İKTİDARSIZLIĞIN TEORİSİ YADA KAPİTALİZMİN KUTSANMASI OLARAK ANARŞİZM

BENCİLLİĞİN GETİRDİĞİ KARAMSARLIK: İNTİHAR
Aşırı
bencillik,aşırı bireycilik,yabancılaşmanın doruğudur. Yıkılan Ortaçağ
asilzadesi, yok oluş gerçeği karşısında bir çıkış yolu aramıştır. Yine
gelişen kapitalist ilişkilerin tasfiye ettiği küçük zanaatkârın koyu
karamsarlığı da ifadesini Anarşizm’de bulmuştur.
Elindeki Ortaçağdan kalma dokuma tezgâhını, yün çıkrığını veya demirci
körüğünü yakmaktan başka yapabileceği bir iş kalmayan, mülksüzleşen
zanaatkârın en karamsar olanları, Anarşizm’in kucağına düşmüşlerdir.
Avrupa saraylarının ve umutsuz küçük burjuvazinin kimi aydınları da,
sınıflarının çöküşü karşısında Anarşizm’e yöneldiler. Anarşizm’in
teorisyenleri onların arasından çıktı. Bunlar, kralların tahtlarının
devrildiği çağlarda, asilzadeler adına tarihe meydan okudular. Yerlerde
yuvarlanan taçları, tekrar efendilerinin başına giydirme şansları
yoktu. Ancak feodalizme karşı yükselen halk hareketinin içine bombalar
atma, kargaşalık çıkarma şansları vardı ve bu şanslarını kullandılar.
Ancak Anarşizm’in teorisyenleri, soylu olmadıkları için, şereflerini
intiharla kurtarmak gibi bir seçeneğe sahip değillerdi. Saray
soytarılığı ve kışkırtıcı ajanlık dışında bir çıkış yolu bulamadılar.
Çöken sınıfların aydınlarının üretime, emeğe, insana, topluma ve
kendilerine yabancılaşmaları olayı, özellikle Rus edebiyatına derin
çizgilerle yansımıştır. Gonçarov’un, Oblomov’u, Turgunyev’in, Rudin’i,
çöken sınıfın yıkılan aydın tiplerini temsil eder.Üretimden ve hayattan
kopukturlar. İnsana ve topluma yabancılaşmışlardırlar. Bu yabancılaşma,
kimi zaman Oblomov’un vurdumduymazlığı ve boş vermişliği şeklinde
kendini gösteriri; kimi zaman da Rudin örneğinde olduğu gibi,
barikatların üzerindeki intihar eylemiyle noktalanır.
Anarşist, eğer kışkırtıcı ajan olamadıysa, en sonunda kendisine “BÜYÜK” bir ölüm seçecektir.
Oblomov ve Rudin, Dostoyevski’nin Verkovenski’si yanında melek kadar
temiz kalırlar. Verkovenski, bir insan değil, fakat gerçek anlamıyla
ecinnidir. Anarşistlere özgü aşırı bencilliği, komploculuğu,
entrikacılığı, en yakınındaki insanı bile hiç olarak gören karakteriyle
bir şeytan, bir iblistir o. Verkovenski, belki de dünya edebiyatının en
olumsuz ve en iğrenç kahramanıdır. (Dostoyevski’de üç aydın tipi,
Oblomov ve Oblomovluğumuz, Saçak, Sayı 34/5, 31) Ne köleci aristokrat,
ne derebeyi, ne vahşi kapitalist, hiçbiri anarşist kadar insanlık dışı
ve insana yabancı değildir.
Yani Anarşizm, her çağda çökmekte veya dağılmakta olan sınıfların
içindeki en karamsar unsurların intihar çılgınlığına cevap vermiştir.
İnsanı insana yabancılaştırmada, insanı insani duygulardan koparmada,
Anarşizm’in eline su dökülecek başka akım bulunamaz. Çünkü bütün sömürü
ve zulüm sistemlerinin, yine de üretim çarkını çeviren tarihsel bir
işlevi vardır. Anarşizm ise, tarihini dışında olduğu için, insanlığın
da dışındadır ve bu nedenle insana en yabancı cereyandır. Anarşizm ile
intihar arasındaki iç içeli de bunu kanıtlar. Bilindiği gibi,
yabancılaşmanın en önemli göstergesi, intihar olayıdır.
Anarşist, sistemin dolayısıyla toplumun içinde yer almayı reddeden
aşırı bireycilliyle, sistemin parçası olan üretime yabancılaşmasıyla,
yine sistem içinde gördüğü her türden toplumsal örgütlenmeye karşı
çıkışıyla, hatta yine sistemin içinde gördüğü devrimci örgütlenme ve
devrimci çözüme karşı kin ve nefretiyle, intihara doğru koşar ve
intihara doğru koşturur. Siyasal akım mensupları arasında en çok
anarşistlerin intihar etmesi, bu aşırı yabancılaşmanın bir sonucudur.
