Sorunu açalım.
Toplumsal bir olgu olarak sömürgecilik, kapitalizm öncesi toplumlarda da vardı. Sömürgeciliğin tarihsel kökleri, tarihin tanık olduğu ilk sınıflı toplum olan köleci topluma dek uzanır.
Roma lmpara,torluğu, köleci sosyo-ekonomik temeller üzerinde yükselen köleci bir imparatorluktu. Roma lmparatorluğu aynı zamanda sömürgeci bir imparalorluktu da.
Köleci sömürgecilik askeri işgal yoluyla sömürgeleştirilen ülke ya da ülkelerin siyasi olarak ilhak edilmesiyle, topraklarının ilhak edilmesiyle, ülkenin tüm zenginliklerinin dizginsizce yağmalanmasıyla, ülke halkının köle haline getirilişiyle, siyasi ilhakın ekonomik ilhaklabirleşmesiyle gerçekleşiyordu.
Köleci sömürgeci bir imparatorlk olan Roma lmparatorluğu gerçeğinde de bunu görüyoruz.
Ömeğin.130 yılında Roma İmparalorluğu'nda dokuz eyalet mevcuttur. Bu eyaletler, fethedilmiş ülkeleri kapsıyor, Bu eyaletler , canlı ve cansız, ölü ve diri, her şeyiyle "Roma halkının ganimeti" sayılıyor.
Bu ülkeleri işgal eden Roma İmparatorluğu,onların siyasi bağımsızlığına son veriyor; siyasi yönetimini doğrudan üstleniyor. Toprakları ilhak edilerek İmparatorluğun malı haline getiriliyor, Ülke zenginliği yağmalanıyor. Ülke halkı da özgür Roma yurttaşlarının köleleri haline dönüştürülüyor.
Örneğin, dönemin büyük imparatorluklarından biri olan köleci Kartaca İmparatorluğu da bir asırdan fazla süren savaşlardan sonra Roma İmparatorluğu tarafından tam bir yenilgiye uğratılarak benzer biçimde tasfiye edilerek sömürgeleştirilir .
Benzer süreci onlarca yıl süren savaşların ardından Makedonya'nın Roma tarafından sömürgeleştirilmesinde de görüyoruz.
Roma lmparatorluğu, Batı'da işgal ettiği ülkeleri sömürgeleştirirken, Doğu'ya doğru açılırken, farklı bir politika izliyordu. Roma, Doğu'da boyun eğen devletleri, Roma Eyalet Sistemi içine çekmiyor, eski yönetim biçimlerini olduğu gibi devamla sömürgeleştirilir . Benzer süreci onlarca yıl süren savaşların ardından Makedonya'nın Roma tarafından sömürgeleştirilmesinde de görüyoruz.
Roma İmparatorluğu, Batı'da işgal ettiği ülkeleri sömürgeleştirirken, Doğu'ya doğru açılırken, farklı bir politika izliyordu. Roma, Doğu'da boyun eğen devletleri, Roma Eyalet Sistemi içine çekmiyor , eski yönetim biçimlerini olduğu gibi devam ettiriyordu. .
Örneğin, döneminde güçlü bir devlet olan Suriye 192-188 yıllarında patlak veren ve süren savaşlarda Roma tarafından yenilgiye uğratıldıktan sonra, tmparatorluğun bir eyaleti haline getirilmez. Eski yönetim biçimine dokunulmaz. Bu ülkeden vergi alınır. Çeşitli siyasi ayrıcalıklar elde edilir. Ama bunun ötesine geçilmez.
Roma tmparatorluğu'nun Doğuda da farklı bir politika izlemesi, o dönemin özgün koşullarında, güçler dengesinde, Roma tmparatorluğu'nun ekonomik, siyasi çıkarlarının gereklerinde yatmaktaydı. Çünkü bu politika Roma tmparatoluğu'na ipleri elde tutarak, rakip devletlerarası çelişkilere oynama, böylece inisiyatifi elde tutma avantajı sağlıyordu.
