DEVLETSİZLEŞTİRMENİN ALETİ
Küreselleşme, ezilen dünya ülkelerinin ve hatta bazı kapitalist ülkelerin devletsizleştirme olayıdır. Bağımsız devletler/ülkeler yıkılacak ve ülke çeşitli yerel yönetimler ve “Hükümet dışı kuruluşlar” (NGO’lar) aracılığıyla Washington merkezli devletlere bağlanacaktır. Buradan hareketle de karşımıza süper devleti çıkaracaktır
Bu durumda gelsin Anarşizm!
Bakunin’lerin, Kropotkin’lerin, Proudhon’ların ve diğer saray soytarılarının devlet düşmanlığının tam zamanıdır. Ezilen dünya ülkelerinin gençliği, kendi bağımsız devletini yıkma faaliyetinde dünya merkezlerinin dinamiti ve balyozu olarak kullanılacaktır. O nedenle Anarşizm’in devlet düşmanlığı, yalnız ve yalnız bağımsız devlet düşmanlığıdır. Süper devlet ise, Anarşizm’i, bağımsız devletin üzerine süren güçtür. Böylece Anarşizm bağımsız devlet düşmanlığı üzerinden süper devlet hizmetkârlığına varmıştır. Anarşizm, bağımsız devlet düşmanlığı yaparken, süper devletin dünya imparatorluğu planın sopası işlevini görmektedir.
Türkiye’de ve diğer ezilen dünya ülkelerinde Anarşizm diye bir akım yokken, birden bire dünya merkezlerinden pompalanmasının hikmeti buradadır.
HALKI BİRBİRİNE BAĞLAYAN BÜTÜN DEĞERLERİN DİNAMİTLENMESİ
Emperyalist ABD, küreselleşme adı altında, ezilen dünya ülkelerinde halkları birbirine bağlayan bütün değerleri yıkma ve çözme programını uygulamaktadır. Bu amaçla etnik bölücülük, mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçilik, falcılık, büyücülük, satanizm gibi feodal ve hatta kabile toplum kalıntıları yanında, Anarşizm de kullanılmaktadır. Devletsizleştirilen halklar, etnik gruplar ve mezhepler arasında boğazlaşmalar, cemaat ve tarikat savaşları, toplumsal çatışmaları kışkırtmak için, Anarşizm, sistemin efendilerine çok geniş imkânlar sunmaktadır. O zaman gelsin Anarşizm!
Dinler arası diyalog, Hıristiyan misyonerliği, hep Anarşizmle kol koladır. Bu nedenle halkların bütün değerleri yoğun bir bombardıman altındadır. Sistem bütün iletişim araçlarını seferber etmiştir. Sistemin merkezlerinde olsun, çevrede olan televizyonlar, radyolar, gazeteler; Anarşizm’in otonomluğun vb. ilişkilerin ve her türden topluma yabancılaşmanın reklâmını yapmakta, gençliği bu kanallara yöneltmektedir.
Devam edecek olursak, Radikal, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Vatan, bütün burjuva gazeteler, bütün burjuva televizyonlar, dergiler, sürekli olarak gençliği, Anarşizme, vatansızlığa, eşcinselliğe, otorite düşmanlığına, aşırı bireyciliğe, Hıristiyanlaşmaya ve her türden yabancılaşmanın girdabına atan bir kampanya yürütüyorlar. Türkiye gençliğini bu topraklara, halklara, ailesine, tarihine bağlayan bütün bağlar, koparılıyor. Kökler, hoyratça sökülüyor. Bu kampanya, her alanda ve her fırsattan yararlanarak yürütüyorlar.
Örneğin gazetelerin başlıklarına yansıyanları hatırlayalım; “Toplumsal değerler inkâr ediliyor” başlıklarıyla yer alan haberlerde gençlik hızlı bir şekilde değerlerinden soyutlanırken Avrupa tarafından, Anarşizme sarılmak gereksinimini özentiler içinde planlı bir şekilde örgütlenmektedirler. Yani, “Kapitalizme sinir oluyorsan ruhundaki devletten kurtul!” sürüklenen yoğun bir Anarşizm propagandasıyla değerler silsilesi dinamitleşmekte ve dinamitlenmektedir. .
