 |
|
POLİS SALDIRILARINDA SINIR TANIMIYOR

Başbakan Erdoğan “ polis rejimin teminatıdır” derken aslında demokrasi adına polisin rejimi koruyup kolladığını ve “polis devleti” tartışmalarına haklılık kazandırdığını ortaya koyuyordu. AKP hükümeti polisin öldürme yetkilerini artırdığından bu yana onlarca kişi öldürüldüğü ve işkence zulüm sokaklara taştı. “Polisin eli kolu bağlı, AB yasaları nedeniyle birşey yapamıyor” iddialarını hemen yerine getiren AKP hükümeti 2007 yılında Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda (PVSK) yapılan değişikliklerle, zaten güçleri için fiilen var olan, yurttaşların "haklarını ihlal etme" ve hatta "öldürme özgürlüğü"ne yasal dayanak kazandırdı. Aradan geçen 2 yıla aşkın dönem içinde polis boş durmadı ve sokaklarda öldürme, işkence ve dayak normal bir hal aldı. Polisin saldırılarına karşı şikayette bulunanlar tehdit edildi ve polislerin öldürdükleri sabit olan olaylarda mahkemeler polisin “kendisini koruduğu” gerekçesiyle katillerin sırtı sıvazlanıyordu. AKP'nin 2007 yılı Haziran ayında Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda (PVSK) yaptığı değişiklikle; polisin kimlik sorma-durdurma, arama ve zor kullanma yetkileri genişletildi. Hem bedensel ve maddi güç, hem de silah kullanımını kapsayan yetkilerinin sınırının genişletilmesi kadar; yetkinin kullanılma koşullarının ve yoğunluğunun belirsizliği, kolluğun takdirine bırakılmış olması da eleştirilere neden olmuştu. Polisin yetkilerinin artırılmasını amaçlayan yasa önerisi, aslında 12 Eylül'ün hortlaması ve tam bir polis devleti mantığı ile amaçlıyordu. İşçi ve emekçi kitle hareketini faşist baskı ve zulümle önleme ve kitle hareketini daha işin başında ezip dağıtmak için polisin yetkilerinin ve öldürme hakkının yasal hale getirilmesi gerekiyordu. Nitekim PVSK yasasının yürürlüğe girdiği 14 Haziran 2007 tarihinden itibaren nasıl bir zulüm yasası olduğu ortaya çıkmaya başladı. AKP hükümetinin polislerin yetkilerini insan hakları ihlallerine zemin hazırlayan şekilde değiştirmeyi gündeme almasından bu yana, polislerin fiziksel şiddet , işkence ve orantısız güç kullanmasında ve çekinmeden silah kullanıp öldürmede kullanımı arttı. Yapılan yasal değişiklikle; polisin kendi keyfine göre belirlediği kişileri, 'şüpheli şahıs kriterleri' bile aranmaksızın, üst araması yapması, parmak izi alması, fotoğrafını çekmesi; miting, maç gibi yerlerde 'önleme araması' gerçekleştirmesi gibi haklar tanıyor. Bu adı konulmamış büyük gözaltı aslında. PVSK yapılan değişiklik; polisin 'gerekli gördüğü hallerde', sulh idare mahkemesi kararı, kararın gecikmesi halinde ise mülki idare amirinin yazılı emriyle kişilerin üstleri, araçları, evrak ve eşyaları ile birlikte ev ve işyerlerini de arayabilmesinin önünü açtı. Yine yapılan değişiklikte; “Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilecek” maddesi ile, işkencenin önü açmaktaydı. Keza değişiklik; “Şüpheli kişi kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınacak ve gerekirse tutuklanacak” maddesi ile, kaybetme saldırısına açık çek tanıyor. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda yapılan bu değişikliklerin öldürme, işkence ve kötü muamele ile polisin özellikle gösteriler sırasında orantısız güç kullanımının önünü açtığı 2008 başta olmak üzere 2009 Ocak, Şubat ve Mart aylarında yaşanan olaylarda da görmek mümkün. En yüksek değerleri gösteren ağır kaba dayak, aşağılama ve hakaret etme gibi işkence ve kötü muamele yöntemleri ile 2008 yılında ve 2009 yılının ilk üç ayında karakollarda, açık alanda veya sokakta işkence ve kötü muamele gören başvuru sayısının yüksek olması arasında kurulacak doğru orantılı ilişki bize işkencenin gözaltı merkezlerinden sokağa taştığını gösteriyor. Gözaltı merkezlerinde, gözaltı süreci başlatılmadan, defterlere kayıt düşülmeden, arabada, meydanda ya da sokakta kaba dayaktan başlayıp hakaret ve tehdidin kullanıldığı bu işkence ve zulüm olaylarının kaydı olmadığı için hukuki bir süreç başlatılmasının da önü kesilmiş oluyor. Şikayet olduğunda ise olay dışarıda gerçekleşmiş olduğundan gözaltı merkezi üzerinden işlem yapmak mümkün olmuyor ve işkencenin cezasız kalması kolaylaşıyor. İşkence ve kötü muamele sistematik olarak devam ediyor. İşkence ve kötü muamelenin son bulması için işkence yapan kolluk hakkında etkin bir soruşturma başlatılması için yasal düzenlemelerin acilen yapılması gerekiyor. Örneği İzmir'de 'dur' ihtarına uymadığı gerekçesiyle aracında polis kurşunuyla öldürülen Baran Tursun davasında sanık polis Oral Emre Atar 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Aynı dava kapsamında delilleri gizlemek ve evrakta sahtecilikten yargılanan 10 polis ise beraat etti.
Mahkemenin Baran Tursun örneğinde görüldüğü gibi verilen ceza istisnai ve sembolik. Haliyle caydırıcı olmaktan öteye polise öldürmeyi teşvik ediciydi niteliktedir. Polise öldürme ve işkence yapma hakkı tanıyan ve emekçileri korku içine iten PVSK yasasının kaldırılması için mücadele edilmeli, işkence ve zulüm örneklerine karşı mücadele kesintisizce sürdürülmelidir.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
Эlgili Konular
  |
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|