Köleci sömürgeciliğin en temel biçimi sömürgeci devletin sömürgeleştirilen ülkeyi ekonomik ve siyasi bakımlardan ilhak etmesi biçimiydi.
Ama bu temel biçimin yanısıra. bir diğer biçim daha vardı: Nüfus yerleştirme yoluyla sömürgeleştirme. Koloni site devletleri olgusu bunu gösteriyor. Fakat bu kolonizm daha özgün bir biçimdir.
Fakat köleci toplum dönemindeki nüfus yerleştirme temelindeki sömürgecilik ile, Marks ve Engels'in kapitalist sömürgeciliği söz konusu ederek belintikleri ve nufüs yerleştirme yoluyla gerçekleşen ve "asıl sömürgeler" dedikleri sömürgecilik arasında temel bir farklılık vardı. Bu olgunun karıştırılmaması gerekir.
Köleci dönemdeki nufüs yerleştirme temelindeki sömürgeciliğin nesnel temelini üretici güçlerin yetersiz gelişimi oluştururken, kapitalist sömürgeciliğin nüfus yerleştirme temelindeki yayılışının nesnel temelini ise üretici güçlerin gelişkinliği yatıyordu.
Sözü, Marks'a bırakalım:''Yunan'da ve Roma'da, antikçağın devletlerinde kolonilerin dönemsel olarak kurulması biçimini alan zorunlu güç, toplumsal örgütlenme zincirinin değişmez bir halkasını oluşturuyordu.Bu devletlerin tüm sistemi, antikçağ uygarlığının varlığı tehlikeye atılmak istemiyorsa,nüfusun aşılmaması gereken belirli bir sınırlaması üzerine kuruluydu. Bu niçin böyleydi?Çünkü doğal bilimlerin maddi üretime uygulanması bilinmiyordu. Uygar kalabil- mek için pek kalabalık olmamak gerekti.Yoksa özgür vatandaşı köle durumuna getiren o ağır kol işlerine kurban gidilirdi. Üretici güç aşımıyor .Bugün fazla nüfusun nedeni, üretici güç eksikliği değildir, nüfusun eksilmesini zorunlu kılan ve açlık ya da göç yoluyla fazla nüfustan kurtulan üretici güçlerin büyümesidir. Üretici güç üzerine yük olan nüfus değil. nüfus üzerine yük olan üretici güçtür.'' (Marks-Engels. Kapitalizm Öncesi Üretim biçimleri. s. 139-140, abç)
Antik çağm sömürgeciliği incelediğinde görülüyor ki, sömürgeci devlet kendi iç dinamiklerinin kendi öz ekonomik, siyasi ve askeri üstünlüğüne dayalı bir tarzda bir başka ülkeyi ekonomik ve siyasi bakımlardan sömürgeleştiriyor.Sömurge ülke ve sömürgeci ülkenin ekonomik, siyasi ilhakına uğrayan ülke oluyor .
Dikkat edilirse sömürgeci devlet sömürgeleştirme eylemini kendi özgücüne dayalı tarzda gerçekleştiriyor. Sömürgeleştirdiği ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerine doğrudan elkoyuyor. Sömürge ülkenin zenginlikleri doğrudan kendisine alıyor.
Yani, sömürgeci devlet ve sömürge ülke tanımımız antikçağm sömürgecilik olgusu tarafından açıkça doğrulanı yor .
Devam edelim ve feodal sömürgecilik olgusunu inceleyelim. Konuya girmeden bir noktaya dikkal çekelim. lnceleyebildiğimiz kadarıyla .Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Dimitrov'da doğrudan doğruya bir feodal sömürgecilik tanımma ve örneğine rastlayamadık.Bu bakımdan sorunu inceleyen 'oldaşlann eğer varsa bulgularından yararlanmak islediğimizi ifade elmek isleriz.
