 |
|
VURMAYIN COCUKLARI...-Öykü-

Ölümün, işkencenin gırla gittiği bu coğrafyada doğmak, tek başına hüznün okyanusunda kulaç atmak demektir. Ölen her canla sen de ölürsün. İşkence tezgâhlarında atılan çığlıklar beynine doluşur ve çıldırırsın. Değiştirmek istersin, yıkmak istersin zulüm kalelerini. Artık bu ölümlerin son bulmasını istersin haklı olarak.Ülkemin insanının özgürlüğü, geleceği zincirlere vurulmuştur. Ensene sıkılacak tek bir kurşunla yaşama hakkın elinden alınır. Ve yüzlerce insanımız sokak ortalarında kahpe kurşunlarla da can verdi. Türkiye demokratlaşmayana kadar da bu ölümler devam edecek. Çaresiz, haklı mücadelemize devam edeceğiz. Kurtuluşun tek bir yolu var: Haksızlıklarla örgütlü bir şekilde mücadele etmek. Çocukların öldürüldüğü bir ortamda başka ne yapabiliriz ki mücadele etmekten başka. Hem çocuklar ve kadınlarımız bizim en büyük onurumuzdur. Onurumuz ayaklar altındadır. Ve bu onur, TC’nin kuruluşundan bu yana hiçe sayılmaktadır. Dün Dersim’de, Zilan’da halkımın çocuklarını süngüleyen, kadınlarımıza tecavüz eden sistem, günümüze kadar da bu vicdansız tutumlarından vazgeçmedi. Biz de insanlık mücadelemizden vazgeçmedik. Vazgeçmeyeceğiz. Çocuklarımızın başı dik yaşaması için elden ne geliyorsa onu yaptık ve yapacağız. Kimimiz elde silah dağ taş dolaştık, kimimiz de kalemimizle bir şeyler yapmak istedik. Sistemin vahşetlerini deşifre etmek için sokaklara doluştuk. Sokakların ortasında kurşunlandık. Zindanlara doldurulduk. Bizden beklenen ölü gibi yaşamaktı. Ölü olmayı kabul etmedik ve etmiyoruz. Bu büyük trajedinin yükünü en çok çocuklarımız çekti. Ve hep kinlendiler. Sokak eylemleri olunca da küçücük elleriyle devletin güvenlik güçlerine taşlar fırlattılar. Çünkü o güvenlik güçleridir ki babalarını, kardeşlerini, annelerini, bacılarını, arkadaşlarını, yakın akrabalarını öldürmüşlerdir. Analarımızın, bacılarımızın saçlarından tutup yerlerden sürüklemişlerdir. Ağza alınmayacak küfürler etmişlerdir. Ve yüreğimizde derin yaralar açıldı böylece. Kahır doldu yüreğimiz. Çocuklarımıza, tüm halkları ve insanları seviniz dediğimizde, ‘’Türkleri de mi sevelim?’’ dediler. Çoğu zaman zorlandık anlatmaktan. O küçücük çiçeklere bunun Türklerle bir alakasının olmadığını, sevilmemesi gerekenin sistem olduğunu anlatma uğraşısına girsek de başarılı olamıyoruz, çocuklar anlamıyor. Kin ekiliyor Yukarı Mezopotamya’nın gül yüzlü çocuklarının yüreklerine. Çünkü masum, pırıl pırıl olan emsalleri de vuruluyor. Uğur Kaymaz, Enes Ata ve şimdi ismini hatırlayamadığım onlarca çocuğumuz bu son otuz yıl içerisinde vuruldu. Bu iki gonca gülümüzün vurulması bir başka yıktı bizi. Çünkü onlar polise taş atmamışlardı. Ki taş atsalar bile polis onları öldürme yetkisine sahip değildir. Uğur Kaymaz, ekmek parası için yolculuğa çıkacak olan babasına yardım ederken, Enes Ata’da ölen annesinin kokusunu taşıyan teyzesine giderken vurulmuştu. Enes, son bir kez teyzesinden duyumsadığı annesinin kokusunu ciğerlerine doyasıya çekemeden yaşama veda etmişti. Daha sonra kısa bir öyküyle de olsa Enes’i anlatmaya çalışmıştım. O öyküyü kaleme alırken Enes Ata’nın yüzü hiç gözümün önünde gitmemişti. Hala da o cansız yatışı gözlerimin önündedir. Bunlar unutulmayacak yaralardır.
Uğur Kaymaz ve Enes Ata’nın karşısında kendimi hep çaresiz hissettim. Kahroldum. Bir şeyler yapmak istedim. Hem de onlardan, coğrafik olarak çok uzakta olmama rağmen. Sonuç itibariyle bir öykü, iki şiirle bu iki gülümüzü ve diğer çocukları anmaya çalıştım. Ve Algı Yayınları’ndan ‘’12: Uğur’un Yaşı’’ adıyla çıkan şiir kitabımı da onlara itham ediyorum. Yeterli mi, değil. Çocuklarımız daha çok şiirlerimize, öykülerimize, romanlarımıza ve filmlerimize konu olmalıdırlar. Bu kitapla birlikte belki vicdanı kararmış olanların yürekleri sızlar, diye düşündüm. Çekilen cefaların son bulması için bir şeyler yapmak isterler belki de. Bu kitap kararmış yürekleri sızlatabilecek mi, onu da bilemiyorum. Umut işte! Sayın Abdullah Öcalan’ın esir edilişinin yıldönümü protestolarında dört ya da beş yaşlarındaki bir çocuk güvenlik güçlerinin darbesiyle yere düşmüş annesini kaldırmaya çalışırken görüntülendi. Aynı dönemde onlarca çocuğumuza işkence edildi ve kimisi zindanlara konuldu. Ey egemenler var mı vicdanınız? Vurmayın çocukları, kanatmayın yüreklerimizi.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
Эlgili Konular
 |
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|