştu. Şimdi Türkiye IMF ilişkilerinin yarım asırlık bir mazi var. Brezilya borç veriyor, Türkiye faiz ödüyor.
  1955 IMF Guvernörler Toplantısı, yeni açılan Hilton Otel'de yapılırken hemen birkaç yüz metre ötede Özel Harp Dairesi'nin “ muhteşem ” provokasyonu cereyan ediyordu. IMF toplantısı, 6-7 Eylül linç ve yağma olaylarının gölgesinde kaldı.
Sonra IMF Türkiye ilişkilerine hep borçlar eşlik etti. 19 stand-by anlaşması imzalandı. İlk stand-by anlaşması 1961 tarihliydi. 2000 yılında IMF ile stand-by anlaşması yapan 26 ülkeden 24'ü yollarını ayırdı. Sonradan eklenen 6 ülke ile sadece Türkiye ve Peru kaldı. Brezilya ve Arjantin'in borçlarını ödemesinden sonra Türkiye, IMF'ye en borçlu ülke oldu. Oysa dünyanın en fakir ülkesi Brezilya, ilişkileri kestikten sonra IMF'ye borç vermeye başladı.
IMF'nin 31 Ocak 2007 tarihli verilerine göre, IMF'nin 73 ülkeden 19,9 milyar alacağının 10,2 milyar doları Türkiye'nin. Bir başka ifadeyle, IMF'nin her 100 dolarlık alacağının 51 doları Türkiye'nin borcu. Türkiye'nin 2009 yılı itibariyle IMF'ye borcu 7 milyar 885 milyon dolar. Fona borç, geçen yıl sonunda 8 milyar 524 milyon dolar düzeyindeydi.
Türkiye, 2001 yılından bu yana IMF'den toplam 46 milyar 745 milyon dolar kaynak kullandı. En fazla kaynak kullanımı 11,2 milyar dolarla 2001 ve 13,5 milyar dolarla 2002 yıllarında gerçekleşti. 2001 ve 2002 yılları, esnaf ayaklanmalarına tanıklık eden mali kriz yılları.
  Merkezi Amerika'da bulunan IMF'nin Guvernörler Heyeti'nde en fazla oy hakkına sahip ülke, en fazla sermayesiyle ABD. Tablo, IMF'nin neoliberal küreselleşme politikalarının sonuçlarından birisidir. ABD'nin en zengin yüzde 1'inin toplam zenginlik içindeki payını gösteriyor.
1944 yılında ABD'nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods'da kurulduğu, 1947'de fiilen çalışmaya başladığı tarihlerden beri Uluslararası Para Fonu başta ABD olmak üzere dünyanın zenginlerini daha zengin, dünyanın fakirlerini daha fakir kılmak için çalışıyor.
  Zira ABD, Avrupa devletlerinin aksine 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı'nda ekonomik ve askeri güç olarak çıktı, altın stoklarını arttırdı, ekonomik yardım yapacak tek ülke durumuna geldi. Amerikan emperyalizmi, yıkılan Avrupa ekonomilerine doğrudan yardım yapmak yerine mali kuruluşlar yoluyla yardım yapmayı kararlaştırdı.
  Bretton Woods Antlaşması'nda; birisi, Milletlerarası Para Fonu, diğeri, Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) yahut kısaca Dünya Bankası isimleriyle iki ekonomik kuruluşun kurulması kararlaştırıldı. IMF, geçici ödeme güçlüklerinde kredi verdi; Dünya Bankası ise nispeten daha uzun vadeli yatırım kredileri verdi, ekonomileri bağımlılaştırdı.
186 üyeli Fonun en yetkili organı, 6-7 Ekimde  İstanbul'da toplanan Guvernörler Kurulu'dur.
Guvernörler Kurulu'nda her üye, ülkenin sabit bir oy sayısı yanında, fona iştirak hissesiyle orantılı bir oy sayısına da sahiptir. En fazla oy hakkına sahip ülke, en fazla sermayesiyle ABD'dir. Yıllık Toplantılar, iki yılda bir Washington'da ve her üç yılda bir ise başka bir üye ülkede yapılır..
1944 yılında kurulan Uluslararası Para Fonu'na (IMF) 1947 yılında üye olan Türkiye, 1961 yılında imzaladığı ilk stand-by anlaşmasından bu yana yakasını IMF'den kurtaramıyor. Türkiye IMF'nin 186 üyesi arasında halen bir düzenleme ilişkisi içinde bulunan ülke sayısı 43 iken, IMF'den kredi kullanan ülkelerin sayısı 2007'de 6'ya düştü. Bu ülkeler sırasıyla Türkiye, Irak, Dominik, Peru, Uruguay ve Makedonya. Altı ülkeye kullandırılan toplam kredi ise 11 milyar 874 milyon dolar. Parasal desteğin 10 milyar 59 milyon dolarını sadece Türkiye kullanıyor. Diğer 5 ülkenin kullandığı krediler, Türkiye'nin yanında cep harçlığı bile sayılmayacak kadar düşük.
Türkiye'den sonra en borçlu ikinci ülke olan Irak'ın kullandığı kredi miktarı bunu çok açık gösteriyor. Irak'ın IMF'ye borcu 717,2 milyon dolar. Yani Türkiye, IMF'ye Irak'tan 15 kat daha fazla borçlu durumda. Diğer 4 ülkenin borçları ise sırasıyla şöyle; Dominik 661,3 milyon, Peru 258 milyon, Paraguay 98 milyon ve Makedonya 78,5 milyon dolar.
IMF'yi Türkiye ayakta tutuyor IMF'nin 6 ülkeye sağladığı 11 milyar 874 milyon dolarlık parasal desteğin 10 milyar 59 milyon doları sadece Türkiye'ye ait. Yani IMF'yi Türkiye ayakta tutuyor. Son verilere göre IMF'nin ülkelere kullandırdığı toplam kredinin yüzde 85'ini tek başına Türkiye kullanıyor. Yani IMF'nin Türkiye'den başka para satacağı ülke kalmadı. Ekonomisi Türkiye'den daha kötü olan ülkeler, dünyadaki para bolluğunu çok iyi değerlendirerek IMF'ye borçlarını sıfırlarken, Türkiye bu süreçte diğer ülkelerin aksine daha bağımlı hale geldi. Türkiye olmasa belki IMF'nin varlık nedeni sorgulanmaya başlanacak ve kapısına kilit vurulacak.
Brezilya, 13 Aralık 2005'te, IMF'ye kalan borçlarının tamamını son ödeme tarihi olan 2007'yi beklemeden ödeyeceğini açıkladı. 22, 23 ve 27 Aralık'ta 15 milyar 460 milyon dolar ödeme yaparak IMF'ye olan borçlarını kapattı. Brezilya, 6 Eylül 2002 ve 12 Aralık 2003 stand-by'larıyla kullanımına sunulan 39 milyar 230 milyon dolardan o tarihe kadar 24 milyar 650 milyon dolarlık kısmını çekmişti.
Brezilya'dan iki gün sonra 15 Aralık 2005'te yaptığı açıklamayla, IMF'ye kalan borçlarının tamamını ödeyeceğini taahhüt eden Arjantin ise bu taahhüdünü 3 ve 4 Ocak 2006 tarihlerinde yaptığı 9.9 milyar dolarlık ödeme ile yerine getirdi. Arjantin, 10 Mart 2000, 24 Ocak 2003 ve 20 Eylül 2003 stand-by'larıyla sağlanan 40.5 milyar dolardan 23.2 milyar dolarlık kısmını kullanmıştı.
Başbakan Erdoğan: “ İMF’ye borcumuz biz geldiğimizde 23,5 milyar dolardı şu anda 7,2 milyar dolara indi. Borcu alan onlardı, biz borç ödedik ”
Türkiye’nin borcunu azalttığı dönemde dünyada IMF’ye bağımlı olan ülkeler yani diğer müşterileri ne yapmış, ona bakalım.