Örneğin Marks ve Engels'te, Lenin'de bir anlikçağm sömürgeciliğinden, mesela Roma lmparatorluğu'ndan bahseltiklerini biliyoruz.
Örneğin Lenin, Stalin, Dimitrov , Enver Hoca, Rosa Osmanlı tmparatorluğu'nun feodal sömürgeciliğinden bahsetmiyorlar.Balkanlara ilişkin inceleme ve artışmalarında Balkan ülkelerinin Osmanlılarca sömürgeleştirildiğine hiç değinmiyorlar. Oysa onlar, bu tartışmalarında. Osmanlı tımar sisteminin Balkanlar da geniş çaplı uygulandığını ise somut olarak biliyorlar.
Ama Marks, Fransız İşgali Sırasında Cezayir'de Toprak Düzeni isimli makalesinde Osmanlı lmparatorluğu'nun bu ülkede ''askeri koloni''ler kurduğundan bahsediyor ve inceliyor. (Bkz. Marks-Engels, KÖÜB, s.326) Bu makaledeki tahliller, Osmalı tımar sisteminin Cezayir'de göreli geniş çaplı uygulama alanı bulduğunu gösteriyor. Makalede bahsedilen Osmanlı Devleti'nin ''askeri koloni” sisteminin dönemin Balkan ülkelerinin çoğunda da uygulandığını biliyoruz.Marks'ın buradaki "askeri koloni" tezi, aslmda Osmanlı tımar sislemine dayanıyor reya bu sistemin karakteristik bileşenleri üzerinde yükseliyor. Ve gerçektende feodal sömügecilik olayını Osmanlı lmparator1uğu şahsında anlamamıza yardımcı oluyor.
Feoda1 sömürgeciliği tartışırken, Osmalı lmparatorluğu'nu örnek alacağız. 0smanlı İmparatorluğu, merkezi feodal askeri bir devletli. Osmanlı veya bu sistemin karakteristik bileşenleri üzerinde yükseliyor. Ve gerçektende feodal sömügecilik olayını Osmanlı tmparatorluğu şahsında anlamamıza yardımcı oluyor .
Feodal sömürgeciliği tartışırken, Osmalı tmparatorluğu'nu örnek alacağız. Osmanlı tmparatorluğu, merkezi feodal askeri bir devletti. Osmanlı İmparatorluğu sömürgeciliği iki biçimde ve içiçe gerçekleşiyor: a) Siyasi ilhakın ekonomik ilhakla tamamlanması, b) Türk nüfusun göçettirilerek yerleştirılmesi temelinde. Bu olguyu Balkanlarda net bir tarzda görüyoruz.İmparatorluk, Doğu ve Batı'da farklı politikalar izliyor. Doğuda siyasal olarak ilhak ettiği müslüman ülkelerin yönetici sınıflarına boyun eğdiren Osmanlı devleti, bu ülkelerden asker ve vergi almakla yetiniyor. Oysa aynı devlet Batı'da, Balkanlar da, hıristiyan nüfusun yaşadığı ülkeleri siyasi olarak ilhak etmekle yetinmiyor , ekonomik bakımdan da ilhak ediyor, böylece bu ülkeleri sömürgeleştiriliyordu.
Balkanlarda sömürgeleştirilen ülkeler (Örneğin Bulgaristan, Sırbistan, Romanya, Yunanistan) önce işgal edilerek siyasi bağımsızlıklarına son veriliyor, toprakları ilhak edilerek, yerli egemen sınıflar tasfiye edilerek, Osmanlı yönetici sınıfi ekonomik ve siyasi ilhaka uğrayan ülkelerin yönetici sınıfı haline getiriliyordu. Aynı zamanda klasik Osmanlı üretim tarzı, tımar sistemi sömürgeleştirilen ülkenin iktisadi yaşamının temel öğesi haline getiriliyordu. Türk kökenli nüfusun da yoğun ihracı yoluyla Osmanlı sömürgeci egemenliği pekiştiriliyordu.
