ENERJİ SAVAŞI TÜRKİYE ÜZERİNDE YOĞUNLAŞIYOR

“21’inci yüzyılın barış ve istikrar projesi”, “Türkiye’yi Batı’ya köprü yapacak bir enerji projesi”, “Bölge ülkeleri arasında barış projesi”, “Türkiye’yi ihya edecek proje” gibi nitelemelerle propaganda edilen Nabucco projesi nitekim 13 Temmuzda büyük bir gösterisi altında, ilgili ülkelerin yetkilileri tarafından Ankara’da imzalandı. Azerbaycan, büyük olasılıkla İran, Mısır, muhtemelen de Irak doğal gazını Avrupa’ya taşıyacak olan Nabucco Boru projesi Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacının bir bölümünü “güvenle” sağlamayı amaçlıyor. Yapılan hesaplar Nabucco projesi tamamlanıp gaz tam kapasite ile Avrupa’ya aktarıldığında, Avrupa’da tüketilen gazın yüzde 5-10 arasındaki bir bölümünü karşılayacağını gösteriyor. Bilidiği üzere AB ülkeleri tükettikleri doğal gazın yüzde 60’ını Rusya’dan karşılıyor. AB’nin özellikle en büyük emperyalist devletleri bu durumu stratejik açıdan sakıncalı buluyorlar ve “kaynakların çeşitlendirilmesine” yönelik adımlar atmaya çalışıyorlar. Eğer bunu sağlayabilirlerse, Rusya karşısındaki pazarlık güçlerinin de artacağını hesaplıyorlar. Ancak boru hattının küçük bir kusuru var! Henüz bu hattı dolduracak gaz ortalıkta yok. Ama bu sorunun üretici ülkelerle yapılacak görüşme ve anlaşmalarla çözüleceği hesaplanıyor. Hattan 2020 yılında 31 milyar metreküp doğal gaz taşıyacağı varsayılıyor. Hattın fizibilite ve mühendislik çalışmaları için AB fonlarından yararlanılıyor ve maliyetinin 4.6 milyar avro olacağı tahmin ediliyor. Hat Avusturya’da noktalanacak. Türkiye’den sonra Bulgaristan, Romanya ve Macaristan’dan da geçecek. Peki Türkiye bu projenin neresinde? 3300 kilometre olacağı hesaplanan hattın büyük bölümü Türkiye’de olacak. Hattın başlangıç noktası Erzurum. Erzurum’a gazın başlıca iki hattan, Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden ve İran üzerinden gelmesi öngörülüyor. Ama örneğin İran imza törenine dahil edilmemiş durumda. Hatırlanacağı gibi daha önce de Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı da büyük bir tantanayla açılmıştı.Yani projenin Türkiyeye getireceği gelir, çalışacak işçi sayısı, harcanacak paranın önemli bir bölümünün Türkiye’de kalması ve birde yıllık geçiş ücreti. Ülkeyi yöneten işbirlikçi egemen sınıflar bütün bu adımları, “Türkiye’nin stratejik önemini artıran” hamleler olarak görüyorlar. Atılan bu “stratejik adımlar” aslında Türkiyeyi, büyük emperyalist devletlerin enerji ve onun geçiş hatlarına egemen olma mücadelelerinin orta yerine doğru çekiyor. Ama egemen sınıflar bu durumdan son derece memnunlar ve memnun olmakla kalmıyorlar, bu mücadelede kendileri için en avantajlı olacak mevzileri de tutmaya çalışıyorlar. Egemen sınıflar ve onların emir eri AKP hükümeti bu mevzileri tutmakla uşaklıkta sınıf tanımayarak büyük emperyalist devletlerin, onlar içinde özellikle ABD’nin emperyalist çıkarlarına hizmet etmeyi hedefliyorlar. Hemen her konuda emperyalit sisteme sıkıca bağlanmış ve orada beslenen TC devleti ve AKP hükümetini enerji konusunda da emperyalizme bağımlı olmaktan geri kalmayarak zaten bu tür emperyalist “projelere” ev sahipliği yapmaktan sakınca bulmuyor. İşbirlikçiler egemen sınıflar ve onların emir eri AKP hükümeti eliyle Türkiye’nin her geçen gün daha fazla emperyalistlerin egemenliğindeki doğal gaza bağımlı hale gelmesi, Türkiyenin enerji konusunda kendi kaynaklarını –su, güneş, rüzgar vb.