Yıl 2002: En borçlu ülke Arjantin. Toplam borcu 25,2 milyar dolar. 2006 Ocak ayında bir kalemde borçlarının tamamını süresi dolmadan ödedi.
Brezilya, 2002 yılında borcu 18,3 milyar dolardı. 2005 Aralık ayında borçlarının tamamını kapattı.
Bulgaristan, Guatemala, Hırvatistan, Letonya, Litvanya, Romanya ve Uruguay; 2002’de IMF’ye borcu olan ancak şu anda borçsuz olan ülkeler.
2004 yılında IMF’den kurtulan ülkeler ise; Bolivya, Kolombiya, Ürdün ve Ukrayna.
Angola, Venezuela, Ekvador da IMF?nin müşterisi değil artık.
Bu dönemde IMF?den kurtulamayan ülkeler ise;  Türkiye (IMF’ye 7,2 milyar dolar ile dünyanın en borçlu ülkesi) Dominik 661 milyon dolar, Irak 717 milyon dolar, Makedonya 78 milyon dolar, Paraguay 98 milyon dolar ve Peru 259 milyon dolar. Türkiye dışındaki 5 ülkenin verileri ise Nisan 2007 tarihine ait. Aradan geçen bu süre içinde muhtemelen bu ülkeler de borçlarını kapatmışlardır.
Ortaya çıkan tablo; dünyada adını sanını dahi bile duymadığımız ülkeler 2002-2007 yılları arasında borçlarını azaltmak bir tarafa İMF müşterisi olmaktan kurtulmuş Türkiye  hala IMF olmadan ayakta duracak cesareti gösteremiyoruz.
Erdoğan'da bunu itiraf ediyor: İMF’nin akredite ettiği ülkelere dünyada daha güvenle bakılır? Bu, ekonominin IMF'nin gözetim ve denetimiyle ayakta tutulduğunun da bir itirafıdır. Yoksa Türkiye'nin işgal altındaki  Irak ile Dominik Cumhuriyeti ile aynı kategoride yer alması akredite gerekçesinin dışında nasıl savunulabilir.
Al sana istikrar! 6 milyon kişi işsiz. 30 milyon kişi yoksul.  40 milyon kişi borçlu. Netice?
Haftada... 2 milyon kişi piyango bileti alıyor. 3 milyon kişi İddaa... 6 milyon kişi loto oynuyor. Yılda... 390 gün at yarışı var! Evet, 365 değil, 390.
İMF’ye elini veren bugüne kadar kolunu kurtaramamış, işçi ve emekçilere yoksulluk, sefalet, işsizlik ve yıkımlardan başka bir şey getirmemiştir. 65.yıldan bu yana halklarını korkulu rüyası olan İMF’nin zincirleri parçalanmadan yoksulluk ve sefaleti darbelemenin mümkün olmadığını görerek, devrim ve sosyalizm için mücadeleyi harlamalıyız.  

 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Kapak, Baş Sayfa

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.07 Saniye