Görüldüğü gibi, feodal sömürgeci devlet, kendi-öz bağımsız ekonomik, askeri ve siyası üstünlüğüne dayalı bir tarzda sömürgeleştirme eylemini gerçekleştiriyor. Sömürge ülke, feodal sömürge devletin ekonomik ve siyası ilhakına uğrayan ülke oluyor. Ve sömürgeleştirilen ülkenin yaraltı ve yerüstü zenginlikleri ve artı-ürününe doğrudan sömürgeci devlet tarafından el konuluyor. El konulan zenginlik sömürgeci devlette kalıyor.
Demek ki, feodaliteye tekabül eden sömürgecilik tarihsel olgusu da sömürge ülke, sömürgeci devlet tanımımızı bir kez daha doğruluyor.
Biz kez daha hatırlatalım. Prekapitalist sömürgecilikteki ekonomik ilhak olgusu, sosyo-ekonomik yapı bakımından niteliksel olarak üstün bir yapı olmaya tekabül etmiyor. Kendine özgü bir ekonomik ilhak olayı olarak biçimleniyor.
Geliyoruz, kapitalist sömürgeciliğe.
Kapitalist sömürgecilik kapitalizmin biribirini izleyen iki tarihsel evresinde ayrı ayrı incelenmedir.
Lenin'in de belirttiği gibi: ''Çünkü kapitalizmin eski evrelerindeki sömürge politikası bile, mali sermayenin sömürge politikasından temel ayrılıklar göstermektedir .''
Öncelikle belirtelim ki, amacımız serbest rekabetçi kapitalist sömürgecilik ile emperyalist sömürgecilik olgusunun ya da olgularını ayrıntılı bir tahlilini yapmak değil.
Kapitalist sömüregecilik kapitalizmin yükselişine tekabül eder. Ve kapitalist. sömürgecilik, kapitalizmin ilk evresi olan ilkel birikimin de devsel boyutlu bir kaldıracı rolünü oynar.
Serbest. rekabetçi kapitalizm döneminde sömürgeci ülke ya kapitalist. ekonomik ve toplumsal bir yapılanmaya sahiptir ya da meta ihraç edecek kadar kapitalist. bir gelişme düzeyine ulaşmıştır.
Haliyle kapitalist. sömürgeciliğin temsilcisi Portekiz'dir .O'nu hızla İspanya takip eder.Portekiz ve İspanya 15-16. yüzyıllarının en büyük iki sömürgeci devidir.
17. yüzyılda Hollanda onlara yetişir ve 17 .yüzyılın en büyük sömürgeci kapitalist. devleti olarak sivrilir .
17. yüzyılın ikinci yansında ve sonraki yüzyıllarda başta ingiltere olmak üzere,İngiliz ve Fransız devletleri dönemlerinin en büyük kapitalist. sömürgeci devletleri olarak, sömürgeci imparatorluklarını kurar ve hegemonyayı ele geçirirler .
Serbest rekabetçi kapitalizm döneminde sömürgecilik, boş topraklara, bir diğer ifadeyle "sahipsiz'' topraklara sahip çıkma temelinde gelişir.
Bu dönem, henüz dünya bölüşülmemiştir , daha doğrusu dünyanın bölüşümü henüz tamamlanmamıştır. Kapitalizmin palazlanmasına, gelişip büyümesine paralel olarak, kapitalist. devletler arasındaki paylaşım kavgası da hızlanır. Kapitalizmin sanayi kapitalizm aşamasına ulaşmasıyla bu hegemonya, rekabet ve paylaşım savaşı da kızışır, genişler. Serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme doğru evrilişiyle birlikt.e, özellikle de bu aşamada ( 1870'1er sonrası) dünya pazarlarının, hammadde kaynaklarının, meta ihraç alanlarının bölüşülmesi görülmedik oranda tırmanır. Ve 1900'1ere varıldığında dünyanın, kapitalist devletlerin ekonomik, siyasi ve askeri güçleri oranında bölüşümü genel olarak tamamlanır. 1900 yılı, artık serbest. rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme (emperyalizme) dönüştüğü tarihtir.