Hiçbir beklentiye, hiçbir umuda, hiçbir özleme cevap veremeyen bir
doktrin, insan enerjisini hangi amaca yöneltebilir. Anarşizm, ölmek
için enerji harcamaktır; bir intihar doktrinidir. Anarşist ise, bir
intihar öznesidir. Anarşizm, yıkıcılığını, karamsarlığını, karanlık
faaliyetini ve karanlık sonunu kara rengiyle ifade etmiştir.
Beklentileri ve vaat edikleri kapkara olduğu için, bayrağı da karadır.
BIRAKILAN DEĞER: İHANET
Anarşist’in önündeki çatal çıkmaz, intihar ya da ihanettir. Bütün
değerlere sadakatsizlik, bütün ilişkilere vefasızlık, Anarşizm’in
anayasasıdır. Bu Anayasa, Anarşist’e tek bir değer bırakmıştır: İHANET.
Anarşist, var olan bütün insani değerlere ihaneti, değerler sisteminin
doruğuna oturtur. Bu hiyerarşide ikinci bir değer yoktur. Bütün
değerler, ihanete ve sadakatsizliğe indirgenmiştir. Anarşist, kendisine
de ihanet eder. O andan itibaren hainlik ve şerefsizlik, Anarşist için
biricik yükselme yolu olur. Anarşistler, ancak kendi şereflerinin
üzerine basarak yükselebilirler.
Bütün değerlerin yok edildiği yerde, ne insan vardır, ne toplum vardır.
Anarşizm, her türden rezilliği ve pespayeliği bir araya getirebilen
doktrindir. Feodalizmin faziletleri vardır, ama Anarşizm
erdemsizliktir. Sıfırdır. Hiçtir.
Anarşizm’in amentüsü, anne-baba, ağabey, kardeş, eş, dost herkesi
sıfıra indirmektir. Anarşist’in pratiğinde, bütün yeminler çiğnenir.
Bütün sözler, ayaklar altına alınır. Döneklik ve inkâr dizginlerinden
boşanır. Anarşist güvenilmez ve bugün yaptığını yarın çiğneyecektir. Bu
yüzden dün yaptığına bugün söver. Dün, sevdiğine, bugün kin kusar. Dün
yücelttiğini, bugün yere batırma hummasına kapılır.
Anarşist, kendi ipini satmış adamdır. Ünlü anarşistlerden Jean Genet,
tiyatro seyircisine şu satırlarla takdim edilmektedir: “O bir ‘Piç’,
öksüz, eşcinsel, hırsız, kaçakçı, asker kaçağı, serseri, marjinal, asi,
gedikli mahkum; tüm yerleşik ahlaksal ve toplumsal değerlere meydan
okuyan bir anarşist; parmak ısırtan bir ‘kötülükler’ bireşimi.” (Ünlü
anarşist Jean Genet’nin Balkon adlı oyununda Tiyatro Stüdyosu
tarafından izleyiciye verilen sunuştan.)
Dikkat edilirse, sayılan bütün nitelikler, çok köklü ve çok boyutlu bir
yıkıma işaret ediyor. Yapıcılığı besleyecek herhangi bir kaynağa ise
rastlanmıyor. Genet, Balkon adlı oyununda, ne zaman çözümü sorunu
gündeme gelse, hep gerçekleştirilebilir bir yapıcılığın karşısına
dikiliyor. Onun için, yalnız itaatsizlik gösterilecek değerler,
ilişkiler ve örgütlenmeler vardır; fakat onların yerine konacak
herhangi bir değer, ilişki ve örgütlenme yoktur.
Tarihin içinde, Anarşistin talip olduğu yıkıcı kahramanlığa bir rol
tanımaktadır. Ama o yıkıcılığı, sistemin hakim sınıfının emrinde
görevli rolüne dönüştürme şansı her zaman açık bırakılmıştır.
Görevli geleneği, günümüz Anarşistlerine, Anarşizm’in 19. yüzyıldaki
babalarından miras kalmıştır. Hemen hepsi, saray soytarılığı yanında,
ikinci bir saray görevi daha yapmışlardır. O da yıkılan sarayların
kışkırtıcı ajanlığıdır.
Anarşizm, bu geleneğini daha sonraki sistemler içinde de sürdürdü; sürdürmeye mecburdu.
