DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
KRİZ GELECEKSİZLİĞİ KIŞKIRTIYOR
İşçi Memur
Ekonomik krizin gittikçe toplumu etkisi altına alması, emekçiler arasında umutsuzluk ve geleceksizliği körüklüyor.  Son dönemlerde artan intihar vakaları bir kez daha dikkatlerin işsizlik, yoksulluk ve kriz ilişkisine odaklanmasına neden olmuştur. Sorun elbette çok yönlü ve  boyutludur. Aslında intihar, kişinin kendisine karşı şiddetidir. Toplumsal şiddetin kendisini iyice hissettirdiği bu dönemde, intihar vakalarında da görülen artış, aslında örgütsüz bir toplumun güvencesizliğe, belirsizliğe ve kafa karışıklığına verdiği bir tepki olarak okunmalıdır. Özellikle sosyal güvencesizlik, işsizlik ve belirsizliğin iyice yaygınlaştığı kriz dönemleri, kişilerin giderek insanı hayata bağlayan yararlı olma ve geleceğini kurabilme duygu ve yeteneğini köreltmektedir.
Kendini güven içinde hisseden bir kişi, yarın ne olacağını merak etmez. Çünkü bu sorunun cevabı az çok bellidir. Örneğin sosyal ve iş güvencesi olan, işyerinde tam zamanlı çalışan ve bir sendikaya üye olan kişi ile sosyal güvencesi olmayan bir kişinin hayatı ve hayata bakış açısı bir midir? Elbette ki değil. güvensizlik, belirsizlik içinde yaşayan bir insan için hayati sorun “yarın ne olacak” sorusuna verilecek cevaptır. Bu, günümüzde, günlük yaşantıda olduğu gibi çalışma hayatında da çok sık sorulan, ancak cevabı verilemeyen sorulardan biridir.
Güvensizlik ve belirsizlik yeni bir olgu değildir. Bir insanın geçimini sağlayacak geliri elde etme ve bunu başaramadığı takdirde içinde bulunduğu toplum tarafından bakılma hakkı olduğunu söyleyen geleneksel toplum ve görüşlerin aksine, modern toplum, bireyi bu konuda yalnız bıraktı. Sanayileşmenin ilk yıllarında uygulanan liberalizm ilkeleri gereği bir mülke sahip olmak, sosyal güvencenin tek ve yeterli kaynağı olarak görülüyordu. Yani hastalık, kaza ve çalışacak durumda olmayan kişinin düştüğü yoksulluk karşısında güvenliliğini mülkiyet sağlayacaktı. Devletin temel görevi ise mülkiyeti korumaktı. Herhangi bir mülkiyete sahip olmayan, ücrete bağımlı olan geniş halk kesiminin içinde bulunduğu güvensizlik durumu ise uzun bir süre iktidar tarafından göz ardı edildi. Tarih kitapları yoksulluğun yarattığı toplumsal felaket örnekleriyle doludur.
Fakat sorunları ücretli toplumlarda liberalizm ilkelerinin istikrarı ve bütünleşmiş bir toplum kurmadaki güçsüzlüğünün bilincine varıldı. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra  Sosyalist kampında etkisi baskısıyla da  , toplumsal haklar ve devletin toplumsal rolü büyümeye ve gelişmeye başladı. Kuşkusuz bu durum, güçlü sendikaların varlığından ve muhalif hareketlerden bağımsız düşünülemez. Piyasanın evcilleştirildiği bu dönemde sendikalar sosyal ve ekonomik haklara gereksinim duyan geniş toplumsal kesimlerin yaptırım gücü yüksek, örgütlü kuruluşları olmuştur.
Ancak özellikle son 20 yıldır sendikalar, güç ve üye kaybetme eğilimine girdi. Ne tesadüftür ki bu yıllar yeni liberal iktisat politikalarının en sert şekilde uygulamaya konulduğu, devletin geniş halk yığınları için sigorta görevini terk ettiği ve bunun sonucunda sosyal güvensizlik sorununun ve yoksullaşma eğiliminin arttığı bir dönemdir.
En büyük tehdit sosyal güvensizlik olarak kendisini ortaya koyuyor. Sosyal güvensizlik mevcut kapitalist sistemde bağımlı çalışanlar için neden büyük bir tehdittir? Bunun burada yer verilemeyecek kadar çok cevabı olabilir. Sosyal güvensizlik, bireyin toplumsal statüsünü düşürme riski taşıyan ani ve beklenmedik olayların insafına kalmış olma bilinci ve duygusudur. Sosyal güvensizlik (ekonomik ve sosyal) yoksulluğu besler. İnsanların günlük yaşantılarına uzanan güvensizlik, toplumsal bağları yok eder ve bireylerin ruhsal durumlarını bozan bir ilke olarak hareket eder. Daima güvensizlik içinde olan kişi, şimdiki zaman hakim olma ve geleceği planlama yeteneğini büyük ölçüde yitirir. Sosyal güvensizlik, insanın yaşamını günübirlik sürdürülen ve çözümü hep belirsiz kalan hayatta kalma mücadelesi haline getiri. Yapılan gözlem ve araştırmalar, artan suç oranlarının, fuhuşun, uyuşturucunun, intiharların, sokakta yaşayan çocuk sayısındaki artışın, aile içi şiddetin, mafyalaşmanın yoksulluk ve güvensizlikle ilişkisini her defasında ortaya koymaktadır.