“KÜRESEL DİRENİŞ” ve “SİVİL İTAATSİZLİK”
ASLINDA ABD EMPERYALİZMİNE İTAATİN EYLEM BİÇİMİDİR
Anarşizm bugün gençliği tehdit eden bir akım haline gelmiştir. Özetle ne aile, ne ana, ne baba, ne çalışma, ne disiplin, ne ahlak, ne devrimcilik, hiçbir şey tanınmıyor. Küreselleşen mafyaya küresel bir gençlik gerekiyor. Bütün bunlarla kendi halklarına, bağımsız/bağımsızlaşmak isteyen devletlere, özet olarak dünyanın ezilenlerine düşman, hainleştirilmiş bir gençlik gerekiyor ve bu gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Anarşizm’in özellikle gençlik içinde, eroinle birlikte tüketilmesi de çok anlamlıdır. Anarşizm’de eroin gibidir. Uyuşturur. Aşırısı, altın vuruş denen intihara götürür. Uyuşturucu kullanımı, küreselleşmenin girdabına düşen bütün ülkelerde, bu arada Türkiye’de, hem çok zengin bir kesimin şımarık çocukları arasında, hem de sefaletin diplerine itilen kesimlerde hızla yaygınlaşmaktadır.
Gelinen aşamada emperyalist ABD, arkada kalan dönemde çeşitli akımları kullanmıştır. Ancak bu akımlar, yine de toplumla çeşitli bağlara sahipti. Anarşist ise toplumla bütün bağlarını koparmıştır, ne anası vardır ne vatanı, ne ailesi vardır ne cemaati; ne ahlak bilir ne görenek; bu nedenle Anarşizm, kendi halklarına/milletine kurşun sıkmanın ideolojik olarak, küreselleşmenin amaçlarıyla tam uyum halindedir; kumanda mekanizmasına tam itaat halindedir.
“Küresel direniş” ve “Sivil itaatsizlik”, aslında ABD emperyalizmine itaatin biçimidir. Bu eylemler kesinlikle kendiliğinden değildir, doğrudan doğruya “Yeni” yâda “SüperNATO” güdümlü diye bileceğimiz gizli servisler tarafından planlanmakta ve örgütlenmektedir.
KAOSUN PATLAYICI MADDELERİ
Dünyada tutunacak hiçbir dalı olmayan Anarşizm, dün ölen aristokrasinin ve yok olan küçük-burjuvazinin, ancak çok sınırlı ve çok dar kesimlerinde yankı bulabiliyordu. Günümüzde ise, Anarşizm, sefalete itilen ve ölmesinden hiçbir sakınca olmayan üretim dışı ve işsiz geniş kitleler için, en uygun siyasal tüketim markasıdır. Büyük altüst oluşlarda sersemleşmiş olan kesimler, Anarşizm’e yöneltiliyor.
Mafyalaşan emperyalist sistem, ezilen dünya ülkelerinde yüzde 10 çevresinde bir nüfusu zenginleştiriyor ve toplumun yüzde 90’ını aşırı yoksullaştırıyor, sefaletin içine yuvarlıyor. Bu yüzde 90 oranındaki büyük kitle, sistem için büyük tehdittir. Sistemin bu tehdidi etkisiz kılmak için bulduğu çare, o kitlenin enerjisini birbirini kırmaya ve amaçsız ve örgütsüz faaliyete yönlendirmektir. Birbirlerini vursunlar, kırsınlar, kargaşalık içinde çırpınsın dursunlar. Üstelik Anarşizm’in ezilen gruplara çekici gelecek isyancı temaları da vardır.
Sistem, kendini hedef alabilecek isyanı, yoksul kitleleri darmadağın eden bir dinamite dönüştürüyor. Böylece emperyalizm, biriken gazı boşaltmanın da ötesinde bir kazanç sağlıyor. Ezilen dünyanın enerjisi, Ezilen Dünya’yı kırmakta kullanılıyor.
Anarşizm’in kaos teorileri, artık, küreselleşme dönemi emperyalizminin Ezilen Dünya’yı kaosun içine yuvarlama ihtiyacının aletidir. Anarşizm şırınga edilerek vatansızlaştırılan, her türlü toplumsal bağdan ve kuraldan, her türden sorumluluk anlayışından, hesap verme duygusundan, vicdandan, bireysel ve toplumsal denetimden, örgütlenmeden kopartılan gençler, birer canlı bomba, fitili ateşlenmiş birer dinamit lokumu olarak toplumun içine atılacaktır. Sistemin merkezleri bu görevi, Anarşizm, Otonomculuk gibi ipini koparmış eğilimlere vermiştir.
SİVİL İTAATSİZLİK
Bugün gerek sistemin metropollerinde ve gerekse Ezilen Dünya ülkelerinde Anarşistlerin, otonomların, vb. grupların sözde küreselleşme karşıtı eylemleri kışkırtılıyor ve örgütleniyor. “Küresel direniş” ve “Sivil itaatsizlik”, aslında ABD emperyalizmine itaatin eylem biçimidir.