Serbest rekabetçi kapitalizm döneminde kapitalist sömürgeci devletlerin gerçeği de net bir tarzda tanımımızı, tanımlamalarımızı doğruluyor: Sömürgeci devlet, öz bağımsız ekonomik, siyasi ve askeri gücüne dayalı bir tarzda bir başka ülkeyi ekonomik ve siyasi bakımdan ilhak eden ülkedir. Sömürge ülke ise, sömürgeci ülke tarafından ekonomik ve siyasi olarak ilhak edilen ülkedir. Ve sömürge ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerine doğrudan elkoyan ve alıkoyan sömürgeci devlettir.
İnceleyen her okurun görebileceği gibi, sömürgeci ülke, sömürgeleştirdiği ülkeyi askeri olarak işgal ediyor , siyasi bağımsızlığına son vererek siyasi ilhakı gerçekleştiriyor. Sömürge ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri gaddarca yağmalanıyor. Ülke halkı köleleştiriliyor. Sömürgeler kapitalist meta ihracının istilasına uğruyor .Yerli sanayi, zanaatçılık ve köy toplulukları sarsılıp çözülüyor , yıkıma uğruyor. Sömürge ülke, sömürgeci devletin ucuz hammadde kaynağı, ucuz işgücü deposu ve meta ihraç alanı haline geliyor. Ülke ekonomisi, kendine yeter ekonomik bir birim olmaktan çıkarak, kapitalist dünya pazanmn bir halkasına dönüşüyor. Uluslararası kapitalist işbölümünde tarımsal üretimde uzmanlaşarak, kapitalist dünyanın gereksinimlerine yanıt. veren bir ülkeye dönüşüyor , vb. yıkıma uğruyor. Sömürge ülke, sömürgeci devletin ucuz hammadde kaynağı, ucuz işgücü deposu ve meta ihraç alanı haline geliyor. Ülke ekonomisi, kendine yeter ekonomik bir birim olmaktan çıkarak, kapitalist dünya pazarının bir halkasına dönüşüyor. Uluslararası kapitalist işbölümünde tarımsal üretimde uzmanlaşarak, kapitalist dünya pazarının gereksinimlerine yanıt veren bir ülkeye dönüşüyor, vb.
Emperyalist dönemin sömürgeciliği bakımından bazı temel olguların yurgulanması gerekir.
Emperyalizm tekelci kapitalizmdir. Bu olgu, sömürgecilik bakımından, emperyalist sömürge tekelinin kurulmuş olması anlamına da geliyor.
Kapitalizmin doğuşu ve gelişimi süreci, kapitalist bir dünya pazarının doğuşu ve gelişimi sürecidir.
Serbest rekabetçi kapitalizmin, emperyalizme dönüşümüyle birlikte, yerküremizin bölüşümü tamamlanmış olduğundan, artık tek tek ülkelerin ekonomileri kendilerine yeten ekonomik birimler olmaktan çıkarak emperyalist dünya ekonomik zincirinin bir parçası haline gelmiştir. Dünyanın bölüşümünün tamamlamasıyla birlikte kapitalist dünya pazarının kuruluş süreci de tamamlanmış, güçlü bir dünya pazarı da şekillenmiştir.
Emperyalizmle birlikte yerküremiz iki kampa bölünmüştür: Bir yanda uygar diye nitelenen emperyalist kamp, öte yandan emperyalizmin hegemonyasında bulunan ve dünya nüfusunun ezici bir çoğunluğunun yaşadığı, sömürge, yarı-sömürge, ezilen bağımlı ülkeler kampı.