SARAY SOYTARILIĞINDAN KÜRESELLEŞMENİN KIŞKIRTICILIĞINA
Kendi tarlasını kaybedince, beyin harmanını yakan hesapsız cahil; nasıl
bir adım sonra o toprak ağasının köylü hareketinin içindeki ispiyoncusu
ve kışkırtıcısı olabiliyorsa, Anarşizm’in ve Anarşist’in serüveni de
budur.
Yine yok olan zanaatkâr, son çareyi dokuma makinelerini kırmakta
bulduysa, anarşistin ilk çaresi de, kırmak ve yıkmaktır. Ancak o ilk
çare, çaresizliği temsil ettiği için, arkasından gelen ikinci çare,
makinelerin ve fabrikanın sahibi olan patronun kışkırtıcı ajanı
olmaktır.
Demek ki, yok olan küçük-burjuva için iki yol vardır. Çoğunluk,
işgücünü satarak proletere dönüşür. Bir avuç denecek kadar azınlık ise,
yıkıcılık üzerinden sistemin kışkırtıcı/provokatörlüğü mertebesine
ulaşır.
Anarşist fikir babaları, sahneye hep kahraman edasıyla çıkmış ve
perdeyi hep kışkırtıcı olarak kapatmıştır. Devrimci halk hareketine ve
sosyalizme düşmanlık, biricik faaliyet programları olmuştur. Tarihin
Anarşizm’e açık bıraktığı tek kapı vardır: Provokasyon kapısı. Bu
nedenle Anarşizm’in tarihi ile kışkırtıcık tarihi iç içe geçmiştir.
Kahraman bir Anarşist, eğer kahraman olmakta ısrar ederse, kahraman bir
kışkırtıcı olur.
İNSANLIK TARİHİNİN GERİCİ DOKTRİNİ
Anarşizm, kapitalizmin rekabet çağında ve emperyalizm döneminde de, hep
devrimci hareket içinde kargaşalık çıkartan, tertipler ve
kışkırtmalarla devrimci hareketi ezdiren bir işlev gördü. Marks ve
Engels, devrimci hayatlarında hep Anarşizmle boğuştular ve bu alanda
çok önemli eserler bıraktılar. Lenin ve Mao’da, önderlik ettikleri
devrimleri, Anarşizm ve benzeri cereyanların kışkırtma ve tertiplerle
savaşarak başarıya ulaştırdılar. İspanya İç Savaşı ise, faşist
Franko’nun beşinci kolu görevini yapan Anarşizmin ihanetleriyle baş
edemediği için yenildi.
İnsanlık tarihinin tanıdığı en gerici, en yıkıcı doktrin, Anarşizm’dir.
Çünkü Anarşizm, topluma ve insana var olma şansı tanımıyor. Hiçbir
doktrin, bu açıdan Anarşizm kadar gerici ve karşı-devrimci değildir.
KÜRESEL MAFYALAŞMA DÖNEMİNDE ANARŞİZMİN GÖREVİ
Anarşizm, emperyalizmin artık mafyalaştığı küreselleşme döneminde,
yeniden imal edilmiş ve piyasaya sürülmüştür. Bu olayın hem küresel
çaptaki, hem de ulusal düzlemdeki toplumsal/ekonomik temelinin
aydınlatılması gerekiyor.
Anarşizm’e, küresel planda işlev kazandıran olay, emperyalist ABD’nin
bağımsız devletleri tasfiye ederek dünya imparatorluğu kurma peşinde
koşmasıdır.
Anarşizm’e ülke zemininde yol veren olay ise, geniş kitlelerin planlı
olarak kaosun içine itilmesidir. Anarşizm, bir yönüyle ezilen dünya
ülkelerini devletsizleştirme harekâtının aletidir. Bir yönüyle de,
ezilen halkları çözmek harekâtının bir parçasıdır.
İki yön kuşkusuz birbirini tamamlıyor. Kurtuluş savaşlarıyla kurulan
bağımsız devletler yıkıldığı zaman, bağımsız devletlerin kuruduğu
halklarda dağılacak ve ortaçağın etnik grup ve cemaatlerine
bölüneceklerdirler. Halkların/Milletlerin çözülmesi süreci ise,
bağımsız devletin dayandığı insan unsurunu zaafa uğratmaktadır.
Ezilen Dünya’da, bağımsız devletlerin tasfiyesi için, her türlü bölünme
etkeni harekete geçirilmekte, toplum büyük bir kaosun/keşmekeşliğin
içine itilmektedir. Anarşizm ve onun türevlerinden olan “Sivil
İtaatsizlik” bu amaçla kullanılıyor, kullanılmaktadır.
-Devam edecek-
|
|
| |
Ortalama Puan: 1.18 Toplam Oy: 64

|
|
|