YALANLAR TUTMUYOR İŞŞİZLİK BÜYÜYOR

İşsizlik en çok konuşulan konular arasına girdi. İşten atılanlar, zaten işsiz olanlar, henüz çalışanlar, hepsi şimdi daha da yoksul. Hiçbiri için iş garantisi yok. Henüz “işbaşında olan”larının durumu sosyo- psikolojik yönden daha da “içler acısı!” Sussunlar mı, perşembenin gelişini çarşambadan görüp tehdide karşı barikat mı örsünler. Kısa süre önce kendileriyle çalışan, şimdi kapı dışarı edilmiş arkadaşlarına bakıp en yararlı sonucu çıkarmaya çalışıyorlar. Bir bölümü Kadıköy’deki protestodaydı. Parmaklarından biri tırnak dibinden kesik, karayağız bir delikanlı olan Ökkeş, Reno’dan kısa süre önce atılmış, öfkeli sesiyle anlatıyor: “patronlar için ne yapsan fark etmez, elin mi kesilmiş, bacağın mı kopmuş, suçlu hep sen olursun. Düşündükleri tek şey kârları. Boşuna dememişler paranın dini imanı yok. Paraya tapıyorlar ve daha çok para istiyorlar. Çıkarları gerektiğinde de, aç mı kalmışsın, çocukların mı hasta, umurlarında olmaz, seni kapı önüne koyarlar. İşte bizim yaşadığımız da şimdi bu. Tamı tamına on iki sene çalıştım. Hem de ne çalışma, tüm gücümü vererek yani, ama olmadı, işte kahve köşelerindeyiz” diye, birkaç cümlede, işsizlerin ve işsizlik tehdidi altında bulunanların durumunu ortaya koyuyor. İşsizlik yoksullaşma ve açlığa mahkumiyet, işçi(işsiz) ailesinin en temel gereçlerden yoksunluğu, sosyal ve psikolojik bunalımı demek. İşsiz kitlelerinin büyümesi, yoksullaşmanın açlığa dönüşmesi demek. İşyerleriyle bağları tümüyle kesilmemiş olanlar da “gizli işsiz” durumunda. Ücretsiz izinli olanların işe dönüp dönmeyecekleri belirsiz. Dönememeleri ihtimali yüksek. İşçi-emekçi semtleri artık daha çok işsiz semtleri! İş arayanlara yeni binler-on binler katılıyor. Birkaç kişinin alınacağı işyerlerine binlerce, bazen on binlerce kişi baş vuruyor. İŞKUR verilerine göre işsizlik başvuruları ocak ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 94.9 artış gösterdi. Bazı araştırma kurumlarına göre işsiz sayısı altı milyon civarında. Yoksulluğun girdabına girenlerin sayısı kentte ve kırda günden güne artıyor. Küçük işletme iflasları, küçük üreticinin üretim dışı kalması ve borç yükü altında boğulması “toplumsal depresyon”u daha da ağırlaştırıyor. Yaşananlar doğa felaketi değil. Kapitalist üretim sisteminin ürünü. Kapitalistlerle temsilcileri krizin ağırlaşacağı üzerine vaazlar verirlerken, işçi sınıfı ve emekçileri daha kötü koşullara mahkum etmeyi hedefliyorlar. Kriz sermayenin krizi. Pazar kavgası, rekabet, aşırı üretim, daha fazla kâr hedefi kapitalistlerin dünyasının ifadesi. Krizin daha da ağırlaşacağı konusunda artık neredeyse “fikir birliği” var! Ayrılık ne yapılacağı konusunda. Herkesim, her sınıf, kaçınılmazlıkla kendi yararını kollayacak
. İşçi ve emekçilerin yararına olan krizin yükünün sermaye ve kurumlarına yüklenmesidir. Bunun mümkünlü ise, tüm işçi ve işsizlerin, tüm yoksulların, tüm ezilenlerin birlikte hareket etmesine bağlı. Semtlerin, mahallelerin, kent eklentisine dönüşmüş köylerin emekçileri eğer daha fazla yoksulluk ve açlıkla yüz yüze kalmak istemiyorlarsa, yapacakları başka şey yok. Bir araya gelecekler ve hakları için mücadele edecekler. Tüm ihtiyaçlarının karşılanmasına yetecek bir gelir sağlanmasını, işten atmaların yasaklanmasını mücadeleyle sağlayacaklar. Kadıköy gösterisi bir “ilk adım” işlevi görebilmeli. “Bana, bize bir şey olmaz” diye avunulacak zaman değildir. Mücadeleye sıkıca sarılarak krizi yaratıcı kapitalistlere yükleme zamanıdır.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|