Dünya sömürge tekelinin doğuşuyla birlikle, bu sömürge tekelinin eldeğiştirmesi artık, paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşımı, kapitalizmin dengesiz gelişme yasası temelinde, emperyalist genel paylaşım savaşları yoluyla mümkün hale gelmiştir. Ve böylece, dünya sömürge tekelinin, dünyanın hammadde kaynaklarının, ucuz işgücünün, sermaye ihraç alanlarının, stralejik önem taşıyan pazarların el değiştirmesi emperyalist güç ilişkileriyle belirlenen emperyalist paylaşım savaşları yoluyla olanaklı olabilmektedir. 1. ve 2. Emperyalist Dünya Savaşları bu olguya tanıktır , olası bir 3. emperyalist dünya savaşı da bu gerçekliğin sadece bir kez daha dile gelişi olacaktır.
Serbest rekabelçi kapitalizmin temel özelliği meta ihracı ise, tekelci kapitalizmin temel özelliği sermaye ihracıdır Emperyalist sermaye ihracı, emperyalizm döneminin sömürgeciliğini, emperyalizm öncesi kapitalizmin sömürgeciliğinden ayıran bir diğer temel farklılığıdır. .
Emperyalizmle birlikte, sömürgeler elde etme kavgası çok daha şiddetlenmiş ve derinleşmiştir. Bu olgunun nedenlerine daha önceden değinmş olduğumuz için geçiyoruz..
Klasik sömürgeciliği karakterize eden temel olgular, ekonomik ve siyasi ilhaktır .
Emperyalist sömürgecilik olgusu incelendiğinde de görülüyor ki, sömürgeci devlet emperyalist devlettir. Sömürgeci devlet kendi öz bağımsız ekonomik, siyasi ve askeri üstünlüğüne dayalı bir tarzda başka bir ülkeyi ekonomik ve siyasi olarak doğruluyor .
Emperyalizm döneminde, emperyalizme bağımlılığın değişik biçimlerde , kuşkusuz ki mevcuttur. Ama biz, "sömürge Kürdistan" tezinde somutlaşan ayrılıklar bağlamında sorunu ele almakla yazımızı sınırlayacağız.
Yukarıda, sömürgeciliğin, sömürge ülke ve sömürgeci devlet olgunusunun genel bir tarihsel tablosunu çizdik. Ve yaptığımız tanımın ve tanımlamalarımızın, sömürgeciliğin tüm bir tarihsel deneyi tarafından nesnel ve denetlenebilir bir tarzda doğrulandığını gördük.
Ve kuşkusuz ki, yeni sömürgeciliğin "sömürgeciliğini" tartışırken de burdan yola çıkacak ve emperyalist sömürgeciliğin yanısıra, bir de yeni sömürgeciliğin 'sömürgeciliğini" ileri süren tezi inceleyeceğiz.
Ancak geçmeden tüm okurların dikkatini önemli bir noktaya çekmek istiyoruz: Milliyetçi revizyonist savı savunan yoldaşlar, sömürgeciliğin tanımını yapmamızı istiyorlar. Yukarıda yaptığımız tanıma karşı, sömürgecilik "ekonomik. siyasi ilhaktır" savını ileri sürüyorlar ve diyorlar, biz bu tanımımıza ustalardan kanıtta gösterebiliriz.
Olabilir, "Sömürgecilik ekonomik, siyasi ilhaktır" alıntıları gösterilebilir. Ama bu tanımı yapan Marksizm-Leninizm'in ustaları, bu tanımı yaparken hiç bir zanıan .ıe hiç bir yerde, yarı-sömürge bir ülkenin sönıürgeciliğini tartışarak ve bu saçma tezi hiç bir zaman ve hiç bir yerde yarı sömürge ülkelerin "sömürgeciliği"ne kanıtlar olarak ileri sürmemişlerdir.İnceleyebildiğimiz kadarıyla açıkça gördüğümüz budur.