- geliştirmek ve bunları çeşitlendirmekten uzak kaldığını da gösteriyor Her şeyden önce, Irak ve Afganistan’da süren savaşlar başta olmak üzere Türkiye’nin bulunduğu bölgedeki çatışmaların merkezinde, bölgedeki enerji rezervlerini ve enerji geçiş yollarını kimin denetleyeceği konusu vardır. Bunun böyle olduğundan kimsenin şüphesi yoktur. Dolayısıyla TC devleti ve AKP hükümetinin pek hoşlandığı, Türkiye’nin Batı’ya giden enerji yollarının geçiş yolu olması demek; Türkiye’yi, bu enerji geçiş yolu olması üstünden bir kez daha bölgedeki emperyalist güç odakları arasındaki çatışmanın merkezine itmek demektir. Şunun altı netçe çizilmelidir ki Nabucco projesi, taraf olanın da karşı olanın da açıkça bildiği gibi; Avrupa’nın, Rusya’ya karşı alternatif olarak gündeme getirdiği bir projedir. Kısacası bu proje, Avrupa’nın kendi enerji kaynaklarını çeşitlendirmesinin projesidir. Bu kapsamda bakıldığında; Nabucco ile Batı emperyalizmi, Doğu’nun enerji rezervleri ve yollarının denetlenmesinde Türkiye’yi kanatları altına alırken, Rusya ile de karşı karşıya getirmiştir. Çünkü Nabucco, Bakü-Ceyhan hattı gibi, Rusya’nın tekelini kırmak için girişilmiş bir seçenek hattıdır. Dolayısıyla Rusya ile Türkiye, şimdi de Nabucco üstünden karşı karşıya getirilmiştir. Öte yandan, dünyanın gidişatı; barışa değil daha çok çatışmaya, giderek bu çatışmaların savaşlara dönüşmesini de içerecek kamplaşmalara doğrudur. Kriz, bu çatışma ve kamplaşmaları büyütecek ve çabuklaştıracak bir etkendir. Bu açıdan, dünyanın en sıcak bölgelerinin, dünya enerji rezervlerinin en büyük bölümünün bulunduğu bölgeler olması da bir rastlantı değildir.
Bu yüzden de Kafkasya’dan Ortadoğu’ya, Ön ve Orta Asya’dan Güneydoğu Asya’ya kadar enerji bölgesinde AB, ABD, Japonya, Çin, Hindistan gibi büyük güçler çatışmaktadır. Bu çatışma içinde Bakü-Ceyhan hattına Nabucco’yu da ekleyen Türkiye, kendisini Avrupa-Amerikan kampına sıkıca bağlayarak , kendine coğrafi olarak en yakın büyük güç olan Rusya’ya karşı mevzilendiğini açıkça ilan etmiştir. TC devletinin , büyük emperyalist devletlerin egemenlik ve hegemonya mücadelelerinin içerisinde olması, sadece başına her türlü belayı sarması ve yeni maceralara yelken açması anlamına gelmiyor. Bu aynı zamanda emperyalist çıkarlara hizmet edecek büyük bir ordu beslemesi, halkın sırtından silahlanmaya, askeri harcamalara büyük kaynaklar aktarması, ülke toprakların bir bölümünü üretimden, kendi denetiminden çıkarması anlamına da geliyor. İşbirlikçi egemen sınıflar yaptıkları bu gerici anlaşmalarla övünüyorlar ve halkı gerici, şovenist emellerin peşine takmaya çalışıyorlar. Ama ülkenin ve halkın çıkarları, egemen sınıfların uşaklık politikalarının tam karşısında yer almaktadır.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|