Bu eylemler kesinlikle kendiliğinden değildir, doğrudan doğruya sistemin merkezlerinde, Süper NATO güdümlü gizli servisler tarafından planlanmakta örgütlenmektedir. Bunu anlamak için, küresel direniş altında yapılan eylemlerin vurduğu hedefleri sıralamak yeter: “Katil Saddam Hüseyin”, “Kim Jong İl Hanedanı”, “Çin Emperyalizmi”, “Castro Diktatörlüğü” vb. ABD emperyalizminin vurun dediği ne kadar kuvvet varsa, küresel direnişçilerin hedef tahtası altındadır.
Sistem, bu akımları, hedef aldığı Ezilen Dünya devletlerine karşı seferber etmek yanında, toplumun içinde kaos yaratmak, toplumun devrimci örgütlenmesini bertaraf etmek, halkı birbirine düşürmek, halkın enerjisini amaçsız ve sonuçsuz hareketlere yöneltmek için de bir alet olarak kullanmaktadır. Kendiliğindenci olan Anarşizm, Otonomculuk, vb. gibi akımlar, sonuna kadar örgütlü ve silahlı olan sistemin kumandası altındadır.
Sistem, bu küreselleşme karşıtı denen eylemlerle toplumun özellikle genç kesimlerini, Ezilen Dünya ülkelerinde halkın içindeki genç nüfusu, adeta duvarlara çarpıla çarpıla güçsüz düşürülmekte, sersemleştirilmektedir. Örgütsüz gençlik, bir kaos ortamı içinde fareler gibi sağa sola koşuşmakta, yorgun düşmekte ve kaosun denetimi altında tutulmaktadır. Böylece toplumun gizil enerjisi emperyalizme karşı devrimci amaçlar için harekete geçirileceğine, emperyalist ABD’nin dünya imparatorluğu tasarımının gizil gücüne dönüştürülmüştür.
II. Bölüm
I. ENTERNASYONAL’DE ANARŞİSTLER
1864 yılında faaliyete başlayan I. Enternasyonal (Uluslararası İşçi Derneği) çerçevesinde Marks, enerjisinin büyük bir bölümünü Anarşistlerin saldırılarına karşı koymak yolunda tüketmek zorunda kaldı.
Anarşistler, Marks’ı Enternasyonal’den atmayı denediler. Bu olmayınca, genel sekreterlik görevinden uzaklaştırmayı denediler. Bunu da başaramayınca, hükümetsiz toplum anlayışları paralelinde genel sekreterliği olmayan bir örgütlenme savundular.
Marks, işçilerin sendikalarının yanı sıra, siyasal parti halinde örgütlenmeleri fikrini, anarşistlerin muhalefeti yüzünden güçlükle ve uzun mücadeleler sonucunda kabul ettirebildi. Anarşistler, Marks’ın parlamenter siyasal eylemden yana görüşlerine de karşı çıktılar. Marks, 1866 tarihli Cenevre Kongresi’nde işgününün sekiz saatle sınırlanması, çocukların korunması gibi konularda karar alınmasını önerdiğinde de Proudhoncuların muhalefeti ile karşılaştı. Onlar, böyle kanunlara mevcut iktidarların daha da güçlendirilmiş olacağını savunmaktaydılar. Marks, onlar karşısında, devletin göreli bağımsızlığı düşüncesine koşut olarak şu görüşü ortaya koydu; “Böyle kanunların takviye edilmesi ile işçi sınıfı hükümetinin iktidarını takviye etmiş olmayacaktır. Aksine, bu iktidarı değiştirerek kendi hizmetine daha uygun duruma getirmiş olacaktır. ( J. Braunthol, History of the International, Cilt: I, Syf. 125, Londra 1967)
I. Enternasyonal’de 1868 Brüksel Kongresi’nden sonra Anarşistler, Marks’a karşı muhalefetlerini Bakunin’in (1814–1876) önderliğinde sürdürdüler. Marks, 1872’de La Haye Kongresi’nde, siyasal eylem fikrini reddetmeleri nedeniyle Bakunin ve yandaşlarını Enternasyonal’den ihraç etme kararının alınmasını sağladı. Ancak Marks, anarşistler yüzünden Enternasyonal’i Avrupa’da yaşatmanın olanaksızlığını görmüştü. Bu yüzden Enternasyonal’in merkezini Amerika’ya taşıdı. Enternasyonal, orada da ancak 1874’e kadar varlığını sürdürebildi.
Bakunin, 1876’da öldü. Rus Çarı’na hitaben yazdığı ve “Muhterem pederim” diye başlayan mektupları, hakkında çeşitli yorumların yapılamasına yol açtı. Her ne olursa olsun, Avrupa işçi hareketinde, meydana getirdiği tahribatın “muhterem peder”inin arzularına denk düştüğüne kuşku yoktur. –devam edecek-