İddia ediyoruz ve vurguluyoruz ki, bu tanımın yapıldığı her yerde tartışılan ya serbest rekabetçi kapitalizmin sömürgeciliğidir ya da emperyalist kapiıalizmin sömürgeciliğidir. Ve bu iki kapitalist sömürgecilikte de temel olgunun, sömürgeci devletin kendi bağımsız ekonomik. siyasi ve askeri üstünlüğüne dayalı bir tarzda ekonomik ve siyasi ilhakı gerçekleştirmesidir. Sömürge ülke ise bu ülkeler arafından ekonomik ve siyasi ilhaka uğrayan ülkelerdir ve sömürge ülkelerdeki sömürü de doğrudan bu sömürgeci ülke tarafından yapılmaktadır.
Kim ki, ekonomik, siyasi ilhak sömürgeciliktir tanımını revize ederek kendi oportünist tesbitlerini haklı çıkarmanın aracı haline getiriyor, 0, bu noktada açıkça zayıflığını teorize ediyor, milliyetçi oportünizme ''taze" kan taşıyor Marksist- leninist teoriye, koskoca tarihsel deneye karşı savaşıyor demektir.
Evet, buyrun tersini kanıtlayın diyoruz!
Rusya deneyine bakın, Çarlık Rusyası, Ukrayna, Polonya, Finlandiya'yı ekonomik bakımdan ilhak edemediği için bu ülkeleri sömürgeleştiremiyor. Ama Kafkasları, Orta Asya'yı ise sömürgeleştiriyor. Feodal-emperyalist Çarlık Rusyası'nın ekonomik gelişme düzeyi siyasi bakımdan ilhak edilmiş olan sözkonusu üç ülkeyi ekonomik bakımdan ilhak etmesine elvermiyor, ama bir Kafkasyayı, bir Orta Asya'yı ekonomik bakımdan ilhak etmesine elveriyor. Dikkat edilsin, Rusya kendine özgü koşullarda, serbest rekabetçi kapitalizmi yaşamış, 20. yüzyılla birlikte kendline özgü emperyalist aşamaya geçmiş, lngiliz ve Fransız emperyalizmine güçlü ekonomik gelişme düzeyi siyasi bakımdan ilhak edilmiş olan sözkonusu üç ülkeyi ekonomik bakımdan ilhak etmesine elvermiyor, ama bir Kafkasyayı, bir Orta Asya'yı ekonomik bakımdan ilhak etmesine elveriyor. Dikkat edilsin, Rusya kendine özgü koşullarda, serbest rekabetçi kapitalizmi yaşamış, 20. yüzyılla birlikte kendine özgü emperyalist aşamaya geçmiş, İngiliz ve Fransız emperyalizmine güçlü bağlarla bağlı olsa da, emperyalist bir ülke haline gelebilmiş bir ülkedir. Ve bu ülke sömürgeleştirdiği ülkeleri asıl olarak kendi iç dinanıiklerine dayalı gelişen ekonomik, siyasi ve askeri üstünlüğüne dayalı bir tarzda bu ülkeleri sömürgeleştirebilmiştir.
Yani Lenin, Rusyanm sönıı1rgeleri ekonomik ve siyasi bakımdan ilhak edilnıiş ülkelerdir derken açık bir gerçeği dile getirnıiş olacakıır ve bu o kadar da açık olan gerçekıe sömürgeci Çarlık devletininfeodal dönenıde siyasi olarak ilhak etliği bu ülkeleri kapitalizm geçtikten sonra da kendi iç dinamiğine, kendi bağımsız kapitalist gelişme gücüne dayalı bir tarzda ekonomik bakmdan ilhak ettiğidir.