Oysa büyük bir güç olan medyada çıkan haberlere baktığımızda, tüm bu suçların kaynağının sanki yaşanan bu güvensizlik, belirsizlik ve her şeyi piyasalaştıran ekonomik ve sosyal politikalar ile ilgisi yokmuş gibi, tamamen bireylerin ehliyetsizliğine, yeteneksizliğine, zavallılığına ve cahilliğine bağladığı görülür. Bu durum, toplumu kontrol etmede iki işlev görür, birincisi asıl sorgulanması geren sosyoekonomik politikalar değil bir yere kapatılması veya yok edilmesi gereken parazit kişilerdir mesajını yayar. İkinci bir işlevi ise diğer toplumsal kesimleri “adımlarına dikkat et veya bulunduğun duruma şükret” gibi kaderci, geleceğini tayin etme konusunda risk almayan bir kitleye dönüştürerek daha kolay kontrol altına alınmasına hizmet eder. Böylece insan sosyal bir varlıktır, sürekli olarak bir güvensizlik ve korku içinde yaşayamaz, bir güvenceye ihtiyaç duyar, kendini güvende hissetmeyen insan bağımsız ve eşit bir yurttaş olamaz, demokrasi sosyal ve ekonomik haklar sağlanmadığı sürece söylemden öteye geçemez gibi insana ve topluma dair gerçekler unutturulur.
Ancak, bunun unutturulmaya çalışılması bir yol değildir. Çünkü kişi güvenlik ve güvence ihtiyacını bir şekilde karşılayacaktır. Geleneksel bağlar (aile, hemşehri, arkadaş...) bu ihtiyacı karşılamada oldukça etkin kaynaklardır. Geleneksel bağlar aşınmışsa ve kurumlar (devlet, sendikalar...) zayıflamışsa birey güvence ve aidiyet duygusunu bugün  yasadışı olarak adlandırdığımız- çeteleşme,hırsızlık, sahtekarlık,dolandırıcılık vb.- yollardan sağlayacaktır. Yukarıda ifade ettiğimiz ve aslında sosyal patlamanın bir biçimi olarak da adlandırabileceğimiz suçlar, sürekli olarak yalnızlaştırılmış ve güvensiz insanların bir bakıma hayatta kalma mücadelelerinin hastalıklı bir görünümü olarak algılanabilir.
 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

İşçi Memur

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.09 Saniye