Ama bu gerçeğin üstünü örterek Lenin'in benzer vele bu tip bir Iammmi kalkıp kendileri de sömürgeciliğin bir biçimine tekabül eden yarı-sömürgelere (yeni sömürgelere) uygulamaya kalkmak ve bunu Lenin'e dayanak yapmak, açıkça Lenin 'in tahrifi olacaktır .
Kavramlar nesnel gerçeği tannımlamanın aracı ve ifadesidirler. Kavramları nesnel ve denetlenebilir temellerinden kopararak, mekanik, şematik bir tarzda olur olmaz yerde kullanmaya kalkışmak oportünizm üretir, Marksizm değil. Tıpkı, her ekonomik, siyasi ilhakı sömürgecilik olarak görmek gibi.
EMPERYALİZM VE YENİ SÖMÜRGECİLİK
20. Yüzylın başlarında 2. Dünya Savaşı'na kadar geçen süreç diliminde emperyalist sömürgeciliğin başlıca biçimi, klasik sömürgecilikti. Bu dönem sömürgeciliğin bir diğer biçimini oluştııran yarı-sömürgecilik istisnai bir biçimi simgeliyordu.
Ancak bilinen nedenlerle , 11. Dünya Savaşı'ndan sonra, klasik sömürgecilik çöktü, istisnai biçime dönüştü, yerini yeni-sömürgeciliğe (yarı-sömürge) bıraktı. Böylece, yeni sömürgecilik emperyalist sömürgeciliğin başlıca biçimi konumuna yükseldi.
Yarı-sömürgeciliği, klasik sömürgecilikten ayıran başlıca ayınm noktası, siyasal bağımsızlığın varlığıdır. Bir diğer ifadeyle, siyasal ilhakın olmamasıdır. Ama bu siyasal bağımsızlık (devlet bağımsızlığı) gerçekte biçimseldir .Siyasal bağımsızlığı biçimsel kılan nesnel neden, ülkenin emperyalizme ekonomik bağımlılığı, emperyalist ekonomik ilhaktır .
Lenin'in tanımından da bu görülebilir:
''...Görünüşte siyasal bağımsızlıklarına sahipmiş gibi olan, ama gerçekte, mali ve diplomatik bir bağımlılığın ağı içine düşmüş ''...Siyasal ilhaka, başvurmaksızın ekonomik 'ilhak' tam olarak 'gerçekleştirilebilir' ve bu yola geniş ölçüde başvurulmaktadır ..'' ( Emperyalist Ekonomizm, s. 41)
Burda durup, yarı-sömürgecilikle yeni sömürgeciliğin birbirinden farklı şeyler olduğunu ileri süren "tez''e de kısa bir yanıt verelim.
Yarı-sömürge kavramı ile yeni-sömürge kavramı aynı olguyu dile getirmektedir. Aynı olguyu ekonomik ve siyasi bakımdan tanımlayacak olursak, aynı sonuca varacağıımız açıktır: Emperyalist ekonomik ilhak temelinde biçimsel bir devlet bağımsızlığı.
İddiaya göre, 20. yüzyılın başlarındaki yarı-sömürgeler ile günümüz yeni sömürgeleri arasında çok farklılıklar var.
Doğru, ama gelişmişlik farkı neden yeni sömürgecilik ile yarı-sömürgeciliğin farklı şeyler olarak tanımlanmasına neden olsun ki?
Şöyle soralım, 20. yüzyılın başlarındaki emperyalizm ile günümüz emperyalizmi aynı emperyalizm mi, farklı bir emperyalizm mi? Örneğin günümüz emperyalizmini yeni emperyalizm diye de tanımlamak gerekir mi?
Bizce gerekmez.Çünkü emperyalizmi emperyalizm yapan temel karakteristik özellikler devam ediyor. O günün emperyalizmini tanımlayan kavramlar bugün çok daha doğrulanmış bir tarzda geçerliliğini koruyor.-devam edecek-